Tiridine Bandım! — Kastamonu

Trakya lisanı ile
Aritaya baktık,
İstikamet Daday dedik.
Geçenlerde bir Tv kanalında İksir Tesislerini göstermişti.
Bizim de ilgimizi çekti.
Hem de
Okul arkadaşımızı ziyaret edelim dedik.



Tesis mükemmel.
www.iksirresorttown.com
Doğa ve tarihi koruyarak,
Son derece modern bir tesis yapmışlar.
Konakları öyle güzel restore etmişler ki
Bayıldık.
Bir yetkili bizi gezdirdi.
Havuz,
Spa,
Eşek,
Akla gelen her şey var.
Personel samimi ve güler yüzlü.
Sahibesi İksir Hanım ve Kızı ile de tanıştık.
Çay eşliğinde tatlı bir sohbet yaptık.
Yolunuz düşerse mutlaka uğrayın derim.



İksir’den çıkınca,
Daday Şehir Merkezine uğradık,
Yöresel pazarı burun farkı ile kaçırdık.
Ama
Dokuma tezgâhları ve onlardan üretilen yöresel dokumaları kaçırmadık.



Hem sohbet ettik,
Hem de
Paramız nasip olsun.
O kadar şirinler ki.
Daday konaktan geçilmiyor.
Restore ihtiyaçlarına ihtiyaç var.
Birileri ön yaka olsa,
Konak pansiyonculuğuna özendirse?
Ankaralılar hafta sonu buralara gelse?
Köy hayatı,
Binicilik,
Köy yumurtası ile
Köy kahvaltısı edilse?
Yöresel pazarlar açılsa?
O muhteşem dokumalar sergilense?
Daday’da altyapı sağlam.
Tek sıkıntıları pazarlama.
Bir Beypazarı olabilir, yakın zamanda.
Her yer at çiftliği.
Atlardan geçilmiyor.
Ben ise meyandı boş buldum,
At’ıyorum.

Atatürk’ün uğradığı ve yemek yediği konağa geliyoruz.



Burada da dokuma tezgâhları.
Sadece dokuma var,
Başka bir tezgâh yok!
Tezgâhlarda.
Buradan da paramız nasip olsun diye
Karınca kararınca birkaç dokuma alıyoruz.
Nasıl mutlu oluyorlar.
O kadar sıcak ve samimiler.
Daday meşhur olursa,
En gözde konak,
Bu konak.
Ata’m da zevkli adammış ha.
İçimden diyorum,
Ey Ata’m,
Bizler eşek kadar olduk,
Ancak gelebiliyoruz, bu yerlere.
Sen ise daha o zamanlar,
Kısıtlı imkânlarla karış karış dolaşmışsın,
Memleketi.
Şimdiki teknolojik imkânlar olsa idi
Uzaya da giderdin?
Gezimiz esnasında gittiğimiz her yerde karşımıza Atatürk çıktı.
Bana göre Atatürk,
Samimi,
Felsefe ile icraatı beraber yürüten,
Düşüncelerini de zamanın eskitemediği lider.
Beni en çok etkileyen de
Kendi el yazması ile imzaladığı;
Miras vasiyeti.
Tüm mirası,
Kız kardeşine bırakmak varken,
Yaşadığı sürece oturduğu ev
Ve ayda bin lira.
Ama
İdeolojiler,
Asla
Kişilerin insanlığının, aklın, vicdanın ve mesleğin önüne geçmemeli.
Geçerse,
Tehlike başlar.

Kastamonu yöresi,
Tanıtıcı kitap açısından oldukça iyi durumda.
Hem Belediye,
Hem de
Valilik iyi çalışmış.
Geçenlerde Eskişehir’e gitmiş,
Bir kitap buluncaya kadar canım çıkmıştı.

Yakıt almak için duruyorum.
Ne de olsa
Hazineye para lazım.
Kolay mı bu çarkı döndürmek?
Devlet Acun gibi reklâm almıyor ki?

Pompacı lazımmış.
Beni alın dedim.
Çok iyi pompalarım.
Baktı şöyle,
Abi ya dedi, dalga geçme!
Haydar Abi’ye göre
Kalbi en sağlam kişiler pompacılarmış!

İlk ziyaret yeri;
Osmanlı Sarayı.



Tam önüne park ettik.
Şimdi otel hizmeti veriyor.
Burayı da Ata’m ziyaret etmiş.
Biz ise O’ndan yıllar sonra…
1283 içimizde gibi bir şey bu.

Yürüyerek,
Nasrullah Camii’ye geliyoruz.



Burada da Mehmet Akif’in vaaz verdiği belirtiliyor.
Bizde bir ideolojik grup Mehmet Akif derken,
Diğeri Nazım der.
Hâlbuki
İkisi de Allah vergisi yetenekleri ile
Çok güzel şeyler üretmişler.
Son derece değerli insanlar.

Ve Nasrullah Camii Külliyesi’nde çay içesim geldi.
Hanım ise hediyelik eşya peşinde.
Ulan kıskanıyorum şu Hediye’yi.
Herkes Hediye Paketi yaptırıyor.
Gastımını simidi aldım,
Oldukça lezzetli.
Nasrullah Camii Külliyesinde,
Hamam var ama
İşletmeye kapalı.
Şadırvan müthiş.
Güvercinler ise
Eminönü Meydanı,
Yeni Camii Önü gibi.
Ben de yem alıp attım.
Baktım;
Başıma üşüştü nerdeyse hepsi.
İşte o zaman dedim ki
Siyasete atılacaksan ilk şart;



Yemleyeceksin.
Yoksa
Halin harap!

Ayakkabılarımı çıkarıyorum,
Camii’ye girmek için.
O an acaba çalınır mı düşüncesi
Hem de böyle bir yerde
Bunu bile düşünmek ne kadar ayıp bir şey olsa gerek.



Ama
Maalesef bu da bir gerçek.
Belki de yüzkaramız.
Bir çay ve simit kesmedi.
Yöresel bir şeyler yemek lazım.
İnsanoğlu midesine bu kadar düşkün olursa,
Ve durmadan yerse
Maalesef bu alışkanlık,
Rüşvet yemeği de tetikliyor.
O da yemek,
Bu da yemek?
Nasıl ki çok yiyen obez oluyor,
Rüşvet yiyen de
Aşırı zengin.
Ama
Tuvalet ne diyor;
Nasıl ki yediğiniz içtiğiniz çıkıyor,
Manevisi de öyle.

Ve geldik,
Yöresel yemeklere;
Ve hayatımda ilk kez;
Tiridine bandım!



Efendim,
Daday’dan Gastımını’ya gelirken Mahmut Bey Camii’ye uğradık.
Kasaba Köyü’nün içinde.
Araba ile minik bir derecik içinden ulaşarak geldik.
Ama aferin yapanlara,
Camii’ye kadar getiriyor, tabelalar.
Bu Camii’nin şöyle bir özelliği var.
Tek çivi bile çakılmadan yapılmış.
Kündekari diyorlar, bu tekniğe.



Yani bu Camii’nin çivisi çıkmaz.
Benim tek çakılı çivim bile yok diyenler moralini bozmasın.
Çivi çiviyi söker sözü burada geçerli değil maalesef.
Bekçisi de çok sempatik.
Gerçi
Özel yetkili Mahkemeler gibi
Özle güvenlik diyorlar.
Temizliğini imam ile beraber yapıyorlarmış.
Sadece Cuma Namazları burada kılınıyor.
Köy ise yaklaşık 100 kişi.



Bu köyden çıktık,
Göce Köyü’ne doğru ilerlerken ağaçlar dikkatimizi çekti.
Ağaç kupkuru ama sadece belli yerleri yemyeşil.
Allah Allah dedik,
Bu ne ağacı?
Ve yol üzerinde bir vatandaşımızı gördük,
Burada ‘’Purç’’ derler dedi.



Göce Köyü İmamı, Cumali.
Ve hemen ardından,
Şöyle buyurun bir kahvemizi için dedi.
Dedik ki
Hay hay ama zamana karşı yarışıyoruz.
O zaman dedi
Size köy yumurtası.
Bir torbaya sekiz tane koymuş.
(Hak geçmesin şimdi saydım)
Borcumuz?
O da ne dedi?
Duymamış olayım ama bir dahaki sefere kahveye mutlaka beklerim.
İşte
Anadolu insanı.
İşte samimiyet,
İşte dünyanın belki de başka bir yerinde karşılaşabileceğiniz,
Ender manzara.
İşte insanlık dersi.
Bu gün ben
‘’Anadolu Çocuğu’’yum diyenlerin kapısına gitsek?
İlk işleri polise bildirmek olabilir mi?
Cumali seni asla unutmayacağız.
Sekiz yumurtanın seksen yıl hatırı var.
Söz bir dahaki sefere, kahve içmeye.



Tam dereden geçerken,
Azları gördüm,
Bıcı bıcı yapıyorlar.
Ulan dedim,
Bu ülkede en iyisi kaz olmak.
Yolarlar yolarlar,
Tüyün bitince başka kaza geçerler.
Vatandaş isen çok kıllısın ya
Bitmiyor, bu tüyler.
Yolmaya devam.
Her yakıt doldurduğumda ada olmuş gibi oluyorum ama
Yine çıkıyor, bu meret!

Doğal gübre,
Yani tezek mıntıkasında pinekleyen tavukları görünce;
Medyada çıkan haber geliyor, aklıma;
Tavuk Horozlaşmış!
Yumurtayı kesmiş ve horoz gibi ötmeye başlamış.
Dünyanın sonu mu geliyor acaba?
Bana göre kıyamet;
Kulları Allah’ın verdiği akıl ile doğa dengesini koruyamadıkları zaman gelecek.
Yoksa
Allah akılı neden vermiş olsun?



Hani büyüklerimiz kızınca derler ya
İyi bok yedin?
Bu aslında iyi bir şey;
Yakında sizin de bir köy yumurtanız olabilir.


Hani Tiridine banmıştık ya
Münire Sultan Sofrası’nda.
www.kastamonukulturturizm.gov.tr -tesisler--merkez
Sahiplerinden Yavuz Bey dedi ki
Size gönüllü rehberlik yapayım.
Hav hav dedik.
Elma suyu içtik,
İşte bu dedirten bir saf elma suyu.
Bundan düzenli içenin ömrü uzun olur.
Kalp sorunu yaşamaz.



Üstüne,
Etli ekmek ama Gastımını’ya özgü.
Banduma,
Ve yöresel baklava ile helva.
Tadından yenmez.

Tabii o zamanlar buzdolabı yok,
Para yok,
Ekmek yok.
Bu yokluklar içinde Anadolu Anneleri atılmak üzere olan o ekmek kırıntılarından
Mükemmel lezzetler yaratmışlar.
Hepsinin ellerinden öperiz.
İşte ben buna yaratıcılık derim.

Yavuz Bey bizi aldı,
Önce dibek kahvesi satılan yere.



Gelir gelmez içtim gerçekten ayrı bir lezzet.
Bir rehber elbette o yeri bilir ama
Yerel rehberin tadı başka.
Ömrü burada geçmiş.
Herkesi tanıyor,
Herkes te O’nu.
İşte bu noktada genel rehberler ile yerel rehberlerin işbirliğine ihtiyaç var.

Biri anlatacak,
Diğeri oranın en iyi yerlerini gösterecek.
Yol ve trafik ile park sorunları ise ayrı bir dert.
Bunları yerel rehber halledecek.
Neden olmasın?



Münire Sultan Medresesinde gezerken,
Eski model bir telefon takılıyor, gözlerime.
Ne kadar şanslısın diyorum, içimden.
Bu günlerde herkes senin sözünü dinliyor.
Kimse sözünden dışarı çıkmıyor.
Keşke senin gibi beni de dinleseler?

Yavuz Bey’e diyorum ki
Müşteriye Tirit getirdiniz.
Tam yerken,
Tiridine Bandım türküsü başlasa?
Teknoloji o kadar ilerledi ki
Mesela
Tabağa kaşık sallamaya başlar başlamaz türkü de başlar.
Arzu ederseniz o tabağı hediye de edersiniz.
Hem de reklâmınız olur.
Bu saçma düşüncemden sonra,
Yavuz Bey kim bilir neler düşünmüştür içinden?

Fark yaratmak lazım.
Ceza bile
‘’Fark Var’’ dedi,
Ondan sonra fark yaratamadı.
Bak sesi soluğu çıkmıyor.
Ben onu bunu bilmem fark yaratacaksın arkadaş.
Değişiklik şart.
Değişmeyen değişim.


İkinci dükkânımız pastırma.
Yavuz Bey diyor ki
Bizim pastırmamız,
Kayseri pastırmasına beş basar.
Çünkü
Bizde kesme bile elle.
Pastırma konusunda,
Güreşteki kadar bastırma ve tuş anlamadığımdan bir yorum yapamayacağım.
Ayrıca hanım henüz pişirim önüme koymadı.
Yersem elbet bir şeyler diyebilirim.
Bu işten anlayan,
Kayseriler bile buranın pastırmasını tercih ediyorlarmış.



Gastımını’nın sarımsağı o kadar meşhur ki
Her yerde,
Sarımsak demetleri.
Gastımınılılar pek antibiyotik tüketmezlermiş,
Doğalı varken.
Demeti yaklaşık on lira.
Satıcıya dedim ki
‘’şu yoğurdu sarılmasak ta mı saklasak sarımlamasak ta mı saklasak’’
Diyene bedava versenize?
Abi dedi,
Bizim halkımız, bir şey beleş ise
O kadar yaratıcı olur ki
Sermayeyi kediye yükleriz dedi.
Düşündüm,
Adam haklı.
Arkasından şöyle demesin mi?
Abi dedi,
Sarımsak,
Kömüre,
Makarnaya,
Bulgura benzemez.
Asla bedava verilmez.
Sarımsak bu!



Gastımını’daki tarihi eserler bakımlı.
Vakıflar Bölge Müdürlüğü iyi çalışıyor.
Ne zaman külliye duysam,
Aklıma;
Külliyen brifing, icraat mafiş gelir nedense.
Manzara müthiş.
Oturup Gastımını manzaralı çay içip sohbet etmek lazım ama
Zaman sınırlı.

Hemen yanında, mezarlar.
Ruhlarına Fatiha.
Aklıma;
İbo’dan ‘’Ölürsem kabrime gelme istemem’’geliyor, nedense.



Şey Şaban-ı Veli Türbesine gelmeden,
http://web.deu.edu.tr/~ilyas/kastamonu/sabaniveli/sabaniveli.htm
Araba ile süratle Gastımını Kalesi’ne çıkıyoruz.
Otobüs çıkar mı?
Çıkmaz mı?
Kaptanına göre değişir.

Şeyh Şaban-ı Veli bütün işlerinde şeriat hükümlerine uyar, "Şeriat bademin kabuğu, tarikat özüdür." derdi.

Efendim,
Bu konuda,
Türkiye’nin en büyük sorunu;
Din eğitimi olduğunu düşünüyorum.
Halkımıza gerçek din öğretilmeli,
Din bir ideoloji haline getirilmemeli.
Çünkü
Din öyle bir şey ki
İnsanları yönetmede kullanılacak,
Mükemmel bir silah.
Bunu da en iyi;
ABD yapıyor.

Bir gün
BM bünyesinde,
Tüm din adamları bir araya gelip
Ortak bir bildiri yayınlayabilecekler mi acaba?
İlk maddesi benden;
Adına ne denirse densin,
Yaratan; birdir.

Güzel Memlekette ise durum şöyle görünüyor;
Atatürk,
Yasa ile
Tarikatları kapatınca,
Bu işten menfaati bozulanlar,
Kendisini deccal ol ilan ettiler ve
O gündür, bu gündür
Faaliyetlerini çaktırmadan yürütüyorlar.
Hem her işin içinde varlar,
Ama
Yoklar.
Bazen derim ki
Acaba Ata’m, hiç mi yasaklamasa idin?
Sebebi;
Yasakların ters tepmesi
Ve insanları kendilerini ifade etmekten imtina etmeleri.
Mesela ben,
Şimdiye kadar,
‘’Ben şu tarikata mensubum’’ duymadım.
Bu hal,
İnsanları psikolojik açıdan olumsuz etkiliyor,
Ve de
Bu psikoloji toplum sosyolojinse olumsuz yansıyor.
Olması gerekeni,
Hakkı Bulut yıllar önce söylemiş;
‘’Ben buyum’’
Bu gerçekleşmedikçe,
Ve bunu diyene saygı duyulmadıkça,
Türkiye’de taşlar zor oturur yerine.
Bu düşüncelerle ayrılıyoruz,
Külliyeden.



Gastımını’da o kadar konak var ki
Bu kadar konak,
İzmir Konak’ta bile yok.
Ama bir kısmı maalesef bakımsız.
Bunlar akıllı bir politika ile onarılmalı
Ve pansiyon işletmeciliğine açılmalı.
Her şeye para bulan devlet kredi ile desteklemeli.



Şeyh Şaban-ı Veli Külliyesi’nden dönerken,
Sağ tarafta,
Bu Camii’ye rastlıyoruz.
Minaresi oldukça dikkat çekici.

Ve geldik,
Livapaşa Konağı,
Etnoğrafya Müzesi’ne.
Eğreti gelin burada çekilmiş.
Nurgül’cüm buralarda iki ay kadar kalmış.
Görevli çok güzel olduğunu söylüyor.
O zaman araları iyi imiş Cem’cimle.
Dedim ki
Bir daha gelirse haber ver, tamam mı?



Bu baskı,
Gastımını’ya özel.
Sadece burada olan bir sanat.
Yabancıların özel ilgisi varmış.
Efendim,
O zamanlar bayanlar ayrı,
Erkekler ayrı kapı tokmağı kullanırlarmış.
Bu, erkeklerin.
Daha büyük, daha kaba.
Bayanlarınki ise daha ince, daha kibar.
Yani diyorlar ki
Kabasınız erkekler, kaba.
Ne olacak?




Geldik saat kulesine,
1885 yılı yapımı,
Abdurrahman Paşa, dönemin valisi.
Ama yola çıkarken birileri yola çiviler ve camlar dökmüş.
Yani yolu kapatmak istemişler.
Yan yana iki araba.
Muhtemelen gençler dedik ama
O da ne?
Ulan ikisi de erkek!
Tövbe estağfurullah!
Başımıza taşlar düşecek diye diye çıktık yukarıya.

Çaycıya dedim ki
Amca ne zaman yapılmış bu.
Ben nerden bileyim der gibi baktı bana?
O an aklıma,
Herkes kollarındaki saati çıkarsa,
Ve sadece bu saate bakılsa,
Cin fikiri geldi.
Saat firmaları iflas eder ama
Ne kadar tasarruf olur!
Sonra kimse saatim durmuş,
Saatimi ileri almayı unutmuşum gibi klasik yalanlar atamaz.
İki tane sade soda içtim burada.
Manzara mükemmel.
Yalnız yeni yapılan iş merkezi,
Şehrin tarihi dokusunu biraz bozmuş gibi.
İşte şehir plancılarına çok iş düşüyor.
En akıllı çözüm;
Paris’te.
Eski doku ile yeni dokuyu ayırmışlar.
Bana göre tarihi dokuyu bozmamak lazım.

Burada Zülfü’den,
Ve Nazım’dan,
Saat dört yoksun
Saat beş, yok
Altı, yedi, ertesi gün
Daha ertesi
Ve belki kim bilir...
Bunu ilk dinlediğimde,
Şu Zülfü ne sözler yazmış demiştim.
Meğerse Nazım’a aitmiş.

Bu şarkıyı öldürmeye çok çalıştım ama öldüremedim.
İşte o şarkı benim için eskimez.
Şimdi de dinliyorum.
Yine eskimemiş.
İlk dinlediğim sıcaklığı ile
Kulaklarımda çınlıyor.
Bir de
Hasan Mutlucan türkülerini çok severim, nedense.
‘’Yine de şahlanıyor aman’’a bayılırım.
Buna savcılar bir şey der mi acaba?



İşte Hababam Sınıfı.
Rıfat Ilgaz.
Yeşilçam’ın klasiklerinden.
Gerçek olayların geçtiği yer.
O dönemlerde okumak isterdim.
Ben de
Bir Hababam olmak isterdim.
Ha babam,
De babam.
Haham olacağıma,
Hababam olayım.



Türkiye’nin en güzel Hükümet Meydanlarından birisi;
Gastımını’da.
Bu kadar mı tarihi?
Ellerine sağlık mimar Vedat Tek,
İkinci Meclis başta olmak üzere,
Anakara Resim Heykel ve Etnografya müzelerinde de emeği olan
Vedat Tek.
Nur içinde yatasın.
Kendi çapında bir Mimar Sinan gibi tarzı var.

Tam o sırada şeyim gelmesin mi?
Nerdeyse altıma yapacağım.
Rica ettik, bir gamu guruluşuna sağ olsunlar,
Halkımızın vergileri ile ayakta varız, biz dediler
Ve şeyinizi edin dediler.
Ardından üstüne kırk yıllık hatırı olan gayve.
Ve
Eskişehir’de bir türlü bulamadığım tanıtım kitabını burada görmeyim mi?
Gastımını’da Belediye kitapçık bastırmış.
Türbelerle başlamış,
Nerdeyse türbelerle bitirmiş.
Ya kardeşim,
Sizin memlekette sadece türbe mi var?
Demezler mi adama?
Valilik daha bilimsel yaklaşmış olaya.
Ne de olsa
İl Kültür ve Turizm Müdürlüğü var.



Gastımını ile özdeşleşmiş Şerife Bacı adına muhteşem bir abide yapılmış.
Peki, kimdir bu Şerife Bacı;
‘’Kurtuluş Savaşı'nda yaşlı kadın ve erkekler ile birlikte İnebolu'da bulunan cephaneleri Ankara'ya götürülmesinde çocuğu ve kağnısıyla yer alırken kış şartları nedeniyle Aralık 1921'de donarak öldü’’
Fazla söze ne hacet var.
Seni rahmet ve minnetle anıyorum Şerife Bacım.



İşte Şerife Bacı’nın sadık bekçileri.
Hemen yakınında.
Bakmayın öyle uyur gibi durduklarına.
Yan bakana,
Efendim bu arada bakanlar üçe ayrılır;
Yan bakan,
Dik bakan,
Şaşı bakan.




Bu ne?
Efendim,
Eskiden bunu ters kapatırlar, alttan ısıtırlar,
Üstünde de su kaynatırlarmış.
Yani o zamanların modern kombisi.
Şehirde oldukça yaygın,
Sık sık karşınıza çıkıyor.



Efendim,
Bu köprü Gastımı’nın simgesi olmuş.
500 yıllık Nasrullah Köprüsü.
Yol yapım çalışmalarında yarısı gitmiş.
Keşke kılına hiç dokunulmasa idi
Başka bir çözüm bulunamaz mı idi?
Kurşunlu Han Otele uğradık.
Bir odasını gördük.
Şehrin tam göbeğinde.
Çok güzel bir işletme olmuş.



Tarhana içemedim.
Sahlep süper.
Ihlamur aldık henüz tadına bakamadım.
Hakiki dağ çileği aldık, tadına bakamadım.
Çekme helva ise acayip leziz.



Gastımını’da evlenmek sudan ucuz.
Parasızlık nedeni ile evlenemeyen gençler buraya gelin.
Abiyeler bile on lira.
Ablalar kaça?
Evliliğimizin bilmem kaçıncı yılında eşinden gelinlik isteyenler,
Gastımını’da bedava!



Saat Kulesinin Kapısı.
Kültür Varlıklarını korumada,
Üstümüze yok.
Bakın herkes nasıl titremiş, üstüne!




Turist Otobüsleri Park Yerini Düşünen,
Bu zihniyeti ayakta alkışlıyorum!
Her yere,
Herkese örnek olmalı.



Gastımınılılar vefalı,
Şehitlerine.
Tek tek künyelerini yazmışlar.
Çok ince düşünceler,
Ve mükemmel tasarımlar.




Nasrettin Hoca’nın ters bindiği eşeği.
Kaya Tuzu Mağarası/ÇANKIRI

Ben de
Hoşgörü mizah ile başlar deyip
Müsaade isteyeyim!


 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(09 Mayıs 2012)
Sayın M.Özgür,bir yanlış anlama var...Ben ökseotu ile ilgili olarak ,bu bitkinin öz türkçe adı olan "PURÇ"için değil,Anadolunun ortasındaki bir konaklama tesisi için kullanılan "RESORT TOWN"adına karşıyım,ülkemizde ,hele hele böyle geleneksel mimari çizgiler taşıyan bir tesise bu adı hiç yakıştıramadım....Bir kez daha yorumu okursanız bana hak vereceksiniz...Sevgi ve saygılarımla...
M.Özgür
(05 Mayıs 2012)
Neşe hanım,
Ferudun beyin ökseotunu tanımamasını tuhaf karşılamanızı anlayabilirim. Ama yerel ağızda özseotuna "purç" denmesini nasıl Türkçe Katliamı olarak gördüğünüze ise anlam veremedim doğrusu..
İbrahim KiliK
(08 Ağustos 2011)
Çok güzel dediğim gibi bu gezi yazılarını kitaptan okumak bir başka haz verecek Feridun Bey. Selamlar.
Erdin İVGİN
(15 Temmuz 2011)
Ferudun Bey,
Biz size çok alıştık. Bizi bırakıp nereye gidiyorsunuz. Özletmeyin kendinizi.
NEŞE
(14 Temmuz 2011)
Hayrola,Ferudun bey,nereye gidiyorsunuz ?Olsa olsa yaz tatilidir diye düşünüyorum,azimet nereye ?
Ferudun Babacan
(14 Temmuz 2011)
Değerli Dostlar bu site sayesinde anılarımı ölümsüzleştirdim.
Paylaşmak güzeldi.
Bir başka bahara kadar görüşmek üzere...Allahaısmarladık...
Allah herkese sağlık ve huzur versin.Amin.
Ferudun Babacan
(13 Temmuz 2011)
Bu sitede çok ayrı bir yeriniz ve lezzetiniz var,
İçten ve samimi...
Ökse otu lingi:
http://www.bitkisel-tedavi.com/okseotu.htm
NEŞE
(13 Temmuz 2011)
Teşekkürler Ferudun bey ama işte gördüm mü dayanamıyorum,meslekten midir nedir? Evet,birinciliği de kaptırdık zaten,bu kez "yaya kaldın Tatar ağası "durumundayım..
Ferudun Babacan
(13 Temmuz 2011)
Valla Neşe Hanım,
Bu sefer birincilik kaçtı ama sizden müthiş eleştirmen olur.
Tebrik ederim.
NEŞE
(13 Temmuz 2011)
Anadolunun orta yerinde "İksir" adını anladım da "Resort Town " a biraz güldüm doğrusu..Vah,güzel türkçemiz !
Sizin "purç" dediğiniz,ağaç üzerindeki yeşil öbekler "ökse otu" Ferudun bey,görürgörmez tanıdım..
Sizinle Mimar Vedat Tek konusunda aynı fikirdeyim,Kastamonu nun en güzel yapıları ona ait...Ellerinize sağlık..
Ferudun Babacan
(12 Temmuz 2011)
Değerli Kardeşim,
Orada olmadığını öğrenince geldim:))
Allah sağlık versin yolum düşerse elbette uğramaya çalışırım.Kolay gelsin.
mehmet atak
(12 Temmuz 2011)
sevgili ferudun,
iksir resort towna geldiğinizde ne yazık ki orada yoktum. otelden ayrıldığım ender zamanlardan biriydi. gezi notlarını büyük bir zevkle okuyorum ve harika yorumların için seni kutluyorum. bir daha ki sefere tarihi iksir hanım konağında şömineli bir odada tarihe yolculuk ederek konaklamanı tavsiye ediyorum. kalemine sağlık sevgili arkadaşım, yolun hep açık olsun.
mehmet atak