Çok nadir rüya görürüm. Rüyamda Tirit’ine banınca, ‘’Amanini amanini amanini yandım Tiridine tiridine tiridine bandım Bedava mı sandın para vidim aldım’’ Bu rüyamı eşime anlattım. Ben rüya-müya nedir bilmem ama Eşim dedi ki Tirit’e banmaya gidiyoruz.
Hâlbuki ben Rahmetli Aysel Gürel’den; “Bandıra Bandıra Ye Beni’’yi çok dinlemiştim. Onur Akın’dan, ‘’Seviyorum seni ekmeği tuza banıp Banıp yer gibi’’ Ama Allah bilir ya Bu güne kadar Tirit’e banamamıştım. Hanım dedi ki Sen beni dağa kaldır, Ben de Sana Tirit’e bandıracağım orada.
Hani böyle diyorum ama Bayanları ben aracın marş motoruna benzetirim. İlk hareketi Onlar verir. Zaten olmasalar; Ne nüfus patlar, Ne de ekonomi. Aslında, Dünyayı da bayanlar yönetir. Şöyle ki Her başarılı erkeğin ardında, Eşi vardır.
Eşim dedi ki Arabamızla gidelim dedim. Baksana Devletimiz zorda. Ha bire yakıta zam yapıyor. İhtiyaçları olmasa neden yapsınlar? Onlar bizi yönetiyor, Kolay mı? Para lazım. Adım atsalar para. O kadar koruma. İtibar açısından en iyi oteller. Memleketi pazarlamak kolay mı? Uçak’ın tekeri yere değmiyor. Tek başına da gidemez. Ülkeyi temsil için her türlü riski alıyorlar. Bizim de buna destek olmamız lazım. Hatta İmkân olsa İki katını versek? Ne demiş ti Nasrettin Hoca; Ye kürküm ye! Biz de Devleti temsil edecekleri en iyi şekilde giyindirmeli, yedirmeli, içirmeliyiz. Temsil görevi parayla olur, Havayla değil!
Yalnız şöyle yaptım; Yokuş yukarı yakıt göstergesine bakmadım. İnerken baktım; Ya sıfır, Ya da Asgari. 2.5 litre. Sanki kokluyor mübarek. Keşke bir imkân olsa, Sadece inişte kullansak! Yukarı çıkışta TIR’a yüklemek, İnişte saldım bayıra, Mevla’m Kayıra.
Kel olduğum için, Çıktık açık alınla, Ilgaz’a. Ama yol üzerinde Kalecik’e uğradık.
Kalecik Karası ile tanışalım dedik. Fakat Ne bağ görebildik, Ne de Kalecik Karası.
Tepenin üstündeki minik kaleye; Kalecik denmesi harika bir fikir.
O an aklıma; Halı sahaya konan; Kale geldi. O da Kalecik sayılır. Burası Beypazarı gibi turizm şehri olur mu diye sordum? Daha çok peynir ekmek yemeleri lazım. Bizim Boncuk,Muhabbet Kuşu. Şalgam içmeyip şarap içtiğine göre vardır, bir bildiği. Ama kerata, Asla sarhoş olmuyor, Birkaç damla alıp bırakıyor. Bir mesaj mı veriyor? Bunu bilimsel bir veterinere sordum; Sen niye içiyorsun dedi?
Şarap bir kültürdür, Bir yaşam tarzı. En önemlisi; Gelir kapısı. Araya araya bulduğumuz bağ teknisyeni; Recep Bey’e dedim ki Bir otobüs kiralayın, İlk fırsatta Şirince. Eğer bu işten ekmek yiyeceksiniz. Buraya kadar gelmişken Kalecik Karası almadan olur mu? Ne kadar? Yirmi. Aşağı olmaz mı? Olmaz. O zaman 25 de, pazarlık yapalım, Sen 20’ye indir, Bu işi tatlıya bağlayalım. Gelir gelmez ilk işim tadına bakmak oldu. Valla beğendim. Bu arada bizim Boncuk ta nasiplendi. Bu gidişle; Şarap Tadım Uzmanı olacak. (Degüstatör) Degüstatör de neymiş? Bakar mısınız şu kelimenin çirkinliğine?
Bu gezide aklıma şu geldi; Ne kadar, Vali, Kaymakam, Belediye Başkanı varsa, Hepsini pazarlama bölümlerinden seçelim. Beldenizi pazarlayın ama Mülkiyet Millette kalma şartı ile. Ya da Bu kişiler seçilir seçilmez ilk iş; Pazarlama eğitimi almaları. Gittiğim her yerde, Bunu hissettim. Her şey var. Pazarlamada sıkıntı var. Tabi bunun yurtdışı ayağı var, Yurt içi ayağı var.
Pazarlama olmadan satış olmaz. Bir aralar kayınbiraderin balık üretim çiftliği vardı. Levrek, Çipura. Balıklar öyle bir noktaya geliyor ki Sattın sattın, Satamadın zarar. Yem atsan zarar. Atmasan birbirlerini yiyorlar. İşte bu olay; Pazarlamanın ne kadar önemli olduğunu anlatıyor. Halkta büyük heyecan var, Ama Liderlere ihtiyaç var. Tabi ki kaynağa.
Kalecik Karasında umduğumuzu bulamamış olarak, Çankırı’ya geldik.
Çankırı da bizi şoke etti. Bir tek; ‘’Kale’’Kırmızı Turizm Levhasını gördüm. Ama Sokak isimlerinde maşallah çok başarılılar. Tüm sokakların isimleri yazılı.
Bu arada, Bendeniz Öküz burcuyum. Eşim doğum günü hediyesi; LCD Bilgisayar ekranı Ve yön bulma cihazı aldı. Madem aldı, Arabaya taktık, Gideceğimiz yeri ayarladık, Gözümüz hem tabelalarda, Hem de cihazda. Cihaz iyi de Bazen geri dönsene geri zekalı, Önüne baksana salak, Geri dön dedim, neden anlamıyorsun, kuş beyinli gibi İltifatlarda bulunmasın mı? Sinsi olmasın da Ne olursa olsun, Buna inanan birisi olarak, Bu iltifatları kabul ederek yolculuğa devam ettim.
Müziğe gelince; Efendim, Kalp Damar Cerrahi doktorlarının tavsiyelerine uyarak, Artık damar parçalar dinliyorum. Aracın teybi; 375 parça çalabiliyor, CD’den. Ben de Geniş arşivimden 375 parça seçtim. Orhan, Ferdi, Müslüm. Yan tarafıma da jilet koydum. Hanıma gına geldi ama Ne yapsın? Damar çorba seven eşi Acayip damarcı.
Çankırı beni sarmadı ama Dönüşte Kaya Tuzu Mağarasına uğradık. Aman Allah’ım, O da ne? Kaya Tuzu Mağarası. Çan-Kaya A.Ş işletiyor.
16.10.2003 yılında özelleştirilmiş. 535,079 milyon dolara. Sahibi demiş ki (4 Aralık 2007, Sabah) Türkiye'nin en büyük kaya tuzu yataklarına sahip Çankırı'nın tuz tesislerinden Med Mar'ın 17 ortağı var. En büyük ortak ise, eşi Türk olan Ürdün asıllı Muhammed Ağra. 18 milyon dolarlık yatırımla kurulan tesiste, 145 kişi çalışıyor. Türkiye'de yıllık 3 milyon ton tuz üretimi ve tüketimi var. 300 bin tonu rafine tuz olarak tüketiliyor. Med Mar yıllık 100 bin ton rafine tuz üretiyor. Salti, Tuzum, Asaf Tuz markaları ile piyasaya hitap ediyor. Ayrıca, tekstil boyamalarında, diyaliz makinelerinde, bulaşık makinelerinde, salamurada, su yumuşatmada kullanılan tuz üretimi yapıyor. Fabrika Müdürü Hasan Akgüç, "Türkiye'de üretilmeyen medikal tuz için hazırlığımız var. İlaç firmalarının, serum solüsyonu yapan firmaların tedarikçisi olacağız. AB destekli 500 bin Euro'luk yatırımı tamamladık"
Efendim, Buranın bence iki boyutu. Biri; Üretim. Diğeri; Turizm. Üretim bizim işimiz değil ama Turizm açısından çok önemli bir yer. Fakat Çankırı’dan yaklaşık 25 KM dışında yer alan bu yere gitmek kolay değil. Çünkü Bir tane tabela yok. Burası Turizm yeri ise Kırmızı Tabelaları koymak lazım. Yolları da düzeltmek lazım. Kamyonlar girebiliyor ama Otobüsler sıkıntılı. Orta boy otobüsler ise sıkıntılı. Süratiniz 40 KM’yi geçmemeli.
Mağaraya bir girdim; İlk dikkat ettiğim; Tuz kokmuş mu? Kokmamış.
Hani birileri diyor ya Memlekette tuz bile kokmuşsa? Valla Baktım, Rahat olun, Kokar bir durum yok.
Bu arada, Yan gözle de Narkoz programlarını izliyorum, Memleketimin. Aşırı narkoz nasıl hastayı öldürürse, Bu kadar narkozlu programlar da Milletimizi öldürmesin?
Madene bir türlü ulaşamayınca, Ve hiçbir tabela olmayınca, Ulan dedim, Burayı yoksa Mitçiler mi işletiyor? Malum; MİT; mitolojinin kısa adı.
Bir de Yerin dibine girmeyelim mi? Labirent gibi Taşıyıcılar Camiilerin fil ayaklarına benziyor. Aracınız ile gayet rahat müsaade edilen yere kadar ilerliyorsunuz.
Sizi görevli karşılıyor, Ve bilgi veriyor. Karşımızda tabela. Sahiplerinin isimleri ve fotoğrafları. Görevli personel aynı şekilde. Yan tarafta, Aden sahası. Daha yüzde biri bile belki işlenmemiş. Nerdeyse yüzde yüze yakın kaya tuzu. Aralarda çok az toprak var. İçeri girerken, Acaba çöker mi düşüncesi ister istemez oluyor. Ama Atın ölümü arpadan olsun. İçeride bir eşek ile tavşan sergileniyor. Yıllar önce ölmüşler ama bozulmamışlar. Ruhlarına Fatiha okuduktan sonra, Marmara Üniversitesi Resim Heykel öğrencilerinin kaya tuzundan yapmış oldukları Heykellere tek tek şarkısı eşliğinde bakıyoruz.
İlk başta Ana Tanrıça; Kibele.
Sanki Tuzlayım da kokma der gibi bakıyor. Buranın tarihi Hititlere kadar gidiyormuş diyor, Bilge bekçi. Neden olmasın? Eski sistem tuz çıkarma rayları ve mini vagonları. Hemen yanda Köhnemiş fayton. Hemen ben olsam Ego bileti duygularım kabardı; Gelen her misafire tuzlu ayran ikram ederdim. Arzu edene de Parayla ya da hediyelik kaya tuzu. Rica ettim görevliye sağ olsun küçük bir kaya parçası verdi. Şimdi evde. O da kokarsa? Evde bir sorun var demektir. Arada bir bakmak lazım. Bence Yeraltı olarak, En zengin ilimizden biri; Çankırı. Düşünün bir kere Tuzsuz ve şekersiz bir dünya? O an aklıma Tuzsuz Deli Bekir geldi. Buranın sembolü olabilir mesela. Kaya Tuzu ve Tuzsuz Deli Bekir.
Uzmanlar diyor ki;
''Çankırı'da çıkartılan işlenmemiş saf tuzdaki mineraller, bedenimizin birçok ihtiyacını karşılayacak özelliklere sahip. Kaya tuzu, astım ve alerji başta olmak üzere kalp damar ve obezite gibi birçok hastalığın tedavisinde etkili. Tuz bulunduğu ortamın havasını temizliyor. Dünyanın birçok yerinde üst solunum yolları rahatsızlığı, astım, bronşit, alerji, polen alerjisi gibi hastalıklarda tedavi amacıyla kullanılıyor''
Kaya Çilingiroğlu geliyor aklıma. Neden burayı almamış acaba? Hülya Avşar da reklâmında oynardı.
Bizler, ‘’Ilgaz Anadolu’nun sen yüce bir dağısın ile büyüdük’’ Ama Dağı ilk kez gördüm. Ve utandım. Yurtdışı gezileri ile Yurtiçi gezileri arasında bir denge kurmak lazım. Mesela Gülhan Şen hep yurtdışı, Aş kendini hep yurtdışı, Bence bir yurtdışı, Bir yurt içi daha mantıklı. Deseniz ki Ne kadarını biliyorsun memleketin? Yüzde elli derim. Daha görülecek çok yer var!
Birazdan Kastamonu Kahvesi içtim. Nefis. Fal kapattım. ‘’Yine yol göründü gurbete’’ Dibek kahvesi. Bir içen kırk yıl unutmaz diyorlar.
Amerikalı, Kolayı buradan açın diye yazar. Ulan o kadar salak değiliz ama Yol tabelaları en salağa göre konmalı. Yön bulma cihazı, eşim ve ben Bazen ya şaşıyoruz, Ya da Yanlış yola giriyoruz.
Bu arada, Yol çalışmaları iyi güzel de İki sıkıntı var; Daha yapılır yapılmaz çöken mi dersin? Ya da Biter bitmez yol bakım çalışmaları. Yol işaretlemeleri ise
Valla gözünüzü dört açın, Lenslerinizi çıkarın. Geliş-gidiş yok Nasıl oluyorsa teke düşüyor, Birden tekrar geliş gidiş oluyor. Allah göstermesin Kaza riski çok yüksek. Bence ayrı bir şirket yapmalı, Yol güvenliğini.
Ilgaz Dağları tünel istiyor, Tünel. Ucunda ışığı olan. Bir tünel. Bu mutlaka olacak ama Biraz geç kalınmış gibi geldi.
Ne zaman ormanları görsem; Aklıma, Odun, Kereste, Ve kütükler gelir. Ve ikiye ayrılır bu ürünler; Canlı olanlar, Cansız olanlar. Dünyaya bir daha gelirsem, Kereste tüccarı olmayı ne kadar çok istiyorum bir bilseniz. Laf aramızda hayatta en çok anladığım üç şey; Odun, Kereste, Ve kütük. Bir bakışta anlarım. Şöyle havalı tazevizit te yaptırırım. Kartvizit demiyorum; Çünkü Kartlar kartlaştırıyor, beni.
Araçta kar lastikleri var. Bu geziden sonra değiştireceğiz. Tam Ilgaz Kayak Merkezine girerken bir levha; Zincir takılır, Çıkarılır, Ve de bulunur. Altında cep numarası. Hem de 532’li.
Giriş yaptık, otele. Şöyle dolaşalım dedik. Amacımız zirveye çıkmak teleski ile Teleski ve telekızlar arasında nasıl bir ilişki olabilir? Teleski yerine Jigolo desek?
Görevli dedi ki Abi yarın gel dokuz buçuk, Zirvede sıcak şarap Ve mangalda sucuk. Ben salağa çağrışımlar gelir, Yerli yersiz. Zirve lafı geçince, Zirve Yayınları aklıma geldi, nedense.
Karlar erimeye başlayınca, İşletmelerin de Karları erimeye başlamış. Hafiften zarardalar, yani. Allah’tan sinek yok dağda.
Hep düşünmüşümdür, Dağ bu kadar eğlenceli iken Teröristler neden çıkar dağa? Kayak var, Oksijen, Çamlar, Yaban hayvanlar, Şifalı bitkiler… Her dağa çıkan terörist mi?
Gece ne yapılır? Böyle bir yerde. Canlı müzik. Canlı olan her şeyi severim. Canlı Balık, Canlı Tiyatro, Canlı Yayın, Canlı Müzik… Tek sevmediğim; Canlı Bomba. Bir de Bomba gibi haber.
Ne kadar özlemişim canlı müziği. Resmen kendimden geçtim. Bir kemancı, Mükemmel. İki bağlama, Bir tef, Bir darbuka. Solistler mükemmel. Birinin sesi Onur Akın’a. TSM solisti ise eğitimli, Bursalı. Kemancıyı dinleyince, Çal kemancı diyesi geliyor insanın. Bence Dışişlerine müzisyen istihdam etmek lazım ki Notayı Onlar versin. Daha barışçıl olur. Müzisyenler, nota çalmaktan başka bir şey çalmayan insanlar. Ben salak ise sadece ıslık çalarım! Bu arada ayıptır söylemesi; Kendimce ‘’Hanımlara İyi Bakmak Lazım, Yenileri Çok Pahalı’’adlı Muhteşem(!) eserimde, Elizabethler’den bahsetmiştim. Elizabeth; en az bir yönü ile aşırı dikkat çeken bayan oluyor. Yaklaşık altmış sekiz farklı Elizabeth’ten bahsetmiş iken, Üç tane daha Elizabeth karakteri dikkatimi çekti; barda. Radar Elizabeth, Lambada Elizabeth, Barbie Elizabeth.
Baktım herkes bir şeyler istiyor, Benim neyim eksik dedim. Hemen peçeteye şu isteklerimi yazdım; Duygulu Türküler(Potpuri) Minareden at beni in aşağı tut beni, Yoğurt koydum dolaba ellere vay, Elmaların yongası aslanım aman, Çözde al Mustafa Ali, Düriye’min güğümleri kalaylı…
Türkücü bana baktı, Ben O’na. Bakıştık! Kim bilir içinden ne yürüyüş kararları saymıştır? Ertesi gün, tanıştık. O isteği asla unutmayacağım dedi. İlk kez başıma geliyor. Ben de Her genç kızın başına gelir dedim. Ama dedim, Minareden at beni in aşağı tut beni, Bir gün bir müşteri ister, Onu mutlaka öğren.
Nedendir bilinmez, Belki de Hayatta kalma(survivor) izlemiş olmaktan yemeğe saldırdık. Aksırıncaya ve tıksırıncaya kadar yedik. Tabii mide fazla hava basılmış lastik gibi şişti. Keşke lastik gibi bir sibobu olsa? Sarıldık sade soda ve limon suyuna. Çerez dedik, Demez olaydık. Ulan her cinse bir tane paket boşaltmasın mı? Zaten midemiz patlayacak gibi şişti.
Gece horlaya horlaya uyudum. Zabalan teleferiğe gittik. Dediler ki En az onbeş kişi olmanız lazım. Ulan dedim öde on beş kişiyi Ama tek kişi yedi TL. Hani biraz gazino kapatma gibi olacak ama Abi dediler, Patron bizi gözetliyor, çalıştırınca da Bizim tozumuzu alıyor.
Baktık olacak gibi değil, Bari dedik, Gastımını gastımını dep dep diyelim, Gastımın’ya gidelim. Ama O da ne?
Bir bira fabrikası, Avrupa’dan altı adet bunun gibi Bira mayalama fıçısı getirtmiş, İnebolu’ya. Oradan da Karayolu ile Kırıkkale’ye. Anatolia Logistics taşıyordu. Valla tebrik etmek lazım. Kolay iş değil. Ağırlıkları ortalama otuz ton. Yolun eğimi desen?
Dedim ki Şimdi yanımızdan geçerken, Yanlış yükleme yüzünden bir üstümüze yıkılırsa, Kaşar peyniri gibi oluruz, Tost arasında. Bağırsaklarımız yola yapışır, Kimliğimiz bile zor tespit edilir, Adli Tıpçılar bile mesleği bırakır.
Kim diyor, Memlekette içki yasağı var? Yalan söyler. Bakın, Daha altı tane devasa bira mayası fıçısı geldi. Hem de Dağları aşarak. Trakya lisanı ile Aritaya baktık, İstikamet Daday dedik.
Efendim, Tüm buluşlar doğadan alır ilhamı. Bunu icat eden de kim bilir nelerden aldı ilham?
Atılmış lastikler ile Tarla sınırı belirleme pek hoşuma gitmedi. Biri doğa, Diğeri kimyasal. Olmamış. Tahta çit gider, en güzel.
Bu yalaktan su içen hayvanlar yalaka olur. Bunların etinden sütünden yumurtasından yiyen insanoğlu? İşte yalakalığın başladığı yer, Burası.
Koyuna bakar mısınız? Ne dert, Ne tasa. Ne ısınma, Ne de yiyecek, içecek. Fatura. Koyum olmak isterdim, bu ülkede. Koyun. Başımda bir çoban, O nereye, ben oraya. Ağıla girmek isterdim. Ağıla. Önüme atılan otlardan bile mutlu olurdum. Üstüne su Ve ardından, Sanki sakız ağacı var gibi içimde, Geviş getirme.
“Dikkat bozuk satıh” Yazısını o kadar sık gördüm ki O güzelim sözü hatırladım; Sakarya Meydan Muharebesinde söylenen; Atamız tarafından. Hattı Müdafaa Yoktur, Sattı Müdafaa Vardır, O Satıh, Tüm Vatandır. Şimdi ise Bozuk Satıh! Bu yazıyı yazmak ilgilileri kurtarır mı? Ya vicdan?
Yollar o kadar yamalı ki Sanki Gençlerin yamalı pantolonları moda olmuş buraya. Yama üstüne yama Yamaha!
Kepçe kulaklar komplekse girmeyin. Bakın ne kadar işe yarıyor, Kepçe! Hem de Volvo!
İşte Romalılardan kalma, Bir tarihi eser! Duvardaki yazılar, Cüneyt’in surlarda kılıç sallarken Rolex saatinin parlaması gibi olmuş. Bel fıtığı ve Turkcell bir cep numarası! Birileri buna dur diyemez mi? Bu tarihi eser hep böyle kala kala Tarihileşecek mi?
SONRAKİ YAZI: Tiridine Bandım! — Kastamonu
|