Gezi Alemi

e-Posta:    Şifre:     Kaydol | Şifremi Unuttum
 
Gezi Alemi ::::: İran ::::: İran Genel ::::: İRAN’ın BATI AZERBAYCAN’ı - Bazargân, Maku, Urmiye        
Ülke Şehir Ekleme Düzenleme Gezi Tarihleri Okunma Yorum Yazan 
İran İran Genel 27 Nisan 2017 14 Mayıs 1990
16 Mayıs 1990
4662 0 muratozsoy 

 İRAN’ın BATI AZERBAYCAN’ı - Bazargân, Maku, Urmiye
 (Genel)

Baharın müjdecisi bir hava. "Dört bin tepe" olarak anılan, dört bin kültür anıtına ev sahipliği yapan İran'a düşüyor yolumuz. Ağrı'nın Doğubayazıt ilçesine bağlı GÜRBULAK Köyü'nün adını taşıyan sınır kapısındayız. Koli koli meşrubat, Paşabahçe bardaklar, bisküviler, makine halılar taşınıyor durmadan İran tarafına. Türkiye'ye de İran'dan kömür, tuz, kayısı geliyor. Gürbulak'ı geçip İran sınır kapısı BAZARGÂN'a varıyoruz. Komşuya vize yok. İranlı gümrük polisleri kekikli çay ikram ediyorlar bize. Saatlerimizi İran saatine göre ayarlayıp yarım saat ileri alıyoruz.



Sınırda çevremizdeki insanlar, İran'la ilgili bildikleri şeyleri aktarıyorlar bize. İthalat ve ihracatından tutun, bu ülkede "ne ucuzdur, ne pahalıdır"a ve hatta İranlıların, karşılaştıklarında birbirlerinin yanaklarını kaç kez öptüğüne kadar pek çok şeyden haberdar oluyoruz kısa sürede.



MAKU - BATI AZERBAYCAN'da pilavlar, kebaplar enfes



İran gümrüğünde, "Haydi, siz bir düşün!" diyor Azeri gümrükçü. Birbirimize bakıyoruz, meğer araçtan inmemizi istermiş. "Ne Doğu, Ne Batı, İran İslâm Cumhuriyeti" yazılı kapıdan geçiyoruz. Artık İran'dayız.


İlk durağımız, Türk sınırına 15, Ağrı'ya ise sadece 5 km mesafedeki MAKU. İran'ın Batı Azerbaycan Eyaleti'ndeyiz. Maku, Türkiye ve Azerbaycan sınırında. Şehirde herkes Türkçe konuşuyor. Kent "İran'ın küçük Bağdat'ı" olarak anılıyor.


Maku'nun içinden geçen ve Hazar Denizi'ne dökülen Zangmar Nehri kıyısındayız. Bir lokantaya giriyoruz. Rehberimiz bize pilavla çello arasındaki farkı anlatıyor. Yarı pişmiş pilava su katarsanız buna, "çello" diyorlar. Yarı pişmiş pilava su yerine yoğurt ilave edilirse, huzurlarınıza "katte" geliyor. Pişmiş aşa katılan su ve yoğurdun sonucunda katte pilav katı, çello pilav da tane tane oluyor.


Pilav dağarcığımızı bir hayli geliştirdik; bu kez de sıra soslara geliyor. İran'da on dört değişik baharatın karıştırılıp pilava, tavuğa, ete konduğunu öğreniyoruz.


Azeri garsonumuz bize, "Haletun çeturi?" diye hal hatır soruyor. Hepimiz, Kubide denilen köfte kebabı sipariş ediyoruz. Azeri garson sos getiriyor ve "Bırakın onun üstüne!" diyor önümüzdeki pilavları işaret ederek. Biz de bırakıveriyoruz sosu, pilavın üstüne. Pilavı, çatal ve kaşıkla yiyor İranlılar. Rehberimize göre, çatal kaşıkla yenen pilav daha lezzetli oluyormuş.


Yemekler nefis. Yavaş yavaş Fars rakamlarına da aşina oluyoruz. Fars alfabesi, Arap alfabesine çok benziyor. Ancak, fazladan sekiz harf daha bulunuyor bu alfabede.


Çorbaya "Aş", Aşçıya "Aşpaz" Deniyor



 "Tavuk şiş"e İranlıların "cüce kebap" dediğini öğrenince, rehberimize "cüce" sözcüğünün anlamını soruyorum. O da, İran'da, örneğin, iki insan tartışıyorsa, birbirlerini küçümsemek için "Hadi oradan cüce!" diye takıldıklarını anlatıyor.


İranlıların, cacığın içine kuru üzüm koymak, meyve tabağının içinde salatalık ikram etmek gibi çok hoş alışkanlıkları var.


Zaman zaman, fırınların önünde kuyruklar görüyoruz. İran'da ekmek, belli saatlerde satışa sunuluyor. Sabah 6-8, 10-12 ve öğleden sonra da 3-6 arası taze ekmek saatleri. Fransa'da da benzer bir adet var.


Alkolsüz bebek biraları yanı sıra maden sulu ayranları da var İranlıların. Bu ülkenin, kocaman kocaman karpuzlarının tadı ise tek kelimeyle harika. "Nan" dedikleri incecik pideler de öyle.


İran mutfağında çorbaya son derece özel bir yer verilmiş. Zaten çorbaya "aş", aşçıya ise "aşpaz" denmesinden de belli İran'da çorbaya gösterilen özen.


Bir gelincik tarlasından geçiyoruz. Müthiş bir renk dünyasındayız.



URMİYE - "Turki danışırsen?"



İran Azerbaycanı'nın ikinci büyük kenti URMİYE'yi ziyaret ediyoruz. Öğrendiğimiz ilk Farsça sözcükler olan "Heyli memnun", "Müteşekkirem", "Huda Hafız"'ı dilimizden düşürmüyoruz.


Urmiye'de bir lokantaya giriyoruz. "Çorba çok güzel" diyorum garsona. Garson da bana "Sen de çok güzelsin" diyor ve tabağıma iki kaşık çorba daha koyuyor. Samimi insanlar doğrusu Azeri kardeşlerimiz...


Ekmek yerine ikram edilen lavaş tam bize göre. İran'da çörek diyorlar. Çörekler kâğıt gibi ince olduğundan, garsona, "Getir abicim biraz A-4" diyoruz. Domates yerken, yıllar öncesinden bir tat anımsıyoruz. Sera domatesi değil bunlar; çok lezzetli.


Urmiye'de Azericemizi hayli geliştirme imkânı buluyoruz. Ancak, anlam kaymaları da az değil doğrusu. Örneğin, Azeriler, "ayak" yerine "kıç" sözcüğünü kullanıyorlar. Ayağınız burkulursa "Kıçım burkuldu" diyorsunuz bu yörede. "Kıç" yerine ise, "yan" sözcüğü kullanılıyor.


"Turki danışırsen?" diye sorduklarında "İstanbuli danışırem" dememiz gerektiğini öğreniyoruz yavaş yavaş. Bizim konuştuğumuz Türkçeye Azeriler "İstanbul Türkçesi" diyorlar. "Anladın mı?" yerine "Başın taptı mı?" diye soruyorlar. Azerbaycan'da da "Başın düştü mü?" diyorlar. Bizdeki "Jeton düştü mü?" sözünü anımsatıyor.


Bir keresinde, hoş beşten sonra bir İran Azerisi kardeşimiz, "Evli misin, subay mısın?" diye sordu bana. "Evli de değilim, subay da..." diye yanıtladım. Sözlerim karşımdakine, pek bir şey ifade etmedi ki, bir kez daha yineledi sorusunu. Ben de çaresiz aynı cevabı verdim. Bir de "Bekârım, bekâr..." diye ekledim.


Sonradan öğreniyorum ki, bizim kırk yıllık "bekâr" yerine, onlar, "subay"ı kullanıyorlar. Gerçi, onlarda da "bekâr" sözcüğü var, ama "işsiz" anlamına geliyor. Sonuç olarak ben "Evli de değilim, bekâr da... İşsizim işsiz!" anlamına gelen bir yanıt vermiş oluyorum.


"Sen bekâr mısın?" diye soruyorum. "Benim sandviçim var" diyor. "Benim de pilav üstü az dönerim!" dememek için güç tutuyorum kendimi. Bayılıyorum doğrusu Azericeye. Anlıyorum ki, dostumuzun sandviççi dükkânı varmış.


"Sakla, düşak!"



Azerbaycan'dan bir şair, İstanbul'a gelmiş. Dolmuşa binmiş, Aksaray'a gelince "Ben düşüyorum!" demiş. Şoför, başını çevirmiş, "Niye düşecekmişsin abicim! Kapılar sağlam, hiç merak etme sen!" demiş.


Ancak, Azeri şair sürekli, "Ben düşüyorum, ben düşüyorum!" der dururmuş. Ara sıra da "Maşini sakla" dermiş. Sonra anlaşılmış ki, Azeriler, "Dur, inelim!" yerine "Sakla, düşak!", "araba" yerine de "maşin" derler.    


Otelde, telefon etmeye çalışırken, biri, yanınıza yaklaşıp "O telefon tutmaz!" derse, bileceksiniz ki o telefon çalışmıyor. İran Azerbaycanı'nda kısa sürede, müthiş bir anlam kayması bombardımanına uğruyoruz.


İstanbul'a gelmiş olan Azeriler, "Su içsek para!" diye yakınıyorlar pahalılıktan. Memnun olduklarında "Çok hoşal oldum!" diyorlar. Bir keresinde, bir Azeri arkadaşa "Yemeği güzel midir?" dedim, bir lokantayı göstererek. "Evet" dedi, "Çok beter kasası vardır!"


Öğrendiğimiz üç beş kelime Farsçaya güvenip, "Kem Farsi bilirem!" diyoruz bazen. "Az" anlamına gelen "kem"i, bizdeki "kem küm"den ötürü, kısa sürede öğreniverdik. Çok sık kullanıldığından, hemen öğrendiğimiz sözcüklerden biri de, "Ya Ali". Örneğin, birisini uğurlarken "Ya Ali" diyorlar. Bu sözcük "Tamam, anlaştık!" anlamında da kullanılıyor.



URMİYE'de iki bin yıllık kilise



Türkiye sınırına 50 kilometre mesafedeyiz. İran'ın Batı Azerbaycan Eyaleti'nin merkezi Urmiye'deyiz. Rus-İran savaşı sırasında kent aylarca Rus kuvvetleri tarafından işgal edilmiş. Nüfusun yüzde doksanı Azeri.


Meryem Ana Asurî Kilisesi'ni ziyaret ediyoruz. Filistin Beytullahim'deki Doğuş Kilisesi'nden sonra Hıristiyanlığın en eski kilisesi olduğuna inanılıyor. Ünlü İtalyan seyyah Marco Polo anılarında bu kiliseden söz ediyor.


"Karanlık mı kilisenin içi?" diye soruyoruz. "Çırağ vardır!" diyorlar lamba sözcüğü yerine. Kiliseyi bir keşiş gezdiriyor bize. 642 yılında bir Çin prensesi kilisenin restorasyonuna katkıda bulunmuş. Kilisenin içinde asırlık kabirler bulunuyor.


Urmiye'den ayrılıp yola çıkıyoruz. Bir mola yerinde Azeri gençler sarıyor yine çevremizi. El sıkışırken, biz "Merhaba" diyoruz, onlarsa "Yallah".


"Evlilik ne zaman?" diye soruyoruz bıyıkları yeni terleyen gençlere. "Ders kurtuldu, askerlik kurtuldu, iki yıl bekâr işteba, sonra evlencez." diye yanıtlıyor içlerinden biri.
























 Yazılan Yorumlar...
  Henüz Yorum Yazılmamıştır
 Yorum yazmak isterseniz...
 
Yorum Yazabilmek İçin Üye Girişi Yapmalısınız.