O Sole Mio: Napoli

İtalya gezimizin beşinci gününde Roma’dan Napoli’ye gitmek olduğu için sabah Termini tren istasyonuna vardığımızda saat 07’ye geliyordu. Her zamanki yerimizde kruvasanlarımızı çay eşliğinde yedik. Arkadaşlar kruvasanları beklerken bende Napoli treninin 5. perondan kalkacağını ama 10 dakika rötar yapacağını öğrendim. Anladığım kadarıyla tren Roma’dan değil de Milano’dan Napoli’ye gidiyor ve geçerken buradan da Napoli yolcularını alıyordu. Hava yağmurluydu ve maalesef sadece 12 saat geçireceğimiz Napoli’de de tüm gün yağmur görünüyordu.

Rötar 15 dakikayı buldu ve saat 07.45’te tren kalktı. Trende biletlerimiz 6 kişilik bir kompartımandaydı. Ama üçümüzden başka kimse yoktu. Aynı durum diğer kompartımanlar için de geçerliydi. Yani rahat bir yolculuk oldu. Sigara içmek elbette yasaktı ama iki vagonun birleştiği yerde kimseye çaktırmadan iki kez sigara içtik. Aslında kompartımanda çok da rahat kestirebilinirdi ama etrafı göreceğiz diye kimse buna yanaşmadı…


   

Saat 10:30’da Napoli tren istasyonuna vardık. İlk olarak turizm danışmayı bulduk. Oradaki çok şeker genç bir bayan gayet düzgün İngilizcesi ile sadece 11 saat geçireceğimiz Napoli’de nereleri gezebileceğimizi bize harita üzerinde işaretledi. Ayrıca kırmızı otobüslerle şehir turu da yapabileceğimizi, bunun çok da keyifli olabileceğini söyledi. Gerekli bilgileri aldıktan sonra emanetçiye doğru yollandık ve bavullarımızı emanetçiye bıraktık. Tüm bu süreçte saat 11.00 olmuştu ve kendimizi istasyonun çıkışındaki Garibaldi meydanına attık. Bu arada hafiften yağmur çiseliyordu ama çok da rahatsız edici boyutta değildi. Ancak havanın yağmurlu olması elbette Pompei ya da Capri programlarının iptal edilmesi anlamına geliyordu.

Meydanı bitirdikten sonra Corso Umberto I caddesinden devam ettik. İlk dikkatimizi çeken şehirde bir hareketlilik olduğuydu. Oradan oraya koşan insanlar, klaksonlar falan yani. Ayni Türkiye’deki bir büyük şehir gibiydi. Zaten Napoli’de diğer İtalyan şehirlerine göre farklı bir keşmekeş ve daha “bizden” olduklarını duymuştum. Bu arada Via Duomo ayrımında sağa döndük ve o yönde yürümeye başladık. Turizm danışmadaki bayanın çizdiği rotada ilerliyorduk. Bu caddedeki bir büfeden 5.00 Euro’luk sayısal loto gibi bir oyun oynadık. İşin ilginç tarafı anladığım kadarıyla İtalya’da her şehrin ya da bölgenin kendi lotosu var. Çünkü büfedeki çocuk olmayan İngilizcesi ile bana şehirleri gösteriyordu. Bende tabi ki Napoli’yi seçtim. Sağımızda solumuzda irili ufaklı kiliseler ve heykeller mevcuttu ama yağmur da giderek şiddetini artırıyordu. Aslına bakarsanız hemen bir yere sığınmamız lazımdı ve bizde öyle yaptık. Hava yaklaşık 15 derece olduğu için içeriye girmeye gerek kalmadan bizi yağmurdan koruması yeterli bir kafenin dış bahçesine oturduk ve 3 tane kahve söyledik. (6 Euro)

Yağmur hiç dinecekmiş gibi görünmüyordu ama saat öğlen 13.00 olmuştu ve havanın kararmasına sadece 4,5 saat kalmıştı. Kafede otururken Napoli’yi bu havada kırmızı otobüsler eşliğinde şehir turuyla gezmenin mantıklı olacağına karar verdik ve bu otobüslerin kalkış noktası olan Piazza Municipio’ya doğru hareket ettik. Her ne kadar kabanların başlığı olsa da ve yoldaki seyyar satıcıdan 2.00 Euro’ya bir şemsiye almış olsak da bayağı ıslanmış vaziyette meydanı bulduk ve otobüslerin oraya geldik.

Şehir turu otobüsleri yapılan ve Roma’dakiyle aynı olan bu gezinin adam başı maliyeti 22 Euro. Kredi kartı geçiyor. Normal koşullarda 4 farklı hat var: Kırmızı hat (A), mavi hat (B), yeşil hat (C) ve açık mavi hat (R). Ancak saat itibariyle çok erken olmadığı için R hattı tamamlanmıştı. Oradaki yetkiler A, B ve C hatlarını aynı otobüsten hiç inmeyerek yaklaşık 3,5 saat içinde tamamlayabileceğimizi söylediler. Biz de hemen atladık otobüslere ve B hattından yolculuğa başladık.


   

B hattı dediğimiz hat bizi Napoli’nin batısına güzelim sahil kenarına doğru götürdü. Otobüste gezdiğimiz yerler hakkında bilgi verilirken boşluklarda da nefis napoliten şarkılar çalıyordu. Tam Santa Lucia adlı şarkıyı dinlerken aslında bizim de Santa Lucia denen deniz kenarındaki şirin belde de olduğumuzu anladım. Burası gerçekten çok güzel bir deniz kenarı kasabası. Küçük dükkânlar, balıkçılar, barlar, tahta masalar her şey harika. Aynı zamanda bir adacığın üzerinde yer alan ortaçağdan kalma heybetli Castell dell’Ovo’da tam burada karşınıza çıkıyor. Kalenin manzarası otobüsten dahi müthiş görünüyor. Gezimize Mergellina ve Posillipio istikametinde devam ettik. Capo Posillipo’da otobüs durdu ve Napoli’nin nefis manzarasını yakalama şansımız oldu (Yağmurdan dolayı biraz puslu da olsa…)


   

Bu hatta tam 12 durak var ve istediğinizde inip-binebiliyorsunuz. Tabi size verilen kırmızı kartları göstermek kaydıyla. Turu tamamladığımızda başladığımız noktaya geri dönmüştük ve bize beş dakika mola verildiğini söylediler. Acıktığımız için yıldırım gibi koşarak meydanın karşı tarafındaki büfeden üç parça peynirli domatesli pizza aldım (6 Euro) ve koşarak otobüse geri döndüm. Pizzalar birazcık midemizi doldururken biz de C hattına başlamıştık bile. Bu arada bu şehir turlarının başladığı meydanda devasa bir kale/saray mevcut. Bu da meşhur Catel Nuovo idi. Gerçekten çok heybetli bir yapıydı ve tam deniz kenarındaydı.


   

Bu sefer tursa otobüste sadece bizler vardık. Bu hat yine Santa Lucia bölgesinden geçti ama daha sonra deniz kenarı yerine kara hattından içeri doğru kıvrıldı. Pek çok yapı, bina gördük ama yağmur şiddetini iyice artırdığından açıkçası çoğu hafızamda kalmadı. Yalnız Napoli’nin en yüksek noktalarından olan Vemora’yı ve buradaki Castel Sant’Elmo’yu net olarak hatırlıyorum. Bu hatta da indi-bindi yapabileceğiniz 9 durak var. Yeşil hat tamamlandığında saat yaklaşık 15:30 olmuştu. Son bir hat kalmıştı (A) ve bu hat tarihi şehre gidiyordu. Yani bizim Napoli’ye ilk geldiğimizde yağmur çiselerken gezdiğimiz bölgeye. Son hat başladığında bende otobüste akşam yemeği için nerede yemek yenebileceğini araştırıyordum. Elimdeki kaynaklara göre 2 yer ön plana çıkıyordu: Bir tanesi Via Tribunali, 38 numaradaki “Ristorante Sorbillo; diğeri ise Via Cesare Sersale 1/3 numaradaki De Michele. Sonunda otobüsteki genç görevli çocuğa sormaya karar verdik. Bize her ikisinin de çok iyi ve meşhur olduğunu söyledi. Ama turumuzun sondan iki önceki durağının Sorbillo’ya yakın olduğunu söyleyince burada karar kıldık. Kırmızı hatta Napoli’nin tarihi dokusuna doğru tırmanırken Palazzo di Capodimonte’de kısa bir mola verdik. 1738 yılında inşa edilmiş bu müzede çok önemli Rönesans eserleri varmış ama elbette görmek nasip olmadı.


   

Otobüs bizi 9 numaralı durakta bıraktığında Via Tribunali’nin doğusundaydık ve başladık restoranı aramaya. Hala yağmur yağıyordu. Bayağı bir ıslanmıştık. Artık ayakkabılarımız dahi su almaya başlamıştı. Tribunali caddesinde yürürken sol tarafımızda renkli küçük sokaklar olduğunu fark ettik ve daldık. Bazı klasik hediyelik eşyalar dışında ilginç şeyler de satıyorlardı. Tahtadan ve süpürge kılları gibi malzemelerden el emeği ile yapılmış olan odacıklar, evler vardı ve bunların içindeki insan figürleri bile unutulmamıştı. Çok ufakları olduğu gibi neredeyse bir insan boyunda olanları da vardı. Bol bol fotoğraf çektim. Artık restoranı aramaya devam edebilirdik. Sonunda 38 numarayı bulduk ama mekân KAPALIYDI. Yandaki büfedeki yaşlı kadın bize eliyle 19.30 işaret yaptı ve saat 18.00’di. Meşhur pizzacıda yemeye karar verdiğimiz için bekleyecek bir yer aradık ve caddenin sonuna doğru bir Snack Bar bulduk. Üst katında oturulacak yer vardı ve ilginç olan şey sigara da içilebiliyordu. Üstümüzü çıkarıp birer sigara yaktık ve siparişlerimizi verdik: 1 kahve, 2 bira. Daha sonra 3 bira daha içtik ve saati 19.20 yaptık. Bayağı ısınmıştık ve hesabı ödedikten sonra (19.00 Euro) Sorbillo’ya doğru yol aldık.

Restoran yeni açılmıştı ve içeri girdik. Feci acıkmış bir halde siparişlerimizi verdik (3 Margharita, 1 Marghese, 2 bira ve 1 kola). Bizden sonra mekâna sürekli müşteri geldi. Gelenlerin çoğu da kalabalık gruplardı. Yaklaşık 1 saat süren ve bize 24.00 Euro’ya patlayan bu yemekten büyük keyif aldık. Ve şunu bir kez daha anladık ki Napoli kesinlikle Roma’ya göre çok çok daha ucuz…

Restorandan çıktıktan sonra halen elimizde Roma’dan kalma kaşar dilimleri olduğu aklıma geldi ve trende yeriz diye bir küçük marketten taze ekmek aldım. Artık yavaş yavaş tren istasyonuna doğru yol almamız gerekiyordu çünkü Palermo treni saat 22.10’da hareket ediyordu. 1,5 saatimiz olduğu için yürümeye karar verdik. Bu arada tüm gün yağan yağmur artık yağmıyordu. Dar ve daha önceden geçmediğimiz sokaklarda yolu uzatarak 21.30’da tren istasyonuna geldik. Emanetçiye gidip çantalarımızı aldık (Yaklaşık 11 saat, 4 parça toplam 29.60 Euro). Palermo’ya giden trenin kalkacağı peronu tespit ettikten sonra eşyalarla oraya vardık. Ama yolculuğun başından beri kafamı kurcalayan bir husus vardı. Palermo biletlerimiz “Rahat Kuşetli,” olarak geçiyordu ve 4 kişilikti. Oysa bilet numaralarımız 51,52 ve 56 idi. Bu durumda bir kişinin farklı kompartımanda olması gerekiyordu. Bu da 10 saatlik yolculukta elbette bir sıkıntıydı. Bunu değiştirmek için yetkili aradığımda ise gişelerin saat 21.30’da kapandığını öğrendim. Yapacak hiçbir şey yoktu treni beklemekten başka. Bu arada İtalya’daki istasyonlarda tren peronlarının oradaki bölgelerde sigara içilebiliyor. Bilginize…

Tren saat tam 22.00’de perona geldi ve bindik. Numaraları takip ettiğimizde aynı kompartımanda olduğumuzu gördük. Şöyle ki: aradaki 54 ve 55 numaralar satılmıyormuş 4’lü olunca. İstendiği takdirde 6’lı da olabildiği söylendi ama beşinci ve altıncı kişinin nerelerde yatacağını hala anlayabilmiş değilim.

Kompartımandaki dördüncü kişi eli yüzü düzgün 30-35 yaşlarında bir adamdı. Biz hemen yerleştik. Trende herkes için bir yastık, yastık kılıfı, çarşaf (tulum gibi hem altına hem üstüne) terlik, peçete, ıslak mendil ve 125cclik birer bardak su vardı. Kuşetlerin boyu da yaklaşık 180 cm falandı. Yine iki vagon arasındaki yerde birer sigara içtikten sonra kulaklıklarımı takıp yaklaşık 24.00 gibi uyumuşum. Hem de deliksiz olarak…..


 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(28 Ekim 2010)
Hakan ben de sizin gibi bir İtalya hastasıyım...Napoli yi de çok severim.Benim son Napoli gezimin en güzel anları Castell Uovo nun içindeki mini limanda yediğim kalamar ızgara ve 100 yıllık meşhur tatlıcı Scaturchio daki portakal ve badem kremalı katmer tatlılarıydı,tavsiye ederim..