 |
Hollanda - 178 Farklı Millet
(Genel)
|
Hollanda dendiğinde akla çoğunlukla ülkemizde yasak olan bazı özgürlükler gelebilir. Uyuşturucunun yasal olması bunlardan biridir. Sanki tüm ülke bu yasal yasaklar etrafında dönüyor gibi bir çağrışım yapıyor ama aslında bu kadar kültürlü, bu kadar sevecen ve ahlaklı insanların yaşadığı bir ülke için böyle bir etiketleme yazık değil mi?
Uçaktan bakarken, Hollanda'ya geldiğinizi çok rahat anlarsınız. Tek yapmanız gereken, yerle gökyüzünün yer değiştirdiğini fark etmenizdir; ama bu sefer biraz renkleriyle oynanmıştır; o derin mavi, kendini açık yeşile bırakmıştır, sanki uçakların arkasında uzun beyaz şeritler bırakması gibi... Onlar da Hollanda'nın dereleri ve ırmaklarıdır. Arada bir saydığımız ve bize hoş görünen o kuzu biçimli pofuduk bulutlar ise, renkli Hollanda evlerine dönüşüp köyleri kasabaları oluşturmuş... Havaalanına geldiğinizde, bu manzara değişikliğini zaten hissedersiniz. Doğal güzelliklerdeki değişikliklerin yanı sıra, bu ülkenin çöpçüsü de kendi işini en iyi şekilde yapıyor ve vatandaşlar onu bir masa başı işi yapanla hiç ayırt etmiyor; yani eşitlik Hollandalılar için çok önemli. Bir başka konu da, fast food yeriyse gittiğiniz, mutlaka sıranızı beklemek zorundasınızdır, tepsinizi çöpe boşaltmak için bile... Aslında, yemek sonunda tepsinizi çöpe boşaltmak zorunlu değildir, ama bu tamamen kültürün insanlara duyumsattığı saygıdan dolayı gördüğünüz bir manzaradır.
Hollandalılar için söylenen bir söz vardır, "Tanrı dünyayı yarattı, Hollandalılar da Hollanda'yı..." Bu aslında doğru bir sözdür. 12. yüzyılda Hollanda bir balıkçı köyü olarak kurulmuştur. Gitgide gelişen bu ülke yel değirmenleriyle ve sonradan kuruttukları barajlarıyla aslında bolca toprak elde etmiştir ve buraları yaşanır hale getirmiştir. Hattâ az önce bahsettiğim Schiphol Havaalanı, büyük bir gölün kurutulmasıyla ortaya çıkmıştır ve su seviyesinin dört metre altındadır. Hollanda'nın neredeyse tüm şehirlerinin etrafında bentlerin olması şehrin sular altında kalmasını engellemektedir.
Hollanda'nın tarihi, az da olsa büyük başarılarla doludur. Bu dönemlere "Altın Çağ" adını veren Hollandalılar, o zamanlarda Amerika, Güney Amerika, Güney Asya ve Okyanusya'da kendi topraklarından kat kat büyük koloniler elde etmişler. Bunlardan bazıları, hâlâ eski adından izler taşıyor. Örneğin Yeni Zelanda, Hollanda'nın Zeeland adlı şehrinden gelir; New York'un da eski adı "New Holland"dır.
O dönemde, gelişmiş gemi işletmelerinin merkezlerine ev sahipliği yapan Amsterdam, büyük bir hızla ekonomik ve sosyal olarak tüm dünyada ön plana çıktı. O yıllarda insanlar, şimdi Amerika'ya gider gibi Hollanda'ya gidiyorlardı. Hollanda'da pek çok ünlü mimarın eserleri bulunur ve bu, ülkenin tarihi değerlerinin temelini atmıştır. Gitgide gelişen ülkenin vatandaşları tüm ülkeye kanallar açmıştır. Günümüzde adı "Kanal Kemeri (Grachtengordel)" olarak bilinen ve turistlerin büyük ilgisini çeken bu kanal, Hollanda'nın gezilecek en güzel yerlerinden biridir.
 
İnsanlar bu kanallara evler inşa edip buralara sadece kayıkla gidilen küçük bir şehir kurmuştur. Bu evler su üstüne kurulmasına rağmen güvenlidir; aynı zamanda da ilginç yapısını korumaktadır. Hollanda'nın her yerinin kanallarla süslenmiş olması insanlara küçük kayıkları ve botları ev yapmaya elverişli bir alan haline getirmiştir. Hollandalıların bir bölümü bu sevimli kayıklarda yaşıyor ve geceleri kanalların ortasına demirleyip kendi evini erişilemez hale getiriyordu. Bu, hem kesintisiz uyumalarını, hem de hırsızlara karşı korunmalarını sağlıyordu!
Grachtengordel kanalları içindeki bölge, Amsterdam'ın tarihi merkezini oluşturuyor. Bu bölgede yüz yaşın aşağısında bina neredeyse yok gibi. Evler insanların boy ortalamasına rağmen oldukça kısa yani az katlı ve her birinin kendine özgü çatıları dikkat çekiyor. Erkeklerde 1.84cm, kızlarda 1.71cm boy ortalamasıyla "dünyanın en uzun halkı" unvanını elinde bulunduran Hollandalılar, boylarının aksine yüzyıllardır küçük yerlerde yaşamayı seviyor. Tarihi evlerin, ön cepheleri oldukça dar, genelde bir oda bir salon ve ortalama büyüklükleri 45-50 metrekaredir. Yaşam yerleri, Hollandalıların mütevazı karakterini yansıtıyor. Dünyaya hükmettikleri yıllarda bile, şehri aşırı ihtişamlı saraylar, anıtlar, köşkler ya da kiliselerle süslemediler.
Ellinin üzerinde müzeye ev sahipliği yapıyor Amsterdam. En ünlüleri Van Gogh, Rijks Müzeleri ve Anne Frank Evi'dir. Rijks ve Van Gogh Müzeleri şehrin en güzel meydanı olan ve ünlü "I love Amsterdam" yazısına da ev sahipliği yapan "Museumplein"dedir. Van Gogh Müzesi'nde, gerek kendine özgü firça darbeleri, gerekse intiharla sonuçlanan yaşam öyküsü nedeniyle dünyaca tanınan "kendi kulağını kesen ressam" Van Gogh ve öğrencilerinin resimleri bulunuyor. Diğer ünlü Hollandalı ressam Rembrandt'ın resimleri ise Rijks Müzesi'nde. Amsterdamlı Rembrandt, sanat hayatının önemli bölümünü Fransa'da geçiren Van Gogh'dan daha fazla benimsenmiş; ismi, Amsterdam'da Rembrandt Meydanı ve Rembrandt Parkı'nda yaşatılıyor.
Anne Frank Evi, 2.Dünya Savaşı sırasındaki Alman işgali sırasında iki yıldan fazla bir süre Nazi askerlerinden saklanan ve bu sırada günlük tutan Anne Frank'ın saklandığı evdir. Anne Frank, on üç yaşında saklanmaya başladığı bu evde ailesi ve ailesinin arkadaşlarıyla birlikte, on beş yaşına kadar hiç dışarı çıkmadan, babasının çalışanları yardımıyla yaşıyor. Savaşın bitmesine kısa bir süre kala gizli ev açığa çıkıyor ve tüm ev halkı toplama kamplarına gönderiliyor. Toplama kamplarından babası, Otto Frank dışında dönen olmuyor ve babasının yayınladığı günlükler, Anne Frank'ı ölümünden sonra dünya çapında üne kavuşturuyor.
Hollanda dümdüz yollarıyla ve olmayan yokuşlarıyla kendini iki tekerin üstüne bırakan, yani bisiklet binen insanlarla kaynıyor. Hollanda'da o kadar fazla bisikletli var ki, belediyeler araba yolunun yanına bir de bisiklet yolu yapmışlar. Bisikletlilerin kendi kırmızı ışıkları bile var! Eğer bu trafik ışıklarına uymazsanız, trafik cezaları peşinizi bırakmaz. Sabah okula çocuklar bisikletleriyle gidiyor. Kadınlar gece topuklu ayakkabılarıyla eğlenceye bile gidiyor bu sağlıklı aracın üzerinde.
Biz aslında o kadar da yabancı değiliz bu Hollandalılara. 178 farklı milletten sakiniyle, dünyanın çok-kültürlü ülkelerinin başında geliyor Hollanda. Başlıca azınlık grupları Surinamlılar, Türkler, Faslılar... Kaçak yasayanlar nedeniyle tam sayı bilinmese de Amsterdam'da 40 binin üzerinde Türk yaşıyor. Fakat, "hissedilen" Türk sayısı bunun da üzerinde! Çünkü şehirde adim başı bir Türk restoranıyla karşılaşıyorsunuz. Hattâ İtalyan restoranlarını bile genellikle Türkler işletiyor. Bakkallar, kasaplar, manavlar, kuru-temizlemeciler, ustalar, terziler, halıcılar, yani müşteriyle muhatap küçük esnaf ve zanaatkarlar arasında önemli oranda Türk var!
Eğer siz de Amsterdam'a gelip güzelliklerini keşfetmek istiyorsanız, bu Kuzey Avrupa ülkesi her zaman sizi sevgiyle kucaklayacaktır.
|
DİLAN SERTER - 14 yaşındayım. Annem Hollandalı olduğu için Hollanda'yı seçtim. Annemin doğduğu yer hakkında gezi yazısı yazdığım için mutluyum. |
Not: Bu yazı, Evliya Çelebi'nin doğumunun 400. yılı anısına hazırlanan ve tüm geliri UNICEF Türkiye Komitesi'ne bağışlanan "Torun Çelebiler Seyahatnamesi, 2011" adlı kitaptan editörlerin özel izni alınarak yayımlanmıştır.
|
|
Yazılan Yorumlar... |
onurli86
(13 Mayıs 2016)
|
|
MERHABA YAZINIZI OKUDUM ÇOK GÜZEL BİR PAYLAŞIM OLMUŞ. SADECE DİKKATİMİ ÇEKEN ŞU OLDU. NEW YORKUN İLK ADI NEW AMSTERDAME OLMASI GEREKLİ NEW HOLLAND DEĞİL
|
Erdin İVGİN
(22 Temmuz 2011)
|
|
Bu Torun Çelebiler beni çok şaşırtıyor. Genç yaşta böyle bir gözlem gücü nasıl olabiliyor?
Teşekkür ederim Dilan sana. Yazmaya devam et.
|
NEŞE
(22 Temmuz 2011)
|
|
Teşekkürler Dilan ...Özellikle giriş bölümündeki kişisel yorumların çok yerinde,çok dikkatli bir gözlem yapmışsın,yeni yazılarını bekliyorum..
|
ilkerso
(21 Temmuz 2011)
|
|
Güzel bir makale...Teşekkürler...
|
Yorum yazmak isterseniz...
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.
|
|
