Sicilya'nın Başkenti Palermo

Sabah Palermo tren istasyonuna vardığımızda saat 08.20’yi gösteriyordu. Varmadan önce akşamdan hazırladığımız sandviçleri mideye indirdiğimiz için kahvaltı sıkıntımız yoktu. Her zamanki gibi ilk iş olarak turizm danışmayı sordum ama tren istasyonunda yokmuş. Neyse oteli bulabilmek için elimizdeki navigasyon aletini çalıştırdık ve otelin 500 metre uzakta olduğunu öğrendik. Tren istasyonundan Piazza Giulio Cesare’ye çıktık. Meydanın karşısına geçerek Via Maqueda boyunca yaklaşık 400 metre ilerledikten sonra sağa Via Divisi’ye döndük ve karşımızda Hotel Sicilia.

Oteli booking.com sitesinden günlük kahvaltı dahil toplam 65 Euro’ya ayarlamıştık. Otelin sokağı aynı zamanda bisikletçilerin pazarı gibiydi. Bir binanın ikinci katındaki otelde bizi karşılayan resepsiyondaki adam kayıt yapmak için pasaportları aldı ve 2 saat sonra alırsınız diyince biraz tırstım ama takmadım. Odaya gelince; oda gayet güzel ve ferahtı. Banyo ve tuvaleti de çok genişti. İtalya’daki ikinci otelimizde de hayal kırıklığına uğramamıştık. Hatta bizim geldiğimiz saatte kahvaltının son anları olduğu için otelin sahibinin kızı Julia’nın ikram ettiği birer tane çay bile içebildik. Otelde bize Palermo haritasını da verdiler.


   

Neyse biz otelden çıktığımızda saat 09.30 olmuştu. Karşıdaki büfeden bir gün önce oynadığımız lotonun sonuçlarını öğrenmek için gittim ama hayaller yıkıldı tabi. Via Maqueda boyunca ilerlediğimizde turizm danışmayla karşılaştık. Hem şehrin turistik haritasını aldık hem de Palermo’nun tarihi bölgesinin tren istasyonu, otel ve civarı olduğunu öğrendik. Deniz kenarına gidebilmek için Via Vittorio Emanuele’ye döndük ve devam ettik. Az sonra Marina Meydanına geldik. Burada güzel küçük bir park, sol tarafımızda ise büyüklü küçüklü yatlar vardı. Yolun karşına deniz kenarına gittik ve bir bankta sigara içtik. Hava gerçekten çok güzeldi. Yaklaşık 19 derece bir sıcaklık vardı. Üzerimdeki ince kazak ve yağmurluk bile fazla geliyordu ve saat daha sabahın 10’uydu.


   

Deniz kenarından marinaya doğru yürümeye başladık. Manzara nefisti ama ilginç olan husus deniz kenarı olmasına rağmen bir şeyler içecek tek bir kafeterya ya da restoran olmamasıydı. Bizde böyle bir yerin asla boş bırakılmayacağını konuşurken denize bakan bazı binaların harap ve eski görünümü dikkatimizi çekti. Bu durum bilinçli mi yapılmıştı yoksa ilgisizlikten mi böyle olmuştu bilemiyorum.


   

Marinayı geçtikten sonra klasik Sicilya manzaralarını daha yakından görebilmek için ara sokaklara daldık. Filmlerdeki o manzaralar aynen karşımızdaydı: Daracık, neredeyse arabanın dahi geçemeyeceği sokaklar, balkonlardaki ya da gerilen iplerdeki çamaşırlar, seyyar satıcılar, balıkçılar ve daha bir sürü sokak armonisi… Sonradan anladığımıza göre bu bilinçsiz keşif bizi Palermo’nun günlük pazarı olan Vucciria Market’e getirmiş. Bu daracık sokaklarda gezerken nefis bir portakal aldığımızı hatırlıyorum. Son dönemde bu kadar tatlı ve sulu portakal yememiştim. Yürüyüşümüze devam ettiğimizde karşımıza meşhur Palazzo dei Normanni (Normanlar Sarayı) çıktı. 9. yüzyılda yapılan bu saray bugün yerel hükümete ev sahipliği yapıyormuş.


   

Bu arada otele dönüp pasaportlarımızı almaya ve aldıklarımızı otele bırakmaya karar verdik. Saat 12.30 civarıydı. Fazla vakit kaybetmeden otelden çıktık. Önce ertesi gün sabah erkenden havalimanına gideceğimiz otobüslerin kalktığı yeri öğrendik. Daha sonra Via Roma’dan devam ederek şehir turu otobüslerinin kalktığı yere doğru yürüdük. Otobüsleri bulduğumuzda fiyatın 20.00 Euro olduğunu ama iki hattın işlemediğini ve tek seferin olduğunu öğrenince katılmamaya karar verdik. Napoli’deki gibi yağmur yoktu ve Palermo o kadar da devasa bir şehir değildi. Yürüyerek de halledebilirdik.

Biraz daha ilerleyince kendimizi Piazza Castelnuovo’da bulduk. Burası oldukça büyük ve kalabalık bir meydan. Zaten Palermo’nun merkezi de burası sayılıyormuş. Karnımız da yavaş yavaş acıkmaya başlamıştı. Ufak bir araştırmadan sonra meydanda brandalarla çevrilmiş bölümünde sigara içilebilen Fratelli La Bufala’ya girdik (Piazza Castelnuovo, 34) Bu Fratelli restoranlarının neredeyse tüm popüler şehirlerde bulunan meşhur bir zincir olduğunu içeri girdikten sonra öğrendik. Zaten içerdeki müşteri profili de oldukça kaliteliydi. Siparişimiz verdik: 1 Margarita, 1 sebzeli ve 1 adette deniz ürünleri pizzası, 1 su, 1 kola ve 1 bira. Gerçekten çok lezzetliydi ve tüm hesap bahşiş dahil 24:50 Euro tuttu. Güneyin ucuzluğu güneye indikçe artarak devam ediyordu.


   

Restorandan kalktığımızda saat 3’ü geçiyordu ve hava da yavaştan dönmeye başlamıştı. Yine kendimizi bu yazıyı yazarken dahi bilmediğimiz sokaklara attık. Bu safer farklı bir noktadan deniz kenarına çıktık. Bayağı bir gittikten sonra sabah ilk geldiğimiz marinanın oraya geldik. Yavaştan yağmur çiseliyordu ama Palermo’da kaldığımız müddetçe yağmur bizi hiç üzecek boyuta gelmedi. Marina meydanındaki bazı ağaçlar dikkatimizi çekti. Hele bir tanesi öyle büyük ve yaşlıydı ki ağacın dalları yana dökülüp kök salarak yeniden ağaç haline gelmişti. Gerçekten çok ilginç bir manzaraydı.

Bu sefer marinanın zıt istikametinde devam ettik. Burada da allah rızası için neredeyse 3–4 km’lik sahil şeridi boyunca deniz kenarında kahve içebilecek tek bir mekân bulamadık. Tekrar yolumuzu kara tarafına verdik ve bulduğumuz ilk kafeteryada birer kahve içtik (3.90 Euro) ve otele gidip biraz dinlenmeye karar verdik. otele gidip biraz dinlenmeye karar verdik. Yolda giderken bazı sokakların yavaş yavaş noel havasına girdiğini gördük. Güzel bir görüntüydü.


   

Akşam yemeği için otelden çıktığımızda saat 19.00 civarıydı. Ben deniz ürünleri yiyelim diye tutturduğum için bir büfeden o tip yerlerin bizim bugünkü garip ve heybetli ağaçları gördüğümüz meydanın oralarda olduğunu öğrendik. Ama ya kapalıydılar ya da içerde hiç kimse yoktu. Bir de ilginç olan şey çoğunda yemeklerin sadece İtalyanca yer almasıydı. Orası burası derken yolumuz tren istasyonunun oraya çıktı ve istasyonun köşesinde yer alan bir restorana oturduk. Burada menü de alabileceğimiz söylenince birer menü söyledik. Önce güzel bir tabak makarna geldi. Daha sonra ana yemek olarak sebzelerle bezenmiş şinitzeli de bira eşliğinde mideye götürdükten sonra minik bir tatlı yedik. Ve tabi ki sonunda espressoyu da unutmadık. Tüm bu yediklerimiz adam başı 14 Euro idi. Yemek yerken aynı zamanda Şampiyonlar liginde İnter-Panatinakos maçını da seyrettik. Saat 23.30’a geliyordu ve yarın erken kalkacaktık. Otele giderken bazı sokakların yavaş yavaş Noel havasına girdiğini, nefis ışıklandırmaların başladığını gördük. Gerçekten güzel bir görüntüydü.


   

Sabah saat 06.45’te kalktık ve kahvaltının başlama saati olan 07.00’de kahvaltı salonundaydık. Ama otel sahibi de bizimle bir geldiğinden henüz kahvaltı hazır değildi. Uçağımız 09.10’da olduğundan en geç 07.30 otobüsüne yetişmemiz gerekiyordu. Hızlıca bir şeyler yedik. Biraz panik halindeydim yetişme konusunda. Bu yüzden çabuk davranmaları için arkadaşlara bile biraz fazla çıkıştım. Ve otelden çıktıktan sonra önden hızlı yürümeye başladım ki erken varıp otobüsü birkaç dakika durdurayım diye. Neyse bunlara ihtiyaç kalmadı ve 07.25’te tam kadro otobüsün içindeydik. Otobüs tren istasyonunun önündeki meydandan kalkıyordu ve adam başı tek yön ücreti 5.60 Euro idi. Yaklaşık 45 dakikalık bir yolculuktan sonra havalimanına vardık. Hemen check in işlemini yaptık ve sigara içmek için kendimizi dışarı attık. İçeri girdiğimizde tam kontrolden geçerken adlarımızın anons edildiğini duyduk. İşte orada bir panik başladı. Polis memuru da arkadaşlardan birinin ayağındaki bota takmaz mı? Cihazdan iki defa geçmek zorunda kaldı. Uçak kalktı, kaldınız burada falan filan derken otobüse kendimizi atabildik ve uçağa vardık. Sizin anlayacağınız ikinci sigaralar yüzünden Palermo gezimiz bize gerçekten pahalıya mal oluyordu.


 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(27 Ekim 2010)
Hakan ,Palermo kıyı şeridi konusunda çok haklısın,biz de aynı şeyleri düşünmüş,"bizde olsa buralar çok neşeli olurdu"diye söylenmiştik.Palermo da yediğim en güzel yemek,Vucciria pazarı içindeki 6 masalı "Toto" da Pasta con Sarde=sardalyalı makarna idi,tadı damağımda kaldı...