Trans Asya Ekspresi İle Gezi Günlüğü – 1 (Yola Çıkarken)

Bugün 25 Ekim 2006 Çarşamba yani bayramın üçüncü günü ve ben 22.55'de bindiğim Trans Asya Ekspresi ile uzun ve zorlu geçecek bir yolculuğa başlıyorum. Herhangi bir aksilik olmazsa cumartesi saat 18.45’te İran’ın başkenti Tahran’da olacağım…

Türkiye-İran arasında geçecek yolculuğum için bir çok alternatif arasından seçim yapmam zor olduysa da Trans Asya Ekspresinde karar kıldım. Otobüs gibi bir alternatif varken tren yolculuğunu tercih etmemin sebebi ise konforundan ziyade, sahip olduğum sağlık problemi. Ani rakım değişikliklerinde kulaklarımda aşırı bir ağrı oluşmakta. Bizim işinin uzmanı! doktorlarımızın -ki hiç güvenim yoktur- kendilerince önerdikleri burun spreylerinin pek bir faydasını göremedim. Şu halde benim için en riskli ulaşım araçları uçaklar iken, en güvenli ulaşım araçları ise trenler...



Gitmeyi düşündüğüm rota yukarıdaki fotoğrafta mevcut. Bu rotayı çok uzun zamandır düşünüyordum. Ve geçeceğim ülkeler hakkında oldukça ayrıntılı bilgi edinmiştim. Bu güzergahtaki ülkelerden İran, Tayland ve Malezya için vize gerekmiyor. Rotadaki diğer ülkeler için ise vize gerekiyor. İstanbul’da Birmanya konsolosluğu yok, Ankara’da ise büyükelçilikleri var. Ben Birmanya vizesini Türkiye’den almadım. Hindistan’dan alırım diye düşündüm. (Yalnız kişisel sebeplerden dolayı maalesef rotayı tamamlayamadım )

Trans Asya tren ücreti Tebriz için 85 YTL, Tahran için ise 100 YTL. Bileti alırken pasaportunuz yanınızda olmalı. Bu tren haftada bir gün çalışmakta. Ben gideceğim gün bileti aldığım halde yer sıkıntısı yaşamadım.

Trenin hareket etmesine artık çok az kaldı, trene biniyorum ve bilete bakmaksızın vagonları dolaşıyorum ve odalardan birine yerleşiyorum. Kalmayı düşündüğüm dört kişilik kuşetli odada bir kişi var. Kendisi İsviçreli ve adı da Ivo imiş. Ülkesinde avukatlık yapıyormuş. Odaya girdiğimde kitap okuyordu ama benim sorularım karşısında artık kitabı bir kenara bırakıyor sorularım ile uğraşıyor. Türkiye’de bir hafta geçirmiş. Şimdi Tebriz’e gidiyormuş. Bir saat kadar muhabbet ettikten sonra yatıyoruz.



Trans Asya ile Türkiye
Gece saat üç gibi Bozüyük’de kulaklarım ağrımaya başladı. Kalktım bir iki sigara içtim. Sabaha doğru ufak bir ağrı daha geldi, ama o kadar önemli değildi. Sabah uyandığımda saat 09.30’du.

Az önce Kırıkkale'yi arkamızda bıraktığımız yolculuğumuzda, Ivo ile trenin restoranında çay içmekteyiz. Genelde vaktimizin büyük kısmını trenin restoranında geçiriyoruz. Odalar dar restoran ise daha geniş ve havadar, ayrıca trende yolculuk edenlerin tanışıp sohbet edebeliceği bir yer. Burada vakit geçirmek daha eğlenceli.

Sabah Ivo ile tavla oynarken tanıştığımız amca, trende tanıdığım ilk Türk. Uzun yıllar tren yollarında çalıştıktan sonra emekli olmuş. Ve şimdi de eşi ile birlikte Tebriz'e bir dostlarını ziyarete gidiyorlarmış. Benim bu uzun seyahatime de çok sıcak baktılar.

Öğleden sonra, daha sonraları kendisinin Ankara’dan trene bindiğini öğrendiğim bir arkadaş ile tanışıyorum: adı Umut. Trende tanıştığıma en çok memnun olduğum insan. Çünkü onun yolculuğu da benimki gibi Umuda Yolculuk! Önümüzde katedeceğimiz koca bir yol haritası var. Ve bu haritanın daha başındayken yollarımız kesişti. Kendisi Antalya’da yaşıyor. Turizm işi ile uğraşıyor. Ve akıcı bir İngilizcesi var. Umut ile çok çabuk ısındık birbirimize. Bunda elbette rotalarımızın da aynı olmasının etkisi var.



Umut, kompartımanında iki İran'lı ile kalıyor. Daha sonra vaktimizin büyük bir kısmını beraber geçirdiğimiz bu arkadaşlardan birisi Emir, diğeri ise İraj. Emir 35’li yaşlarda bir arkadaş. Kendisi Tahranlı ama İstanbul’da yaşıyor. Vize nedeni ile üç ayda bir İran’a giriş yapması gerekiyor. Kendisi entelektüel bir arkadaş, çok güzel ve hararetli muhabbetlerimiz oldu trende. O hem Türkiye’yi hem de İran’ı kendi memleketi olarak görüyor ve biz biriz (bir milletiz) diyor. Diğeri ise tam olarak bilmiyorum ama görünüşü 60’lı yaşlarda, yüreği ise 20’li yaşlarda biri. Emir’in akıcı Türkçesine karşılık o birkaç kelimenin dışında Türkçe bilmiyor. Onunla yarım yamalak İngilizcem ile anlaşmaya çalışıyorum. Görünüşü Alpacino'ya çok benziyor. Alpacino Amca çok Matrak Amca!

Daha sonra ise benimle beraber toplam altı Türk'ün yolculuk ettiğini zannettiğim bu trende Bingöl ve Serdar ile tanışıyorum. Bingöl, belgesel sinema ile uğraşıyor. Onun derdi belgeseli insanlara sevdirmek ve onlara olabildiğince çok belgesel seyrettirmek. Serdar ise bir çini sanatçısı. Sanırım bu İran gezisinin Serdar için ayrı bir anlamı var. Çünkü İran çinilerle bezeli yapılarla dolu bir ülke. Onlar bu geziye olabildiğince donanımlı gelmişler. Profesyonel fotoğraf makineleri ve kameraları ile. Onların yolculuğu İran ile sınırlı ve önlerinde ayrıntılı bir İran haritası var.



Saat 14.40'da Kayseri'de olması gereken tren çeşitli aksaklıklar nedeniyle ancak olması gerekenden bir kaç saat sonra Kayseri'ye ulaşabildi. Zaten Umut ile trenin bu problemli durumlarından birinde karşılaşmış idik. Raylarda bir yapım çalışması vardı ve tren işçilerin rayları onarmasını beklemekteydi. Yolcular ise vagon koridorlarındaki pencerelerden durumu izlemekte idi. Yere inmiş "tarihi" fotoğraf makinesi ile fotoğraf çeken arkadaş Umut'dan başkası değildi.

Kayseri tren istasyonundan diğer istasyonlara nazaran çok daha fazla yolcu bindi. Bunun nedeni daha sonra Emirler ile sohbet ederken anladığım kadarıyla burada çok fazla İranlının yaşaması imiş. Hatta İranlı arkadaşlar Kayseri'nin gelişmişliğini bir miktar da bu İranlı dostlara bağlamaktalar. Kayseri nüfusunun yarıya yakınını İranlıların oluşturduğunu iddia edenler de olmadı değil! Tabii bu kadar olmasa da vize uygulamasının olmaması ile ekonomik şartlar ve İran'daki baskı rejimi nedeni ile Türkiye'de çok fazla sayıda İranlı yaşadığını düşünmeye başladım. İran bize ucuz gelen bir ülke ancak Türkiye'de ayda yaklaşık 1000$ kazanan bir BT çalışanı orada en fazla 200-300$ kazanabilir.

Restorandaki sohbet ve muhabbet müziğin de etkisiyle yavaş yavaş eğlence dolu bir hal almaya başladığında saatler 20.30'u göstermekte idi. Tren baskı rejimine doğru yol aldıkça birkaç İranlı hatun bu eğlenceye onlardan beklenilmeyecek ölçüde katılmakta, bazılarının ise gözlerinden derin düşünceler okunmakta. Trenin restoranı gittikçe bir eğlence mekanını andırmakta idi.



Trans Asya ile Feribot Yolculuğu ve Kapıköy
Gece saat 01.00’de yattığım uykumdan saat 04.30 gibi uyandım. Trende bir sorun varmış. Onunla uğraşırlarken yaptıkları gürültüye uyanmışım. Ivo Malatya’da olduğumuzu söyledi. Normalde 00.30’da Malatya’da olması gereken tren dört saat rötar yapmış. Tekrar yatıp kalktığımda artık tren koca bir sahilin kıyısında ilerliyordu. Muhtemelen burası Elazığ’da Keban Baraj gölüne bağlı başka bir baraj.

Öğle saatleri boyunca tren Keban Barajına dökülen bir nehrin kıyısında ilerlemekte…Nehir çok geniş ve düz arazilerin arasından akmakta. Yakınlarda bir iki ilçe geçtik. Ara ara köylerle karşılaşıyoruz bu alabildiğine uzanan geniş topraklarda.

Trenin pencerelerinden coğrafyalar akmakta iken dünden kalan muhabbetler trenin restoranından kompartımanlara taşınmış durumda. Bu arada dün Kayseri’den binen yolcuların arasında bir bayan yolcu daha vardı ki sarı saçları, mavi gözleri ve uzun boyu ile bu trende hemen dikkatleri çekebilecek cinsten. Gerçi dün akşama doğru bindiği trende pek ortalıklarda gözükmemişti ama bugün trenin restoranında, restoran garsonu ile epey bi tavla oynadıktan sonra Umut ve Ivo ile sohbete dalmışlardı. Öğrendiğime göre ismi Odd olan bu arkadaş da Ivo gibi İsviçreli. Sanırım Ivo için büyük bir sürpriz olmuştur. Odd, Fars Dili ve Edebiyatı öğrenimi için bavulunu sırtlamış ve kendi başına çıkmış bu seyahate. Kendisini cesaretinden dolayı tebrik etmek lazım…

Trenin çok fazla gecikmesi nedeni ile -ki bu genelde onun arızalanmasından kaynaklanıyor- saat 17.00 gibi hava karardığında Tatvan’a ulaştık. Van gölünü gündüz gözüyle görmek nasip olmadı. Ama anladığım kadarı ile gölün batı kıyısında Tatvan ve onun tam karşısında da Van şehri yer alıyor. Gece karanlığında feribotla gölde ilerlerken gözlerimin alabildiği son noktada yoğun ışık kümeleri görmekteyim, bunlar gölün çevresine sıra sıra dizilmiş Van şehrinin ilçeleri olmalı.

Çok uzun süren bu feribot yolculuğunda sürekli yolculuk yapan bir kısım İranlı vakit geçirmenin yolunu bulmuş. Feribotun büfesindeki ürünleri açık artırma usulü satmaktalar. Bize de çokokrem hediye ediyorlar.



Tatvan’a kadar yaptığımız tren yolculuğunu TCDD’ye ait tren ile yaptık. Bu trende İran tren yollarına ait bir vagon da vardı. Bu vagon diğer vagonlardan farklı, onların arasında sırıtan yeşil bir rengi var. Bu vagon yük vagonu olarak kullanılıyor.Bu yük vagonu ile vagonları çeken TCDD’ye ait lokomotif feribota yükleniyor. Van’a geçtiğimizde orada bekleyen İran’a ait vagonlara TCDD’ye ait lokomotif ve İran demiryollarına ait yük vagonu ekleniyor.

Saat 22:00'de Van'da feribottan indiğimizde bizim rötarımız nedeni ile saatlerce iskelede beklemekten sıkılmış İran istikametinden gelen Trans Asya yolcuları feribota hücum ediyorlar. Haftada bir gün Türkiye'den İran'a giden Trans Asya ile yine haftada bir gün İran'dan Türkiye istikametine giden Trans Asya tren yolcularının kesişme noktası burası.

Feribottan iner inmez yeni trenimize bindiğimizde İran trenlerinin daha kaliteli olduğunu gördük. Ben şahsen daha kötü bir tren beklerken çok daha iyi bir trenle karşılaşdım, şaşırdım. Van-Kapıköy sınır kapısı arasındaki yolculuk esnasında ilk önce Türk yetkililer geliyor ve biletlerimizi kontrol ediyor. Böylece biletler tekrar kullanılamaz oluyor ki bu biletlerin 6 aylık süresi vardı. Daha sonra İranlı yetkililer geliyor ve biletlerimizi kontrol ediyor. Biletlerimizi kontrol ederken pasaportlarımıza da bakma ihtiyacı hissetmiyor değiller. Ama çok sıcak insanlar. Şöyle ki biletlerimizi kontrol eden İranlı yetkiliye “Harici” diyorum, yabancı olduğumuzu ifade için. Ama kendisi “Türkler ne zamandan beri harici oldu!” diyor. Ve buradan Kapıköy sınır kapısına ilerliyoruz. Yaklaşık 1,5 saatte vardığımız Kapıköy sınır kapısında artık vagonları İran lokomotifi çekecek.

Bu arada trendeki hizmete hayran kalmamak mümkün değil. İran'da her vagonun bir görevlisi var. Ve bu görevli o vagonun tüm yolcularından sorumlu. Çay içmek için restorana kadar gitmeniz gerekmiyor. Vagonunuzdaki görevliye söylemeniz yeterli. Ayrıca size yatarken kullanmanız için paket içerisinde çarşaflar veriliyor. Hiç kullanılmamış bu çarşaflar artık sizin oluyor. Yatarken kullanacağınız battaniye ve yastıklar her yolcu için ayrı bir çantanın içinde muhafaza ediliyor, bu çantalar kompartımanınızda olduğu için dilediğiniz zaman kullanabilirsiniz. Bu trene özgü olmak üzere kompartımanlarında iki adet lcd monitör ve ses sistemi mevcut. Merkezi bir yerden kontrol edilen bu sistemde bir kulaklık vasıtası ile oynatılan klipleri dinleyebilirsiniz.



Akşam 21.00’de ulaşmamız gereken sınır kapısına 23.30 gibi ulaşıyoruz. Pasaport ve gümrük kontrolü için trendeki herkes iniyor. Buradaki gümrük kontrolü sadece yük vagonundaki yükleri kapsıyor, yanımızdaki çantaları değil. Türk yetkililere pasaport kontrolü için pasaportlarımızı verdik. Ama sonra da 4 saat sürecek bir bekleyişin içine girdik.

Trans Asya ile İran
İsviçreli Ivo ve Odd'un pasaportlarını vermeleri ile almaları bir oldu. Biz ise pul nedeni ile biraz beklemek durumunda kaldık. Pulcu arkadaş yatmaya gitmiş! İlk önce onu bulduk pasaport kontrolündeki arkadaşın önderliği ile. Ve haddimizi bilerek pasaportlarımıza T.C. vatandaşlarına özel 70 YTL lik damga pullarını yapıştırttık. Gerçi uyku sersemi görevli arkadaşımız pulu çıkış yerine pasaporttaki giriş bölümüne yapıştırmış ama bu pek önemli değil. 70 YTL verdin mi kardeşim? Verdim! Bizim pasaport kontrolleri de bitti ama bunun pek bir önemi yok. Tüm pasaport kontrolleri bittikten sonra ancak trene binebiliyorsunuz. Tüm pasaport ve gümrük kontrolleri bitene dek trenin kapıları kapalı. Sınırdan ayrıldığımızda saat 04.00'e gelmekte idi.

Türkiye-İran sınırından sonra İran kısmında çok dağlık yerleri geçiyoruz. Tren bir an çok sarp yerlerden geçiyor. Hele bu dağlık bölgede bir köprü var ki çok derin bir vadide, köprünün ayakları dağın yamaçlarına basmakta. Üzerinden geçerken köprünün fotoğrafını çekmek istedim ama beceremedim. Bu arada da hava ağarmaya başladı. Tebriz’de gümrük kontrolünü bekleyelim dedik ama gözler iyice ağırlaştı. Hepimiz yataklara şöyle bir uzanalım dedik. 1,5-2 saatlik bir yolumuz kalmış idi, Tebriz’e. Uyumayız diye düşünüyorduk ama hepimiz uyumuşuz. Tebriz’de bayan gümrük görevlisinin sesiyle uyandık. Bizde mahmur gözler gümrük görevlisinde ise bir acele var. Kabaca çantalarımızı bir yokluyor ve işini bitiriyor. Bu arada Ivo ve Odd burada trenden ve bizden ayrılmışlar veda edemeden. Biz de tren beklerken istasyonu ve çevreyi geziyoruz. İstasyon gayet büyük. Birkaç kare fotoğraf alıyoruz. Fazla vaktimiz de yok. Gümrük kontrolü bitmek üzere. İstasyonda bir banka olduğunu öğreniyoruz. Riyal almak için gidiyoruz ama normalde 1$= 9200Riyal (920Tumen) iken 9000R diyorlar. Ve 1$ da komisyon alıyorlarmış. Biz de bu işi Tahran’a erteliyoruz.

Tebriz tren istasyonundaki gümrük işlemleri kısa sürüyor. Yük vagonundaki durumu gözlemleyemedim ama kompartımanlardaki çantaları fazlaca incelemediler.



Sınır kapısındaki o uzun bekleyişin getirdiği yorgunluk devam etmekte. Gündüz gözü ile bu yeni toprakları görelim istiyoruz ama gözler kapanmakta. Gözlemleyebildiğim en önemli şey Kapıköy-Tebriz arasındaki dağlık kesimin yerini dümdüz araziler alıyor Tebriz'den sonra..

Tahran'a ulaştığımızda saatler 24.00'e gelmekte idi. Ve biz trende tanıştığımız İranlı dostlar ile vedalaşıyoruz. Artık buradan sonra biz dört Türk yola devam ediyoruz. Bingöl, Serdar, Umut ve Ben. Bingöl ve Serdar, onlarla yolculuğumuz Esfahan’a kadar sürecek. Onlar İran gezisine oradan devam edecek bizim ise uzun yol güzergahımızdaki duraklardan yalnızca biri olacak…

(Tahran’da buluşmak üzere…)


 Yazılan Yorumlar...
hakangeziyor
(26  Aralık 2011)
Mehmet bey, süper yerlerden bahsediyorsunuz. Umarım her şey gönlünüzce olsun. Anılarınızı paylaşmak isterseniz biz buradayız. Bekleriz efendim :)
mehmet mumcu
(25  Aralık 2011)
merhaba, yakın zamanda taylanda gittim, şimdide tebriz treni ile 1. düşüncem, tebriz-tahran-azerbaycan-gürcistan, 2. düşüncemde gene trenle tebriz-tahran-pakistan -hindistan-vietnama kadar olan bölüm , nepal ve burma taylandda var tabii., şu andaki niyetim böyle, herkesede gezmeler dolu günler olsun.... sevgilerle....mehmet mumcu
Uzak
(17 Nisan 2011)
Seulden dönüşü uçak ile yaparsanız süre yetebilir. Ancak yine de süre ve maliyet yapacağınız rotaya göre değişir. Ayrıca uçak biletlerini iyi araştırmak gerek çünkü inanılmaz değişkenler. Çok uygun fiyatlarda bilet bulmanız da mümkün.

Açıkçası rotanızı da çok merak ettim. Çünkü çok fazla natif var. Türki Cumhuriyetler üzerinden değişik natifler olabilir. Sibirya Ekspresi ile Rusya-Moğolistan-Çin olabilir. Sanırım Lonely Planetden faydalanıyorsunuz. Orta Asya, Rusya ve Çin kitaplarını edinmelisiniz. Bu kitaplarla yaklaşık maliyetleri çıkarabilirsiniz. Kalacağınız yerlere kadar herşeyi belirlemelisiniz. Trenler için ilgili ülkelerin web sitelerini kullanmalısınız. Tren haraket günleri, güzegahları vs. haritalar çıkarılmalı. Popüler güzergahlardan gitmenizi öneririm. Böylece hem kendinizi daha güvenli hisseder, hem yolda aynı rotayı izleyen bir sürü insanla karşılabilirsiniz, hem de rotanız ile ilgili bir çok dokümana ulaşabilirsiniz. Rotanızı daha önce gitmiş insanların web sitelerini okumanızı öneririm.
Merve
(17 Nisan 2011)
Merhaba,

Birkaç sorum olacak, bilgilendirebilir misiniz beni acaba? Uçak bileti çok pahalı olduğundan, eğer 1.5 ayı geçmeyecek gibiyse Seule kadar otobüs/tren/gemi vb yle gitmeyi düşünüyorum. Belki Çinde vakit geçirebilirim biraz. Süre ve maliyet açısından ne tahmin edersiniz?
Erdin İVGİN
(13 Mart 2011)
Özgür Bey, ceseret isteyen bir yolculuğa çıkmışsınız. Eminim bizim içinde çok keyifli okuyacağımız bir yolculuk olacak. Sabırsızlıkla devamını bekliyorum. Aramıza hoşgeldiniz. Kaleminize sağlık...
dursun
(13 Mart 2011)
cok hosuma gitti.. bende gitmek istiyorum.
Ahmet Doğan
(13 Mart 2011)
Özgür kardeşim selamlar, yapmış olduğun gezi hakkında bilgilendirdiğin için çok teşekkür ederim. Emin olabilirsin ki yaptığın geziye imerenen bir çok kişi de vardır.

Kendine iyi bak.
Uzak
(12 Mart 2011)
Aranıza katıldığıma çok memnun oldum, teşekkürler.
TransAsya tren yolculuğunun diğerlerinden farklı olduğunu söyleyebilirim. Heyecan verici, farklı bir deneyim. Sıradışı bir tren yolculuğu. Böyle bir yolculuk yapmayı düşünenlere şiddetle öneririm. Trende bir sürü güzel anılarınız olur. Bu trende iken sizi sarıp sarmalayan muhabbetlere dalıyorsunuz ve dışarısı ile çok fazla meşgul olamıyorsunuz.
TransAsya Treni 2001 yılından beri çalışıyormuş. Yazımda bahsettiğim Bingöl Elmas, 2008 yılında "TransAsya" isimli bir belgesel çekti. Link verebiliyor muyum bilmiyorum ancak Googleda "Asmin Film" şeklinde arama yaparsanız belgesel hakkında daha detaylı bilgiye ulaşabilirsiniz.
İlerleyen bölümlerde daha heyecan verici şeylerle karşılaşacağınızdan emin olabilirsiniz.
NEŞE
(12 Mart 2011)
Aman ne güzel !Çok güzel ve heyecanlı olacağını umduğum bir gezinin başındayız,adım adım ilerliyoruz,bilgileniyoruz...Merakla izleyeceğim,bekleyeceğim...
Ferudun Babacan
(12 Mart 2011)
Trenle gezmek çok ilginç olsa gerek.
Kim bilir ne öküzler vardır,trene bakan!
Emeğine sağlık.
Tşkler...
hakangeziyor
(12 Mart 2011)
Özgür Bey, bir çoğumuz için sır ve gizem dolu diyarlara başlattığınız bu yolculukla aramıza hoşgeldiniz...Seyahatin tam bir "gezgin" olarak geçeceğinden hiç şüphem yok...
Bu arada merakımdan TCDD sayfasını inceledim. Trans Asya Ekspresi aynı tarihler dahilinde devam ediyormuş...
Kaleminize sağlık...