Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: Türkiye ::::: Şanlıurfa ::::: Görmek İçin Geç Kaldığım Şehir: Şanlıurfa...        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
Türkiye Şanlıurfa 19 Ocak 2016 25 Ekim 2015
30 Ekim 2015
8002 1 Şükran Şahin 

 Görmek İçin Geç Kaldığım Şehir: Şanlıurfa...
 (Gezi)

Urfa'ya yaklaşırken uçaktan birkaç dakika süren Atatürk Barajı görüntüsüyle heyecanlanıyorum. Sanki gökyüzünden yeryüzü temalı enstalasyon sergisini izliyorum. Büyülü görsellere kendimi kaptırdığımdan fotoğraf çekmeyi unutuyorum. Dönüş uçağımız akşam vakti olduğu için bu güzelliği tekrar göremeyeceğim. 

Genel Sekreteri olduğum GÖRSED'in (Görsel Sanatlar Eğitimcileri Derneği) geleneksel olarak düzenlediği sergi panel ve ödül törenlerini de kapsayan etkinliği için görsel sanatlar eğitimcileriyle birlikte Urfa'dayız. Nevali Otele yerleşiyoruz. Kaldığımız otel merkezde. Terası Urfa manzarasına 360 derece hâkim.  Urfa'ya has çatısız, aynı renkte evler ve çatılarında güneş enerjili sistemleriyle şehrin kimliğini oluşturmuş. Güneşin parlak ışığıyla manzara bütünleşmiş ve sanki Urfa şehri adeta açık hava müzesi gibi bizi selamlıyor. Ah birde tarih kokan bu güzel evlerin arasına eklenen devasa betonarme binalar olmasaydı! Bu müze şehir manzarası eşliğinde isotlu omlet, yerel peynir, reçel, v.b. tatlarında bulunduğu leziz kahvaltıyı yapıyoruz. Urfa hayranı olduğu için Urfa'da yerleşmeye karar vermiş ekibimizin çalışkan üyesi Haldun Özbudun, terastan görünen M. Kemal Paşa adına dikilen (1917) ilk anıt olma özelliğini taşıyan anıt çeşmeyi gösteriyor. Anıtın hemen önündeki caddeye de Atatürk'ün adının verildiğini belirtiyor. 

Urfa her yerden güzel bir şehir. Sağda ise El Ruha Otelinden bir manzara...

Grubumuz Urfa'nın güzel köşelerini kaçırmıyor. Harran Üniversitesi Urfa Evi'de bunlardan birisi...

Birçok önemli yolların birleştiği konumuyla; Mardin, Gaziantep Adıyaman ve Diyarbakır illeriyle çevrili geçmişte Mezopotamya'nın, bugün GAP'ın başkenti olan Şanlıurfa. Öncelikle Nevali Otelde derneğimizin etkinliklerini başarıyla gerçekleştiriyoruz. Şimdi Urfayı keşfetme zamanı. Urfa'yı keşfetmek ekimizdeki Urfalı arkadaşlarımız sayesinde kolaylaşıyor. Eşsiz misafirperverliğiyle Emine Küçük Teker'in rotasıyla Urfa'nın her köşesinden fışkıran tarihi, kültürü, görülesi yerleri bizi mest ediyor. Urfa'nın konumu, tarihi, ilçeleri, manevi önderleri, müzeleri, türküleri, yemekleri, efsaneleri bu sayfalara sığmaz. Zaten merak edenler için Şanlıurfa Belediyesinin, Turizm İl Müdürlüğünün, v.d. kaynaklar fazlasıyla mevcut. 

Şanlıurfa'da halkın sevdiği bir uğraş kuşçuluk revaçta. Kuşçu kahvehaneleri bile var. Evlerin birçoğunda avluya bakan pencerelerinin üst kısmında kuş evleri bulunmakta. Şanlıurfa'da at uğurdur. Burada makbul olan Arap atı yetiştiriliyor. Türkiye'de, resmi at yarışları yapılan 6 ilden biri Şanlıurfa.

Harran Üniversitesi Urfa Evi'nde Kral Kızı Odası hatırası; Az sayıda Bakırcı Ustası geleneksel sanatı devam ettiriyor...

Eski Urfa evlerinin hemen yanı başında görgüsüz bir yapı. Kelimeler kifayetsiz kalıyor; Fonda Urfa mağaraları...

Yaşasın Urfa Mutfağı: Tarihin sıfır noktası lezzetin ise doruk noktası Urfa. Yurdun dört bir yanına dağılmış kebapçıları, lokantaları, hatta yurtdışında bile rastladığım Urfa lezzetlerini tanımak zamanı. Urfa yemek kültürünün geçmişini Büyükşehir Belediyesinin Mutfak Müzesinde daha yakından tanıyabilirsiniz. Midelerin bu lezzetlerle bayram yapması için temiz ve kaliteli lokantalar, ocakbaşları sizi bekliyor Urfa'da. Sadece kebapları, isotlu lezzetleri, içli köfte,  lahmacun, çiğ köfteleri, tadına doyamayacağınız ciğerleri ve şıllık tatlısı için bile Urfa'ya gelmeye değer. 

Yemek öncesi tatlar, beyaz nar, şıllık tatlısı, kebap...

Balıklıgöl: İlkel dinlerin dünyadaki en eski merkezi, Musevi, Hıristiyan ve İslam dinlerinin buluştuğu Peygamberle şehri Urfa'nın, medeniyetlerin buluştuğu Hz. İbrahim'in ateşe atıldığı makam ve bu şehirle özdeşleşmiş Balıklıgöl şehrin merkezinde. İlk durağımız burası. Burada Urfa Kalesi, Hasanpaşa cami, Hz. İbrahim'in doğduğu söylenen mağara ve tarihi eserler yer almakta. Üç semavi dinin atası olarak kabul edilen Hz. İbrahim'in doğduğu mağaranın her mevsim ziyaretçileri doluymuş.  Balıklıgöl ya da Halilü'r-Rahman Gölünün platosunda aynı isimli cami ve medrese de var. Bu gölle ilgili çeşitli rivayetler okudum ve dinledim. 150 metre uzunluğunda ve 30 metre genişliğinde olan bu gölde sazan familyasından olan balıklar gölü kaplamış ve zıplayıp duruyorlar. Hele atılan yemlere bir atlayışları var sürü halinde, gerçekten halk arasında söylenen "sazan gibi atlamak" deyiminin canlı canlı örneği sanki. Dev bir akvaryum sanki Balıklıgöl. Halk bu balıkları kutsal gördüğünden balıkları tutan yok. Enerjisi yüksek bir yer. Çoluk çocuk herkes bir aktivite içinde. Gökyüzünde kuşlar ordusu da bu hareketli ortama uyumlu olarak  bir o yana bir bu yana  sürü halinde uçup duruyorlar. Ulu ağaçlar bu atmosfere çok yakışmış. Cami, medrese, ağaçların silueti gölün üzerindeki yansıması değme tabloları kıskandıracak kadar albenili. Anı objeleri almak isteyenler için etrafta tezgâh ve dükkânlar bolca bulunuyor. Camiler ziyaretçiler ve namaz kılanlarla dolup taşıyor. Urfalı çocuklar naif şiveleriyle ve müzik bizden sorulur edasıyla size Urfa türküleri söylüyorlar, bu kutsal yerin tarihini anlatıyorlar, gönlünüzden ne koparsa veriyorsunuz. 

Balıklı Göl ve enerjik balıkları...

Şanlıurfa Dergah Camii...

Hemen yakınında eski zannettiğim, ancak eski Urfa konakları tarzında yeni inşa edilmiş yapılmış El-Ruha Otelinde bir çay molası veriyoruz. Bu otel sanki 1001 gece masallarının fonu gibi. Özgün ve Urfa'nın ruhuna uygun köşeler yaratılmış. Daha sonra nefis manzarası ve özgün mimari dokusuyla başka bir konaklama merkezine geçiyoruz. Harran Üniversitesi Evi Uygulama Oteli. Urfa'ya gelenlerin rahatlıkla kalabileceği bir yer. Birçok kişiden methini duyduğum Urfa Manici Oteli dışından görebiliyorum, içini incelemek için zamanımız kalmıyor. Urfa beni gerçekten şaşırtıyor. Neşeli ve iletişimi rahat halkı yaşamayı, hayatın tadına varmayı biliyor. Meşhur sıra gecelerine kaldığımız otelde katılıyoruz. Otelin sahibi çoğunluğu müzisyen olan dostlarına özel bir sıra gecesi hazırlamış. Sahnede Urfa'nın en meşhur müzisyenleri var. Misafirler sırayla türkülerini bazıları şiirlerini icra ediyorlar. Masa Urfa lezzetleriyle donatılmış. Halkın içinden gelen ve günümüze kadar yaşayan bir gelenek. Türküler bizim türkülerimiz hele Urfa türküleri bir başka güzel. 

Mimari Eserler: Urfa'nın her köşesini yürüyerek keşfederken, özgün Urfa evleri, sokakları, dantel gibi işlenmiş Türk İslam mimarisinin örnekleriyle mest olunuyor. Sadece il merkezinde Kültür Bakanlığınca tescil edilmiş 1000 tarihi ev, 50 cami ve mescit, 5 kilise, 8 medrese, 20 türbe, 7 köprü, 12 çeşme, 8 hamam, 11 han, 8 kapalı çarşı ve 1 adet su kemeri, sebil, kale, şehir suru, 2 sur kapısı bulunmaktaymış. 

Urfa Arkeoloji Müzesi'nde Göbeklitepe canlandırması...

Solda Arkeoloji Müzesi'nde dünyanın ilk heykeli; Sağda ise Göbeklitepe'den çıkarılan taşın üzerinde doğum yapan kadın...

Gümrük Hanı: Haşimiye Meydanı yakınındaki bu han Osmanlı Han mimarisinin en güzel örneklerinden biri. 2 katlı olan bu hanın avlusunda çayhaneler var. Giriş eyvanının üzeri mescit olarak değerlendirilmiş. Birkaç depo, dikiş atölyesi de gözüme çarpıyor. 2.kattan aşağıya baktığımda bir an için  Pieter Brueghel'in tablolarının canlanmış halini anımsıyorum. Çay, mırra, nargile içme keyfinin yanı sıra domino ve dama oynayan insanların olması ne güzel.  Urfa kahveleri güzel, hele böyle bir otantik ortamda içmek daha da güzel. Han çarşılara açılıyor. 8 adet kapalı çarşı ve bir adette yer altı çarşısı var. Görebildiklerim; Bedesten, Bakırcılar çarşısı, Kazzaz Pazarı, Attar Pazarı.  Envai çeşit baharat, kuru ve yaş sebzeler, bez dokumaları, halı kilim keçe, semercilik, ipek işlemeciliği, taş süslemeciliği ve özellikle bakırcı ustalarının birbirinden güzel bakır objeleri canlı canlı performansları görülmeye değer. Hemen yanı başında Hz.İbrahim makamı ve ziyaret yeri var. Zaten Urfa'da her bir köşeden geçmişin izleri size gülümsüyor. 

Solda Zafer Tanrıçası, Roma Dönemi; Sağda ise Nevali Çori kazılarından bulunan yılanlı baş...

Solda Mozaik Müzesi'nden Roma döbemine ait Orpheus Mozaği; Sağda ise Kent Müzesi'nden bir kare...

Şanlıurfa Arkeoloji Müzesi: Müzeler diyarı diyebileceğim Urfa'da Türkiye'nin en büyük müzesi var. 32.000 metrekare alana sahip ve 3 katlı inşa edilmiş, toplam 72.199 adet eserin sergilendiği Arkeoloji Müzesi. Özellikle Göbeklitepe ve Nevali Çori neolotik tapınaklarının canlandırmaları, o döneme ait etnografik buluntular, v.d. görülmeye değer. Ayrıca dünyanın en eski heykeli olarak anılan Balıklıgöl Heykeli etkileyici. Halk yeni bittiği için sanırım yeni müze olarak ta anıyor bu müzeyi. Çok büyük, modern, canlandırmalı ve kronolojik olarak tasarlanmış bu müze alkışı hak ediyor. 

Edessa Mozaik Müzesi: Arkeoloji müzesiyle aynı alan içinde olan müzenin içinde, kaçırılan Orfeus mozaiği de  Dallas Sanat müzesinden  geri getirilip yerleştirilmiş. Halepli bahçe'de yapılan kazılarda ortaya çıkarılan, Amazon Kraliçelerinin avlanmalarını betimleyen mozaiklerin olduğu, ferah görünümlü, modern bir atmosfer içinde açıklamalı, yönergeli mozaik müzesi de görülmeye değer. Müzelerin alanı içindeki Arkeopark'ın çalışmaları sürüyor. 

Elbette Urfa isotsuz olmaz; Harran manzarası...

Harran'lı anne oğul...

Kent Müzesi: Müze Urfa şehir surlarının Bey Kapısına ait olan Mahmutoğlu Kulesi içinde. Müzede; Şanlıurfa'nın kuruluşundan günümüze kadar tarihi, arkeoloji, inanç, kültürel, sosyal, ekonomik, ticari, ulaşım, sağlık, mimari, spor, idari yapısına ilişkin, gelişim sürecine ait belgeler, objeler, derlemeler, kent maketi, heykeller, müzik aletleri, geleneksel giysiler gibi görsel sunum ve animasyonlarla da desteklenmiş gerçekten alkışı hak eden bir müze olmuş. 

Mutfak Müzesi, Kurtuluş Müzesi, İbrahim Tatlıses Müzik Müzesi ve Müslüm Gürses Müzeleri de kentin kültürüne, tarihine ışık tutuyor.

Harran: 44km'lik bir mesafeden sonra Harran Ovasına varıyoruz ve merkezinde Harran ilçesi. Neredeyse dünyanın en eski yerleşim yeri. Tevratta "Hârân" olarak geçen yerin burası olduğu düşünülüyor. Anadolu'dan Mezopotamya'ya Mezopotamya'dan da Anadolu'ya olan ticaret binlerce yıl Harran üzerinden yapılmış. Bu yüzden Harran medeniyetlerin ve farklı kültürlerin izlerini taşıyan bir bölge. Rivayete göre Hz. İbrahim burada doğmuş. Harran uzun asırlar paganizmin merkezi olmuş. Apayrı bir coğrafya. Külah biçiminde konik kubbeli sarımtrak evler başka bir gezegendeymişsiniz hissini uyandırıyor. Aynı hissi Kapadokya'da da duymuştum. İçleri de ilginç. Halk mimarisi ürünü olan bu evlerin geçmişi 200-250 yıl öncesine dayanmakta. Bölgenin iklimine uyumlu olan bu evler yazın serin, kışın sıcak oluyormuş. Gezi evleri, yaşayanların evleri her daim ziyaretçilere, menengiç ve acı kahve ikramları, hediyelik objeleri, özellikle üzerlik otundan yapılmış nazarlıklarıyla açık. Cıvıl cıvıl çocuk sesleriyle, Harranlının samimi doğal iletişimi, doğal ve ilginç görselliğiyle insanı etkileyen bir yer. İçinize işleyen huzur, doğallık, farklılığın güzelliği, doğayla insanın uyumu diyebilirim. 


Harran evlerinden kareler...

Harran'ı çevreleyen şehir surları kısmen ayakta durmakta. 8 kapıdan sadece Halep kapısı günümüze kadar gelebilmiş. Ta uzaklardan bile ilk İslam Üniversitesinin kalıntılarını ve Emeviler döneminden kalma Ulu Camiyi görmek çok hoş. Bu üniversite dünyaca tanınmış bilginler yetişmiş. Dünyanın üç büyük felsefe ekolü Atina, İskenderiye ve Harran ekolü ve Harran'da yetişen filozoflar bütün dünyada tanınıyor. Harran Kalesi, Şeyh Hayat el-Harrani Türbesi, Harran höyüğü görülmeye değer.  Bu gezimde fotoğraf makinemi getiremediğim için hayıflanıp duruyorum. Büyüleyici kadrajları ancak akıllı telefonumla yakalamaya çalışıyorum. Bu yazımdaki fotoğraflar sadece telefonumla çekebildiklerim. 

Harran evlerinin içi de en az dışı kadar güzel. Biz de keyifli bir dinlenme molası vermeyi unutmuyoruz...

Göbeklitepe'den kareler...

Göbeklitepe: Son yıllarda dijital ortamlarda, gazetelerde dünyanın çözemediği gizem, tarih yeniden yazılacak gibi merak uyandıran haberlerini okuduğum, dinlediğim Göbeklitepe'deyim nihayet. Hatta 23 Nisan 2008'de The Guardian'ın attığı başlık kafa karışıklığını oldukça iyi anlatıyordu: "Arkeologları Sersemleten Kazı Alanı Göbeklitepe." Urfaya 22km'lik bir mesafede olan, Dünyanın insan eli ile inşa edilmiş en eski tapınaklarını barındıran Göbeklitepe, günümüzden yaklaşık 12 bin yıl öncesine uzanıyor. Yaklaşık M.Ö. 9600 tarihinde inşa edilmiş yakınlarında insanların yaşadığına dair herhangi bir mimari yapı bulunmayan Göbeklitepe'nin dinî ritüeller gerçekleştirmek için yapıldığı tahmin edilen anıtsal mimari örnekleri. Kazılarda bulunan dikilitaş'ın üzerindeki sahnenin, "ilk resim yazısı" olabileceği düşünülüyor. Ağaç basamaklarla çıkarak ulaşacağınız dilek ağacının yanından bakarsanız uçsuz bucaksız sanki sihirli bir ova manzarası karşılıyor sizi. Neolitik döneme ait Göbeklitepe, ilk tapınağın dolayısıyla yeryüzündeki ilk yapıları, inancın merkezi olabilmesi açısından önemli. Bu bölgede yaklaşık 20 tapınak tespit edilmiş ve şu ana kadar yalnızca 6 tapınak gün ışığına çıkartılmış. Birçok dikilitaş ve kabartmanın üzeri örtülmüş. Ancak bazı buluntularını, imitasyonlarını ve yerleşim canlandırmasını Urfa Arkeoloji Müzesinde görebiliyorsunuz. Ayrıca Göbeklitepe'de en eski heykel atölyesinin de olduğu düşünülüyor. 

"Avcı- toplayıcı bir yaşam tarzından, yerleşik hayata, çiftçi- üretici düzene geçmek üzere olan insanların eseri olduğu ve bu avcı toplayıcılar insanlık tarihi için önemli bir değişim sürecinde sandığımız gibi mütevazı ve basit bir yaşam tarzıyla yetinmemiş olduklarına, aksine görkemli bir evre yaşadıklarına dair izleri Göbeklitepe ile günümüze kadar aktarmışlardır" diye yazıyor elimdeki broşürde.

Göbeklitepe'nin canlandırması...

Maskotumuz Alp bulduğu "Göbüşlü Tepe" yi gösterirken; Dilek Ağacına gezgin dilekleri asılıyor...

Uzmanlar tarihin sıfır noktası diye nitelendiriyorlar burasını. Bu durumda Göbeklitepe geçmişle ilgili varsayımları değiştiriyor. UNESCO Dünya kültür mirası geçici listesinde bulunan Göbeklitepe bence kalıcı olmayı hak ediyor. Neolitik dönem insanının bilinenden çok daha uygar olduğunu gösteren kalıntılar Göbeklitepe kazıları sayesinde yeryüzüne çıkıyor. 

Göbeklitepe bu zamana kadar bilinen en eski yapıt ve tapınaktan 7500 yıl daha eskiye ait. Göbeklitepe'nin keşfine kadar bilinen en eski tapınak ise Malta'da bulunmakta ve 5000 yaşında. Ayrıca Stonehenge'den 7000, Mısır piramitlerinden ise 7500 yıl daha yaşlı. Hatta bazı uzmanlar gelecekte Göbeklitepe'nin Mısır Piramitleri kadar ünlü olacağını söylüyor. 

Bu kentin 3-4 günlük zaman dilimine sıkıştırabildiğim güzellikleri gezginlerle paylaştım. Zaman yetersizliğinden saklı cennet Halfeti'ye gidemedim. Ülkemizin tarihi, kültürel değerlerine sahip çıkalım, bu şansımızı koruyalım, geleceğe taşıyalım. Başka yerde Urfa yok, Harran yok, Göbeklitepe ve niceleri yok. Aklım ve beğenim Urfa'da kalarak, tekrar gitmeyi umarak görmek için geç kaldığım şehirden ayrılıyorum. 








 Yazılan Yorumlar...
hakangeziyor
(19 Ocak 2016)

Şükran Hocam, ben Urfa ve Harrana gittiğimde Ege 3 yaşındaydı, demekki 12 sene olmuş. Yaz dönemiydi ve orada bize ikram edilen buz gibi yayık ayranın tadı hala damağımda. Bir de evlerin serinliği çok dikkatimi çekmişti. Dışarısı neredeyse 45 dereceyken o serinlik ne kadar da güzel geliyordu insana. Sizinle beraber yeniden oralara gitmiş oldum. Kaleminize sağlık...

 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.