Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: İspanya ::::: Sevilla ::::: Endülüs Rüyası: 2 (Sevilla-Cordoba)        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
İspanya Sevilla 03 Şubat 2014 27 Ekim 2009
01 Kasım 2009
5721 6 Setenay Süzer 

 Endülüs Rüyası: 2 (Sevilla-Cordoba)
 (Genel)

Sevilla Katedali'nden sonra dinlenme molası vermek için, şehrin en prestijli oteli Alfonso XIII e geldiğimizde, şık lobisinin sağ bölümündeki bahçe-cafeyi fark ettik. Seramik kaplı kemerli kolonlarla çevrili, ortasında fıskiyeli havuzu bulunan tipik Endülüs bina yapısı özelliğindeki iç avlu, cafe olarak dizayn edilmiş. Otel, 1929 yılında yapılacak İbero-Amerikan fuarı için projelenmiş, aynı amaçla yapılmış İspanyol meydanındaki diğer binaların genel estetiği ile uyum içinde, bölgeye has Neo Mudejar mimari tarzı kullanılmış. Yapımı 1916 da başlamış 1928 de tamamlanmış, 28 Nisan 1929 da, dönemin kralı Alfonso XIII ve Kraliçe Victoria Eugenia tarafından görkemli bir törenle resmi açılışı yapılmış. Beş yıldızlı otelin, Murano avizeleri ile süslü, Castillian, Barok ve Mozarabic stilli dekorasyona sahip, kralların, başkanların, ünlülerin konakladığı lüx otel odalarını göremedik ancak avlu-cafede, cappicinosunu içip, lezzetli pastasını yiyerek bir saat geçirmek bile kendimizi ayrıcalıklı hissettirdi. Bizim Cibali deki Kadir Has Üniversitesinin tarihi benzeri olan (eskiden tütün deposuymuş) üniversite binasını dışarıdan izleyip yol güzergâhındaki meydanları parkları dolaşa dolaşa Alcazar otele yaya döndük. 

 
Solda XIII Alfonso Hotel Cafe, sağda da Sevilla Üniversitesi...

Sevilla Üniversitesi girişi...

Akşam flamenco show için şehrin en bilineni El Palacio Andaluz da otel resepsiyonundan rezervasyon yaptırmıştık. Gösteri saat 19.30 de başlıyor ve 1.5 saat sürüyor, ücret olarak yemekli olan bugün için kişi başı 58 EU, biz bir kadeh içki ve yanında kuruyemiş ikramlı 38 EU olan bileti tercih etmiştik. ( 5 yıl önce bu fiyat, sanırım 25 -30 EU civarındaydı). Günbatımının muhteşem renkleri içinde, üçüncü kattaki odamızın penceresinden görünen Alcazar saray bahçesi, katedral ve Giralda kule manzarasını, pencere içine yerleştirdiğim minik tripoda takılı makinemle görüntülerken yaşadığım mutluluk günün kreması oldu. Yemek işini yine otele yakın tapas barda hallettikten sonra taksi ile gösterinin yapılacağı gazinoya gittik. Sahneye göre yarım daire biçiminde dizili, önde 5 -6 sırası sadece içki ve kuruyemiş alacaklar için ayrılmış sandalyelerin önünde eni dar uzun masalar vardı daha arkada, yemekli gelenler için, özel, süslü masalar hazırlanmış, bizim yerimiz daha önde olduğu için gösterileri bütün ayrıntısı ile yakından izlemiş olduk. Önceki yıllarda Madrid ve Barcelona da benzer gösterileri izlemiştim o akşam da müziği ve dansları ile tam bir şölen yaşamış olduk. İçki olarak İspanyol içkisi sangriayı tercih ettik, yanında kaju, yer fıstığı vs verildi. Gezi öncesi niyetim her üç şehirde  özellikle otantik flamenco gösterisini izlemekti, ama iyi ki Sevillada gidebildik, Cordoba ve Granada da gün içindeki aktivitelerden nasıl yorgun düşmüşsek akşama halimiz kalmadığından bir daha kısmet olmadı, bununla yetinmiş olduk.

 
Solda Sevilla-Murillo Parkında anıt çeşme detayı ve sağda da Alcazar Otelinden katedral ve Giralda Kulesi...

 
Sevilla El Pacio Andaluz'da flamenko gösterisi...

Sevilla'daki üçüncü günümüzde İspanyol Meydanı fotoğraf çekimlerim ilk gün akşam üstü ışık az olunca istediğim gibi içime sinmemişti. Cordoba trenimizin saati 10.45 idi. Sabah gündoğumunun hemen sonrası bir taksiyle geldiğim meydanda benden başka kimseler yoktu, başlangıçta yoğun olan bulutlar giderek dağıldıkça yüzünü gösteren güneşin yatay ışınları, fotoğraf çekimi için harika ortam oluşturdu. Kalabalıklar olmadan mimari çekimleri dilediğimce yapabilmenin keyfi ile bir saat kadar meydanda kaldım, daha çok fotoğraf çekimi için gelenlerle yavaş yavaş ortalık kalabalıklaştı.

Plaza de Espana, 1929 yılında yapılması kararlaştırılan İbero-Amerikan Dünya fuarında İspanyanın sanayi ve teknolojik ürünlerinin sergi vitrini olarak, Sevilla'nın Maria Luisa parkının kenarında,  İspanyol mimar Anibal Gonzales tarafından dizayn edildi. Ana bina, yarım daire şeklinde, Art Deco ve Neo Mudejar karışık mimari tarzlıdır. Ön cephenin tamamını sırayla çevreler şekilde, İspanyanın illeri ile adlandırılan, alegorik resimlerle betimlenmiş, seramik karolarla süslü 58 loca vardır. Her iki uç kulelerle sonlanır, meydanın ortasına doğru açılan çepeçevre, (suyu boşaltılmış olduğundan, benim hevesimi içimde bıraktı) çok güzel yansımalı fotoğraf manzaraları sunan hendek üzerinde, İspanyanın dört eski krallığını temsil eden gösterişli seramik çini köprüler yapılmıştır, tam ortada fıskiyeli Vicente Traver havuzu bulunur. Ana bina günümüzde, askeri ve  hükümet  binası olarak kullanılmaktadır.19 yy ın sonlarında düzenlenen, arazisini park amaçlı bağışlayan prenses Maria Luisa d'Orleans'ın adıyla anılan Maria Luisa Parkının özgün dizaynı, Fransız peyzaj mimarı Jean Claude Forestier tarafından yürütülmüş ve pek çok havuz, heykel, anıt, çeşme ve pavyonlarla süslenmiştir. 

 
İspanyol Meydanı ve ana bina locaları...

 
Sevilla-Maria Luisa Parkı...

Sevilla- Mudejar Pavyonu...

Sevilla El Pacio Andaluz'da flamenko gösterisi...Bunlar içinde benim en çok merak ettiğim, günümüzde Endülüs el sanatları müzesi olarak hizmet veren Mudejar Pavyondu. İspanyol meydanından sonra hızlı adımlarla bir yandan haritaya bakıp parkın içindeki yerini bulmaya çalışırken diğer yandan da doğru fotoğraf çekimi için güneşin hangi yönden geleceği endişesindeydim.15 dakikalık bir arayıştan sonra görkemli binayı, önündeki havuzu ve bütün ihtişamı ile karşımda buldum, güneşte tam istediğim gibi arkadan yükseliyordu ancak bulutların arkasına gizlendiğinden yansıma için ışık yeterli değildi. 10-15 dakika daha sabırla onun için beklemem gerekti, sonunda havuzun çevresindeki korkuluklara makinemi dayayıp arzu ettiğim görüntüleri büyük mutlulukla fotoğrafladım. Endülüs için bir hayalim daha gerçekleşmiş oldu.

Müzeleri de ziyaret için Sevilla da keşke bir tam gün daha geçirebilseydik oysa Cordoba treni için iki saatim kalmıştı. Otele döndüğümde kızım valizlerimizi toplayıp alt kata indirmiş, fotoğrafa dalıp geç kalırım korkusu ve telaşı içinde beni bekler buldum. Kahvaltımı o sabah için planladıklarımı yerine getirmenin huzuru ve mutluluğu içinde, sevinçle yaptım. Sevillaya veda zamanı gelmişti.  Yine, AVE-Renfe hızlı ve konforlu trenimizle (bugün için ücreti kişi başı 43 $) 42 dakikalık kısa yolculuk sonu, en çokta ünlü camisini merak ettiğim Endülüs Emevi devletinin başkenti Kurtuba yada  İspanyolca söylenişi  ile Cordoba ya ulaşmış olduk.

 
Solda Cordoba'da konakladığımız Pansiyon Cibeles; Cordoba Sokakları...

 
Cordoba Ulu Cami batı cephesi ve Tendillas Meydanı...

Cordoba
Magripliler 711 de İspanya'yı fethettiklerinde Cordoba'yı başkent yaptılar. 929 da Endülüs Bağdat halifeliğinden bağımsızlığını ilan etti. 1236 daki Hristiyan fethine kadar Müslüman Yahudi ve Hristiyanların barış içinde yaşadığı, bilim sanat kültür merkezi oldu, kentin en önemli mekânı Camii-ül Azam yani Ulu camii idi. Yapı daha önce mevcut Roma tapınağının sütunlarının İslam senteziyle birleştirilmesiyle ortaya çıkarılmıştı. Cordoba, sadece bu muhteşem mimari eseri görmek için bile ziyareti hak ediyor. Merkezinde camiye yakın bütün oteller, eski, tarihi, büyücek evlerden yapılandırılmışlar ve minicikler, dolayısıyla ücretleri de fazla değil. Gezi öncesi şehrin tarihi merkezinde taşıt trafiğinin yasak olduğunu öğrenmiştim, o nedenle hem camiye 200 mt mesafede, hem de ulaşım kolaylığını düşünüp, Guadalquivir nehrine paralel ana caddeye yakın Pension Cibeles'te oda ayırtmıştım (oda ücreti o tarihte 30 EU idi). İstasyondan bindiğimiz taksi, otelin bulunduğu sokağa yakın caddede indirdi, fazla yürümeden  kolayca bulduk ancak resepsiyonda bir görevli yoktu, ortalıkta  temizlik yapan ve sadece İspanyolca konuşan yaşlıca bir bayan, önce yüzümüze bile bakmadı, işaretle derdimizi anlatmaya çalıştık  neyse insafa gelip, biriyle telefon konuşması yaptı 10 dakika kadar sonra gelen genç bir bayan, üçüncü kattaki odamızı (her katta 3-4 oda vardı) gösterdi, henüz  temizliği  yapılmadığından sadece valizleri bıraktık, hiç vakit kaybetmeden Cordoba'yı keşfe çıktık.

 
Cordoba'nın tipik evlerinden birisi ve küçük bir park karesi...

Cordoba'nın küçük meydanlarından birisi...

Cordoba için gezilip görülmesi önerilen her üç semavi dine ait mekanlar içinde başta İspanyolların Mezquita adını verdikleri ünlü Ulu Camii ve katedrali, Sinagog, Casa Sefarad, Cordoba Alcazar'ı, Markiz Viana'nın sarayını seçip hızlı bir tempo ile akşama kadar görmeyi planlamıştım. İlk önce, otele göre en uzakta olan Viana sarayından başladık, bu vesile ile  yol güzergahındaki caminin görkemli batı kanadını, İspanyol mallarının, hediyelik eşyaların satıldığı albenili dükkanların sıralandığı ana çarşıyı, şehrin en önemli buluşma noktası olan, ortasında Great Captain adıyla anılan Don Gonzalo Fernandez'in atlı heykelinin bulunduğu, tarihi görkemli binalarla çevrili  ünlü Tendillas meydanını, daracık, dolambaçlı sokakları, çok iyi korunmuş tipik Endülüs evlerini görmüş olduk ancak bir hayli vakit kaybettik. 6500 m2lik alanda 12 avlusu bulunan bahçeye sahip Viana sarayı Cordoba'nın tarihi evlerinin en tipik örneği ve sanatsal bahçesi ilan edilmiş ve müzeye çevrilmiş. 

Daha gezecek pek çok yer olduğundan sarayı gezmekten vazgeçtik, sadece keyifli fotoğraflar çekerek bu muhteşem 18 yy bahçesini görmüş olduk, yemek molası vermek için farklı sokaklardan Tendillas meydanına geri geldik, cafelerden birinde hem keyifle yemeğimizi yedik hem de dinlenmiş olduk. Saat 3 olmuştu, 6 da kapanacak olan Ulu Cami (Mezquita) yi gezmeyi en sona bırakmıştık ve sıra 13.yy da Kral 11.Alfonso tarafından yaptırılan Alcazar de los Reyes Cristianos sarayı, Yahudi mahallesi ve mekânlarını görmeye gelmişti, ancak kızımın aklı şık giysilerin, şalların satıldığı mağazalarda kalmıştı. Saat 4.5 ta caminin minaresi altında buluşmak üzere birbirimizden ayrıldık.

 

Cordoba Viana Sarayından kareler...

Cordoba da bundan sonra gördüklerimi bir sonraki yazımda paylaşacağım, yeniden buluşmak üzere hoşçakalın...











 Yazılan Yorumlar...
İLHAN
(08 Haziran 2016)

Setenay Hn,
Yazınız güzel, açıklayıcı.
Sizden Sevilla ve Lizbon da özellikle yemek konusunda önerilerinizi rica edeceğim.
Şimdiden teşekkürler.

Erdin İVGİN
(27 Şubat 2014)

Madrid ve Barcelona gezilerimde bende flamenko gösterisi izleme şansına sahip olmuştum. Ama siz bu gezinizde ana vatanında flamenko izlemişsiniz. Zaten Flamenko seyretmeden İspanyadan dönülmemesi gerekir. Elinize saplık bu güzel yazınız için

Setenay Süzer
(20 Şubat 2014)

Şükran hanım yorumunuz için çok teşekkürler.İlkbaharda gidişiniz çok daha güzel,özellikle Cordoba sokakları çiçeklerin coşkusu ile tam bir görsel şölene dönüyormuş Mayıs ta evlerin çiçekli avluları halka açık olur en güzel avlu yarışması yapılırmış.Toledo da harika bir Endülüs şehri.Geziniz süresince havanın açık ve güneşli olması dilerim.Prado ve Salvador Dali müzelerini umarım programınızda vardır,fırsat bulursanız Barcelona Picasso müzesi tam size göre.Selamlarımla
ps.Vakit azlığından süreli yazamıyorum Cordoba,Granada Madrid yazılarımda sırada umarım Nisana kadar yayınlıyabilirim

Şükran Şahin
(19 Şubat 2014)

Setenay hanım, tebrikler.Güzel ve aydınlatıcı bir yazı. Üslubunuzu hemen tanıyorum artık. Ne güzel! 5-13 Nisan da Büyük İspanya gezimiz var. Sizin yazılarınızdan feyz ve rota alacağım.Teşekkürler.

Setenay Süzer
(06 Şubat 2014)

güzel yorumunuz için çok teşekkürler Tamer Bey,
Endülüs, tam anlamıyla asıl bundan sonra.

TAMER
(05 Şubat 2014)

Setenay Hanım,
Çok güzel bir anlatımla ve muhteşem resimlerle bambaşka bir dünyaya götürdünüz yine bizi... Teşekkürler

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.