Tahran…
Altı saatlik bir gecikmeden sonra Pazar gününün bu ilk saatlerinde Trans Asya ve yolcularına veda ederek kalacak yerden önce Esfahan tren biletlerimizi almak üzere Tahran tren istasyonunun yolunu tutuyoruz… Burası Trans Asya treninden indiğimiz yerin hemen bir sokak ilerisinde büyük bir yapı. Diğer istasyondan neden ayrıdır, neden bu kadar yakınken tek bir merkezde değillerdir anlamış değilim. İstasyonun önünde geniş bir alan var. İstasyona girebilmek için bu alanı geçmemiz gerekiyor. İstasyonun önündeki alanın bittiği yerde de taksiciler var. Bizi sırt çantalarıyla görür görmez hepsi birşeyler teklif ediyor. Hatta o kadar samimiler ki birisi kollarımızdan çekiştirecek neredeyse. Bu taksici güruhunu geçip istasyonun önüne geldiğimizde istasyonun kapalı olduğunu önündeki resmi görevliden -ki muhtemelen istasyon güvenlikçisi- öğreniyoruz. Görevli çok kıt ingilizcesi ile Esfahan bileti için yarın sabah gelmemiz gerektiğini söylüyor. Sabah 06.00 gibi gelmemizi ise özellikle vurguluyor. Neden o kadar erken anlamadık ama bu kadar zor anlaşırken de fazla zorlamanın bir anlamı yok. Şimdi kalacak bir yer ayarlamamız gerekiyor.
Kalacak yer için kaynaklarımıza dayanarak Tophane bölgesini tercih ediyoruz. En uygun otellerin ve aynı zamanda sırt çantalı gezginlerin tercih ettiği mekanların orada olduğunu biliyoruz. Ve Otel Meşhed’de konaklamak için aramızda mutabık oluyoruz. Tophane’ye gitmek için bir taksici ile anlaşmamız gerekiyor. Ama yine bizi götürmek için bir talipli var. Öyle çok ısrar ediyor ki ben götüreyim diye. Biz de daha sonra ödemede problem olmaması için Tophane’de kalacağımız Otel Meşhed’i ve ödeyeceğimiz ücretin 3000T olduğunu tekrar tekrar söylüyoruz. Taksici de olur mahiyetinde kafasını sallıyor. Aslında taksicinin öyle bir tavrı var ki “şimdilik ücret önemli değil hele sizi bir götürelim de…!” der gibi. Taksicinin ısrarlarına daha fazla dayanamayıp sırt çantalarımızı bagaja koyuyoruz. Ve gecenin bir yarısı neredeyse boş olan geniş Tahran caddelerinde şerit merit dinlemeden son sürat yol alıyoruz. Kemdimi birden Sin City (Günah Şehri)’ de gibi hissediyorum. Şöförümüz de Hartigan! Şöför gittikçe endişeli ve aceleci bir tavır almaya başlıyor. Geçtiğimiz sayısız kavşaktan sonra duruyor ve aracından inip yolun kenarındakilere bir şeyler soruyor, muhtemelen Otel Meşhed’i. Biz de şöförün Otel Meşhed’in nerede olduğunu -ki Tophane’de dememize rağmen- bilmediğini anlıyoruz.
Yaklaşık 20 dakikalık bir maceradan sonra Otel Meşhed’in önüne geliyoruz ya da biz öyle zannediyoruz. Hemen resepsiyona yöneliyoruz ve çantalarımızı bagajdan indirmeden otelden ve fiyattan emin olmak istiyoruz. Bizdeki kaynaklarda tek kişilik odanın 5000-6000T olduğu yazılı. Ama resepsiyon görevlisinin bize söylediği rakam kişi başı 50$. Ve bu arada taksici de ücreti anlaştığımız 3000T den 5000T ye çıkarmış durumda. Hoş geldin Tahran’a!!!
Aramızda en düzgün ingilizceye sahip Umut, mesleği gereği de bu işlere en yatkın olan o. Resepsiyon görevlisi de ingilizce biliyor. Resepsiyon görevlisiyle Umut anlaşmaya çalışırken ben de gayet gelişmiş "tarzancam" ile şöförü ikna etmeye çalışıyorum. Ama şöför Nuh diyor, Peygamber demiyor. Üstelik bağırıp çağırıyor. Umut’un resepsiyon görevlisi ile konuşmalarından anladığımıza göre burası Otel Meşhed değil. Yeni Otel Meşhed! Otelin konforundan da belli idi buranın aradığımız Otel Meşhed olmadığı. Allaha şükür şöför de bizi yanlış getirdiğini resepsiyon görevlisinden duyunca 3000T ile beraber topukladı. Biz de başka bir taksi şöförü ile 2000T'ye anlaşıp bizi Tophane’deki Otel Meşhed’e götürmesini istedik. Şöför Azeri Türk’ü. Biraz Türkçesi var ve iyi birine benziyor, en azından yardımsever bir hali var bize. Araca atlıyoruz ve beş dakikalık bir yolculuktan sonra aradığımız Otel Meşhed’e geliyoruz. Ama otel tamamen dolu ve fiyatlar da bizim kaynaklarda yazanın iki misli. Yine kaynaklarımıza göre civardaki Ferverdin, Sedef ve Asra otellerine bakıyoruz. Hepsi 500 m mesafe içindeki bu otellerde yer mevcut ancak fiyatlar kaynaklarımızdakinin en az iki misli. Biz de bu mesafe içinde kaynaklarımızda belirtilmemiş diğer otellere bakmaya karar veriyoruz, gecenin bir yarısı. Ve ilk baktığımız otel, Tahran Gol Otel. Ve bu otel baktığımız diğer otellerden daha bakımlı ve tam aradığımız fiyatlarda.
Otelde oda fiyatları ise şöyle; 4 kişilik oda - 14000T | 2 kişilik oda - 9000T | 1 kişilik oda - 6000T (1$ = 920T) Tuvaletler ve banyo ortak. Uluslararası telefon görüşmesi imkanı var. Türkiye'nin dakikası 800T. Çamaşırlarınızı yıkatma imkanı var. Ben koca bir poşet dolusu için 1000T verdim. Aslında standart bir ücret yok. Porselen demliklerde ikram edilen çay 500T. Kahvaltı imkanı var. Peki bu Tahran Gol Otel’e nasıl gidilir? Bulunduğunuz yerden taksi ile Tophane'ye gidebilirsiniz ki bu otel Tophane'de. Ya da bulunduğunuz yerden metroya binerek Humeyni Meydanı'na gelmeniz gerekiyor. Meydanda Tophane'yi sorup o istikamette 200-300m gittiğinizde oteli bulursunuz. Otelin adresi Amirkabir Ave., Mellat Front.
Burada sizlere küçük bir tavsiye: Yolculuk öncesi yaptığım araştırmalarda faydalandığım Türkçe kaynaklar, kendilerine kaynak olarak Lonely Planet'i aldıklarından dolayı sanki tüm kaynaklar aynı kaynaktan besleniyor gibi bir durum çıktı ortaya. Dolayısı ile gezginlerin ellerindeki kalınacak yerler listesi de hep aynı. Bu nedenlerden dolayı bu oteller hem dolu olabilmekte hem de fiyatları ikiye üçe katlanmış durumda. Bu yüzden ucuz otellerin bulunduğu aynı muhitten yeni oteller araştırmanızı öneririm. Bu otel de onlardan biri. Hem aynı konforda hem de çok daha uygun fiyatta. Lonely Planet'in artık otel fiyatlarını güncellemsi gerekiyor, ondan faydalanan kaynakların da!
Tam umudumuzu yitirmeye başlamışken bu otel bize umut oldu. Ve 4 kişilik odaya toplam 14000T den yani kişi başı 3500T den anlaştık. Otel ile anlaşmasına anlaştık ama bu sefer de taksi şöförümüz fazladan 1 km için fiyatı 2000T den 3000T ye çıkarmaz mı! İran gibi petrol zengini bir ülkede 1 km'lik yol için nasıl fazladan 1$ istiyorsun be Azeri kardeşim. Ama adam işi inada bindirdi iyice…bak alt tarafı 1 km diyorum, biz kardeşiz diyorum, cart diyorum, curt diyorum bana mısın demiyor. En sonunda “hakkını helal et” dedim. O da helal etmiyorum dedi ve bastı gitti. Hiç gitmeyecek sanmıştım, sanırım şöförler için anahtar kelime bu “hakkını helal et”!
Burada dikkatinizi çekmek istediğim çok ilginç bir husus var. Bizim kaynaklarımızda yazılı tüm otellerin fiyatları 2-3 misli iken kaynağımızda belirtilmemiş daha konforlu oteller çok daha uygun fiyatlarda idi…
Bu arada odamıza yerleşiyoruz. Duş almak isteyenler duşunu alıyor ve yatıyoruz. Uyandığımızda saat 10.00 gibiydi. Trende verilen yiyecekler, yine trende İranlı yolcuların ikram ettiği yiyecekler ve İstanbul’dan getirdiğimiz birkaç şey ile otelden aldığımız çay sabah kahvaltımızı oluşturdu. Kahvaltıdan sonra bir plan yaptık ve önce para değişimi yapacaktık. Daha sonra ise Esfahan biletlerimizi alıp kalan vakitte ise Tahran’ı gezecektik. Bizim yanımızda Tumen (T) yoktu ve taksi paralarını Serdarlar ödemişti. Onların yanında biraz Tumen varmış. Onlar Tumen’i Tebriz'den veya trendeki İranlılardan almış olabilirler.
Para değişimi için Grand Bazaar’a gittik. Baazar’a girmeden önce Baazar’ın ana giriş kapılarından birinin bulunduğu Sabzeh Meydanının tam karşısındaki alt geçide uğruyoruz. Burada kuyumcular var. Umut ile ben İran’ı geçmek için ellişer doların yeterli olacağını düşünerek para değişimimizi bu şekilde yapıyoruz. Serdarlar ise İran’ı gezecekleri için şimdilik 100 Euro değiştirdiler. 920T gibi çok uygun bir dolar kurundan para değişimi gerçekleştirmiş olduk. Euro kuru ise 910T civarında oldu.
Bu arada Bingöl “Gelmişken Grand Bazaar’ı gezelim tren biletlerini sonra alırız” dedi. Grand Bazaar’ı gezmek için yarım saat ayırmayı düşünüyormuş. Serdar ise “Tren olmazsa otobüs ile de gidebiliriz” dedi. Ancak ben tren varken Esfahan’a otobüs ile gitmeyi düşünmüyorum. Çünkü yolları hiç bilmiyorum, kulaklarımın ağrıma ihtimali var. Bunun üzerine yeni bir plan yapıyoruz. Onlar Bazaar’ı gezecekler biz ise çok fazla vakit kaybetmeden tren istasyonuna gidip biletleri alacağız. Akşam 21.30 gibi otelde buluşacağız.
Şehir içindeki ulaşımımızda Tahran Metrosunu kullanacağız. Çünkü metro ile şehrin önemli bir kısmına ulaşabileceğimizi elimizeki kaynaklardan biliyorduk. Ayrıca taksicilerle de bir hayli sorun yaşamıştık. Metroya gidiyoruz. Metro gayet modern. Bilet fiyatları da şaşırtıcı derecede ucuz, 75T. Metroya bindiğimiz durak Humeyni Meydanı. Burası iki ana hattı bulunan metronun kesişme noktası.
Biraz Tahran Metrosu hakkında bilgi verelim. Metro bilet fiyatları, istasyona göre değişmekle beraber 75T ile 120T arasında değişmekte. Tahran'da şehir içinde yapacağınız sehayatlerde metroyu kullanmanızı öneriyorum. Metro ile Grand Bazaar'a, Otobüs Terminaline, Tren Terminaline ve eğer Tophane'de kalıyorsanız otelinize rahatlıkla ulaşabilirsiniz. İstasyonda aldığınız bileti giriş gişelerinde kullandıktan sonra hemen atmıyorsunuz, vardığınız istasyondaki çıkış gişelerinde de aynı bileti kullanıyorsunuz. Ulaşımda çok sık kullanıldığından metro istasyonları ve metro çok kalabalık oluyor. İran'da iki ana metro hattı bulunmakta ve bu metro hatları bir noktada kesişmekte. İki tren hattının kesiştiği istasyon Humeyni Meydanı'dır. Eğer Tophane'de konaklıyorsanız ineceğiniz istasyon burası. Eğer Tren İstasyonuna gidecekseniz, ineceğiniz istasyon Shoush'dur. Ve eğer otobüs terminaline gitmek istiyorsanız, ineceğiniz istasyon Terminal-e Jonoub'dur. Metroda bütün istasyonların anonsu yapılmaktadır, nerede ineceğinizi şaşırmanız çok zor.
Metro çok kalabalık, oldukça yaygın kullanıldığı belli. Metro ile tren istasyonuna en yakın durak olan Shoush’a varıyoruz. Ve oradan yaklaşık 700m mesafedeki tren istasyonuna yürüyerek ulaşıyoruz. Tahran tren istasyonu oldukça büyük bir yapı. Biletlerin üs katta satıldığını öğreniyoruz. Tek bir gişe var ve önünde de epey bir kuyruk var. Sıraya geçiyorum ve bir saate yakın bekliyorum. Kuyrukta hiç bir ilerleme yok. Çünkü bileti verecek görevli personel yerinde yok. Ben kuyrukta beklerken Umut’a görevlilere bunun nedenini sormasını söylüyorum. Bunun üzerine görevliler bizimle ilgileniyor ve biletlerimizi iki saatlik bir çabanın sonunda almış oluyoruz. Dört kişilik bilet 14000T.
Bu arada bilet alırken pasaport gerekiyor. Bizim pasaportlar yanımızda fakat Bingöl ve Serdar’ın pasaportları yanımızda değil. Buna rağmen onlara da bilet alıyoruz. Görevliye onların pasaportlarının otelde olduğunu söylüyoruz. Biletlere isimlerin yazılması gerekiyor. Fakat onların soy isimlerini henüz bilmediğimizden benim soy ismimi onlara da kullanıyoruz. Şimdi kocaman bir Esen ailesi olduk. Benim ismimi bilgisayara girmekte oldukça zorlandılar. İsmimdeki bazı harfleri Farsça klavyeden giremedi görevli. Benim ismimin Farsça anlamı Azad. Ben de bundan sonraki biletlerde bu ismi kullanayım bari. Şaka bir yana Özgür yerine Ozgur demem problemleri ortadan kaldırmaya yetiyor. Esfahan tren biletlerimizi aldıktan sonra biz de metroya binip Grand Bazaar’ın yolunu tutuyoruz.
Tren biletlerinde trenin kalkacağı peron numarasından, yerleşeceğiniz kompartımandaki koltuk numaranıza kadar tüm bilgiler Farsça. Bu sizi korkutmasın trenin peron numarasını, istasyonlardaki informasyon kısımlarından öğrenebilirsiniz. Ayrıca tren saati yaklaştığında anons da edilmekte. Bilet üzerindeki diğer bilgileri kullanılabilir kılmak ise daha basit. Burada her vagon için bir görevli mevcut ve bu görevli tren hareket edene dek yolculara yardımcı olmak açısından vagonun kapısının önünde beklemektedir. Bileti ona gösteriyorsunuz o da size oturacağınız yeri.
Grand Bazaar’a gelmeden önce araç trafiğinden bahsetmek istiyorum. Dün gece Tahran’da gördüğümüz tenha caddeler ana-baba günü. Öyle bir trafik var ki! Tabii petrol ucuz, her evde 2-3 araba. Aslında trafiğin büyük bir kısmını da motorsikletler oluşturuyor. Taksi alamayanlar motorsiklet almış, taksi gibi çalışıyor. Gerçekten de trafikteki motorsikletlerin büyük bir kısmı taksi gibi çalışıyormuş.
Gelelim Bazaar’a. Bazaar elimizdeki kaynaklara göre toplam 10km’lik yollardan oluşan ve İran’ın ekonomik ve ticari kalbinin attığı bir yer. Burada İran halıları ve mücevherat başta olmak üzere her türlü baharat, kuruyemiş ve elektronik eşya vs. bulabilirsiniz. Çarşının çevresi ve içi çok kalabalık. İranlı bir halıcının dediğine göre bir milyon Tahranlı ekmek yiyor buradan…
Çarşının içi insan seli. Bol miktarda da motorsiklet ve yük taşıyan el arabaları mevcut. Bu yüzden çarşıda yürürken gayet dikkatli olmanız gerekiyor. Halılar veya mücevherat benim ilgimi çekmiyor. Ben gözlerimi kuruyemişlerden alamıyorum. Hint fıstığı başta olmak üzere, diğer fındık-fıstıklardan almak istiyorum, çarşıyı gezerken yemek için. 1000T uzatıyorum. Tezgahtar tartıyor ve torbaya bir avuç kadar bir şey giriyor. Bana az gibi geldi ama neyse…
Artık karnımız da iyice acıktı, bu çarşının sokaklarında gezerken. Elimizdeki kaynaklardan anladığım kadarı ile İran’da bol bol Çelo Kebap yiyecektik ama henüz kısmet olmadı. Tahran’da şöyle güzel bir Çelo Kebap nerede yiyebiliriz diye elimdeki dökümanlara bakıyorum, Shamshiri Restoran diyor. Yeri Bazaar'ın ana giriş kapılarından birinin olduğu Sabzeh meydanında. Soruyoruz Çelo Kebap 7000T. Ortam gayet şık ama bu fiyat bize pahalı geliyor.
Küçük bir bilgi: İsmi Lonely Planet'de ve Türkçe kaynaklarda da geçen bir restoran Shamshiri. Burada Çelo Kebap 7000T. Yani kaynaklarda belirtilenin iki katı. Siz de Lonely Planet gibi kaynaklardan faydalanıyorsanız oralarda belirtilen fiyatları iki ile çarparsanız şaşkınlığa uğramazsınız.
Çarşıda tanıdığımız bir halıcı bize yardımcı olmaya çalışıyor. Bizi bir otelin girişindeki gayet otantik bir mekana götürüyor. Halılarla döşeli sedirlerde oturmakta insanlar. Nargile de var. Ama kebap 11000T. Bu da bize tuzlu geliyor ve durumu halıcıya belli etmeden bir bahane uydurup sıvışıyoruz oradan. Karnımızda iyice acıktı ama anlaşılan bugün Çelo Kebap yiyemeyeceğiz. Ama bu vesile ile İran’ın çok yaygın fast-food’ları ile tanışıyoruz. Buralarda İran’a özgü sosisler çok meşhur. Kocaman bir sosisi uzun bir sandviç ekmeğin arasına koyuyorlar, afiyetle yiyorsunuz. Gayet de leziz. Fiyatı ise 800T. Yanında bir de 100T ile İran’ ın kendine has asitli ayranlarından içerseniz tamamdır. Bu ayranın tadı çok değişik bildiğimiz ayranın tadına hiç benzemiyor. İçmeden önce karışsın diye çalkalarsanız açarken dikkat edin aman üzerinize fışkırmasın…
Çarşıyı gezmeye devam ederken tekrar bizim halıcı ile karşılaşıyoruz. Bizi, Trible Carpet isimli dükkanına götürüyor. Ve iki saat kadar İran halıları hakkında bilgi veriyor. Halılar hiç ilgimi çekmezdi ama halıcı anlattıktan sonra hayran kaldım açıkçası. Deve kılından dokunmuş kilimler de ilginçti. Deve kılı olduğunu ispatlamak için kilimden bir parça iplik koparıyor ve yakıp bize koklatıyor. Evet evet gerçekten deve kılı! Halıcı öyle güzel ve içten anlatıyor ki vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz…
Saat 20:00’ye geliyor. Serdarlar ile buluşmak üzere tekrar otelimize dönüyoruz. Döndüğümüzde görüyoruz ki dönmemişler henüz. Otelde onları beklerken çay içiyoruz. İranda çaylar porselen veya metal bir demlik içinde geliyor. Demliğe sallama çaylardan atıyorlar bir tane. Bu çay lipton çay. Lipton sallama çayı sevmem ama bu değişik bir türü, hoşuma gitti doğrusu. Çayın yanında verdikleri şeker bildiğimiz küp şekerin çok daha yoğun bir hali. Onlar çayı bu şekeri dillerinin altına koyarak içiyor. Şekerin çok yoğun olmasının sebebi de bu sanırım, ağızda hemen erimemesi için. Gerçi bu şekerlerden Türkiye’de de var. Erzurum ve Bayburt başta olmak üzere genelde bu şekerleri doğuda kıtlama usulü ile kullanırlar çayın yanında. Şeker kıtlama usülü veya dilin altına koyularak kullanıldığı, çayın içine atılmadığı için çay kaşığı kullanmazlar. Bu nedenle çay kaşığını ekstradan istemelisiniz. Bazı yerlerde çay kaşığı olmayabiliyor o zaman onların usulünde içeceksiniz demektir çayı. Ben denedim çok da fena olmuyor. Bu otelde demlikler porselen, porselen demliklerde çay, metal demliklere göre daha geç soğuyor, hem görüntüleri de daha güzel. Bu otelde çay 500T. Ve size gelen demlikten bizim çay bardaklarından iki kat daha büyük bardaklarla 5-6 bardak çay çıkıyor…
Çay faslından sonra sigara almak için dışarı çıkıyoruz. Burada sigara satılan yerler, genelde kaldırımlarda kurulu tezgahlarda yapılıyor. Envayi çeşit sigara oluyor buralarda. Ve sigaranın tane tane satılması da çok yaygın. Paketi açıyorlar ve içinden tane tane satıyorlar sigarayı. Yoldan geçen vatandaşın canı sigara istedi mi bunlardan alıyor bir tane ve tezgahtarın sırf bu iş için kullandırdığı çakmakla yakıyorlar sigarayı, enteresan…
Bir tek dal sigara almak paketi almaktan daha pahalıya geliyor tabii. Örneğin, bir kaç sigara fiyatı vereyim. Bir paket Kırmızı Winston 750T. Captain Black 900T. Tabii daha ucuz sigaralar da mevcut. Ama genel olarak sigara burada çok daha ucuz. Ortalama olarak Türkiye’deki fiyatların üçre biri kadar. Ben normalde Winston box kırmızı içerim. Ama box’ını bir türlü bulamadım burada. Camel’e de çok ender rastladım. Marlboro hemen hemen her tezgahta var. İran’a ait çok değişik sigaralar da var. Burada insanlar sokaklarda sigara içmiyor genelde. Kapalı mekanlarda da yasak, şahsen ben şaşırdım nerede içtiklerine…Sokaklarda satılan sigaralara da pek güven olmuyor. Umut bir paket Marlboro aldı ama içemedik. Zehir gibi bir tadı vardı. Artık bundan ikram sigarası olur dedik ve attık bir kenara! Burada sigara almak için en güvenilir yerler büfeler, buradaki büfeler de bizdekilere benziyor. Bisküvi, sigara, gazete vs. satıyorlar. Ama burada bir bakkal ya da bir market bulmak çok güç…
Otele tekrar döndüğümüzde Serdar’lar da dönmüştü. Onlar da çarşıyı, müze ve meydanları gezmişler. Ama yorgunlukları her hallerinden okunuyordu. Çantalarımızı aldık ve sıcak ve samimi otel personeli ile vedalaşarak tren istasyonuna gitmek üzere taksiye bindik. Ve Tophaneden tren istasyonuna 2000T ye anlaştık. Taksici gayet iyi Türkçe konuşuyor. Karşılaştığımız bir çok İranlı gibi o da çalışmak için İstanbul’da bulunmuş. Oradaki anılarından bahsetti bize bu kısa taksi yolculuğunda. Şimdi ise halı ve havyar ticareti ile uğraşıyormuş, taksicilikten arta kalan zamanda sanırım. Tren istasyonuna geldiğimizde bizden para almak istemedi, ama biz verdik. Şu taksiciler bir enteresan yahu…
Bu arada Tophane'den de kısaca bahsetmek istiyorum. Tophane, bizim İstanbul'daki Karaköy'e çok benziyor. Buraya Eski Tahran’da deniyormuş. Burada her türlü hırdavat, elektronik ve mekanik cihaz ve yedek parçasını bulmak mümkün. Yalnız burası Karaköy'den daha temiz ve derli toplu gözüktü bana.
Tren istasyonuna geldiğimizde saat 22.00’ye geliyordu. Tren 22.30’da. İnformasyondan trenimizin hareket edeceği peronu öğreniyoruz. Pasaport polisine pasaportlarımızı gösterip biletlerimizi onaylatıyoruz. Ve trenimizin kalkacağı perona geliyoruz. Trene geliyoruz ama kompartımanlar 6 kişilik, umarım iki kişi daha gelmez kompartımana. Derken iki tane genç geliyor. Şimdi bu daracık kompartımanda 6 kişiyiz. Valla Trans Asya’daki rahatlığı özledim…
(Esfahan’da görüşmek üzere…)
|