Pizza’da lahmacun yemek!-5 (Castel Candolfo - Nemi Gölü)

Bir Türk,
Roma’ya gelse de gelmese de Roma’yı bilir, arkadaş.
Bizler Romalı Perihan ile büyüdük,
Ardından, Neron,
Ve Roma Dondurması.
Sonra Kenan Doğulu;
Yakarım Roma’yı yakarım.
Tüm yollar Roma’ya çıkar…

Bu arada,
Neron’un adının,
CD/DVD yakma programlarına verilmesi ne kadar anlamlı.
Bu konuda iki kişi tanırım;
Biri Neron,
Diğeri de Erostratos, adını tarihe yazdırmak istemiş,
İşte amacına ulaştın deli adam, bak yazdım buraya!
Efes’teki Artemis Tapınak’ını yakmış.
Gerçi o koca mermer parçalarının nasıl yandığını hala anlamış değilim ama
Tarihçilerin yalancısıyım!
Bir de
İtfaiyeciler ne der, bu konuda merak içindeyim.
Artemis deyince,
Buradan ilgililere bir çağrıda bulunuyorum;
(Hep köşe yazarları yapacak değil ya)
Allah rızası için,
Şu Artemis’in girişine bir el, ayak, bacak… Atın.
Hem dünyanın yedi harikası diyoruz,
Hem de öyle bir giriş yapmışız ki
Sanki buraya girmeyin der gibi.

Papa demek;
Bir;
Katoliklerin Başı,
Halk dilinde ise baba demek,
Ama mafya babası değil.
Her Babanın bir yazlığı olmayabilir ama Papa’nın olsun gari.
Roma’yı gezmeden orası gezilecekmiş.
Önce otele yerleştik;
Bu arada oteller üçe ayrılır;
O tel, bu tel, şu tel…
Ulan resepsiyonda ha bire demesinler mi?
Pronto, pronto, meğerse alo demekmiş, pronto.
Doğru Papa’yazlığına,



Bu Papa’nın yalnızlığı da olabilir.
Çünkü
Bu tür adamlar, genelde yalnız olurlar.
Hapşırsan, a… Papa hapşırdı,
Yellese, a…Papa üfledi,
Göbeğini kaşısa,
Papa bile göbeğini kaşıyor derler,
Kolay değil, Papa olmak aslında.
Mahzun gibi
Ben insan değil miyim de diyemez!



Dinler arası diyalog ve hoşgörü yapmasa,
Amma bencil adam derler.
Papa nasıl stres atacak?
Yazlığında.



Gölün adı; Albano, Roma’nın on beş mil güney doğusunda,
Şehir; Castel Candolfo,
Yazlık; Plazzo Pontificio.

Gölü görür görmez,
Göl gibi algılamadım,
Sanki karşımda deniz vardı,



Ama tertemiz.
Manzaradan öyle etkilendim ki
O an Papa olasım geldi, içimden.
Şimdi diyeceksiniz ki
Amma da abarttın ha!
Bizde göl yok mu?
Var!
Ama şöyle de bir şey var;
Yüce Mevla’m, gölleri aynı anda yaratmadı mı?
Yarattı,
Peki, genelde bizimkiler neden onlarınki gibi temiz değil.
Temizlik imandan gelir, temizlik imandan gelir diyoruz ama
Doğayı pek temiz tutamıyoruz.
Haliç’te olduğu gibi dünyanın parasını harca, zamana ne demeli?
Hala Dalan’ın gözleri gibi oldu mu?
Şunu baştan koruyalım, be arkadaş.
Şimdi de Hidro Elektrik Santralleri (HES)çıktı, karşımıza.
Yapılmasın demiyorum ama çevreyi de koruyalım.
Keşke Kuran-ı Kerim’de,
Oku emrinden sonra, ikinci cümle doğayı koru olsa idi.

Baktım şöyle;
Neden bu kadar diye?
Basit;
Yapı müsaadesi vermemişler,
Yapılanlar da tepede.



Yani kıyıda yok!
Hatta Papa’nın ki bile!
Abi, bizde tam tersi olur, herkes kıyıya…
Halkımız denize sıfır der, başka bir şey demez.
Çare;
Deniz adında biri ile evlenin,
Ebedi denize sıfır oturun!

İmkân olsa,
O göle tekrar gitmek istiyorum,
O manzarayı bir daha görmem lazım.
Zaman zaman gelir, gözümün önüne dolaşır, durur.

Haritadan akınca, pek belli bile olamayan bu göl,
Neden gözüme bu kadar büyük göründü acaba?
Ki İtalyanların çok büyük gölleri var.
Onları görseydim, okyanus mu zannedecektim?

Papa,
Yazı tura atıp ona göre belirliyormuş;
Yazı gelirse, yazlığa,
Tura gelirse, tura…

Albano Gölü’nün çevresi o kadar yeşil ki
İnsanın aklına;
Yine yeşillendi, fındık dalları geliyor…



Yağmur yağmasın mı?
Yağsın!
Benim kelimde şapkam, eşim şemsiyeli.
Yağmur Mevla’m, Su, diyorum o an Emel Sayın’dan.
Yüce Mevla’m,
Üç şeyi kullarına bırakmamakla çok iyi etmiş;
Biri;
Meteoroloji,
İkincisi;
Cinsiyet,
Üçüncüsü;
Ölüm!

Bir de rüzgâr esiyor, sanki fırtına gibi.
Denizin yüzeyinde dalgalar,
Kendileri ile dalga geçmekte ve şöyle bir mesaj vermekte kullarına;
Dalga geçin kendinizle, dalga!


Şimdi gelelim,
İsviçre askerlerinin ne işi var,
Papa’nın kapısında.



Daha geçenlerde, İsviçre’de referandum vardı;
Yaklaşık beş asırdır,
Papa’yı koruyan askerlerimiz, korumaya devam etsin mi?
Bu arada,
İsviçreliler canları sıkıldı mı referandum yaparlar,
Ama Onları yönetenler de
Elleri ve kollarını sallayarak dolaşırlar, tek başlarına.
Bazen de bisiklet ile.
Referandum sonucu;
Korumaya devam!
İşin ilginci;
İtalya’nın tam göbeğindeki Papa’yı korumak İtalyanlara yakışmaz mı?
Ki bu İtalyanlar, yakışıklılıkları ile ünlü.



Valla ben salağa göre şöyle;
Para parayı çeker!
İsviçre nesi ile ünlü?
Bankaları,
Papa’da ne var?
Para!
Gerisi size kalmış!
Bizim Anadolu Aslanları nerede?
Afganistan’da.
İsviçre askerleri öyle güzel giyinmiş ki
Sanırsınız, tasarımlar; Cemil İpekçi’den.
Ancak bu kadar olur.
Kırmızılar, siyah bereler, ellerinde mızraklar…



Sırım gibiler.
Ama korumada bizdeki gibi bir abartma yok!
Silah bile göremedim, sadece mızrak, sembolik.
Sayı da;
İki.
Bizde aman Allah’ım,
Ah keşke şunun bir ortasını bulabilsek?
Benim düşümdeki ülke;
Tek başına dolaşan, elini-kolunu sallayarak gezen,
Ya da elleri cepte, bisikleti ile pedal çeviren…

İki tane,
Hani şu insanları parçalayan köpek cinsi var ya
İşte onlardan, tek kişide.
O an aklıma;
Parçala Behçet geliyor, nedense.
Ama ne kadar sempatik, keratalar…
İşte burada, zincirin faylarını görüyoruz.
Ve Orhan Abi’den,
‘’Kır Gönlümün Zincirlerini’’

Kilisenin içinden çok bahsetmek istemiyorum,



Çünkü
Çıkar biri,
Kardeşim sen,
Hıristiyanlık propagandası mı yapıyon mu?
Der mi der!
Ama
Fresklere ilginiz varsa,
Kültür Bakanlığı’nın 1993 yılında beş bin adet bastırdığı;
İkonalar bir ve iki.
Ama öyle yerlere dağıtmışlar ki
Mesela benim sahaflardan aldığım kitap;
Etimesgut Merkez Karakol Amirliği’ne gönderilmiş!
Ama dikkatimi çeken;
Bizim için Hac ne kadar önemli ise
Onlar için;
Haç!
İşte bu da bize,
Türkçemiz neden yirmi dokuz harf?
Hani bazıları diyor ya
Ş,Ç,Ü,Ğ,İ’leri atalım.
Bakın Haç nasıl Hac oluyor?

Tabi yer,
Papa’nın yazlığı olursa,
Resimler de Onlara ait oluyor…



Ulan diyorum içimden,
Şu dumanın gücünü görüyor musun?
Duman tüttü mü?
Papa seçildi, ta ki duman tütünceye kadar…

Kilise’nin kubbesi muhteşem ama
Mevlana’nın sözü daha muhteşem.
Babasına türbe yapacaklar,
Demiş ki
Gök kubbeden daha muhteşem bir kubbe var mı?
Ne kadar derin,
Ne kadar anlamlı.
Tıpkı,
Beni köyümün yağmurlarında yıkasınlar gibi.

Bir güvercin görüyorum,
Boynunu bükmüş, düşünceli, bir derdi olmalı.
O an aklıma;
Rahmetli Ecevit geliyor,
Sanki şöyle diyor;
Biz ideoloji sahipleri faniyiz.
Sizler orada birbiriniz yerken, bizler burada abi-kardeşiz!

Bizler,
Asker ocağındaki karavanı biliriz,
Boş atanlara, sen gidi karavanacı deriz.
Ama bu Avrupalılar, karavanı çok seviyorlar, be.
Uygun bir yerinde de en az iki bisiklet.
Öyle büyük karavana park yerleri var ki
Sanki Yeşilköy havalimanı.
Her türlü ihtiyacı karşılayacak şekilde.
Sadece park yerine çekiyorsun, çıkışta ücreti.

Altyapı dedim de
Memlekette en sağlam altyapı;
Dansözlerde!
Aksi takdirde, sahne alamaz, para kazanamazlar.
Bizde karavanalar için altyapı hazırlasak,
O kadar karavanacı gelir ki
Boş yok!
Çok kazanırız, he beraber.

Tam göbekte,
Bir çeşme var, dört tarafından ince sicim gibi akan.
Acaba, çeşmenin başında,
Ferdi’nin ‘’Susadım çeşmeye varmaz olaydım’’ı söylemiş midir, birisi?

Papa’nın yazlığı bir yana,
Albano Gölü güzelliği bir yana,
Bayıldım ben bu şehre;
Castel Candolfo.
O kadar düzenli,
O kadar yeşil,
O kadar sakin,
O kadar huzurlu ki
Sanki Papa’nın duaları ile.

Hani MFÖ diyor ki;
Nasıl anlatsam?
Nerden başlasam?
Bodrum, Bodrum…
Ya da
Erol Evgin dediği gibi;
İşte öyle bir şey…

İki tane çam ağacı yan yana.
Bunları eken nerede?
Ama toprak ana,
Gelip biri kökünden sökmediği sürece bağrına basmış, senelerce.
İşte ana ile baba farkı!

Bir araç plakası.
Sahibi kusura bakmasın, biliyorum özele giriyor ama



Ne anladık?
Hiçbir şey.
İşte bize gelen yabancılar da
Anlatmayan olmadığı sürece,
Aynı şeyleri anlıyor.






Albano Gölü’den hemen sonra,
Geldik, Nemi Gölü’ne.



Albano’yu nasıl unutamadım ise burası da öyle.
Bu göl de Roma’ya 30 Km, uzaklıkta, güney doğusunda.
Albano’ yakın ama onan biraz daha küçük.
Buranın hala iki şeyini unutamadım;
Dağ çileği,



Ve ondan yapılma, içinde taneleri olan, dağ çileği şarabı.
Şimdi dese ki biri bana sansa ne getireyim?
Nemi dağ çileği şarabı.



Hani rahmetli Barış’ın bir şarkısı var ya
Unutamadım, unutamadım, unutamadın seni.


Albano Gölü ile ilgili ne söyledim ise
Bu göl de bir o kadar güzel ama



Orada bulunmayan bir şeyler var burada.
Dağ çilekleri, böğürtlen, karadut gibi meyveler…



Tadından yenmez!
Ulan bunları yiyen insan, yaşar be, yaşar…
Kanser manser olmaz be kardeşim,
O ne lezzet öyle!

Bu arada,
Rehberimiz Hakan bize bir kayık yaptı!
Tam bir kasa bu meyvelerden aldı ve bize ikram etti.
Kendisini minnetle anıyorum.
Helal et, Hakan.

Evler tarihi.
Balkonlar çiçeklerle süslü.
Yollar taş,
Sakin,
Huzurlu,
Yeşil.



Daha ne olsun?
Tam bir turizm, kenti.

Bizde kahveler ne ise
Onlarda kafeler…
Gayet şık ve medeni.
Şöyle oturup bir yudum kahvenin kaç yıl hatırı olur acaba?

Bir pastaneye girdik,
Dağ çileğinden yapılmış kekler,(15 Euro)



Hediyelik şaraplar,
Turtalar,
Pasta ve çörekler…

Şimdi bizde böyle yerler yok mu?
Var!
Korkum;
Koruyamıyoruz, arkadaş.
Ama bilinçli, ama bilinçsiz maalesef yok ediyoruz.
Bazen rant,
Bazen yangınlar,
Bazen de safça.

Gölde nilüfer çiçekleri…
Nilüfer’den,
Aklıma geliyor, geceler…
Ulan bir de buranın gecesini görmek lazım,
Yaşamak lazım.

Ama tam karşımızda role merkezleri.
Gsm baz istasyonları,
Vericiler,
Yani ne kadar elektro manyetik sever varsa,
Hepiciği buraya toplanmış.
Doğa ile tezat!
Doğasız da olmuyor, onlarsız da.

Bir ördek sürüsü.
Ana nereye bebeler oraya.
Ulan nerde askerlik yaptınız?
Cumhurbaşkanlığı Tören Taburu mu?
Hiza ve istikameti bir bozsanıza ya!
Size kim öğretti, bunları?
Hangi ilahi güç?
Siz doğuştan böyle,
Biz ise eğitimle.
Hatta bazıları, sarımsak ve soğan ile.

Her yerin çeşmesi meşhur olması gibi
Buranın da çeşmesi.



Gittiğiniz yerin havasını alıyorsunuz, bedava.
Ama su ikiye ayrılıyor;
Bir kısmı, parayla.
Bir kısmı bedava.
İşte bu çeşmeleri kaçırmayın, kana kana için.
Tabi sadece hava ve su değil,
Mideyi bozmamak şartı ile neyi meşhursa!

Rehberimiz dönüşte,
Erkekleri üzecek, bayanları çıldırtacak bir yere,
Alışveriş merkezine götürdü ve süre verdi,
Castel Romano, Designer Outlet.



Şu Outlet kelimesine gıcığım açıkçası,
Ki ben deniz demeyim de
Deniz kim ben kim?
Belki bir su damlası bile değil.
Ayıp değil söylemesi, biraz Amerikancam var,
Ama demek ki kültür emperyalizmi İçime işlememiş.
Out; dışarı demek,
Let; bırak demek.
Yani sal yakasını gitsin!
Ne len bu?
Her yerde Outlet!
Atatürk, gelirinin yarısını boşuna mı Türk Dil Kurumu’na bağışladı.
Ben de köşe yazarları gibi
Buradan ilgililere sesleniyorum;
Bu ne rezalet!
Herkes aldığı paranın karşılığını hak edecek!
Alışveriş-Verişalış Merkezi,
Allah için güzel.
Gerçi bizi bu konuda kimse geçemez.
Bir de kişi başına gelir, gerçek anlamda yükselse?
Bu gidişle mahalle başına bir Alışveriş ve Yaşam Merkezi olacak gibi.
Amerikalı arkadaşımın yalancısıyım;
Amerika’da bir caddeye, dört eczane kuralı varmış.
Bizdeki Hürriyet, kimse de yok!
Ferhan Şensoy’un yazdığı;
Kahraman Bakkal Süpermarkete karşı.
Bu gidişle bakkal-makkal kalmayacak.
İşte kapitalizm dedikleri bu olsa gerek!
Ulan yoksa gominist mi oluyorum, ne?

Alışveriş Merkezi’nin önünde, devasa bir fil ama maket.



Kodum mu oturturum diyor bir hali ezer.
Ya da
Ahmet Kaya’dan,’’Kafama sıkar giderim’’

Bir atlıkarınca var,
Ama atları cansız.





Diyor ki;

Atlıkarınca dönüyor dönüyor
Dünya durmadan dönüyor dönüyor
Yalnız dönmeyen bana sensin
Bekliyorum hep sen neredesin


Çiçekler güneşe dönüyor dönüyor
Gurbet yolcusu dönüyor dönüyor
Yalnız dönmeyen bana sensin
Bekliyorum hep sen neredesin


Bir haberde gönderemez miydin
Hiç değilse bileyim sen neredeydin
Yoksa sen sen kalpsiz miydin
Yoksa kalbin elbet dönemezdin


İçmişim başım dönüyor dönüyor
Ayrılanlar hep dönüyor dönüyor
Yalnız dönmeyen bana sensin
Bekliyorum hep sen neredesin



Herkesin elinde bir köpek,
Sanki köpeksiz dolaşmak yasak!
Bu hayvan sevgisi mi?
Yoksa
O kadar yalnızım ki
Köpekten başka güvenebileceğim dostum yok!
Mevlana her ne kadar dese de
Ya olduğun gibi ol,
Ya da göründüğün gibi ol,
Bu gerçek;
Hayvanlar,
Bitkiler,
Daha henüz insanlaşmamış çocuklarda var.
Diğerlerinde ise maalesef geriye doğru gidiş var,
Git gide samimiyetten sinsiliğe doğru bir gidiş var…
Allah sonumuzu hayır etsin.


Dalında bir limon görüyorum;
Rahmetli Özay Gönlüm geliyor aklıma;


Asmam çardaktan,
Suyu bardaktan,
Biyol öpüverem çil horozum,
İlimon yanaktan amanın ilimon yanaktan,
Asmam yıkıldı,
Suyu sıkıldı,




 Yazılan Yorumlar...
A. Bilgin
(14 Mart 2011)
Ferudun bey, şu yaz gelse de gitsek dedim kendi kendime... çok güzel yerler. Tesbitler de çok güzel. İsviçrelilerin papayı değil parayı korumaları :-) Elinize, ağzınıza sağlık.
NEŞE
(09 Mart 2011)
Paylaşıyoruz,öğreniyoruz,gülümsüyoruz daha ne isteyelim?Çok çok gezelim,bilinmeyen görülmeyen yerlere ulaşalım,istediğimiz budur dostlar !
Ferudun Babacan
(09 Mart 2011)
Valla Neşe Hanım,
İnsanın sizin gibi yorumcusu olduktan sonra, yazar valla.
Çok teşekkürler...
NEŞE
(09 Mart 2011)
Sevgili Ferudun bey,artık aboneniz olduk...Ne güzel yazıyorsunuz,biz de keyifle okuyoruz..Castell Gandolfo yu değil ama Hakan ın bahsettiği Frascati yi gördüm,gerçekten çoook hoş yerler..Artemis tapınağı nasıl yanar ?Ahşap bölümler yanarken ısı çok yükseliyor ve mermerleri patlatıyor,sütunlar patlayıp çökünce bütün yapı yere yapışıyor...Sanat tarihi öğretmeniyim,emekli,bize böyle öğretmişlerdi...Ayrıca Etimesgut karakolundaki İkona kitaplarını çoook merak ettim,istesem mi acaba ?İsviçre-Papa,Afganistan-mehmetçik birlikteliklerine de çok güldüm..Yaşayın Siz !!
Ferudun Babacan
(09 Mart 2011)
Hakan Bey çok teşekkürler...
Paylaşmak güzel.
Katkılar için de çok naziksiniz.
hakangeziyor
(09 Mart 2011)
Ferudun Bey, keyifli İtalya gezimiz devam ediyor...
Benden de küçük bir katkı: Castel Gandolfo ve Frascati kasabaları, Roma’nın güney doğusunda yaklaşık 20 km mesafede yer alan ve Albin Tepeleri olarak da bilinen Castelli Romana bölgesindeki en turistik iki yerleşim yeri... Sizin de anlattığınız Papanın yazlık sarayının bulunması en büyük sebep olsa gerek. Bu bölge şaraplarıyla da meşhur...
Küçük bir ilave bilgi: Frascati’ye ulaşım için Romada metro A hattındaki Anagnina istasyonundan otobüse binebilirsiniz (Tek yön 1,20 €). Ya da Termini tren istasyonundan 1,70 € ödeyerek trenle gidebilirsiniz. Frascati’den Gandolfo’ya otobüs olduğu gibi Termini’den doğrudan tren de var...
Kaleminize sağlık...
birdchest
(09 Mart 2011)
Although I dont understand the writing I love the photos!