Tverskaya Mıntıkasında Bir Mimari Yürüyüş

Moskova Uluslararası Kadınlar Derneği'nin Mimari Yürüyüş Grubu olarak her cuma çoğunlukla sokak sokak dolaşıyor ya da bir mekanı (elçilik binaları, müzeler, saraylar, konaklar gibi...) ziyaret ediyoruz. Her hafta gruptan bir kaç kişinin bu gezilerin organizasyonuna yardımcı olması münasebeti ve grup liderinin de telkini ile bu hafta korkunun ecele faydası yok deyip yürüyüşü organize edenlerden biri oluyorum. Mıntıkamız Tverska Caddesi(Тверская улица)'nin bir bölümü. Daha önce yaptığımız keşif ve deneme gezilerinden sonra bugün artık grubu gezdirmeye hazırız. Buluşma yeri Puşkinskaya Metro istasyonu, Mac Kafe. Bu arada Mac Kafe demişken İstanbul'dan farklı olarak burada bazı Mc Donalds'ların yanında aşağı yukarı Starbucks konseptinde Mac Kafe'ler var. İşte bunlardan biri bizim buluşma yerimiz oluyor. -15 derecede yaklaşık iki saat sürecek yürüyüşümüze katılım fena değil. Sekiz kişi başlıyoruz yürümeye.

Bolşoya Bronnaya Caddesi (ул. Бол. Бронная)'den başlayıp Sitinskiy Sokağı (пер. Сытинский)'na dönüyoruz. İlk durağımız sokağın sol tarafında, 5 numarada 1806'da inşa edilmiş varlıklı Syetin ailesi'ne ait olan kırmızı ahşap bina. Aynı avluda halen mevcut olup o dönemde servis işleri için bina dışında, o arazide bir kaç bina daha varmış geçmişte. Yapı, 1812 yılında Napolyon işgali sırasında Moskova çapında çıkarılan korkunç yangından kurtulan bir kaç ahşap yapıdan biri olma özelliğindeymiş. Klasik olup tamamen simetrik olan bu bina, dört sütunlu bir girişe ve geniş pencerelere sahip. Ayrıca, binanın sadece sokak zeminini gören, dikkatli bakıldığında fark edilen bodrum odaları var. Büyük yangından sonra ev restore edilmiş ve pencerelerin üzerine imparatorluk stilinde (Empire Style) alçı süslemeler eklenmiş. Ama ne yazık ki günümüzde bu süslemelerinin büyük bir kısmı düşmüş ve yapının gerçekten ciddi bir restorasyona ihtiyacı var.





Aynı sokağı devam edip Malaya Paleşevskiy Sokağı (пер. Мал. Палашевский)'na varıyor ve bu pembe bina üzerine konuşuyoruz. Binanın numarası yok ama sokağın ilerleyen kısmında ve solda. Mimarlar V. Ginsburg, Y.Filler, Y. Lebedev ve I. Zaharov tarafından 1989 yılında Lenin Politik Savaş Akademisinin yemek salonu olarak yapılmış ve Avrupa'daki post modernist hareketin formlarını taşıyan bir kaç binadan biriymiş. Ben bunu pek anlayamadım neden öyle ama işin üstatları anlamıştır sanırım. Söylenilene göre binanın cephesinde bir zamanlar şimdi yerinde olmayan geometrik resimler ve büyük ölçekli grafikler varmış. Cephedeki diğer bir ayrıntı ise binanın üst katındaki dairesel pencere yani alınlıkmış.




İşte şimdi de sıra benim tanıtacağım üç yapıdan biri olan Sytin'in Matbaası'na geldi. Bina şu anda restorasyon çalışmaları yapıldığından görünmüyor ama sorun değil. İnternetten edindiğim binanın yapıldığı günden bugüne gelişine kadar geçen süre içindeki değişimini gözler önüne seren fotoğraflarla dünü ve bugünü arasında bir yolculuğa başlıyoruz.

Simdi anlatacağım şeye eminim pek çok kişinin inanası gelmeyecek. Çünkü ben hala bile inanamıyorum. Kızıl Meydan'a inen bu caddenin Stalin döneminde Moskova'nın en önemli ve yoğun caddesi olacağına kanaat getirilmiş ve o dar cadde, üzerindeki binalarla birlikte yaklaşık elli metre geriye doğru kaydırılması yöntemiyle genişletilmiş. Evet doğru duydunuz. Binalar taşınmış. Cadde, 16.yüzyıla kadar hanların ve daha çok demircilerin olduğu bir caddeymiş. Daha sonra soyluların ve tüccarların buraya taşınması ile bölge popülerleşmiş ve ardından pek çok kiliseye ve manastıra ev sahipliği yapmış. Daha sonraları cadde, St. Petersburg'dan Moskova'ya gelenlerin ana gezi rotası olmuş. 19. yüzyılda ise bir ticaret merkezine dönüşmüş. Çok sayıda kilise, konak, apartman yapılmış; zamanla restoranlar açılmış ve seyyar satıcıların mekanı olmuş.

Moskova komünist dünyanın başkenti olunca, Ruslar Moskova'nın kalbi olan bir noktanın ziyaretçilerini olumsuz bir ilk izlenim yaratacağına inandıkları dar bir cadde ile karşılamak istememişler. Bir çok eski binayı, kiliseyi, manastırı yıkıp bir kısmını ise ötelemişler ve onlara Klasik Stalin stilinde yenilerini ekleyerek daha geniş ve daha düz bir caddeye çevirmişler Tverskaya'yı. Aşağıdaki fotoğrafta görülen elektrik direği ile bina arasında kalan cadde şu anda altı şeritli geniş kaldırımlı bir caddeye dönüşmüş durumda.




Sytin'in matbası da zaman içinde yapılan değişiklerden nasibini almış. Binaya önce bahçe duvarı yapılmış, birinci kata dışarıdan bir merdiven eklenmiş. Daha sonra ikisinden de vazgeçilmiş. Bina en zarif haline bürünmüş.





1935 ve 1990 yılları arasında Gorky Caddesi (улица Горького) adı verilen Tverskaya Caddesi'nde tam 22 taş bina, caddeyi genişletmek adına yer değiştirttirilmiş. Grup liderimizin binaların kaydırılması ile ilgili anlattığı ve hala inanasımın gelmediği şey, bir gece insanlar uyurken sessizce binalarının kaydırıldığı ve sabah uyandıklarında yoldan yaklaşık 50 metre uzakta olduklarını fark etmeleri oluyor. Anlatılana göre bu işlem öyle sessiz sedasız yapılmış ki yataklarının baş ucuna koydukları sular dahi dökülmemiş. Şehir efsanesi gibi gözüküyor öyle değil mi? Bunu şöyle becerdikleri anlatılıyor efendim. Mühendisler önce çelik çerçevelerle binayı güçlendirmişler. Sonra binayı keserek temelden ayırmışlar, binanın altına çelik tekerlekler koymuşlar. Öyle ki bazılarında bu tekerleklerin sayısı 200'ü bulmuş. Sonra binalar yavaşça bu tekerlekler üzerinde gerektiği yönde kaydırılarak yeni temellerinin üzerinde oturtulmuşlar. Kulağa çok çılgınca geliyor öyle değil mi?





Şimdi gelelim bizim Sytin'in matbaasının hikayesine. Bu bina ilk kez 1802 yılında yapılmış. Sahibi bir çok kez değişen bina, 19.yy boyunca bir kaç kez yeniden inşa edilmiş. 1904'de ise bizim ünlü yayıncımız Ivan Sytin, bu binayı kiralamış ve çok kısa süre sonra da satın almış. Satın almış çünkü bir gazeteci için çok önemli olan haber kaynaklarına çok yakınmış. Karakola, valinin ve komutanın evlerine, önemli tiyatro ve sinemalara... Tabi binaların lego gibi yap boz yapılması alışkanlığına Sytin de uymuş ve dönemin en ünlü mimarlarından Adolf Ericson ile binayı komple yeniden inşa etmiş. Bu yeniden inşa etme işi 1905-1907 yılları arasında gerçekleşmiş ve bina Moskova'nın en güzel Art Nouveau örneklerinden biri olmuş.

Dekorasyonun en önemli unsurları, yarım daire ve daire şeklindeki pencereleri, altın karoları ve bitki desenleri olmuş. Ayrıca üzerindeki kadın yüzleri gibi alçı işleri de dikkate değer nitelikteymiş. Ayrıca bu bina ile ilgili söylenebilecek diğer şey ise alışılagelmiş Art Nouveau örneklerinden farklı olarak oldukça simetrik olduğu.

Ünlü yayıncı Sytin bu binanın dördüncü katında ailesi ile yaşamış da. Aslında çocukluğunda fakir olup sonradan çok zengin olmasına rağmen ailesi ile çok sade bir hayat yaşamış. Giysileri, mobilyaları hatta yedikleri şeyler bile çok mütevaziymiş. Menüleri aşağı yukarı her gün aynı yemeklerden oluşuyormuş.

Sytin çok çalışkan ve yaratıcı biriymiş. Çok sayıda dahice fikiri varmış. Gazetesi de çok popülermiş. Farklı şehirlerden gazetesine o kadar çok haber geliyormuş ki, Moskova Postanesi onlar için binanın ikinci katına bir ofis bile açmış. Sytin'in işi ile ilgili bir hayali de varmış. O da Moskova yakınlarında bir yayıncılık kasabası kurmak, orada son teknoloji ile donanmış makinelerle çalışmak, çalışanlara çok iyi koşullarda evler, okullar, hastaneler yapmakmış. Ne yazık ki devrimden sonra Sytin'in bu fikirleri yanlış anlaşılmış, Sovyet karşıtı olduğu düşünülmüş ve matbaası kapatılmış. Sytin ailesi ile yine Tverskaya'da küçük bir eve taşınmış. Styin’in matbaa binası da Tverskaya'nın genişletilmesi çalışmaları sırasında 1979'da 50 metre ötelenmiş. Şaka gibi hala inanamıyorum bu taşıma işine!

Bu da binanın restorasyon işleminden önceki son hali. O güzelim bina reklam tabelaları ile nasıl çirkinltirildiğinin en çarpıcı örneklerinden biri durumunda. Umarım restorasyon sonunda hiçbirinden eser kalmaz.






Bir sonraki bina, Tverskaya Caddesi, 21 numarada (Тверская ул., 21)’da anlatımı benim payıma düşenlerden bir diğeri. Çift aslanlı gösterişli girişe sahip olan bu bina da feleğin çemberinden geçmiş.





Geç dönem klassisizmin bir örneği olarak 18.yy'da inşa edilen bu binanın sağına ve soluna 19.yy'ın başlarında eklemeler yapılmış. Bu eklemelerin ne olduğu ile ilişkin fikri aşağıdaki logo verebilir sanırım (Bina çok büyük bir bina olduğu için kadraja sığdırmak için uzak bir noktadan yani caddenin karşısından fotoğraf almam gerekiyordu ki bu o anda mümkün değildi). Binayı üç bölüme ayırabiliriz. Orta ve sağ, sol kanatlar olarak. İşte sağ ve sol kanatlar 1811 ve 1817 yıllarında eklenmiş ve bu bina da yap bozun bir parçası olmuş. Tverskaya caddesini yapılandırma çalışmaları sırasında bu sağ ve sol kanatlar çok uzun bulunmuş ve kesilmiş.




Ön cephe tipik imparatorluk stili (empire sytle) ile inşa edilmiş olup ana cephe geleneksel simetrik sütunlu girişe sahip. İç kısımda ise boyalı tavanlar, pervazlar, mermer kolonlar ve mermer merdivenler iyi korunmuş durumdalar.





Konak, İmparatoriçe 2.Catherina zamanında, bir İngiliz Kulübu model alınarak İngiliz Kulübü(The English Club) 'ne dönüştürülmüş ve 1831-1917 yılları arasında bu amaç için kullanılmış. İngiliz Kulübü, toplatıların, arkadaşça sohpetlerin, kimi zaman ateşli tartışmaların yapıldığı ve son haberlerin alındığı bir yer olmuş o dönemde. Kulübe üye olmak için Moskova'nın yüksek sosyetesinden olmak gerekiyormuş ve hanımlar üye olarak alınmıyormuş. Üyelik sadece erkeklere açıkmış. Yani bizim kahve kültürünün bir kaç beden büyüğüymüş anlayacağınız. Erkekler burada kart oyunları oynar, bir gecede bütün servetlerini kaybeder ve kazanırlarmış. Dışarıdan oyun kağıdı getirmenin yasak olmasının yanında kulübün pulunun yapıştırıldığı imzalı oyun kartlarından temin etmek gerekiyormuş. Kulüpte ayrıca şimdi fuar odaları olarak kullanılan okuma odası, meyve odası, bilardo odası, şömine odası ve bir de büyük akşam yemeği odası varmış.

86 yılın ardından sonra kulüp populeritesini yitirmiş ve Birinci Dünya Savaşı'nda yaralılarının tedavi edildiği bir hastaneye dönüştürülmüş. Devrimden sonra bir kesim buranın devrim müzesi olması istemiş ve yavaş yavaş o sürece girmiş. Bina 1924 yılında kapılarını Devrim Müzesi olarak ziyaretçilerine açmış ve 1998 yılında yeni ismi ile Rusya'nın Modern Tarihinin Merkez Devlet Müzesi (Государственный центральный музей современной истории России ,The State Central Museum of Contemporary History of Russia) olmuş. Müze, Rus politik tarihine tanıklık eden iki milyonun üzerinde parçaya sahipmiş. Bunlar: Dökümanlar, yayınlar, el yazmaları, resimler, büstler, haritalar, portreler, kıyafetler, mobilyalar, her çeşit yadigar ve Rusya'nın politik özgürlüğü ile ilintili ne varsa...

Aşağıdaki fotoğraf binanın İngiliz Kulübü olarak kullanıldığındaki kağıt oyunları odası.












Şimdi sıra İngiliz Kulübü’nün hemen yanında, 23 numarada, 1845 yılında mimar Nikiforov tarafından inşa edilmiş Stanislavsky Tiyatrosu’nda. Bu tiyatro binası da yap bozun bir parçası olup 1900 yılında yeniden inşa edilmiş ve 1915 yılında sinemaya dönüştürülmüş, Lenin 20.Ekim.1918’de burada bir konuşma yapmış.





Stalinist mimarinin çarpıcı örneklerinden biri olan yine kadraja sığdıramadığım 25 numaradaki bu koca bina ise mimar Andrei Burov tarafından 1935-1936 yılları arasında yapılmış ve 1949 yılında tabi ki yenilenmiş. Bu arada sade ama etkileyici binalara imza atan, fizik, biyoloji ve tıpla da ilgilenen Burov, dönemin Leonardo Da Vinci'si olarak bilinirmiş. Bina farklı detaylara sahip. Örneğin pencere boyutları ve pervazların desenleri farklılıklar gösteriyor. Ayrıca binanın zarif stilinde İtalyan rönesans formlarından etkilenilmiş ve binanın sol tarafı konut mimarisinin klasik unsurlarının bir örneğiymiş (nasılsa artık konut mimarisinin klasik unsurları!). Binanın üzerindeki tiyatro maskelerini ve sahne perdelerini temsil eden rölyefler bulunuyor. Ayrıca binanın cephesinde bunlara ilaveten yer verilen bitki ağaç gibi orman motifleri, fotoğrafta pek belli olmasa da dikkat edilmesi gereken diğer süslemeler. Bu süslemeler aynı zamanda ressam da olan sanatçı Favorsky tarafınan scratch-work (nasıl Türkçeleştirildiğini bilmiyorum) tekniği ile yapılmış.





Tverskaya Caddesi üzerindeki diğer pek çok binada olduğu gibi bu binanın da ilk katı tablolarla süslenmiş. Bu tabloları oraya zamkla mı, Japon yapıştırıcısı ile mi yapıştırdılar mübarek, kimse mi çalmaz! Öğrenci olduğum dönemde Ankara'daki Kuğulu Park'tan kuğuların çalınmış olduğunu duymuştuk. Bunu ve İstanbul'da trafik levhalarının çalındığını hatırlayınca bu tabloların böyle caddelerde bırakılması ne yazık ki şaşırtıcı geliyor bana!





Şimdi ise üstteki binanın hemen yanından sola Mamonovsky Sokağı(пер. Мамоновский)’na dönüp 7 numaraya varıyoruz. Bu bina 1778 yılında Narishkin tarafından inşa edilmiş olup 19.yy.'ın başlarında M.Dimitriev- Mamonov tarafından satın alınmış. 1860 yılında iki tarafına da birer kanat eklenmiş. 1880 yılında Mamonov bu binayı muhtemelen devlete bağışlamış ve böylelikle bina göz hastanesi olarak kullanılmaya başlanmış. Bina Tverskaya Cadde'sinin yeniden yapılandırılması sürecine kadar Tverskaya Caddesi üzerindeymiş. Ama caddeyi genişletme çalışmaları sırasında bina geriye çekilmiş ve sıkı durun, bu iyice ütopik gelecek kulağa ama bina 90 derece döndürülerek bugünkü konumunu almış. Ayrıca binanın tabanına bir kat, kanatların üzerine ise iki kat ilave edilmiş ve bina aşağıda görmüş olduğunuz son şeklini almış. Oldu olacak baştan inşa etseydiniz ya da vay anam vay demezsem olmaz!





Ve işte sokağın sonunda, Trekhprudny Sokağı(пер. Трёхпрудный ile birleştiği yerde karşımıza çıkan, Moskova'da mimar denilince akla ilk gelen isimlerden biri ya da isim olan Art Nouveau’nun ustası Fyodor Shektel'in eserlerinden birindeyiz: Levenson'un Matbaası. Shektel bu binayı 1900 yılında Alexander Levenson için inşa etmiş. Yapımına gotik tarzda başladığı binayı Art Nouveau tarzında bitirmiş. Parmaklıkların, pencerelerin ve kapının Art Nouveau'nun kıvrımlı özelliklerine sahip olmasının yanında çatı ise şato görünümlü sivri ile Gotik sitilin özelliklerini taşıyor. Binanın üçüncü katındaki rölyeflerde gazetede yardımcısı tarafından izlenen bir yazıcı temsil edilmiş. Devrimde el konulan bina yine matbaa olarak kullanılmaya devam etmiş.





Binanın açık renkli ön kısmı ofis olarak, arkadaki kırmızı kiremitli kısmı ise basım yeri olarak kullanılıyormuş(bu fotoğrafı kaynaklarda adı geçen siteden edindim).





Yermolaievskiy Pereulok 28’de Uruguay Konsolosunun ikamet ettiği bu ev ise ünlü mimar Shektel'in bir zamanlar bu bölgede yaşadığı üç evden biriymiş. Bu küçük ve düzgün olmayan arsa üzerine inşa edilen ev, bölgenin en sıra dışı evi olarak dizayn edilmiş. Üç yolun birleştiği bir kavşakta olup ev üç açıdan da manzara alabiliyor. Yüksek üçgen çatı, geniş pencereler, binanın asimetrik şekli, kapının üzerindeki mozaik süslemeler yapının dikkat çeken unsurları. Yapının genel teması orta çağ gotiğini yansıtıyormuş.

Artık bu noktada iyice üşüyor, Kozihinskiy Sokağı (Бол. Козихинский)’ndan son durağımız olan Çaykovski Konser Salonu'na doğru yürürken oraya varmak için can atıyorum. Kozihinskiy sokağını tamamlayınca sağa dönüp Tverskaya Caddesi yönünde yürüyoruz.





Çaykovski Konser Salonu (Концертный зал Чайковского, Tchaikovsky Concert Hall)' nun hikayesi 20.yy'ın başlarına dayanıyor. Charles Omon adında bir Fransız yapımcı bir tiyatro açmış burada ve tiyatro 1920'lerde el değiştirip Meyerhold adındaki başka bir yapımcıya geçmiş. Meyerhold burada Moskova'nın en büyük ve en modern tiyatrosunu açmayı hedeflemiş ve mimar Barkhin ve mimar Vaktangov ile bununla ilgili çalışmaya başlamış. 1938 de tiyatro neredeye bitmek üzereyken Meyerhold tutuklanmış ve kimbilir neden asılmış. Tiyatroda doğal olarak Moskova Flarmoni Topluluğuna geçmiş. İki yıl sonra salonun içi de tamamlanmış. İç mimarisinde Roma anfitiyatroları etkisi yaratılması hedeflenmiş. Salonun eliptik tasarlanması görüş ve akustik açısından çok faydalı olmuş.





12 Ekim 1940'da konser salonu kapılarını ilk kez büyük açılış töreni ile halka açmış. Bu büyük açılış, Çaykovski'nin 100. doğum yıl dönümüne adanmış ve onun 6.senfonisi çalınmış.
1941 de Nazi istilası sırasında konser salonunun çatısına uçak savarlar konuçlandırılmış ve bodrum katı sığınak haline getirilmiş. Dört yıl süren savaş boyunca burada yaklaşık bin konser verilmiş ve bu konserleri yaklaşık iki milyon kişi izlemiş. Savaştan sonra ise bu salonda Moskova Konservatuarı'nın konserleri düzenlenmiş ve Moskova Flarmoni Orkestrasının en önemli sahnesi olmuş. Ayrıca bu salonda 1962'den bu yana Uluslararası Çaykovski Yarışmaları düzenleniyormuş.1.505 kişi kapasiteli bu salonda Moskova Flarmoni Orkestrası her yıl yaklaşık üç yüz konser veriyormuş.





1938'de yani tiyatronun ikinci sahibinin asıldığı yıl, salonun köşesine açılan Mayakovskaya Metro İstasyonu. Bu istasyonda ilk girişteki dairesel bölmelerin yarattığı etki, bu dairelerin altına gidildiğinde daha da artıyor. Çünkü her bir dairenin içinde farklı bir mozaik resim var.





Dondurucu soğukta organize ettiğimiz bu yürüyüşten alnımın akı ile ile çıkmış olmaktan mutlu ve daha çok rahatlamış olarak grup olarak içtiğimiz sıcak çorbadan sonra evimin yolunu tutuyorum.


Kaynaklar:

http://en.wikipedia.org/wiki/Tverskaya_Street

http://community.livejournal.com/moscow_gothica/10798.html#cutid1

http://melanyja.moskva.com/?Part=11



 Yazılan Yorumlar...
Ayşenin Gazetesi
(26 Şubat 2011)
Ferudun Bey, Moskova ve St. Ptersburg gerçekten görülmesi gereken yerler. Umarım gelmeniz kısmet olur.
Neşe Hanım, bir sanat tarihçisi için Moskova bir hazine sanıyorum. Rastgele yürüdüğünüzde dahi mimari değeri yüksek olan bir çok yapı ile karşılaşabiliyorsunuz. Üstelik sadece bina değil resim, heykel gibi diğer sanat dallarının da çok güzel örneklerini görmek mümkün. Bu arada burada Beko, Vestel, Efes Pilsen, Adil Işık, İpekyol, Colins gibi markaları görmek bir hemşerinle selamlaşmak gibi oluyor. Çok hoş bir duygu.
NEŞE
(25 Şubat 2011)
Bir Sanat Tarihçisi olarak sizin grubunuzla bu mimari şaheserleri gezmeyi ne kadar isterdim...Pembe yapıdaki "post modernizm "i doğrusu ben de pek anlamadım !Tekerlekli taşıma işini bir amerikan belgeselinde izlemiştim,gerçekten çok ilginç..Müze nin arka planında bizim "Beko" markası dikkat çekiyor,birbaşka dikkatimi çekende tüm matbaa yapılarının çok görkemli oluşu...Tabii kitaba verilen önemle paralel bu işler...Çoooook teşekkürler.
Ferudun Babacan
(24 Şubat 2011)
Belarusu gördüm çok beğendim.
Umarim, Moskovada nasip olur.
Paylaşımınız için çok teşekkürler...
Ayşenin Gazetesi
(24 Şubat 2011)
Başta iyiydi ama sonlara doğru hareket etmeden bir binanın önünde durup hareketsiz kalmak biraz zorladı Ahmet Bey. Söylemem gereken Moskovanın soğuğunun İstanbulunkinden farklı olduğu. İstanbulda -15 olsa burnumun ucunu bile dışarı çıkarabileceğimi sanmıyorum. Moskovada rüzgar pek olmadığından sıkı giyinince bu soğuklarda yürümek, burun kıllarının donup battığını hissetmek benim için keyifli bile oluyor :)
Ahmet Mert
(24 Şubat 2011)
Güzel yazınız için teşekkürler. Ancak -15 derecede 2 saat boyunca açık havada dolaşmak kolay olmasa gerek.
Ayşenin Gazetesi
(23 Şubat 2011)
Teşekkürler Hakan Bey, böyle içerikli bir sitede yer almak benim için de mutluluk.
hakangeziyor
(23 Şubat 2011)
Ayşe Hanım, bu güzel yazınızla aramıza hoşgeldiniz...
Kaleminize sağlık...
Ayşenin Gazetesi
(23 Şubat 2011)
Çok teşekkürler Erdin Bey,
Binaların lego gibi taşınması gerçekten çok ütopik. Böyle bir şeye deprem kuşağında olmadıklarından cesaret etmişler olsa gerek, işin bir de o boyutu var çünkü.
Yeni yazılarda görüşmek üzere...
Erdin İVGİN
(23 Şubat 2011)
Ayşe Hanım, Yazınızı keyifle okudum. Caddeyi genişletmek için 22 taş binanın kaydırılması oldukca ilginç bir olay. Bizde olsa yolu binaları yıkarak açarlardı.
Yazılarınızın devamını bekliyor ve aramıza hoşgeldiniz diyorum...