Kozmopolit Liman Kenti Marsilya 3 (Son)... (Genel)
Marsilya gezimizin üçüncü ve son gününde eşyalarımızı oteldeki görevliye emanet edip St. Charles tren istasyonuna vardığımızda saat 09.45 olmuştu. Bugünkü programımızda önce yaklaşık 25 dakika uzaklıktaki Aix En Provence şehrini gezmek daha sonra da Marsilya'da gece yarısından sonra kalkacak uçağa kadar amaçsızca dolaşmak var. Ama her şeyden önce kahvaltı yapmamız gerekiyordu ki biz de tren istasyonundaki kafede tam da öyle yaptık (2 kruvasan + kahve/çay menüsü 5,10 €). Bu arada hazır gişeleri açık bulmuşken havaalanı biletlerimizi de cebimize koyduk (8 €).
Aie En Provence yolcuları kalmasın lütfen :)
Aix En Provence şehri için tren istasyonunun hemen arka tarafındaki otobüs terminalinden her 10 dakikada bir işleyen otobüsler var. Bunların bir bölümü normal devlet yolundan giderken bizim tercih ettiğimiz 50 numaralı otobüs ise otobandan gittiği için daha çabuk ulaşıyor. Tek yön otobüs ücreti 5,20 € ve bileti şoförden alabiliyorsunuz.
Otobüsten indikten sonra şehir merkezini gösteren tabelayı takip ederek Belges Bulvarı boyunca yürüdük. Birkaç dakika sonra yolun sonunda sol taraftaki turizm danışmada buldum kendimi. Görevli bayan son derece ilgili biçimde kısa bilgiler verdikten sonra harita üzerinde görülecek tüm turistik noktaların işaretlenmiş olduğunu ve hepsini gezmenin sadece 3-4 saat tutacağını söyledi. İçten bir teşekkürle oradan ayrıldık ve kendimizi şehre teslim ettik.
Rotonde Çeşmesi tüm ihtişamıyla bizleri selamlıyor...
Her daim keyifli Mirabeau Caddesi...
Aix En Provence ya da kısaca Aix ("Ex" diye telaffuz ediliyor) şehrinin tarihi M.Ö. 120'lere kadar gidiyor. Romalılar tarafından kurulan şehir termal su kaynaklarının çokluğundan dolayı kısa sürede popüler olmuş. Şehrin tarihi her daim su ve sanatla anılır olmuş. Hatta Aix'in resmi turizm sayfasının ilk cümlesi: "Suyun ve sanatın şehri Aix...". Elbette bu ikiliye tüm Provence bölgesinin gözbebeği lavantayı da eklemek lazım. Şehirde 200'e yakın çeşme olduğu söyleniyor. Zaten fark etmemeniz neredeyse imkansız. Aix aynı zamanda ünlü Fransız ressam Paul Cezanne'nın da doğduğu yer. Bunun dışında Van Gogh ve Picasso'da şehrin lavanta kokan sokaklarında bayağı bir zaman geçirmişler. Bir zamanlar Provence bölgesine başkentlik de yapan şehrin bugünkü nüfusu yaklaşık 140.000.
Dar sokaklarda dolaşmak ayrı bir keyif doğrusu...
Aix'i tanımaya başladığımız ilk nokta De Gaulle Meydanının ortasını süsleyen güzeller güzeli Rotonde Çeşmesi oldu. İçiçe geçmiş iki büyük havuz ve ortasında üç heykel bulunan çeşme 1860 yılına tarihleniyor. Heykellerden birisi adaleti, birisi tarımı ve sonuncusu da sanatı simgeliyormuş. Meydanın tam ortasındaki devasa haliyle oldukça etkileyici bir görüntü olduğunu söylemem lazım.
Çeşmenin devamı ise Aix'in en turistik ve en keyifli noktalarından birisi olan Mirabeau caddesi. 17. yüzyılda şekillenmeye başlayan cadde yaklaşık 440 metre boyunda ve 42 metre enindeymiş. Caddenin iki tarafında geniş yaya yolları devasa ağaçlarla süslenmiş. Ağaçlardan dolayı neredeyse gökyüzünü göremiyorsunuz. Ortası ise trafiğe açık ama geniş kaldırım nedeniyle sizi rahatsız etmiyor. Caddenin sol tarafında kafeler, restoranlar var ve tıklım tıklım dolu. İnsanlar bu güneşli sonbaharın keyfini çıkarmak için atmışlar kendilerini sokaklara. Yol boyunca ilerlediğimizde irili ufaklı çeşmelere rastladık.
Verdun Meydanı pazarla şenlenmiş durumda...
Şehrin daracık ara sokaklarında dolaştıktan sonra cumartesi olmasının avantajını kullanarak Verdun Meydanında kurulan pazarı ziyaret ettik. Buradaki Pazar öğle saatlerine kadar açıkmış. Ne arasanız satılan cinsten bir pazar bu. La Madeleine Kilisesine doğru meyve-sebze pazarı kurulmuş. Pazarda gezerken çok farklı türde zeytin, zeytinyağı ve meze satıcılarının ısrarlarına dayanamayarak hepsinden tattım. Küçük ekmek parçacıklarıyla sunulanlar çok lezzetliydi. Müthiş keyifli zaman geçirdiğimi söyleyebilirim.
Pazarın diğer bölümünde ise eski plaklar, antikalar, bolca kıyafet ve sabun ve türevleri satılıyor. Gezerken ünlü Marsilya sabunlarından almayı da unutmadık tabi ki (Tanesi 1 €). Ara sokaklara da yayılınca müthiş bir cümbüş sizi bekliyor. Birkaç noktada sokak çalgıcılarının performansı da ayrıca görülmeye değer. Hele şarkı söyleyen bir bayana dansıyla eşlik eden ufaklığı seyretmek apayrı bir keyif verdi doğrusu.
Dolaşmaya devam ettikçe anlıyoruz ki Aix'de sokak pazarları bitmiyor. Hemen biraz aşağıda yer alan Richelme Meydanında da başka bir pazar kurulmuş. Burada da meyve-sebze pazarı yanında deniz ürünleri satanlar da var. Bir önceki pazarda keyifle dinlediğimiz trompetli sokak müzisyenleri burada da karşımıza çıktı. Daracık sokaklar insanlarla dolu. Havanın güzelliği de ekstra motive edici bir durum tabi ki. Gençlerin ağırlıkta olduğunu söyleyebilirim. Gelmeden önce internetten yaptığım araştırmalarda Aix'in üniversite ve dil okulları ile de meşhur bir şehir olduğunu okumuştum. Bu yüzden dolaşırken rastladığınız herkes turist olmayabiliyor.
Yaklaşık bir saat boyunca Aix sokaklarında amaçsızca dolaştıktan sonra rastladığımız Dia Süpermarketten (1 Rue Lapierre) malzemelerimizi alıp hemen köşesindeki patisserieden de mis gibi kızarmış ekleri alarak hazırladığımız sandviçleri mideye indirdik. Daha sonra kendimizi yeniden Mirebeau Caddesine attık. Keyifli yürüyüşümüzü birer kahveyle taçlandıralım dedik ama kafelerde yer bulmak nerdeyse imkansız. Nihayet Irısh Pub-Four Couts'da bir masa boşalınca hemen oturduk. Hem dinlendik hem de caddeden gelip geçenlere bakarak güzel havanın ve Aix'in keyfini çıkardık. (Americano 2 €, latte 3,40 €, 25 cl.lik bira 3,60 €)
Keyifli ama yeşillikler içinde geçen yolculuk sonrasında Marsilya tren garına vardığımızda saat 16.30 olmuştu. Metro ile Vieux Port'a geldik. Biraz dolaştıktan sonra 83 no'lu otobüse binerek Corniche denilen bölgeye ulaştık. Burası limanın hemen ilerisinde Napolyon'un yazlık konut olarak kullandığı Palais du Pharo'dan başlayan ve yaklaşık 4,5 km. boyunca giderek Prado plajlarında son bulan bir bulvar. Sonradan adı Kennedy Bulvarı olarak değiştirilmiş ama halen haritalarda her iki ismi de bulmak mümkün.
Marsilyalılar tarafından çok tutulan Katalan plajı da bu bölgede. Gerçi oldukça küçük bir plaj ama yine de özellikle çoluk çocuk Marsilya'lılar burayı çok seviyorlarmış. Bunun dışında yolda giderken Kuzey Afrika'da Fransa için ölen askerlerin anısına 1927 yılında yapılmış olan anıtta tüm heybetiyle bizleri selamlıyor. Berger Şatosu, La Fousse Monnaie köprüsü, Villa Gaby diğer keyifli mekanlar.
Çakma da olsa yine de ihtişamlı...
Otobüsten indiğimiz yer olan Prado Bulvarında tanıdık bir yüz karşıladı bizi: Davud Heykeli. Aynen Floransa'da Signoria Meydanı ya da Michelangelo Meydanındaki gibi çakma heykel meydanın ortasında duruyor. Köşedeki Casino hipermarketten bira alarak sahildeki çimenlerin üzerine yayıldık ve güneşin ve kumsalın keyfini çıkardık. Akşamüstü bile Fransızlar halen denizin keyfini çıkarıyorlardı.
Oradan kalktıktan sonra ilk gün denediğimiz Librairie Çay Evine giitik ama maalesef kapalıydı. Bizde hemen Republiqa caddesinin köşesindeki Starbucks'da birer kahve içtik. (latte 3,90 €). Eskiden Starbucks tarzı mekanları çok tutmazdım. Bizim Erdin'lerin favori mekanı olan bu dünyaca ünlü kahve zincirine zaman geçtikçe bende alıştım herhalde. İnsan alıştığı ve aradığı şeyleri yurtdışında da bulmak istiyor anlaşılan. Artık bana eskisi kadar itici gelmiyor doğrusu.
Starbucks'da günün son demlerini yaşarken...
Yavaş yavaş karnımız acıkmaya başlamıştı. Canebeire boyunca ilerleyip otelimizin oraya geldik ve hemen çaprazdaki Helin Restoran'da karar kıldık. Adana dürüm hiç de fena değildi (4,50 €). Levent abi de iskenderin güzel olduğunu söyledi (8 €).
Artık saat 21.30 olmuştu ve yavaş yavaş otele bavulları almaya doğru yollandık. Vardığımızda Maafi bir arkadaşıyla bira içiyordu. Olmayan İngilizcesiyle bize de ısrar etti. Buz gibi biralar pek de güzel gitti doğrusu. Saat 23.10'da St. Charles tren istasyonundan kalkan otobüs tam 23.30'da havaalanına vardı. Terminal 2 oldukça küçük, sadece düşük maliyetli havayollarına hizmet veriyor. Burada dikkat çekmem gereken bir nokta var. Otobüs 2 nolu terminalden Marsilya'ya gidecek yolcuyu almıyor ama Marsilya'dan gelen yolcuyu bırakıyor. Enteresan...Ayrıca hayatımda ilk kez check in yaptıktan sonra bavulları kendinizin götürüp teslim ettiğine de şahit oldum. Uçağımız 01.55'de. Yorucu bir gece olacağı kesin...
Marsilya...Son derece ekonomik bir bilet bulduğumuz için gitmeye karar verdiğimiz bir şehir. Yani öyle yıllardır "ah Marsilya'yı bir görsem" diye yanıp tutuştuğum yoktu açıkçası. Denizi ve güzel limanıyla her zaman benden +1'le başladığı kesin. Keyifli bir liman şehri ama bunun ötesinde çok da fazla bir esprisi yok. "Her şehir en az 24 saati hak eder" felsefesi doğrultusunda gezilebilir, hemen yanıbaşındaki Nice, St.Tropez, Avignon ve Aix En Provence'de bu geziye dahil edilebilir. Bir değişikliğe ihtiyacınız varsa ve siz de benim gibi ekonomik bir bilet bulursanız deneyebilirsiniz. Gerisi size kalmış...
Final fotosu yine çok güzel...Chansonlar söyleyen hanım ve minik dansör çok hoş, şarkının sözlerinde "Aix de gökyüzü mavidir" diyor, tam da günün mana ve ehemmiyetine uygun...Bu güzel geziyi bizimle paylaştığın için çok teşekkürler..