Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: İsveç ::::: İsveç Genel ::::: İsveç ve Filmin İkinci Yarısı 2- Cinsel Özgürlük        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
İsveç İsveç Genel 03 Mart 2012 01 Ocak 1982
01 Ocak 1988
13164 3 muratozsoy 

 İsveç ve Filmin İkinci Yarısı 2- Cinsel Özgürlük
 (Gözlem)

Dünyanın pek çok ülkesinde insanlara, İsveç hakkında ne bildiği sorulduğunda, ilk akla gelen yanıtlardan biri de "cinsel özgürlük" oluyor. Ancak, sanılanın aksine, cinsel özgürlük var diye, bu ülkede, ne İsveçli kadınlar her karşısına çıkanla birlikte oluyor, ne de erkekler karılarının kendilerini aldatmasıyla iftihar ediyor!

İsveç'te cinsel özgürlük var olmasına var ama bu ülkede de halkın hatırı sayılır bir bölümü, "her gün bir sevgili değiştirmek yerine, sevdiği insanla sürekli bir ilişki kurmaktan" yana. Dünyanın hemen her yanında olduğu gibi, İsveçlilerin de büyük kısmı bunu özlüyor ve hayatlarının prensini, ya da prensesini bekliyor!

Ancak, İsveçli erkekler, uykudan uyanacak pamuk prenseslerini, kızlar da, beyaz atı üzerinde çıkıp geliverecek prenslerini beklerken pek de boş durmuyorlar doğrusu! "Boyuma göre boy buldum, huyuma göre huy bulamadım!" deyip arıyorlar da arıyorlar. Henüz bulamadıkları prens ve prensesleri yerine de bulabildikleriyle birlikte oluyorlar. Böylece, sanki "yakışıklı prensi öpmeden önce, bir sürü salağı öpmek zorundasın!" şeklindeki duvar yazısını haklı çıkarmak istiyorlar.

Cinselliğe bir tabu olarak bakılmıyor İsveç'te. Bu kuzey ülkesinde, bir bakanın duygusal, ya da cinsel yaşamı, kamuoyunda pek fazla ilgi uyandırmıyor. Ama bir politikacının adı herhangi bir usulsüzlüğe karıştı mı kısa sürede istifa, hemen hemen kaçınılmaz oluyor.

Toplumdaki ahlâkî değerler farklı olduğu için, bazı toplumlarda uygunsuz olarak kabul edilebilecek kimi durumlar bu ülkede tepki görmüyor. Üniversitelerde, kız, erkek yurtları gibi bir ayrıma gidilmemiş. Herkesin ayrı bir odası var ve sekiz, on kişiye bir büyük mutfak düşüyor. Bir kız ve erkek öğrenci rahatlıkla yan yana iki odada kalabiliyor. Ve kimse de bu odalara girip çıkanın bekçiliğini yapmıyor. İnsanların cinsel tercihleri ve özel yaşantıları, ne kurumları, ne de diğer insanları ilgilendiriyor bu ülkede! Ama önemli biri vergi kaçırmış da yakayı ele vermişse, ne basının dilinden, ne de Vergi Dairesi'nin elinden kolay kolay kurtulabiliyor. Bu durumdakiler kurtuluşu, İsviçre'ye, İngiltere'ye kaçıp işleri oradan idare etmekte buluyorlar...
"Boyuma gore boy buldum, huyuma göre huy bulamadım!"


İsveç hamamlarında erkekleri sabunlayan kızlar!

İsveç toplumunun ahlâk anlayışındaki farklılığı pek de yeni bir olgu değil esasında. 1845'lerde bile, evlilikler öylesine azalmış ki, 15 yaş üzerindeki her dört Stokholmlü kadından sadece biri evli imiş! Yine kayıtlara göre, o yıllarda doğan çocukların da yaklaşık yarısı "evlilik dışı" imiş. İsveç, o dönemlerde Avrupa'da "ahlâksızlık yuvası" olarak anılıyormuş! XVII. yüzyılda İsveç'i ziyaret eden bir Fransız'ın anlattıklarına bakılırsa, bundan yüzlerce yıl önce İsveç hamamlarında kızlar çalışıyor ve herhangi bir utangaçlık duymadan erkekleri sabunlayıp yıkıyorlarmış!

Bundan bir buçuk asır öncesinde olduğu gibi günümüz İsveç'inde de yine çiftler, evli olmaksızın yıllarca birlikte yaşıyor, çocukları oluyor ve de bu çocuklara hiçbir şekilde kötü gözle bakılmıyor. Tam tersine, bu konu o derece doğal karşılanıyor ki, resmi dairelerin formlarında bile medeni durumla ilgili sorunun yanıtlarından biri olarak "sambo" yani "birlikte yaşıyor" şıkkına yer verilmiş!

Ancak, son yıllarda, ilginç bir gelişme oldu ve İsveçli gençler arasında evlenmeler artmaya başladı. Bu geriye dönüşün nedenleri arasında, AİDS tehlikesi yanı sıra, 60'lı yıllardaki cinsel özgürlük furyası döneminin fırtınaları arasında büyüyen çocukların, yaşadıkları belirsizliğe tepki olarak kalıcı ilişkilere ağırlık vermesi gösteriliyor.

Gebeliği önleyici araçların kullanımı ve kürtaj, 1930'lardan beri serbest İsveç'te. 70'li yılların başlarından itibaren ise, "kürtaj konusunda tek karar verenin anne olması" kuralı uygulanıyor, İsveç'te çocuklar, cinselliğin ayıp olduğu düşüncesiyle yetiştirilmiyor. Okulda, öğrencilere cin¬el eğitim verilmesi ise epeyce eskilere, 1950'lere dek uzanıyor.

Dokuz yaşındaki öğrencilerin "ben nasıl doğdum?" şeklindeki soruları, cinsel ilişki ve döllenme konuları anlatılarak ve anatomik detaylar gösterilerek yanıtlanıyor. On iki, on üç yaşlarındaki İsveçli çocuklar ise cinsel temasla bulaşan hastalıklar hakkında dahi bilgilendiriliyor.

Okullardaki cinsel eğitim, dönem dönem değişikliklere uğramış. 60' yıllarda, duygulardan kopartılmış bir cinsel eğitim, söz konusuymuş. Eğitim, kadın ve erkek vücudunu gösteren resimlerde yoğunlaştırılmış. 70'li yıllarla birlikte öğretmenler, çocuklara, cinsellik yanı sıra, duyguları da öneminden bahsetmeye başlamış. Günümüz İsveç okullarında isi öğrencilere gebeliği önleyici araçlar konusunda bile eğitim veriliyor...

Yetmişlik nineler bile hayat arkadaşı arıyor!

Cinsellikle ilgili konular basında da gayet açık bir şekilde dile getirilebiliyor. Bir akşam gazetesinde, "Dert Ablası" olarak nitelenebilecek bir hanım, "kendisini hiç güzel bulmadığını, şimdiye kadar tek bir erke arkadaş bile bulamadığını, 18'inde olmasına karşın hâlâ bakir olduğunu ve bu yüzden de çok üzüldüğünü" söyleyip, çare soran bir genç kıza şunu öneriyor: "Aman kızım üzülme, bu yaz, İngiltere'ye ya da Güney Avrupa'ya git, oralarda İsveçli kızlar hâlâ popüler!..." .

Gazetelere yazanlar, sadece gençlerle de sınırlı değil! "Yetmişlik nineler, seksenlik dedeler" bile "hayat arkadaşı" bulmak üzere gazetelere türlü türlü ilanlar veriyorlar. Kimisi de ilanla yetinmeyip, bilgisayar yardımıyla en uygun hayat arkadaşını bulacağını iddia eden kuruluşlara başvuruyor. Görünen o ki, "kırkından sonra azanı teneşir paklar!", ya da "kırkından sonra saza başlayan kıyamette çalar!" gibi özdeyişlerden İsveçlilerin pek haberi yok!

İsveçli kadınlar gerçekten de dünyanın en özgür kadınlarından olsa gerek. Gecenin hayli ilerlemiş saatlerinde bile, kadınların hiç rahatsız edilmeksizin sokaklarda yürüdüğünü görmek kimseye şaşırtıcı gelmiyor İsveç'te. Stokholm'de 'Eski Kent' anlamına gelen Gamla Stan'da "erkeklerin yarı çıplak dans ettiği" Bacchi adlı lokalin önünde, kadınlar çarşamba günleri uzun kuyruklar oluştururdu bir zamanlar.

Birde, İsveçlilerin İngilizlerden öğrendikleri ünlü "balon dansları" var. Anadan üryan üç erkek komedyen, ellerinde balonlarla müzik eşliğinde dans ediyorlar. Ancak, bir yandan dans edip bir yandan da o küçücük balonları öylesine ustalıkla ve süratle değiştiriyorlar ki, ne denli hareketli olurlarsa olsunlar, vücutlarının stratejik bölgelerini gizlemeyi başarıyorlar!

Bu tür çılgınlıklar, salt İsveç'e de özgü değil anlaşılan. Bir arkadaşım Londra'da tanık olduğu bir olayı anlatmıştı. Otelde kalan bir grup ragbi oyuncusu lobiye giriyor, koltuklara yerleşiyorlar. Sonra, içlerinden biri çıkıyor, anadan üryan soyunuyor. E, arkadaşları da ondan geri kalır mı hiç! Böylece takımın tamamı, bir otel dolusu insanın önünde çırılçıplak soyunup lobide gezinmeye başlıyorlar! Ne demeli, bu da bir çeşit eğlence olarak kabul ediliyor olsa gerek kimi çevrelerde!

Cinsellikle ilgili yayınlar da hayli popüler İsveç'te. Erotik yayınların dokuz milyonluk İsveç'te haftada yarım milyon tiraj yaptığı, toplam okuyucu sayısının da bir milyonu aştığı saptanmış! Kiralanan her dört video filminden birinin ise porno filmi olduğu belirlenmiş!

Buna karşın, örneğin, Hamburg'da olduğu gibi cinsellik üzerine kurulmuş bir endüstri yok İsveç'te. Ayrıca, zaman zaman önlemler alınarak cinsellik sömürüsü yok edilemese bile kısıtlanmaya çalışılıyor. 1980'den bu yana İsveç'te çocuk ve şiddetle ilgili pornografinin yanı sıra, sahnede canlı seks gösterisi de yasaklanmış...



Aşk otobüsleri

Gitgide artan AİDS vakaları nedeniyle, tüm Avrupa'da olduğu gibi İsveç'te de "bir çiçekle yaz olmaz!" türü sözlerin daha az duyulduğu, evlilik dışı cinsel ilişkilerin ise hayli azaldığı bir dönem yaşandı. Tüm dünyayı AİDS korkusu sarınca, kimi ülkeler, turistlerin, göçmenlerin, misafir işçi ve yabancı öğrencilerin HIV testinden geçirilmesini zorunlu hale getirirken, İsveç, AlDS'lilere, geçmişte vebalılara olduğu gibi davranılmasına karşı çıkmıştı. Örneğin, HIV virüsü taşıyan bir insanın işine son verilemiyordu! Bu durumda, onunla çalışmak istemeyenlere yapacak tek şey kalıyordu: İstifa etmek!...

Bir ilginç uygulama da, eroinmanların, kullandıkları şırıngaları, hastanelerden ücretsiz temin edebilmeleri ile ilgiliydi. Yetkililer, eroinmanların, para bulmak için suç işlemelerini, üstelik de birbirlerinin şırıngalarını kullanarak AİDS riskini arttırmalarını önleyebilmek için bu uygulamayı geliştirdiklerini söylüyorlardı.

Ancak, HIV virüsü taşıyan bir eroinmanın, bakıcısının parmaklarını ısırması olayı basına yansıyınca, alınan önlemler bir ölçüde sertleşti. Çünkü, bakıcının parmağından akan kanla eroinman kadının HIV virüsü taşıyan salyası karışmış, olay büyümüş ve eroinman kadın ancak özel eğitilmiş timlerin müdahalesiyle etkisiz hale getirilebilmişti! Eroinman, eline kelepçe, polislere tükürmesini önlemek için de yüzüne plastik torba geçirilip olay yerinden zar zor götürülebilmişti. Daha önce de bakıcılarına karşı sık sık "ısırırım haa!..." yollu tehditler savurmuş olan eroinmanlar, bunu, ilk kez böylece pratiğe geçirmiş oldular. AİDS'li hastalarla, zaten gönülsüz çalışan hemşire ve bakıcılar da bu olaydan olumsuz biçimde etkilendiler.

Ancak, tüm olumsuz gelişmelere karşın devlet, eşcinsellerin haklarını koruyor, diğer sivil toplum örgütlerine olduğu gibi, onların kurduğu örgütlere de ekonomik yardımda bulunmaya devam ediyor. Eşcinsellerin hakları yasalarca da güvence altına alınmış. "Eşcinsel çiftlerin hukuku", nikâhsız yaşayan çiftlere uygulanan hukuk kuralları çerçevesinde değerlendiriliyor. Eşcinsel çiftlerden biri öldüğünde, içinde birlikte yaşadıkları konut ve bir miktar eşyası hayatta kalan eşine miras kalıyor!

Eşcinsellerin haklarının korunması yanı sıra, AİDS'e karşı ilginç önlemler de alındı İsveç'te. İngiliz televizyonu, Azrailli anti-AIDS reklâmlar yayımlarken, İsveç, gençlerin toplu halde bulunduğu her yere "aşk otobüsleri" seferber edip uzmanlar yollamayı tercih etti. Askerler de dahil olmak üzere 18-24 yaşındaki her gence bir broşür yollandı. İşin ilginci, cinsel hastalıklarla ilgili bilgiler içeren broşürün arasına üç adet de prezervatif konmuştu! Üniversiteye yeni girmiş öğrencilere dağıtılan, okulu tanıtıcı broşürlerde de "cinsel ilişkilerde prezervatif kullanmanın yararları" gibi bir bölüme mutlaka yer verilir oldu.

İsveç'te aileler, gençlerin cinsel yaşamını son derece doğal karşılıyor. 15-16 yaşındaki bir kız, erkek arkadaşını rahatlıkla ailesiyle birlikte oturduğu eve getirebiliyor, akşam da kendi odasında misafir edebiliyor. Araştırmalara göre, sağlanan bu özgürlükler ve okullarda verilen cinsellikle ilgili dersler sonucu gençler korunmayı öğrenmişler, istenmeyen hamilelik ve kürtaj sayısı da önemli ölçüde azalmış!

Cinsel özgürlük ortamı, kimi kez de bu ülkeye gelen yabancıları çarpabiliyor. Bir göçmen erkek, İsveç'e ilk geldiği yıllarda gelişigüzel girdiği ilişkiler sonucu, adlarını bile doğru dürüst bilmediği üç değişik kadından üç çocuğu olduğunu anlatıyordu bir göçmen dergisine yolladığı yazıda. Yasalara göre, babanın, her bir çocuk için, 18 yıl boyunca nafaka ödemesi gerekiyor. Esasında, nafakaları devlet ödüyor, ancak bu paraların öncelikle babadan tahsil edilmesine çalışılıyor. Eğer baba işsizse, ya da geliri yetersizse doğal olarak nafakadan kurtuluyor ve paranın tamamını devlet ödüyor.

İsveçli kadınların serbestliği olgusu kimilerince yanlış da yorumlanabiliyor. Araştırmalara göre, güç koşullarda, ya da çaresizlik içinde bulunan kişi, bir kadın tarafından reddedilince yıkılabiliyor, erkekliği, onuru ve kendine güveninin yok olduğu hissine kapılıp o öfkeyle ırza geçme suçunu işleyebiliyor. Bu suçu işleyenler, genellikle 20-25 yaşlarında, kız arkadaşı olmayan, işsiz ve içki kullanma eğilimindeki insanlar arasından çıkıyor...



Yaşlılara devlet baba bakıyor, ama ya yalnızlık?

Aile bağları hiç de sıkı değildir İsveç'te! Bizde özellikle kırsal kesimde, büyük ailelerin esas olmasına karşın Batı toplumu, ana-baba ile ortalama iki çocuktan oluşan çekirdek aileyi ön plâna çıkarıyor ve aile kavramına büyükanneler, büyükbabalar, amcalar, halalar, dayılar pek dahil edilmiyor. Onlar kendi evlerinde oturuyorlar, çünkü çocukların, yaşlı ana-babalarına karşı görevlerini İsveç'te kurumlar üstlenmiş durumda! Bunun olumlu yanları olduğu gibi "yalnız insanlar" yaratmak gibi son derece tatsız bir yönü de var!

Belediyeler, talepte bulundukları takdirde, yaşlılara haftanın belli günleri bir yardımcı yollar. Bu yardımcılar alış verişe gider, yaşlılarla sohbet eder, yemek yapar, ortalığı temizler. Yalnız başlarına kalıp canları sıkılmasın diye, belediyeler, yaşlılık, hastalık ya da sakatlık nedeniyle toplu ulaşım araçlarından yararlanmakta zorluk çekenlere özel araç gönderir. Yaşlılar, hastalar ve engelliler, yaklaşık her beş günde bir, belediyeden, engellilerin de rahatça binebileceği özel araçlarla ya da taksiyle kendilerini gezdirmesini talep edebilirler. Her yolculukta giderin küçük bir bölümünü onlar öder, gerisini belediye karşılar!

Genellikle çocuklar, yaşlı ana-babalarını, sadece önemli bazı bayramlarda ziyaret ederler. Hatta bazen onu bile yapmazlar! Hiç arayanı soranı olmayan, evinde yapayalnız oturan yaşlıların sayısı hayli kabarıktır bu "sanayi ötesi toplum" da. "Apartmanlarındaki yaşlı komşunun, evinde öldüğünü, arayanı soranı olmadığı için haftalarca öylece kaldığını, ancak apartmanı koku sardığında kapıyı açtırıp komşularını cansız bulduklarını" anlatan insanlara her çevrede rastlamak mümkündür İsveç'te!

Kısacası, bu refah devletinde, yaşlıların ekonomik sorunu pek yoktur ama, bu insanların büyük bir bölümü yalnızlıktan inanılmaz derecede şikâyetçidir! Çocukları ve torunlarıyla birlikte yaşayan yaşlılara hemen hiç rastlanmaz! Uğraşıp didinip "İsveç'i İsveç yapan" bu yaşlı insanlar, hiç olmazsa bayramlarda, çocukları tarafından ziyaret edilmeyi beklerler! Ve, ne yazık ki, bu bile gerçekleşmez çoğu zaman!

Köpeklerini gezdirirken, parklarda tesadüfen tanışan yaşlı insanların birbirlerine, çocuklarının başka bir kentte olduğunu anlatıp kendilerini ne denli yalnız hissettiklerini tekrarladıkları sahneler İsveç'in günlük yaşamının acı ama ayrılmaz bir parçasıdır!..

Aşkın gemisi, yaşamın kayalığına çarpıyor!

"Bekârlık sultanlık mı, yoksa maskaralık mı?" tartışmaları tüm dünyada süredursun, İsveçli erkekler, "bez alırsan Musul'dan, kız alırsan asilden!" diyerek harıl harıl asil kız arıyorlar anlaşılan! E, haliyle asil kız sayısı da hayli kısıtlı olduğundan, İsveçli erkeklerin tüm evlenme uğraşları boşa çıkıyor galiba!

Esasında, koskoca İsveç Kralı bile İsveç'te asil kız bulamayıp Almanya'dan gelin getirdiğine göre harıl harıl aramakla bile evlenilecek kız bulunamıyor demek ki İsveç'te! Baksanıza, İsveç'in istatistik uzmanları, oturup hesap etmişler ve "yıllık evlilik sayısının yirmi yıl içinde yan yarıya düştüğünü" ortaya çıkarıvermişler.

Yarısını, yirmi küsur yaşlarındaki gençlerin oluşturduğu yaklaşık altı yüz bin İsveçli, evli olmaksızın birlikte yaşıyor, araştırmalara göre. Bu birliktelikler uzun yıllar devam edince de genellikle evlilikle noktalanabiliyor.

Belki de, birazcık zorlamayla bu durumu, geleneksel evliliklerin nişanlılık dönemine benzetebiliriz! Ancak birkaç küçük farkla tabii! İsveç'te bu tür birliktelikler yıllarca sürebiliyor ve bu arada da "nişanlı çift" çoluğa çocuğa bile karışabiliyor! Bir zaman sonra kimi çiftler, bu işin kıvama geldiğini düşünüp "nişanlılık" dönemini bitiriyor ve çocuklarını da yanlarına alarak nikâh masasına yöneliyorlar!

Bizde, "derdin yoksa söylen, borcun yoksa evlen!" derler ya, bu İsveçliler de çok borçlu mudurlar bilinmez, özellikle gençler arasında evlilik hiç ama hiç rağbette değil! 20 yaşından küçükler arasında birlikte yaşayanların sayısı, evli olanlardan on kat fazla! Yine istatistiklere göre, damat 30, gelin de 27 yaşlarında olurmuş ortalama. Ancak, aradan yıllar geçip de erkek 40'a kadın da 38'e merdiven dayadı mı evlilikte tehlike çanları çalmaya başlıyor İsveç'te.

Şair Mayakovski intihar etmeden önce bıraktığı mektupta, "aşkın gemisi yaşamın kayalığına çarptı!" demiş. Arkalarında, yaklaşık on yıllık bir evlilik olan çiftlerin aşk gemisi de, tıpkı Mayakovski'nin dediği gibi, yaşamın kayalığına çarpıp parçalanıyor ve karı koca nikâhtaki kerameti unutup boşanıveriyorlar! Boşanan çiftlerden üçte ikisinin en az bir çocuk sahibi olması gerçeği bile, bu insanları kararlarından döndüremiyor! Boşanmaların sıklığında, İsveçli kadının ekonomik özgürlüğünün de önemli bir payı olsa gerek...



Boşanan çiftler, birlikte tatile bile gidiyor!

Kimi ülkelerde, boşanmış çiftler arasında birbirinin yüzüne kezzap atanlara dahi rastlanırken, İsveç'te bu durumdaki çiftler görüşüyor, hatta beraber tatile gittikleri bile oluyor! Boşanmış çiftin ortak çocukları varsa, çocuğun hem annesini, hem de babasını sık sık görmesi sağlanmaya çalışılıyor. Devlet denetimindeki ev şirketleri de boşanmış çifte öncelik tanıyor ve bu durumdaki karı koca, ciddi konut sorununun olduğu semtlerde bile çok kısa süre içinde birbirine yakın birer ev sahibi oluveriyor!

Çiftlerin boşandıktan sonra da birbirleriyle görüşmeye devam etmesiyle ilgili olarak bir İsveçli arkadaşım, Stokholm'de davet edildiği bir yaş günü partisini anlatmıştı... Yaşlı bir adam, sekseninci yaşını kutluyor. Yaşlı adamın bir kızı, bir de oğlu var. Çağrılılara şöyle bir göz atmak, İsveç'teki evlilik müessesesi, aile yapısı hakkında bir parça fikir verebilir belki! Çağrılılardan bir bölümü şöyle: yaşlı adamın kızı, kızın eski kocası, eski kocanın yeni karısı, yeni karının annesi, kızın eski kocadan olma ikizleri, kızın yeni kocası ve yeni kocadan olma çocukları, kızın yeni kocasının eski evliliğinden olma çocuğu.. .

Evet, yaşlı adamın kızıyla ilgili durum bu! Yaşlı adamın oğluna gelince... Oğlanın eski karısı, eski karının yeni sevgilisi, oğlanın iki ayrı evliliğinden olma çocukları, oğlanın yeni kız arkadaşı... diye gidiyordu arkadaşımın anlattıkları ama ben daha fazlasını ne yazık ki aklımda tutamadım!...

İsveçliler evlenmeden önce yıllarca düşünüyorlar, düşünüyorlar, derken yaş kemale ererken bir evleniyorlar, pir evleniyorlar! Evleniyorlar evlenmesine de daha aradan on yıl geçti geçmedi derken, zaten zar zor kurulmuş olan bu evlilikten çatırtı sesleri gelmeye başlıyor! Sonuç olarak, sütten ağzı yananlar bir daha da öyle kolay kolay ikinci evliliğe girişemiyorlar.

Tabii bu arada, kimsenin de kaderine razı olup köşesine çekildiği yok! Ufukta, yeni bir evlilik görülmese de birlikte yaşamalar, yeni sevgililer eksik olmuyor hiç! Evli olmaksızın birlikte yaşayanların sayısı arttıkça, bunun doğal sonucu olarak evlilik dışı doğan çocukların da sayısı hızla yükseliyor. Böylece, günümüz İsveç'inde, doğan her iki çocuktan birinin ana-babasının evli olmaması gibi bir durum çıkıyor ortaya...
Evlenmeye çeyrek kala kimi gelin adayları türlü çeşitli çılgınlıklar yapabiliyor!...


Çılgın gelin adayı ve saz arkadaşları!

Evet, İsveç'te insanlar kolay kolay nikâh masasına oturmuyorlar ama bir kere de kararı aldılar mı, özelikle kızlar, "evlenmeye çeyrek kala" her türlü çılgınlığı yapabiliyorlar! Hem de en kalabalık yerlerde! Stokholm'ün göbeğinde, özellikle de bahar aylarında, ya can yeleği takmış, ya fraklar giymiş, ya da mayolarıyla dolaşan bir grup çılgın genç kız görürseniz ve de genç kızlardan birinin de gözleri kurbanlık koyun gibi bağlı ise, pek yakında, bu gözleri bağlı kız, nikâh masasına oturacak demektir!

Gelin adayının kız arkadaşlarıyla felekten bir gün çalması İsveç'te âdettendir! Arkadaşları, evlenecek kızı, sembolik bir bağış karşılığında yoldan gelip geçenlere öptürebilir! Kız, gözleri bağlı olduğu için kimi öptüğünü bile bilemez! Ya da arkadaşları, gelin adayına kalabalık meydanlarda yine sembolik bir bağış karşılığı prezervatif sattırabilir! Benzeri aktivitelerle ev ekonomisine katkıda bulunabilmek için saçını süpürge eden gelin adayı ile saz arkadaşları, yorgunluktan bitap düşünce, görevini yapmış insanların huzuruyla, bir parkın ortasına sofralarını kurup, devriye gezen polislere çaktırmadan içkilerini yudumlama safhasına geçerler!...

Cinsellikte, nereden nereye!

Cinsellikle ilgili uygulamaların tarih boyunca, değişik toplumlarda ne şekiller aldığını öğrendikçe, ister istemez "nereden nereye!..." demekten alamıyor insan kendini...

1800'lü yıllarda ABD'nin Connecticut eyaletinin yasaları, eşlere pazar ve oruç günleri öpüşmeyi yasaklıyormuş!

1900'lü yılların başında Grönlandlı Eskimoların sadakat anlayışı da çok ilginç doğrusu! Eskimo erkeği, kendi rızası alınmak şartıyla, karısının başka bir erkekle birlikte olmasını sadakatsizlik olarak görmüyormuş! Ancak, karısı bir başka erkeğe bir şey dikerse, işte o zaman çıngar kopuyormuş evde!

Çinlilerde ise, en tahrik edici resimler, ayağındaki bandajı çıkarmış kızları gösterenlermiş! Çin'de damat adaylarına da gelinlik kızların, resimleri değil, ayak ölçüleri gönderilirmiş. Ayak ne kadar küçükse, kız da o kadar makbulmüş!

Çin'de, kızların ayaklarının bağlanması geleneği bin yıl gerilere uzanıyor. Ayakları bağlanmış kız, çok kısa mesafeler dışında yürüyemiyor, çünkü bağlanan ayaklar küçülüyor ve artık vücudu taşıyamıyormuş. Çinli kızlar bu yüzden korkunç acılar çekerken, erkekler de, onların bağlanmış ayaklarını son derece tahrik edici buluyorlarmış!

Ming döneminden kalma pornografik yayınlarda, kadınların neredeyse çırılçıplak resmedilmesine karşın, bunların hiçbirinde çıplak bir bayan ayağı gösterilmiyor! Çünkü Çinliler, son derece erotik buldukları bayan ayaklarını "pornografinin de bir sınırı olmalı!" deyip bandajsız resmetmemeye özen gösteriyorlarmış!...

Not: Bu yazı, ;Murat ÖZSOY'un İsveç ve Filmin İkinci Yarısı adlı kitabından yazarının özel izni alınarak yayımlanmıştır.

Murat ÖZSOY'un "İsveç ve Filmin İkinci Yarısı" dizisinin bu yazıdan bir önceki yazısı İsveç ve Filmin İkinci Yarısı 1- İsveç Filine Dokunmak








 Yazılan Yorumlar...
Şükran Şahin
(21  Aralık 2013)

Murat bey, ilginç ve objektif bir yazı olmuş. Bilgilendirici. Bu kitabınızı bilmiyordum, tebrikler.

hakangeziyor
(05 Mart 2012)

Murat Hocam, yıllarca İsveçte bulunmuş birisinden bu güzel bilgileri almak çok hoş doğrusu. Gerçekten teşekkürler. Bu arada "yakışıklı prensi öpmeden önce, bir sürü salağı öpmek zorundasın!” lafını hiç duymamıştım, ayrıca hoşuma gitti. Kaleminize sağlık...

NEŞE
(04 Mart 2012)

Ne güzel,ne ilginç bir yazı,hep gezecek -görecek değiliz ,böyle bilgilere de ihtiyaç var...İsveç de "cinsel özgürlük" ile ilgili ilk bilgileri,1967 yılında ,lise öğrencisiyken ,İsveç gezisinden dönen bir öğretmenimiz aracılığı ile edinmiş ve o yaşların meraklılığı ile ağzımız bir karış açık kalmıştı...Sizin güzel yazınızla çok eskileri hatırladım şimdi...Teşekkürler..

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.