Pizza’da lahmacun yemek!-2 (Floransa) | |
Banalüks ülkeleri bisikletçi, İtalyanlar motosikletçi. Ben ise bisikletçi. Sebebi ise Alın terine olan inancım. Ne yaparsan yap, İşin içinde mutlaka alın teri olacak diyor, Haydar Dümen! Haydar Dümen deyip geçmeyin, Keşke kişi başına bir Haydar Dümen düşse. Düşmediği için açık giysi giyen hanımlar da en az tahrik olan erkekler kadar, Suçludur diyor bazı bilim adamlarımız! Metre kareye bir motosiklet düşüyor, İtalya’da. Ama mutlaka kask takıyorlar. Abi bize gelmez, bu kasklar… Sıkar bizi. Biz AİDS konusunda ne düşünüyorsun diyen spikere, Atın ölümü arpadan olsun demiş bir milletin evlatlarıyız. Motosiklet deyince öyle Harley’ler düşkün değil İtalyanlar, Bizim mobilet diye adlandırdığımız türleri kullanıyorlar, Yani maksat iş görmek, Hava atmak değil. Seri, Pratik, Ekonomik, Park kolaylığı, Tasarımları müthiş. Aslında bir millet genlerini yaptıklarına da yansıtır. Bakın Formula yarışlarına… Ya da Bir İtalyan araba kullandı iseniz fark edersiniz, bu gerçeği. Motosikletleri öyle güzel park ediyorlar, Sanki Cumhurbaşkanlığı Tören Taburu. Bizi iki tekerlek pek sarmaz be! Şeytan icadı deriz, bir şey deriz, pek binmeyiz. En az dört tekerlek olmalı. Biraz da lüks. Mütevazılık pek bize göre değil, bu konularda. Aslında iki tekere alışsak, Sırat Köprüsü’nde ne kadar rahat ederiz? Mısır tarlaları dikkat çekiyor… Mısır, şu sırlar çok gündemde ya. Bardakta Mısır, Patlamış Mısır, Közlenmiş Mısır, Haşlanmış Mısır… Şimdi de bizim bir aralar 12 Eylül’de yaşadıklarımızı yaşayan Mısır. Duyduğuma göre en son patlamış mısır bile yasaklanmış Mısır. Mısır ithalatı geliyor aklıma, neden. Kim ne derse desin, İtalya ben tarım ülkesiyim arkadaş diyor her hali ile. Sanayim var, Ama asla tarımı bırakmam. Bu konuda İtalyan’lardan alacağımız çok ders var. Tarım Bakanlarını ithal mi etsek? Tarım yapan ülke, yemyeşil. Sular fışkırıyor, fıskiyelerden. Traktörler çalışıyor, harıl harıl. Ben bereketim diyor, toprak. Hatta Orhan Baba’nın dediği gibi Ben topraktan bir canım! Bizde saman balyaları, dikdörtgendir. İtalyanlarda ise yuvarlak! Sanki Fatih Ürek, Doktor Bilal, gibi önemli sanatçılarımız burada, çiftçi! Biraz yumuşak olmaları oradan mı geliyor acaba? Ne demiş geometrik Mevlana; Bana yamuk yapana, ben kare yaparım! Efendim, bu arada, naçizane bir tavsiye; Gezerken mutlaka elinizin altında, o yerin haritasını bulundurun. Hatta bazen detay haritalar… Aradan yıllar da geçse unutmazsınız, Yoksa aklınızda kala kala; Roma kalır! Video ve kamera ile çekerken de Her şeyi çekmeyin. Önemli şeyleri çekin. Hele yer isimlerini asla kaçırmayın. Video ve fotoğraf makinesi tarihleri de doğru olmalı. Şöyle geriye doğru baktığınızda, Size her şeyi net hatırlatmalı. Yani biraz sistematik olmalı, sizin bildiğiniz belli bir mantığı. Yollar, Duble. Bizden önce yapmışlar. Bende biraz Türkçe takıntısı var. Canım sıkıldı mı hemen Türk Dil Kurumu’na(TDK)bir elektronik posta atarım. Bu ne diye? En son pareo ne demiştim? Şöyle cevap geldi; Kum şalı. TDK diyor ki; Duble yol; bölünmüş yol. Ulan duble desen Fransızca ve de içki ile özdeşleşmiş. Bölünmüş desen, bölme işlemi hariç bölücülüğü kullanmamak lazım! Bölünme yollar ile başlar! Peki, ne diyez? Çift yönlü yol! Yol trafiği epey yoğun. Ama bizdeki kadar yol bakım çalışması yok. Ulan bizde daha açılış yapılmadan başlıyor, bakım çalışmaları bitmek bilmiyor… Yola bir lira harcanıyorsa, bakıma Allah bilir! Hâlbuki şunu bir kere yapsak, adam gibi. Geçenlerde yarım saat şiddetli yağmur yağdı, böyle oldu, Bodrum’da yol kalmadı, Arayanlara dedim ki Her yerde yolsuzluk var! Şimdi bir kısmınız diyor ki Kısa kes Aydın havası olsun, Ya da Konuya gel, konuya. Ne yapayım, Bu da benim tarzım! Şimdi desek ki Fatih Ürek’e tarzını değiştir, tarzını? Takım elbise giyer, yılan dansını bırakır, cami yıkılır, mihrap yerinde! Bizde turistik bir otobüs, Yasanın uygun gördüğü belgeler ile bir baştan bir başa dolaşır, Kimsenin ruhu duymaz. Bu da bizde ne kadar ileri bir demokrasi olduğunu gösteriyor… Ama İtalya’da öyle değil. Bölgeler arası kontrol noktaları var, Otobüs durağa, rehber yetkililere yolcu listesi vermeye. Bu arada rehberler gerçek liderler… Şöyle ki Kaç müşteri varsa hepsi rehberin peşinde. Sıkıysa biri ayrılsın, O nereye herkes oraya. Bunu sağlayan kaç siyasi lider var, dünyada? Avrupa’daki bisikletler genelde, düz vitesli. Yani dağ bisikleti değil. Bizde ise düz, klasik bisiklet nerdeyse yok gibi. Ya havayı seviyoruz, Ya da dağı. Geçenlerde Lübnan’ı gösterdi, Çağatay Yolda, Mazotlu araç yokmuş onlarda, Bizde ise yakında tüm araçlar, ya mazotlu, ya da gazlı, Benzin ise yetmişlik şişelerde, Rakı niyetine! Yolumuz, Venedik’ten Rönesans diyarı, Floransa’ya.(Firenze, İtalyanca) Floransa bana flüoresanı çağrıştırır, nedense ampulü değil! Heykellerin rengi ile flüoresan rengi sanki birbirine benzerler. Yani kuzeyden güneye doğru, Ayağımızı yavaş yavaş Çizme’nin içine sokmaya başladık! Burada bol bol heykel göreceğiz. Hem de ne heykeller? Heykel ne demektir? Hey! Kel! Kaça ayrılır? Üçe. Ucu-a, Ucu-be, Ucu-ce. Bir kaplumbağa heykel var, meydanda. Sanki yavaş diyor, yavaş. Acele etmeyin, Acele işe gitmeyin, Acele yemek yemeyin, Acele acele sek yapmayın, İşin özü; Acele giden, ecele gider, diyor… Eşim heykelin yanına oturdu ve bir resim çekerken bir dilek tuttum; Allah’ım dedim, Keşke tüm bayanlar, kaplumbağ gibi alışveriş etseler? Kocaları ne kadar mutlu olurdu! Yaklaşık altı yıl İtalya’nın başkentliğini yapmış Floransa, (15 Eylül 1864 yılından 20 Eylül 1870), Uzun süre başkent olsa idi, Kim bilir daha ne kadar gelişirdi? Bir zamanlar, nüfusu onbinlerde olan Ankara bu gün ne hallerde? Zaten, Ata’da, gelişsin biraz Büyükşehir olsun, Melih Gökçek üst üste Başkan olsun diye düşünmüş olmalı! Medici Ailesi, Damgasını vurmuş, Floransa’ya. Bu aile, mesleği eczane, bu yönü ile Eczacıbaşı’na benziyor. Ama sanata önem verişi, Sanki Koç Ailesi. Hele şu Rahmi Koç’un son zamanlarda yaptırdığı muhteşem müzeler var ya, Erol Evgin’nin dediği gibi İşte öyle bir şey! Para var, ama her parası olan bu tür işlere girmiyor, Başta Michelangelo Buonarroti(1475–1564) olmak üzere, Ne kadar yetenekli sanatçı var ise Gel kardeşim diyorlar, Paraysa para, Ne kadar ucube eser varsa yap diyorlar, Ve Michelangelo Bismillah deyip başlıyor, işe. Muhteşem heykeller yapıyor… Herkes bir yerine bakar, bir sanat eserinde. Sakın sapık demeyin, ben ise şeyine baktım, Ve şöyle düşündüm. Demek ki o zamandan bu zamana şey’de değişen bir şey yok! Şey yine şey! Sanki Usta, ‘’Şeyini şey ettiğimin şeyi’’demiş gibi yaparken, Çünkü Uyur vaziyette! O zamanki şeyin büyüklüğü ile şimdiki şeyin büyüklüğü aynı. Sanki Haydar Dümen, boy değil, işlev önemli, sözünü bu heykele(David) bakarak söylemiş. Bir de merak ettim, Ya Belçika’daki işeyen çocuk anıtı gibi bir şey yapsa idi? Ya da Efes’te bulunan ve Efes Müzesi’nde orijinali sergilenen Priapus heykeli gibi? Şey’in boyu ne kadar olurdu? Size samimi bir itirafta bulunayım; Bu yazıyı sıcağı sıcağına yazmadım, Çektiğimiz video ve fotoğraf çekimlerinden faydalanarak yazıyorum, Bir hatamız olursa, şimdiden affola! Şehrin içinden Arno nehri geçiyor… Porsuk Çayı gibi düşünün, Eskişehir’den geçen. Hayat veriyor, su hayattır, diyor. Şöyle düşünün, küre bir dünya haritası. Sadece akarsular var üzerinde, Neye benziyor? Kalp damarları… İşte Nil, Nijerya, Kongo gibi nehirler, ana damarlar, diğerleri giderek kılcal damarlar. Kalbimiz dakikada 72 kere atarken, bu nehirlerde, yılda bir kere, O da karlar eriyince. Yaza doğru toplardamar. Doktorlar, ne zaman kan gitmese kılcal damarlara alarma geçer, Siz de ne zaman kuruyan bir dere görseniz alarma geçin lütfen! Müzeler şehri, Floransa, Müzeler… Ama tur şirketleri, Bizim sürekli kültür mantarı ve balığı yediğimizden olsa gerek, Koymuyorlar, gezi programına. Bilirsiniz, bizler de çok meraklıyız. Gezmeden duramayız! Hatta müzelerden hiç çıkmayız! Âşıklar oturmuşlar, nehrin iki yakasına… Birbirlerine cilve yaparlar, Dünya? Umurlarında değil, Belki de bu nehri bu kadar güzel yapan, âşıklar… Bir balıkçıl kuşu görüyorum, Arno Nehrinde. Av peşinde. Ne yapsın be? Geçim dünyası. O narin bacakları ile çaktırmadan balık peşinde. Kim bilir balık ta içinden, ‘’Aman avcı vurma beni’’ demekte. Kuyruğuna basmayın, Karnını doyurun hiçbir hayvan birbirini yemez, Ve kimseye zarar vermez, Korkulacak tek canlı; Samimi insanlarımız! Nerde bir kuş görseniz, dikkatle gözlemleyin. Uçuyor mu? Uçmuyor mu? Uçmuyorsa, alarma geçin! Çünkü Kuşlar uçmazsa, bu dünyada mutluluk olmaz! Floransa’da göreceğiniz, heykelleri, Dünyanın hiçbir yerinde görmezsiniz. Hatta Bursa Heykel’de bile! Meslek te çok ilginç: Bu mesleğe yapanlara kimse sen hayatta bir şey kazımıyorsun, diyemez. Bu arkadaşlar, taşı kazırlar, mermeri ama kazı kazanı asla! Bir de heykele traş yapan kaç berber vardır? Saç sakal traşı da elbette zor, erbap değilsen ama sıkıysa, Sen gel heykeli traş et! Aralarındaki fark, Berber koltuğa kim oturursa O’nu traş eder, Heykeltıraş ise Bir kere traş eder, bir daha ardına dönüp o heykele bakmaz! İtalya’da Smart marka arabalar çok yaygın. Vergi affı da varmış. Smart; akıllı demek, bu arabaları alanlar gerçekten çok akıllı. Vergi yok, Yakıt az, Park sorunu yok, Daha ne olsun? Ama bizi kesmez be bu arabalar! Araba dediğin, en az jeep olacak, Ama en iyilerinden. Yakıtı, su gibi içecek, Kolay kolay park edilemeyecek, Vergileri öderken acıtacak. Zaten bizim ülkeyi gezen yabancılara Bizde petrol ve doğal gaz çıkmadığına inandıramazsınız. O arabaları gören ve de yakıt fiyatını öğrenen, kişi başı düşen milli geliri öğrenen yabancı, Sana mı inanayım? Gördüğüme mi der! Doğal gaza gelince, Malumunuz milli yemeğim; kuru fasulye. Hele pastırmalı olursa, yanına bir kelle soğan, biraz Çengelköy hıyar turşusu, Tadından yenmez! Bu mereti de deyince, iç işleri uslu durmuyor, mübarek. Ne yapıyorsun sen lan deyince, ya da üffff amma da kokuttun? Diyeceğiniz; Kardeşim, sen benim iç işlerime karışamazsın! Resmi bir binada, Üç bayrak yan yana dalgalanıyor, Biri; AB, ikinci; İtalya, üçüncü de Toskana. Bizde kendimizi alıştırsak mı? Bizde ise bir tane, Türk Bayrağı. Rahmetli Özal federasyonu tartışmalıyız demişti, O gündür, tartışıyoruz… Bence her şey samimice olmalı, açık ve şeffafça. Yediğimiz meyveler, ağaçlardan, Hiç düşünüyor muyuz, köklerini, yerken? O halde, Bu Vatan’ın nimetleri hepimize yeter! Sorgulamadan kökleri, paylaşalım, kardeşçe. Arno nehrinde, yeşilbaşlı ördek ile başı yeşil olmayan ördek yan yana. Allah mesut etsin, Bir nehirde kocasınlar! Yüce Mevla’m, Hayvanlarda erkeği, insanlarda bayanı güzel yaratmış, neden acaba? Şimdi avcı olsan, Hangisine nişan alırsın? Tabi ki yeşilbaşı gövel ördeğe. Demek ki Yüce Mevla’m, bayanları korumak istemiş, avcılardan. Heykellerde en çok dikkati çeken husus; Daha o yıllarda, Açık kalp ameliyatı, Anjiyo, Kokoreç, Kalp-damar cerrahisi bilem yok iken, O damarları nasıl canlandırdınız? Hani derler ya, Damardan girmek, aynen damardan girmişler. Hani en yeteneksiz hemşire bile kolayca damardan girer! Bu damarları görünce, Memleketimin damar şarkıları geldi aklıma, nedense. Feryada gücüm yok, feryatsız duy beni! (Cep telefonu şarjı bitmiş iken) Ela gözlüm, Seni üzgün görsem ben kahrolurdum… Park sorununu çözmüş bir millet, Medeni bir millettir. Gördüğüm kadarı ile İtalyanlar, bu sorunu çözmüş. Kolunda kırmızı bir bant ile dolaşan birisi yerine, İnsansız park cihazları koymuşlar, Gidip fiş alıyorsun, ayrılırken de ödüyorsun. Bir tane mini kamyonet görüyorum, Mini mi mini. Ulan diyor, insan. Bu mu yük taşıyacak? Kendini taşır mı acaba? Ama çok sevimli. Zaten bir şey hariç her şeyin minisi çok sevimli. Hanımla beraber dünyanın en büyük nehirlerinden biri olan, Arno nehri kıyısında, Bir çayı olmayan bir çay bahçesine oturduk, Allah günahlarımızı affetsin, O sıcak havada, sıcak bir salep elbette içmedik! Buz gibi bir bira. Gelene geçene baktık, köprüden geçenleri seyreyledik. O ana kadar hiç gelin geçmedi. İçimizden dedik ki Ey Allah’ım, ne büyüksün, Biz de burada doğabilir, İtalyan olabilir, hatta aileye bağlı muhtemelen Hıristiyan olabilirdik. Ne mutlu ki İleri demokrasiye sahip bir ülkede yaşıyoruz! Bunlar ne kadar geri kalmış, dedik! Nehrimizde kürek çekenler var, Bireysel tercihe takılanlar, Sanki bu benim bireysel tercihim, bireysel der gibiler. Kimileri takım halinde. Bazısı spor, Bazısı şahsi. Baktıkça akla fış fış kayıkçı, kayıkçının küreği gelmez mi? Boşa kürek çekmek atasözü? Bir köpek görüyoruz, Hani Allah’ım kulları benim bu dünyada bir dostum yok demesinler, Âşık Veysel gibi Karabaş denilen cinsinden. How?(Hav) Dedi bize. Biz de Fine thanks and you? Dedik, kendisine. Ana o da ne? Yaşını başını almış, muhtemelen evli bir çift kavga ediyor, hem de araba içinde. Arabayı kullanan bayan, hakaretlerde bulunan erkek. Ulan diyorum, o an, Hani İtalyan erkekleri centilmendi? Yakışır mı ulan bu erkekliğe? Demek ki erkekler dünyanın her yerinde aynı. Eşlerini halı mı zannediyorlar, ne? İtalya’da bir polisler var, Bir de Jandarmalar… Ama sanki ikisi de ayrı havadalar. Ve birbirlerini pek sevmiyorlar gibi. Bizde ise Et ve tırnak gibiler, Böyle şeyler asla olmaz! Geldik, Michelangelo Tepesine. Giuseppe Poggi, Ünlü heykeltıraş ve şehir plancısı,(3 April 1811 – 19 March 1901) Tarafından düzenlenmiş, Arno nehri ve köprüleri… Panaromik manzara, muhteşem. Nasıl anlatsam ki? Görmek lazım, hissetmek, oraya ayak basmak lazım. Hele heykeli görseniz? Devasa. Büyük Usta kendi eserini görse idi ne derdi? Kaç puan verirdi? Eserlere ucube gözü ile bakan ben, Yine şeyine dikkat ettim, şeyi şey kadar! Ufacıksın, tepeciksin, ne şeker şeysin? Bu arada baş tacı hanımlarımız aradıkları zaman, ilk soruları; Nerdesin? Cevabınız; Panaromik şehir turundayım. Ben tepedeki ulu çınar ağaçlarına bayıldım. Yapraklarından sızan güneş ışıltıları… Aklıma rahmetli Yıldıray Çınar ve Türk Filmlerindeki âşıkların buluşma sahnesi geldi. Bir dükkân; Üzerinde’’Yogurteria’’ yazıyor. Ulan yoğurt, sen nelere kadirsin. Yüz akımız, dünya sözlüklerine giren belki de ilk Türkçe kelime. Bir de Yoğurt koydum dolaba ellere vay türkümüzün lezzetini bilseler? Ulan sulandırıyorsun, ayran (I run) oluyor, sulu şaka gibi! Pizza’da lahmacun yemek!-1 (Yola Çıkış-Venedik) Pizza’da lahmacun yemek!-3 (Pisa) |
Yazılan Yorumlar... | |
tutku " (08 Temmuz 2012) |
Lama Polesine, Ceregnano Rovigodan floransaya nasıl ulaşabilirim.tren yolu yok sanırım bulamadım. yardımcı olursanız cok sevinirim teşekkürler:) |
Ferudun Babacan (06 Mart 2011) |
Neşe Hanım, Bizler yazalım, Yorumlarınızı her zaman beklerim. |
Ali Kavruk (05 Mart 2011) |
Çok esprili olmuş. Yazılarınızın devamını dileriz. |
NEŞE (05 Mart 2011) |
Ferudun bey,siz bir emek veriyorsunuz,yazılar yazıyorsunuz,keyif alıyorsunuz ama biz de sizden çok şeyler öğrenip,gülümseyip,geziyoruz...Emeğin karşılığı paylaşım olmalı,arada aynı fikirde olmadığımız konularda olabilir ama bunları bile iletmenin bir adabı vardır diye düşünüyorum ve yorumlarıma devam edeceğimi saygı ve sevgilerle ilan ediyorum... |
Ferudun Babacan (04 Mart 2011) |
Neşe Hanım, Yorumlarınız için çok teşekkürler... Keşke herkes sizin gibi yorum yazsa ama imkan meselesi. |
NEŞE (04 Mart 2011) |
Floransa sokaklarında çantacı tezgahı güzel,tahmin ediyorumki turdaki hanımlar boş geçmemiştir !! Gerçekten bu şehir Rönesansın baştacıdır,zaten siz de bol heykel çekerek bize sundunuz bu devirin en önemlilerini..Devamını okuyacağım... |