Yavru’m Vatan Kıprıs! 3 (Lefkoşa) | |
Ada’daki yerel yemekleri yediniz, afiyetle. Peki, ne işe yarayacak? —Konuşma ulan, kereviz turşusu! —Gelirsem oraya seni Hellim Peyniri gibi kızartırım, valla! —Ayağıma takoz olma, lan yengeç ayağı. —Seni Şeftali Kebabı yaparım! —İncik Kebabı olsan ne yazarsın, ulan? Gibi bilimsel açıklama gereken yerlerde kullanabilirsiniz. Bellapais’te biraz volta atıyoruz, İlginç olan; Arabalar son model, garaj kapıları ise ilk hali ile tahtadan. Bu da sanata ne kadar değer veriyorlar, güzel bir göstergesi. Dut ağacı, kahvesi. Hemen dut yemiş bülbüle dönüyorum. Kim bilir kimler geldi, kimler geçti? İnsanlar her yerde farklı farklı olsa da Hayvan ve bitkiler aynı aynı. Bu da Allah’ın bir hikmeti olsa gerek. İncir ağacı görüyorum; —Ben senin ocağına incir ağacı dikerim, geliyor aklıma. Dik ulan diyorum, dik. İstersen incir bahçesi yap! Bir papatya ama yaprakları hayli belirgin, Dalına dokunmadan içimden bir seviyor mu? Sevmiyor mu yapıyorum, Seviyor, bu papatya beni. Seviyor mu? Sevmiyor mu yaparken, Bir çiçeği öldürmek bana göre değil. Bir vidanjör geçiyor yanımızdan, Hepimizin pisliklerini bilen, Kahrımızı çeken, Bir gün bile Bu insanlar ne pis böyle demeden. İkinci gün, Tur var, rehberli. Rehberimiz atkuyruklu ve de güneş gözlüklü, kokart diye tarif edilen belgesi de Önünde asılı, takım elbiseli, biraz da havalı. —Şu sırlar kokartlı rehber lafına taktım, —Hakem mi lan bunlar? Rehberlik zor zanaat! Şimdi bir şey anlatsa, diyecekler ki Ulan amma da konuşuyor, Anlatmasa, bu rehber hiçbir şey bilmiyor… Şu sıralar, otobüslerde bulunan Funtogo cihazı var, En iyi çare, bence o. İsteyen şarkı, İsteyen türkü, İsteyen de film. Yar bana bir eğlence diyen Hacivat ile Karagöz. Rehberimiz hemen tarihinden başladı, Bence hemen tarihi yerine; Burası şurası, Şurası burası demek daha makbul, Tarihe gelince isteyen internetten araştırsın. Ben mesela, ilk defa Lüzinyanlar’ı duydum; Bana limuzinleri hatırlatan. Şaka maka ama 3 asır hüküm sürmüşler, Ada’da. BKN: www.metu.edu.tr/~birten/luzinyan.html Ve Bunlar Fransız kökenli olduklarından (Fransız Guy de Lusignan(Lüzinyan)) Kıprıslıların bu günkü şivelerinde katkıları da var. www.sizievlendiriyor.com yazısını görünce, Ulan dedim, Şu Kıprıslılar amma da çöpçatan. Meğerse emlakçıymış, mübarek! Geldik, Barbarlık Müzesi’ne, Yer; Lefkoşa. Tarih; 23 Aralık, 1963, tarihte kara bir leke. Bana ilginç gelen; Şehrin tam göbeği. Kumsal Mahallesi, Mürüvvet İlhan Sokak. Kapıdaki cam hala kırık, kurşun izleri öyle duruyor… Neydi günahları? Bunu yapan caniler şimdi nerdeler, Bu sabiler nerde? Yani burada bile Barbarlık yapan, Başka bir yerde ne yapmaz? Alay Doktoru Binbaşı Nihat İlhan ailesi burada katledildi. Bu arada, Benden olmasa olmasa bir tek Padişah olmaz! Karıncayı dahi incitemeyen ben, Nasıl olur da Taht uğruna, kardeşlerimi, ya da evlatlarımı, Asla! Cihan Padişahı olacağıma, Böyle saçma sapan yazılar yazayım! Bu gibi yerleri Kıprıslılar pek ziyaret etmezmiş, Neden acaba? Nedir bunun altında yatan psikoloji? Sokaktan çıkınca, Bir camii minaresi. Tasarımı oldukça ilginç. Tam karşıda ise Trafik Müzesi. İlk kez böyle bir müze görüyorum, Fırsat olsa idi içini gezmek isterdim. Az önce kahvaltıda Kıprıs’tan getirdiğimiz, Ceviz Macunu ve Hellim Peyniri ile kahvaltı ettik. Sen daha olmamış cevizlerden macun yap, Bal gibi bir lezzet oluştur. Hellim ise ağza alınınca hani yeni elbise ya da ayakkabı giyer de Bir ses çıkarır ya İşte öyle bir şey! Yani ağzınıza aldığınız peynir yerken, Gacır gucur yaparsa, bu; Hellimdir, Hellim. Yeşil Hat üzerindeki evlerde hala kurşun izleri öylece duruyor… Bu izleri Bosna’da da çok görmüştüm. Ey insanoğlu, Bırak bu işleri, İlle yapacağım diyorsan, Başından aşağı kurşun dök! Hiç değilse nazardan korur! Bir adam görüyorum; Harç karıyor… O an aklıma ekmek derdi geliyor, Halkımız ekmek’i çok zor. Randevusuna sadık değildir, bir güzel eker… Harçlar ise Sanki haraç almanın kibar ismi! Yanında bir ev, epey yıpranmış. Tadilatını yapıyor, bu değerli ustamız. Buna benzer çok ev var, Kıprıs’ta. Sadece ev olsa? Birçok tarihi eser. Daha çok iş var, Kıprıs’ta. Para lazım, usta, emek, bir plan. Şu yazıyı sık sık görüyorsunuz; Bu bina LBT tarafından mühürlenerek kapatılmıştır. (Lefkoşa Belediye Teşkilatı) Ama bir gerçek var, Bakarsan bağ olur, Bakmazsan dağ! Zaten Şu dağlar da Öyle olmuş olamaz mı? Yolun ortasında, biraz garip kalmış bir heykel; Dr. Haşmet Muzaffer Gürkan(19.2.1932–21.3.1992) ‘’O bir Lefkoşa Sevdalısıydı’’ yazıyor… Allah rahmet eylesin, ruhuna Fatiha. Kıbrıslı Türk İnsan Hakları Vakfı. İçimden şu şarkı geçti; Ben insan değil miyim? Hemen yanında Kemal Saraçoğlu, Lösemili Çocuklar ve Kanserle Savaş Vakfı. İnsan her şeyin başı, sağlık diyor o an, Gerisi boş diyor, Defne Jay Foster. Kıbrıs Türk Postaları; Bak postacı geliyor, Selam veriyor… Eposta çıktı, mertlik bozuldu! Postacı kapıyı iki kere çalar, İkiden fazla ise bu sehven bir gözaltıdır diyor, Ahmet Hakan. Hemen bir pankart; Bu iş yerinde grev var, Kamu-Sen. Ahmet Kaya’dan grev şarkısı geliyor, aklıma. Taksicinin yalancısıyım; Öğretmenlermiş! Bizdekiler bir alırken, Kıprıstakiler iki, üç, dört alıyormuş. Bir ara Hökümet, Emekli maaşlarını tırtıklamak istemiş, Bağımsız Yargı hop dedik, demiş! Ama çalışanlara bir şey dememiş, tırtıklamaya devam. Lefke’li bir salaş köfteci dükkânı. İnsanın Memleketi ile övünmesi ne kadar güzel değil mi? Selam olsun sana, Lefkeli. Hemen yanında ayakkabı boyası yapan şirin mi şirin yaşlı bir amca. Çekebilir miyim diyorum? Ne demek diyor, ne demek! Çek evladım çek, Ayıp bir şey yapmıyoruz ki Alın teri ile para kazanıyoruz. O an aklıma az götürenler, çile, Çok götürenler itibar görür vecizi geliyor… Almış eline fırçayı, siyah bir ayakkabı, Fırçalayıp duruyor, ama boşa gitmiyor bu fırçalar… Üstüne cila! Kaymaksız dondurma, Cilasız boya olmaz diyor, amca. Sen çok yaşa amca. Kıbrıs Faisal İslam Bankası Ltd. Benim bildiğim bankacılık için en az A.Ş. olmalı ama Demek ki Burada Ltd. de olabiliyor… Ulan bizim bisikletçi Metin’nin şirketi bile Ltd! Ulusal Birlik Partisi ve diğer partiler; Parti deyince aklıma, Parti vermek geliyor… Şöyle toplayayım arkadaşları, Hep beraber yiyelim içelim eğlenelim. Doğa geliyor ve tabi ki güvercinler… Yemi kesersen hiçbir güvercin gelmez, o meydana. Yemin varsa, Çık meydana! Ne kadar yem, O kadar em! Geldik Sarayönü Meydanı, Lefkoşa. Atatürk Meydanı’ndaki Venedik Sütunu (Dikilitaş) Venedikliler tarafından 1550’de dikilmiştir. Eskiden üzerinde St. Mark aslanı bulunuyordu. Osmanlılar sütunu kaldırarak Sarayönü Camisinin avlusuna koymuşlardır. İngilizler 1915 yılında, 6 m yüksekliğindeki sütunu şimdiki yerine yerleştirmişlerdir. KAYNAK: www.kibrisikesfet.org Bak yine dikmişler! Ama bu sefer Venedikliler. Aslanı ise ormana salmışlar! Birkaç kere de indirip kaldırmışlar, terbiyesizler! Ah Haydar Abi, ah Nedir bu milletin derdi, acaba? Bu husustan, Turizm Tanıtma ve Pazarlama Dairesi verdikleri broşürde hiç bahsetmemişler, Ayıp mı acaba? Utandılar mı ki? Bizim bildiğimiz Başsavcılık, Hukuk Dairesi diye geçiyor… Daire kelimesi çok yaygın kullanılıyor, resmi yerlerde. Daire, apartman değil! Acaba buradaki savcılar, hâkimler bizdeki gibi bağımsız mı? Umarım cüzdan ile vicdanları arasına sıkışmıyorlardır? Çok zor iş be. Sen Allah yerine adalet dağıtırken yasa ile vicdan sesi arasında kal. Ne karar verirsen ver, Herkesi memnun etme! Anahtarcı Minür’ü görüyorum, İsmin güzelliğine bakar mısınız? Ah be Minür, ah, Bu kadar kapı açtın, Öğret bana, Gönül kapısı, nasıl açılır? Âşık olmak istiyorum! Vakıflar Genel Müdürlüğü ise Öyle bir bina seçmiş ki Valla süper. Keşke tüm vakıf binaları, böyle olsa? Pırıl pırıl tertemiz, mis gibi Antalyalı İnternet Kafe’ye ne demeli? Çocuk gelmiş buraya, Antalya’lardan ama Aferin unutmamış, memleketini, Antalyalı! Eski bir bisiklet dikkatimi çekiyor, Çekebilir miyim diyorum, Çek evladım çek diyor amca. Yasak yerlere park edince, Beni çekme desek? İşe yarar mı acaba? Lokmacı sınır kapısına geldik; Gelmeden hemen önce meşhur bir lokmacı. Şöyle bir uyarı var; Giriş ve çıkışlarda Muhaceret(Immigration) işlemlerini yaptırınız. Yoksa sorumluluk size ait. Acaba sınır kapısı olup sinir kapısı olmayan bir yer var mıdır? Gönlümden geçen, Bu zamanda, Bu teknoloji ile Ne pasaporta ne de kapıya ihtiyaç var. İnsanlar iz ile takip edilmeli. Aldığı nefes bile takip edilirken, kapılara ne gerek var? Kapılar yerine her yere Windows! Modern Ayakkabı Tamir Evi diyor, tabela. Kunduracı yani ama Modern! Şaraplar var, şaraplar… Şişe şişe şaraplar. Rahmetli Zeki Müren’den lingo lingo şişeler… Bu arada, yasal hakkımız olan, limitleri doldurarak şarap ve viski aldık, Eve geldik, iki tanesi kırılmış, Allah içmemizi istemiyor. Valizler ıslak, giyecekler çamaşır makinesine. Ne diyelim sağlık olsun? Hayatımda ilk kez, valiz çıkmadı, döner banttan. İlgili kişiye gittik, Bizi bir yere götürdü, valiz orada. Bulduğumuza mı sevinelim, Yoksa Sehven mi geldi buraya? Geldik Büyük Han’a. Adı üzerinde. Güzel olan şey; İşletmeler açılmış, Eşim doğru alışverişe, ben de Dünyada tüm insanların aynı şekilde rahat ettikleri, bir metrekarelik cennet mekâna! Ya bir lira, Ya da seksen cent diyor, helâ bekçisi. Madem bir kahvenin kırk yıl hatırı var, Buraya kadar gelmişken içilmez mi, bir fincan, yanında su? Üç lira. Kadirşinaslığını göreceğiz, Büyük Han! Flüt çalıyor, bir adam, Belli ki nefesi kuvvetli. Sanki okumakla bir yere varamazsınız, Hem okumanız hem de üflemeniz der gibi. Bizim mantının et koyarak yapılanın biraz daha büyüğünü yapıyor, kadınlar. İçine peynir koyarak. Vakit olsa şöyle bir tadına bakabilse idik, İnşallah bir daha ki sefere. Asılı çiçek saksıları var, İçlerinde canlı çiçekler, Sulandığı zaman o suyu çok hafif bir şekilde dışarıya verecek saksılar… Yapma çiçek yok, anlayacağınız. Yapmacık ta değiller! Sadece Yapma! Diyorlar. Anti bakteriyel el temizleme jeli, Susuz ve havlusuz! Ne kadar sağlıklı acaba? Valla ben suya sabuna dokunmam diyenler için, iyi bir fırsat. Ama ben susuz yaşayamam! Dokunmam lazım, hissetmem gerekir. Avluda bir küp görüyorum, İçi boş! Sanki esnaf, Uzun süreden beri küpümüzü dolduramadık der gibi. Lefkoşa Art Galeri, yazılı tabelada. Ve duvarda muhabbet kuşları. Allah muhabbetlerini arttırsın, Bizde de Boncuk var, Her zaman başımın üstünde yeri olan, Boncuk seni çok özledim. Hele dudağımı ısırmanı, Kısa kes ulan Aydın Havası olsun der gibisin. Kelime saçtığın kakalar, gübre niyetine. Bir de saç çıkarsa, İkimizde köşeyi döndük Boncuk, Bak sana söz en kısa zamanda bir eş alacağım, Karı dırdırı neymiş anla bakalım? Devren Kiralık Ya da Satılık levhalarına çok rastlar oldum. Ekonomide bir sıkıntı var, İşaretleri bunlar. Ekonomi teğet geçmedi diyor sanki. Geldik Selimiye Camii’ne. Eski adı ile Saint Sophia Katedrali. Muhteşem Süleyman kadar muhteşem bir bina. Devasa. Allah razı olsun, yapanlardan da yaptıranlar da. Kim bilir kaç kişinin emeği var? Kaça patladı? Kaç günde bitti? Özellikle sanat tarihi ile ilgilenenlerin gezmesi gereken bir yer. Sanat sanat için yapılmış, Sanatçılar burada döktürmüş. İçerisi ise bir daha güzel görünüyor, dışarısından. Charity Box, yani yardım kutusu. Gönlünüzden ne koparsa diyor. Çıkışta Turkish Delight, bize özgü. Türk Lokumu, Dansöz Asena geliyor, aklıma. Yetti artık deyip dansı bırakması, Olan sesi ile kaset doldurması, Sanki Bu kadar kıvırmak yeter, Biraz da başkaları kıvırsın! Neden bu husus bizim siyasetçilere bulaşmaz acaba? Son nefese kadar mıdır, bizde siyaset? Kumarcılar Hanı’nın yanından geçiyoruz, Ama kapalı. İşte yatırım yapacaklara buradan sesleniyorum; Alın buranın işletmesini, Casino yapın. Çok kumarhane var ama Tarihi bina içinde olanı hiç görmedim. Benim bildiğim kumarbazlar, tarihe düşkün olur, Su gibi de para harcar! Ne de olsa Haydan gelen, huya gider. Hani bizde bırak bakan ile görüşmeyi, Milletvekilini zor görürsün. Kıprıs’ta Bakanlıklar, sokak aralarında, Anlatıldığına göre içeri girip Ne haber lan bakan diyebiliyor muşsun? Mahir Kasetçili önünden geçerken gözlerim sanatçılara takılıyor, Kimler burada daha meşhur? Bizim kumarbaz sanatçılar burada çok seviliyor. Ne de olsa Kan kanı çekiyor! Oldukça eski bir pervane ile dikiş makinesi yan yana Eskicide. Biri ulan o kadar kişiyi serinlettim, Bu mudur vefa? Diğeri de Terzi sökük gezer der gibi Çatı katında, bir güvercin, pinekliyor, Gagası ile bitlerini temizliyor, Güneşin tadını çıkarıyor… Barışın sembolü olduğunu kendisi biliyor mudur acaba? Zeytin gibi barışa el uzatıyor mudur? Camii’de Hünkâr Mahfili. İkinci kat, asansörsüz. Suikast derdi. İnsanın en zayıf anı. Tam Allah’a kavuşurken, Birileri edebi kavuşturmasın diye konulmuş bir önlem? Selimiye İşçi Yatı Evi. Ne kadar duru bir Türkçe! Hele şu son zamanlarda, Türkçe tabela göremez hale gelmişken? Kıprıs’a girseniz yanınıza almanız gereken ilk şey; İngiliz elektrik sistemini, Sizin kullandığınız cihazlara uyarlayan adaptör almanız. Yoksa cebinizi bile şarj edemezsiniz. Dört yıldızlı otelde bu konuda tedbir alınmış. Resepsiyon sorumlusu; Atül, Betül, Ctül diyor ki Üstteki deliğe kalemi sokan? Tırnak düşüren? Ve senin cihazı buraya sokan? Ah Betül ah, sen farkında değilsin, o kadar tatlı anlattın ki! Ulan dedim hiç değilse satın parası ile? Ama bir tane aldım, Yaklaşık dört lira. Yanımda, çok değerli ama Bir dükkân önünden geçerken, Yüzde altmış alkol oranı yazısı. Yakında, Helal gıda altında, Zemzem suyundan şarap bile demez mi bazı açıkgözler? Yollara maşallah öyle yavaşlatıcı engeller yapmışlar ki Üzerinden geçerken aracın imanı gevriyor. Bu fikir, Rot balansçıların olmalı! Kaldırımlara ise sıkıysa park et? Park edemeyecek şekilde, engellerle kapamışlar! Her yerde kamera var, Bir tane fotoğraf makinesi üzerinde şu süratte git, Diyelim gitmedin? Hemen posta var! Resmin ve ceza makbuzun! Bak bunu tuttum. Eskiden neydi o öyle? Sanki kahpece pusu kurarlardı, Sen tuzağa düşmüş hayvan gibi acı içinde kıvanırken, Yakalayanlar da ormanda domuz vurmuş avcılar gibi gök sevinç. Her şey açık ve şeffaf olmalı demiş, Dansöz Asena! Su sorun olunca depolar çatıların ayrılmaz parçası olmuş. Ah Manavgat, Ah! Sen oradaki tuzlu denizi nasıl tuzsuz hale getiririm diye çabalarken, Buradakilerde, Çevreleri tuzlu suyla çevrili bir alanda, Nasıl tuzsuz su bulabiliriz, derdindeler! Bizdeki gibi bir seyyar manav görüyorum, El ile çekilen bir Araba içinde narenciyeler… Kilolar o kadar nostaljik ki Bir müzede sergilense, Epey ilgi çeker. Ekmek peşinde. Hemen yanında sabit bir kişi Milli Piyango satıyor, Ben de aldım bir tane. Çıkarsa? Dünya turu. Ama yazarım oralardan da. Hayalsiz yaşam olur mu? Simit Sarayı görüyorum, Mac Donald’s ise yok! Çünkü tanınmıyor ya Ama bizimkiler başka bir isimle onu da aşmışlar. Burger King yerine Burger City demişler mesela. Şu Frenchise kelimesine de gıcık oluyorum. Ya kardeşim şuna bayilik verme desenize? Aferin Simit Sarayı’na. Bak buralara kadar gelmiş. Bir de bizde padişahlık yok derken, Başta simit sarayları olmak üzere, Ardından Adliye Saraylarına ne demeli? Saray ve padişah et ve tırnak gibidir, ya. Kıbrıs Türk Esnaf ve Zanaatkârlar Birlikleri Federasyonu. Esnaflar dua edin ki Allah bayanları yaratmış, Onlar olmasa, ticaret olmaz! Herkes iflas eder. İktisat diye bir şey olmaz. Tabelada birinci turizm yazıyor, Ne kadar iddialı bir isim! İkinci olma şansı yok! Dr. Fazıl Küçük, İsviçre’den mezun. Müzesi yanından geçiyoruz. Rauf Denktaş ile Kıprıs’ın unutulmaz isimlerinden. KITREB Kıbrıslı Rehberler Birliği demekmiş. Rehber ihtiyacı olursa, Lazım olur! Kıbrıs Türk Postaları diyor, Kıbrıs’ın tek çıkış kapısı, Mersin Taşucu olduğunu biliyor musunuz? Çünkü Kıbrıs tanınmıyor… Hani bazı sanatçılar tanınmak istemez ya Kıbrıs’ta da böyle bir durum olsa gerek. El Sanatları Kooperatifi var. El emeği, göz nuru. Ama o emeğin karşılığını kaç kişi veriyor acaba? Ya da Bunu yapanlar, gönüllerinden geçeni alıyorlar mı? Kıprıs’ın en büyük marketi Lemar’mış. Çin Pazarını işleten ise Pakistanlı. Adam da bir tip var, Küçümseme adına söylemiyorum, katiyetle ama Sanki hapisten kaçmış gibi bir havası var. Ben olsam hiç görünmem ortalıkta. Bir tane müdür koyarım, şöyle eli ayağı düzgün. Hacı Ali çok dikkat çekiyor, işletmeleri ile. Özellikle de tavuk, piliç ve yumurta. Şimdiki aklım olsa idi, İktisat okumaz, Sadece aklımda ‘’rızkın onda dokuzu ticarette’’ onu tutardım. Neymiş o Keynes’ler-Meynesler! Onlar da okusalardı, aynı şeyi söylerlerdi; Rızkın onda dokuzu ticarette, gerisi hikâye! Kaynaklar kıt, ihtiyaçlar sonsuzmuş! Anlat anlat heyecanlı oluyor! Keynes! 30 dakikalık araç park yeri, diyor tabela. Ne kadar güzel! Her şeyi belirlemişler. Fellahoğlu, Araç, Saat, Gümüş. Girne Kapısı, 16ncı yüzyıldan kalma, Şimdi ise Turizm Bilgi Ofisi olmuş, İsabetli bir karar. Tam tepesinde ise güvercinler… Barış gelsin, Huzur gelsin diye dua etmekteler. Kıprıs’ta notere tasdik memuru diyorlar. O an aklıma, Çankaya’da, Noter olasım geliyor, Ne güzel gelene tasdik, Gidene tasdik! Kıbrıs Hava Yolları, Maalesef batırdık! Batan uçakların malları bunlar! Seç seç al, Uçamazsın ama Turunç ağaçları, caddeyi süslüyor, Sağlı sollu. Bu uygulamayı keşke her yere taşıyabilsek? Hem görüntü süper, Hem de koku. Merci boku! Kuzey Kıbrıs Turkcell diyor ki Kardeşim hoş geldin beş geldin, Ama dostluk başka alışveriş başka! Şimdi gelelim saadete; Buradan Türkiye; 1.6 Kıbrıs numaraları; 0.56 Diğer yönler; 3.24 Her yönden 0.56 aranabilir, Bir mesaj atarsan, 0.55 1 MB data kullanımı ise 3.68 Ücretlendirme süresi ise altı saniyedir. Altı saniye! Bunu da en sona yazmasınlar mı? Ulan ucuz gibi gösterip, nasıl şey ediyorlar ama? Hemen ardından, Büyükelçilik numarası şudur, Ama duyduğumuza göre Son yıllarda büyükelçiler sık değişir olmuş, nedense. Mini Market görüyorum, Diyorum ki Yakında bunlar önce midi, Ardından maksi olur! Ne demekmiş mini? İnsanın aklına etek geliyor, mini mini. Tövbe estağfurullah! Neymiş diz altı bilgisayar? Neden diz üstü değil? Bunlar ırz düşmanı, Akılları fikirleri şeylerinde! |
Yazılan Yorumlar... | |
Ferudun Babacan (05 Nisan 2011) |
Apom, Coşkun Sabahın en çok satan albümü anılardı. Çok tskler... |
A.Bilgin (05 Nisan 2011) |
Ferdun kardeşim, bir ay önce Kıprıstaydım, anı tazeledim. Eline sağlık. |
Rafet BİLECEK (02 Nisan 2011) |
Daha önceki yazdıklarım aynen geçerli. Kıprısa gitmiş gibi oldum. Ayrıca gitmeme gerek kalmadı. |
Ferudun Babacan (29 Mart 2011) |
Neşe Hanım, Kıprısta sıkıntı olduğu kesin. Umarım sorunlara kalıcı bir çözüm bulunur. |
Ferudun Babacan (29 Mart 2011) |
Gülden Hanım, Öyle güzel şeyler demişsiniz ki Çok teşekkür ederim. |
Ferudun Babacan (29 Mart 2011) |
Erdin Bey, İkisini başarabiliyorsak, Ne mutlu. Yorum için çok teşekkürler... |
Erdin İVGİN (28 Mart 2011) |
Ferudun bey; Bizi yine hem gülümsettiniz hem de düşündürdünüz. Kaleminize sağlık. |
NEŞE (28 Mart 2011) |
Güzel sözlere teşekkürler Ferudun bey !Ben Kıbrıs ı ilk gördüğümde yatırımların zayıflığına,azlığına çok şaşırmıştım,Kuzey Irak ta 1620 Türk şirketi yatırımı varmış,Kıbrıs da ne var ?Birgün elimizden uçup gider diye mi kimse yatırım yapmıyor acaba ? |
gülden (28 Mart 2011) |
Kaleminize sağlık....İnanın okurken öyle keyifleniyor ve yazı bitmesin istiyoruzki..:))teşekkürler.... |
Ferudun Babacan (28 Mart 2011) |
Hakan Bey, Burnumuzun dibi. Bence ilk görülmesi gereken yerlerin başında. Çok farklı ve ilginç bir yer. Mutlaka tavsiye ederim. Yorum için teşekkürler... |
hakangeziyor (28 Mart 2011) |
Ferudun Bey, artık Kıbrısı görmek farz oldu bana...Kaleminize sağlık... |
Ferudun Babacan (28 Mart 2011) |
Neşe Hanım, O kadar güzel ve bilimsel yorumlar yapıyorsunuz ki Kendi dalınızda bir Evliya Çelebi de sizsiniz. Çok teşekkürler... |
NEŞE (28 Mart 2011) |
Akşam akşam yine neşelendik sayenizde...Muhteşem Süleymanın oğlu Sarı Selim adayı alınca ünlü Santa Sophia (kutsal hikmet) katedrali de camii oluveriyor..Tipik bir gotik katedral aslında..Ben sütunun tepesindeki aslan heykelini de merak ettim,ne de olsa incil yazarı Marcos un sembolüydü Venedik aslanı...Çok teşekkürler Ferudun bey ! |
Ferudun Babacan (28 Mart 2011) |
Hüseyin Kardeşim, Çok teşekkürler... Valla yeni işim bu. |
huseyin.burak (28 Mart 2011) |
Ferudun bey; Bundan sonra ben gezmeyeceğim,sizin gezdiğiniz gezi notlarını okuyacağım.Bir yer ancak bu kadar güzel ve nükteli anlatılabilir.Sizi tebrik ediyorum. |
Ferudun Babacan (28 Mart 2011) |
Turan Paşam, Beni öyle uçurdunuz ki Helikopterler bile böyle uçamaz! Çok teşekkürler... |
TURAN AKÇAL (28 Mart 2011) |
Kıbrıs ancak bu kadar güzel ve nüktedan anlatılır.Sana helal olsun... |