Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: İspanya ::::: Cordoba ::::: Endülüs Rüyası: 3 (Cordoba)        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
İspanya Cordoba 23 Şubat 2014 27 Ekim 2009
01 Kasım 2009
5833 7 Setenay Süzer 

 Endülüs Rüyası: 3 (Cordoba)
 (Genel)

Endülüs gezimiz devam ediyor...1984 yılında Unesco'nun Dünya mirası kapsamına alınan, Roma devlet adamı ve filozof Seneca (MÖ.4-MS. 65) nın doğduğu şehir olan Cordoba (Kurtuba), Romalılar tarafından Guadalquivir nehrinin orta vadisinde, teknelerle kara içine ulaşılabilen en derin kısmında kurulmuş, limanından zeytinyağı, şarap buğday gibi ürünler, eski Roma'ya yollanırmış. Altın çağını 756-1031 yıllarında Endülüs Emevi Devletinin başşehri olduğu dönemde yaşamış. Endülüs'ü, özellikle Cordoba'yı daha iyi kavrayabilmek için önce tarihe biraz göz atalım.

 

 
Cordoba Juderia sokakları...

Başkenti Şam olan Emevi devleti, 7. yüzyılda Kuzey Afrika'nın tümünü ele geçirmiş ve yerel halk olan berberiler Müslümanlığı kabul etmişti. 711 yılında Emevi devletinin Kuzey Afrika'daki valisi olan Musa Bin Nusayr, halife Velid Bin Abdülmelik'in desteği ile, berberi komutan Tarık Bin Ziyad'ı 7000 kişilik ordu ardından 5000 kişilik takviye ile İber yarımadasının fethi için, İspanya'ya yolladı. Bu esnada İspanya'da hakim olan Vizigot Krallığı, taht kavgaları, toplumsal dini çatışmalarla bir hayli zayıflamıştı. Vizigot Krallığı ile arası iyi olmayan Septe (Ceuta) valisi Julianus'un verdiği gemilerle İber yarımadasına geçen Tarık Bin Ziyad 714 yılına kadar İspanyanın fethini tamamladı. Halife Velid'in emriyle idareyi Musa'nın oğlu Abdülaziz'e bırakarak Afrika'ya geri döndü, böylece İspanya'da Endülüs valilik devri başlamış oldu, 756 yılına kadar 21 valinin görev yaptığı bu dönemde fetih hareketleri Avrupa içlerine kadar devam etti. Müslüman İspanyasında 714-756 yılları Valiler Dönemi olarak bilinir. Bu arada Doğu'da Emevi Devleti zayıflamıştı. 750 yılında Abbasiler Şam'ı ele geçirip halifeliklerini ilan ettiler. Emevi hanedanından Abdurrahman Bin Muaviye azatlı kölesinin yardımıyla servetini kaçırıp Filistin'e, daha sonra Kuzey Afrikada Kayrevan kentine geldi, bir süre sonra beklediği ilgiyi göremeyince, Fas'ın Akdeniz kıyısında yaşayan Zenatelerin yanında misafir kaldı. Bu arada Abbasi devletinin kurulmasından sonra Şamdan ayrılıp Endülüs'e göçen Emevilerle irtibata geçti, yanında 1000 kadar berberi ile 755 te Endülüs'e ulaştı, Yemenilerin de yardım etmesiyle dönemin valisi Yusuf El Fihri ile savaşarak galip geldi Kurtuba (Cordoba)'da emirliğini ilan ederek, şehri kendine başkent yaptı.1.Abdurrahman'nın hükümdarlığı 33 yıl sürdü. Kurduğu yeni devleti sağlamlaştırmak için iç isyanları bastırarak, yöredeki Müslümanların tümünü etrafında topladı, kuvvetli ordu kurdu. Bizansa kadar uzayan ticaret filosu ile sanayi ve tarımı geliştirdi. Camiler, yollar, hamamlar ve şehri çevreleyen surları yaptırdı. Ölümünden iki yıl önce 785 te Kurtuba Ulu Camisinin temeli atıldı, bir yıl içinde tamamlanan caminin başlangıçta boyu 100 m eni 75 m idi, ondan sonra gelenlerin devam ederek ve ilaveler yapmasıyla, bu muhteşem mabedin büyüklüğü 175 m ve 134 m yi buldu. 

 

 
Cordoba Juderia sokaklarında kapılar ve pencerelerden kareler...

Endülüs Emevileri Dönemi (756-1031) Endülüs'ün en parlak dönemi olarak bilinir. Kurtuba şehri, Bağdat ve Kahire'den sonra Dünyanın 3. önemli bilim merkezi haline geldi, günümüz bilim ve sanatının temelleri o dönemde atıldı. Avrupa'nın genelinde sadece papazlar ve liderler okuma yazma bilirken, Endülüs halkının neredeyse tamamı okumayı öğrenmişti, kütüphanelerinde 5000 el yazmasının bulunduğu söylenir. Avrupa o sırada ortaçağ karanlığını yaşarken Kurtuba da yetişen yada ilmini geliştiren İbn-i Rüşd,İbn-i Meymun (Maimonides), İbn-i Bace, İbn-i Tufeyl gibi filozoflar  Rönesansa varan aydınlanmayı başlatanlar olarak tarihte yerlerini almışlardır. Şehircilik ve şehir kültürü dönemin çok önüne geçmiştir. Sokaklar taş döşeliydi, geceleyin sokak aydınlatmasını ilk başlatan Endülüs şehirleri olmuştur. Kültürel farklılıkların zenginlik olarak algılandığı bir çağdır. İnsan hakları, dini inançlar, özgürlükler açısından günümüze bile örnek olacak düşünce zenginliği sonucu Endülüslülerin yaşadığı topraklarda varlıklarını sürdüren Sefarad Yahudileri için de, İspanyadaki Yahudi kültürünün altın çağı (golden age of Jews) olarak adlandırılan çağdır. Keza Hıristiyanların da kendi piskoposlukları vardı, dinlerinin gereklerini özgürce uyguluyorlardı.

 

 
Cordoba Juderia sokaklarında balkonlar ve iç kapılardan birkaç kare...

10.yüzyılın başlarında Abbasilerin gücü zayıflamaya başladı. Mısır'daki Fatimiler halifeliği ele geçirdiler. Doğuda Müslümanlığın liderliği bölününce Endülüs'te III.Abdurrahman 929 yılında  kendisini halife ilan etti. Endülüs Emevilerinin başarıları 11.yyılın başlarına kadar devam etti. Son halife III.Hişamın 1031 de ölümünden sonra  Endülüs toprakları, çok sayıda bağımsız devletçiklere bölündü. Bunlar hem kendi aralarında savaşmaya başladılar hem de İber yarımadasında giderek güçlenen Hıristiyanların saldırılarına maruz kaldılar. 1090 a kadar Beylikler dönemi olarak adlandırılan bu süreç sonunda İspanya'da İslamın yaygınlığı zayıfladı. Kuzey Afrikalı Murabıtlar bu karışıklıktan faydalanarak düzenli orduları ile İspanyanın bütün Müslüman bölgeleri ele geçirdiler. 1147 yılına kadar hükümranlıkları devam etti. Bu tarihte kendileri gibi Kuzey Afrikalı Müslüman Muvahhitlerin egemenliği başlamış oldu. Muvahhitler İşbiliye (Sevilla) yi başkent yaptılar. 1248 yılına kadar İspanya ve Kuzey Afrika kıyılarını denetimleri altında tutan Muvahhitler, İber yarımadasındaki son büyük Müslüman devletti. Hıristiyan saldırılarına karşı koyamayarak 1248 de yıkılınca birkaç bağımsız emirlik bir süre daha varlıklarını sürdürdü. Bunların içinde Gırnata Sultanlığı (Beni Ahmer Devleti) en uzun süreli yaşayandır ve son emirliktir. 1232 yılında  Muhammed Bin Ahmer tarafından kurulmuştur, merkezi Gırnata (Granada) dır. El Hamra sarayı bu dönemde inşa edilmiştir. 250 yıldan fazla siyasi varlığını devam ettirebilmiştir. 1469 yılında Aragon kralı II.Ferdinand ile Kastilya kraliçesi İsabel evlenerek güçlerini birleştirmişler Gırnata Emirliğine karşı  mücadele başlatmışlardır.Osmanlı Devleti o sırada Cem Sultan olayı ile kendi taht derdine düştüğünden Gırnatalıların yardım isteğini yerine getirememiştir. 2-Ocak 1492 yılında Gırnata düşmüş, İspanyadaki 781 yıllık İslam hakimiyeti sona ermişti. Bu tarihten sonra İspanyolca yeniden fetih anlamındaki Reconquista hareketi başlatıldı, ülkedeki Müslüman ve Yahudilerin (hemen)  ya din değiştirerek Hıristiyan olmaları yada ülkeyi terk etmeleri istenmiş, şiddetle karşı koyanlarsa kılıçtan geçirilmiştir. İçindeki el yazması kitapların olduğu kütüphanelerin, camilerin, kümbetlerin eşsiz sarayların yıkımından, günümüze gelebilenler, sonradan katedrale çevrilen Cordoba Ulu Camii, El Kasr (Alkazar sarayı) Medinettu'z  Zehra sarayı kalıntıları ve Gırnata Elhamra sarayı olmuştur. Hemen göçe zorlanan Sefarad Yahudileri, Piri Reis'in amcası Kemal Reis'in kadırgalarıyla  taşınarak kendilerini kabul eden Osmanlı İmparatorluğunda Selanik, Manastır, Edirne, İstanbul, Gelibolu yarımadası, Bursa Manisa, Amasya ve  İzmir'e yerleştirildiler. Müslümanlara daha fazla tolerans gösterildi, din değiştirenler kaldı, diğerleri 1610 yılına kadar peyderpey sürgün edilerek, İspanya'da Hıristiyan hakimiyeti tamamen sağlanmış oldu.

 

 
Cordoba Juderia avlulardan kareler...Ünlü düşünür ve tıp adamı Maimonides'in (1135-1204) heykeli...

Endülüs gezisi öncesi bu tarihi bilgileri edinmemin kişisel olarak çok yararını gördüm. Sevilla, Granada özellikle de Cordoba'nın o daracık taş döşeli sokaklarında gezinirken ve muhteşem taş ve ahşap işçilikli sarayların detaylarını, ayaklarımın yerden kesilmişçesine seyrederken, 1000 yıllık geçmişini yaşar gibiydim. Hele, ayırabildiğim bir buçuk saatlik zaman diliminde Cordoba Ulu Caminin kolonları arasında kaybolmuşken yaşadığım coşkuyu unutmam mümkün değil, aradan 4.5 yıl geçmesine rağmen, belgesellerde rast geldikçe, aynı sevinç ve heyecanla izliyorum.

Şimdi kaldığım yerden Cordoba'yı gezmeye başlayalım. Öğleden sonra saat 3 te, İspanyol elişlerinin kıyafetlerin albenisine kapılmış kızımla ayrılmış, 4.5 ta Ulu Caminin köşesinde buluşmak üzere Juderia denilen Yahudi mahallesinin sokaklarına dalmıştım. Haritadan takip ederek, bütün Cordoba fotoğraflarında yer alan ünlü düşünür -tıp adamı-hahambaşı, Arapların İbn-i Meymun, İsrail dilinde Mose Ben Maymon olarak anılan Maimonidesin (doğumu Kurtuba 1135, ölümü Mısır 1204) heykelini bulup, ben de çekimlerini yaptım. Heykeli 1964 yılında yapılmış olan bu ünlü filozof  Endülüsün altın çağında Yahudi, Arap ve Aristoteles gibi Yunan bilginlerinin zenginliğinden istifade ederek yetişti. Kurtuba, 1147 de Fas'tan gelen ateşli Muvahhitlerin hakimiyetine geçip Hıristiyanlık ve Museviliği yasakladıklarından sonra ailece önce Fas'a göç ettiler, oradan önce Filistine daha sonra Mısır'a geçtiler, orada Tıp ilmine daha önem vererek o tarihte Mısırda hakim olan  Selahaddin Eyyubinin  saray tabipliğine kadar yükseldi, yanı sıra Mısır'daki bütün Musevi cemaatlerinin başkanlığı sıfatı verildi. 

Cordoba Sinagogu, kadınlar mahfili...

Cordoba Sinagogu, dua bölümü...

Heykelin bulunduğu sokağın ilerisinde İspanyada günümüze ulaşan üç sinagogtan biri olan (diğer ikisi Toledo dadır) Cordoba sinagogunu ve hemen karşısında yer alan sefarad müzesini ziyaret ettim.1350 yılında mudejar stilinde inşa edilen Sinagog, Yahudilerin sürgününden sonra başlangıçta kuduz hastalarının tecrit hastanesi olarak kullanılmış daha sonra kunduracılar loncasına mekan olmuş böylelikle yıkılmaktan kurtulmuş. 1885 yılında ulusal anıt ilan edilmiş, birkaç kez yapılan restorasyondan sonra 1985 te Maimonides'in 850.doğum yılı onuruna yeniden düzenlenmiş ve  müze olarak ve ücretsiz ziyaret ediliyor. En çok ilgimi çeken, bizim camilerde olduğu gibi kadınların ibadet yerlerinin ayrı olarak ikinci katta yer almasıydı. Yahudi mahallesinin kalbinde yer alan ve 4 EU giriş ücretli Sefarad müzesi sinagogun tam karşısında, 14.asır tipik Endülüs evi tarzında iki katlı bir binada İspanyol Yahudilerinin kültürünün, tarihinin, müziğinin günlük hayatın tanıtıldığı etnografya tarzında ve İstanbul Galata daki 500.yıl Yahudi Müzesi benzeri bir müze. Zaman zaman müzik resitalleri yapılıyormuş. Girişte genç bir delikanlı, hangi ülkeden geldiğimi sordu, Türkiye deyince dinimi öğrenmek istedi. İngilizce anlatımlı rehberliğimi yapabileceğini söyledi, maalesef İngilizcem yetersiz olduğundan bu güzel teklifi geri çevirdim. Müze 5 odadan oluşuyor, odalardan birinde  büyük boy,yerel kıyafetli  Endülüslü  kadınların tabloları yer alıyordu. Müzeyi büyük ilgi ve keyifle gezdim fotoğraflar çektim, çıkışta hediyelik eşya dükkanı vardı en fazla  çeşidi olan hamsa ve kitap ayıraçlarından aldım. Hamsa, hem pagan kültürü, hem İslam (Peygamberimizin kızı Hz.Fatımanın eli)  hem de Yahudi kültüründe (Musa peygamberin kızı Myriam ın eli), ayrıca Tevratın beş kitabını temsil ediyormuş aynı amaçlı kullanılan bir sembol, elin içine gömülü göz figürü, Fatımanın elinden farkını belirliyor. İslam kültüründe beş parmak islamın 5 şartını, Şiilerde 5 kutsalı yani, Hz.Muhammed Hz.Fatıma, Hz.Ali, Hasan ve Hüseyini temsil ediyor. Özet olarak her iki dinde muska anlamını taşıyıp nazara karşı kullanılıyor. Pagan kültüründe bereketi temsil ediyormuş.

 

 



Cordoba Sefarad Müzesinden kareler...

Yahudi mahallesinden sonra sırada Alcazar sarayının gezilmesi vardı ancak vakit hızla geçmiş, kızımla buluşmama 20 dakika kalmıştı. Sevilladaki benzer sarayı görmüş olmakla teselli bularak,  yakındaki Ulu caminin avlusuna gelip, iki giriş kapısını, çan kulesine çevrilmiş minaresini, palmiyeleri, dallarında sapsarı turunçların, portakalların bulunduğu narenciye ağaçlarını fotoğrafladım. Bu arada avlunun ortasında Hıristiyanlar zamanında yapılmış havuzun köşesinde dikili, gövdesi kurumuş, içi oyulmuş küçülmüş gitmiş ama büyük bir inatla tepesinde taç gibi taze dallarıyla yüzyıllara meydan okuyan kocamış zeytin ağacına bayıldım. Havuzun kenarına oturmuş bir bayan da benim gibi etkilenmiş, olmalı ki! elindeki dosya kağıdına kara kalemle ağacın resmini yapıyordu. Kimbilir kaç yaşındaydı, gölgesinde Kur'an da İncil de okunmuş muydu? diye düşündüm. Dibine, dallarından oluşturulmuş minik bir filizi dikilip, tel örgü ile koruma altına alınmış, yeniden hayata devamı sağlanmış, düşünüp uygulayanların ellerine sağlık deyip, hayranlıkla epeyce fotoğrafını çektim. Saat 4.30 da kızımla buluşup 8 EU giriş ücreti ödeyerek, Kurtuba Ulu Camisine büyük heyecan ve merakla adım attık. Bu muhteşem mekan, elbette ayrı bir bölümde anlatılmayı fazlasıyla hak ediyor.

Devamı gelecek yazıda...

Cordoba Sefarad Müzesinden...

 
Ulu Camii avlusundaki zeytin ağacı...


Not; Yazıyı tamamlayan ve büyük mutlulukla çektiğim Cordoba fotoğraflarım, hem ilk gün hem de ertesi sabah erken her yer tenha iken, şehrin tarihi merkezini çevreleyen surlarını, Endülüs'ün tipik dar sokaklarını, alt kısımları sarı bordürlü beyaz badanalı evlerini, benzerlerini Mardin-Midyatta rastladığım kapılarını, kafesli pencerelerini, ferforje balkonlarını, açık bulduğum dış kapılardan korka korka  başımı uzatıp çektiğim ünlü avlularını içeriyor.












 Yazılan Yorumlar...
Setenay Süzer
(25 Mart 2014)

Şükran Hanım İspanyaya çok güzel zamanda gidiyorsunuz.Vaktiniz her şehirde çok kısıtlı ama sıkıştırabilirseniz birkaç hatıralatma yapmak istedim.Madrid prog.da elbette Prado müzesi vardır sizin için bir başka başyapıt Picassonun Guernica tablosunun olduğu Renia Sophia modern sanat müzesi hemen tren istasyonunun karşısında.Her ikisinde uzun kuyruk olabilir ya sabah erken gidilecek yada önceden internetten bilet alabilirsiniz tabii grup programı uyarsa.15 yıl önce gittiğim Toledo katedrali gördüğüm en muhteşem katedrallerden biri içinde, Vatikan müzesi gibi ücretle girilen müzesi var tam size göre El Greco,Titian,Valezquez,Goya tabloları vs. var mutlaka görün,bu arada rehber herhalde Toledeo işi sarı-siyah işlemeli takıların olduğu mağzaya götürecektir siz sakın orada vakit öldürmeyin her yerde olan şeyler ve aynı fiyat onun yerine ya o dediğim müzeye girin yada sokakları dolaşın daha iyi,Valencia yı görmedim ama mimar Calatrava nın opera binasını çekmeyi çok isterdim onuda sizden görürüz artık.Şimdiden bu güzel gezi için kutlarım

Şükran Şahin
(22 Mart 2014)

Setenay hanım, İspanya gezi yazılarınızı Nisanda gideceğimiz Büyük İspanya gezisi için tarıyorum. Nereye gidelim, ne yapalım?Epeyce notlar aldım.Teşekkürler.Yazılarınız ince zevk ve entelektüel bir bakış yansıtıyor.Kutluyorum yeniden.

Setenay Süzer
(17 Mart 2014)

Güzel yorumlarınız için çok teşekkürler ederim.Geziler de fotoğraflar da, paylaşıldıkça anlam kazanıyor,işe yarayıp daha değerli oluyorlar.Gezi rotası hazırlayan dostlara yardımcı olabiliyorsam ne mutlu bana.

Engin D
(16 Mart 2014)

Kaleminize sağlık. Endülüs ün benim içinde ayrı bir yeri vardır. Arapların en gelişmiş medeniyeti buradaymış diyebiliriz. Endülüs Emevileri Dönemi hoşgörünün, insan haklarının, bilimin, sanatın dönemi olmuş.

Erdin İVGİN
(16 Mart 2014)

Setenay Hanım yazılarınızı keyifle okuyorum Çok güzel fotoğraflarınız ise ekstrası oluyor. hakangeziyorun da dediği gibi Endülüsü kim gördüyse hayran oluyor. Endülüsü görmesem de fotoğraflarınız hayran olmama yetti.

Setenay Süzer
(11 Mart 2014)

Gönderdiğim yazı ve fotoğrafları düzenleyip yayına hazırladığınız için çok teşekkürler ederim Hakan Bey.Endülüs konusunda haklısınız, gerçekten ben de çok keyif ve mutlulukla gezmiştim, darısı sizlerin başına olsun

hakangeziyor
(26 Şubat 2014)

Setenay Hanım, keyifli hikaye devam ediyor. Endülüsü kim gördüyse hayranlığını dile getiriyor. Siz de anladığım kadarı ile onlardan biri olduğunuz. Özellikle tarihi detaylar için ayrıca teşekkürler. Kaleminize sağlık...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.