Arabamla Afrika - Suriye : 3 (Şam) | |
Gelirkenkini aratmayacak bir çizgi üzerinden Damascus’a yani bizim bildiğimiz adıyla Şam'a yaklaşık 14:30 sularında vardım. Önceki hezimetlerimden sonra açıkçası korkuyordum, navigasyon problemi çekerim, diye. "Taşra"dan gelen yolun otoyola kavuşumunu bulamadığım için şehre tali bir yoldan ve dış mahallerinin içinden geçerek girerken biraz bocaladım ama, daha sonra ana yolu bulmam pek uzun sürmedi ve önceden seçtiğim oteli -neredeyse- elimle koymuş gibi buldum. Kalan vaktimi Eski Şehir'de kısa bir turla değerlendirirken, güneşin batışından sonrasına -gece ayazına yakalanmamak için- fazla kalmamaya da dikkat ettim. Ne de olsa rahatsızlığımdan dolayı "nekahat" dönemindeyim. Halep için söylediğim, Şam için de geçerli. "Şam, dünyanın en eski sürekli yerleşim olan şehri". Şimdi, diyeceksiniz ki, "Hani o Halep'ti?". Öyleydi. Yani bana öyle söylemişlerdi. Kitaplar da öyle yazıyor. Ama aynı şeyleri Şam için de söyleyip yazıyorlar. Aslında ikisi de doğru. Tabii, aralarında -mutlaka- birkaç yıllık ya da on yıllık fark vardır "en" olmak konusunda ama, bunu şimdiki zamanda tam ölçemiyorlar. Mari'de (ki Fırat nehri kıyısında, şimdiki Irak sınırı yakınlarında M.Ö. 5000 yıllarında kurulmuş bir kent krallığı. Babilliler tarafından M.Ö.1758'de yıkılmadan önceki kralı Zimri-Lim'in sarayı dillere destan: Boyutları 200 metreye 120 metre ve tam 300 odası varmış!) bulunan tabletler, her ikisinin de benzer yıllara (M.Ö.2400-2500) dayalı geçmişleri olduğunu gösteriyor. Ama yapılan kazılar, her ikisinde de M.Ö.3000 yıllarına uzanan yerleşimler olduğunu ispat etmiş. Şam, çok geniş alana yayılmış bir şehir. Bu geniş alanın ortasında kalan Eski Şehir ise, yürüyerek iki günde gezip dolaşabileceğiniz bir alana sıkışıyor. Tabii fazla oyalanmamak ve alış-veriş yapmamak kaydıyla... Yine, etrafını çevreleyen bir sur (ki ilk olarak Romalılar tarafından yapılmış ama, zaman içerisinde çeşitli kereler düzeltme ve yeniden inşa operasyonlarından geçirilmiş) ve tahmin edeceğiniz gibi bir de kalesi var. Surların şu andaki hali esas olarak 13. yüzyıldan... Surlardan içeriye, değişik zamanlarda yapılmış birçok kapıdan giriliyor. Bunlardan yalnızca Bab aş-Şark (Doğu Kapısı) Romalılar zamanından kalabilmiş. 20. yüzyıla kadar, o zaman var olan toplam 13 kapının hepsi, hergün güneş battığında kapatılırmış, sabah yeniden güneş doğana kadar... Surun içerisinde de ayrıca, Müslüman, Hristiyan ve Yahudi mahallelerini birbirinden ayıran kapılar da varmış. Bu kapılar zaman içinde yok olmuşlar. Ama hala Hristiyan ve Yahudi mahalleleri duruyor. Umayyad Camii, Eski Şehir'in en önemli yapısı hiç şüphesiz. İslam dünyasının en etkileyici eserlerinden sayılıyor ve tabii Suriye'nin de en önemli dini yapısı. M.Ö.3000 yıllarından beri bir tapınma mekanı olmuş, Ummayad Camii'nin bulunduğu yer. Başta Arameanlar'ın tanrısı Hadad için yapılmış bir tapınakken, Romalılar zamanında tanrı Jüpiter adına genişletilmiş. Ancak, Constantin'in Hristiyanlık'ı benimsemesinden sonra mevcut yapı bir bazilikaya dönüştürülmüş. Müslümanların, M.S. 636 yılında Şam'a girmesinden sonra bazilikanın doğu kanadı camiye çevrilirken, batı kanadının Hristiyanlar tarafından tapınma mekanı olarak kullanılmaya devam edilmesine müsaade edilmiş, 70 yıl boyunca. Fakat sonunda Şam'ın İslam Dünyası'nın başkenti olmasıyla, Halife Halid ibn al-Walid, "kendisinden önce ve sonra hiç kimse tarafından tasarlanmamış" bir camiye dönüştürülmesi emrini verince, Hristiyanlar kapı dışarı edilirken, 10 yıl boyunca 1000'den fazla taş ustası ve sanatçının emeği ile yeni cami ortaya çıkarılmış; Ummayad Camii. Öyle bir cami ki, duvarları pahalı çiniler, mimberi kıymetli taşlar, tavanı altın kakmalı ahşapla süslenmiş ve tam 600 tane -her biri altından- lamba ile aydınlatılmış. Tabii böyle bir ihtişamın maliyeti de biraz tuzlu olmuş: Tüm Suriye'den toplanan 7 yıllık vergilerin tamamı... Moğollar'ın istilası, depremler ve yangınlardan sonra kalan bugünkü durumu bile göz kamaştırıcı... Ummayad Camii'ne gitmek için, kalenin hemen yanından Al-Hamidiyyah Çarşısı'na (Souq al-Hamidiyyah) bir ucundan girip en sonundaki -caminin yerinde daha önce var olan Romalılar'a ait tapınaktan arda kalan batı kapısının olduğu- ucundan çıkmanız gerekiyor. O zaman karşınıza Ummayad Camii'nin dış duvarları ve ana girişi geliyor. Al-Hamidiyya Çarşısı, Halep'ten de hatırlayacağınız klasik oryantal çarşı görünümünde. Yalnız, Şam'da çarşılar biraz daha düzenli bir şekilde dizilmişler. Yani, Halep'teki (ya da bizim Kapalı Çarşı'daki) gibi kaybolmanız pek mümkün değil. Daha doğrusu, tek bir cadde (ya da sokak) boyunca bir çarşı var. Buna açılan sokaklar genellikle o çarşıya ait olmayan, hatta çarşı özelliği bile olmayan tali yollar. Bu yüzden gezmesi daha kolay. Yeniden Hamidiyya Çarşısı'na dönelim. Al-Hamidiyya, geniş bir caddenin her iki yakası boyunca kurulmuş, son derece düzenli olarak tasarlanmış, iki katlı bitişik dükkanlardan oluşuyor. Birinci katları esas alış-verişin yapıldığı "dükkan" kısmı iken, üst kat daha çok büro ya da depo olarak kullanılıyor. Her nekadar bugünkü düzgün görünümünü 2002 yılında büyük bir özenle yapılmış renovasyondan sonra kazanmışsa da, ilk yapıldığı yıllarda da bundan farklı olmadığından eminim. Adı, -size de belki çağrıştırmıştır- Sultan II. Abdülhamit'ten geliyor. Sokak her nekadar Romalılar'a dayanan bir tarihe sahipse de, çarşı halini alması 19. yüzyılda Osmanlılar zamanında gerçekleşmiş. Bugünkü ismi ise, Abdülhamit'in Şam'ı ziyareti şerefine verilmiş ve yine bu şerefle şu anda da görünen şekle kavuşmuş. Sokağın üstü, her iki kanadında bulunan binaların arasına yapılmış yarım silindir şeklinde bir çelik kafes ve üzerine giydirilmiş sacla örtülmüş. Bu sacların çeşitli yerlerinde -yukarıdaki fotoğrafa yakından dikkatli olarak bakıldığında farkedileceği gibi- yer yer yoğunlaşan delikler var. Bunlar, 1925 yılında Fransızlar'a karşı başlatılan ulusal direniş hareketine karşı Fransız uçakları tarafından açılan makineli tüfek ateşi ile oluşmuşlar. Sur içindeki bir başka çarşı da Mithat Paşa Sokağı üzerinde kurulu olanı al-Attarine Çarşısı. Bu çarşının içinde çeşitli tarihi hanlar da var. Ama sur içinde en görülmeye değer olanı -bence- bu çarşıya açılan yollardan biri üzerinde bulunan Esad Paşa el-Azem Hanı. Hani Su Değirmenleri Şehri Hama'da gezdiğimiz, harem bölümüyle göz kamaştıran sarayın sahibi Esad Paşa, Osmanlı Valisi... Başkent Şam'a taşınınca, Azem ailesi de Şam'a geliyor tabii ve burada da yine hanlar, saraylar inşa ediliyor, hem de eskilerinin papucunu dama attıracak cinsten. Burada, özellikle Mısırlı ve Levanten mimarlar tarafından kullanılmış, Memlûklular tarafından da benimsenmiş, daha sonra da Osmanlılar zamanında duvar ustalarının çok rağbet ettikleri bir bina süsleme tekniği var; Ablak olarak adlandırılıyor. Bu, bina dış duvarlarının sırayla bazalt, kumtaşı ve kireçtaşından yapılma "tuğlalarla" örülmesiyle oluşturuluyor ve bina cepheleri böylece yatay siyah, beyaz ve pembemsi bej çizgilerle bezenmiş oluyor. Osmanlılar zamanından buna en güzel örnek Esad Paşa Sarayı. Yapımı 3 yıl süren (1749-1752) saray, Azem sülalesi tarafından 20. yüzyıl başlarına kadar konut olarak kullanılmış. Saray, ailenin daha sonra sur dışına taşınması ile Fransızlar'a satılmış. Fransızlar binayı İslam Sanatları ve Arkeoloji Enstitüsü'ne dönüştürmüşler. Fransızlar'a karşı 1925 yılında gerçekleştirilen Ulusal Direniş Hareketi'nde ağır hasar gören bina daha sonra tümüyle orijinal haline sadık kalınarak restore edilmiş... Şam'da listemdeki son eser Süleymaniye Camii ve Tekkesi'ydi. Mimar Sinan'ın 1554 yılında yapımına başladığı cami ve tekke, adından da anlaşılacağı gibi Kanuni Sultan Süleyman adına ithaf edilmiş. Daha sonra halefi II. Selim tarafından bahçesine bir de medrese ilave ettirilen cami, sanırım son yıllarda biraz bakımsız bırakılmış. Çatı kaplamalarından bir kısmı dökülmeye yüz tutmuş camiin tekkesi şu anda -bir ibadet mekanının amacına çok uygun bir şekilde(!)- Askeri Müze olarak kullanılıyor. Bahçesinde çeşitli modelde miyadını doldurmuş Mig savaş uçakları, toplar, II. Dünya Savaşı'ndan kalma Almanlar'a ait bazı araçlar sergileniyor. Medrese ise, çeşitli Suriye el sanatlarının sergilendiği ve satıldığı bir çarşı. Suriye'deki misyonumun tamamlandığını düşünerek, 28 Ekim Cuma sabahı saat 09:00'da Şam'daki otelimden, Ürdün'e doğru hareket ediyorum. Yine tarifle, tereyeğından kıl çekercesine rahat bir operasyonla şehirden çıkıp, saat 11:00'de Suriye gümrüğüne giriş yapıyorum. Hızlı ve düzgün çalışan görevlilerin beni şaşırtan bir yakınlıkla işlemlerimi bitirmesinden sonra Ürdün tarafına geçtim...... Suriye Hakkında Kısa Notlar - Suriye, birçok dinden insanı içerisinde barındıran bir ülke. Çok çeşitli dinin yanı sıra, bunların farklı mezhepleri de aynı ülke vatandaşı olarak yaşıyorlar. İnsanlar, birbirlerine karşı son derece hoşgörülü. Hoşgörü demeyelim de; insanların din ve ırk farklılıkları ve bunlardan doğan gelenek farklılıkları, ortak yaşamın son derece doğal bir "hal"i olarak görülüyor. Örneğin, Müslüman ve Hristiyanlar'ın içiçe yaşadıkları bazı kentlerde, oruç tutan Müslümanlar'ı, yanıbaşlarında sigara ve hatta içiki içen Hristiyanlar'ın varlığı hiç rahatsız etmeyebiliyor. - Suriye'ye bir organizasyon harici yalnız yapacağınız seyahatlerde, gitmeyi düşündüğünüz tarihi mekanların yerel isimlerini önceden öğrenmeyi unutmayın. Ne kadar dünyaca meşhur olursa olsun (örneğin Palmyra gibi), yerel halkın dünyaca bilinen bu isme aşina olacağını düşünür ve onlardan yol tarifi isterseniz, büyük bir hayal kırılığına uğrarsınız. Bu, büyük bir şehirde (örneğin Humus) lise ya da üniversite öğrencisi olduğunu tahmin ettiğim bazı gençler için de böyleydi. Türkiye'de Göreme'yi bilmek ama Kapadokya ismini duymamış olmak gibi... - Suriye'de benim seyahatim sırasında USD1.00 SP(Suriye Poundu)50.00-53.50 cıvarındaydı. Motorinin litresi de SP7.00.. Yani USD1.00'a yaklaşık 7 litre motorin alabiliyorsunuz. Türkiye'den 7 kat ucuz. Ama gerçekten ucuza mı geliyor acaba? Yurda girişte 2 haftalık "dizel vergisi" olarak USD200.00 ödedim ve ülkede iki kez depo doldurup toplam SP900.00 vedim. Yani yaklaşık 130 litre... Ödediğimin karşılığı olan USD18.00'a USD200.00'ı eklerseniz, litre fiyatı USD1.68'a gelir ki, herhalde dünyada bundan daha pahalı motorin alabileceğiniz bir başka yer yoktur. Suriye'de motorinin litre fiyatını ucuza getirmek için akşamları aracın motorunu çalışır bırakmanız gerekiyor :) - Lüks otelleri tercih etmediğiniz müddetçe, -tabii ki kişiye göre değişir ama, benim standartlarıma göre- kalınabilecek nitelikteki en düşük standartlarda oteller USD8.00 karşılığından başlayıp kalite ve imkanlarına (ya da Hotel Baron gibi, tanınmışlığına) bağlı olarak USD45.00'a kadar çıkıyor. Lüks oteller ise USD80.00-90.00'dan başlıyorlar. - Yemek konusunda fazla sıkıntı çekilmez, gerek damak tadı, gerekse keseyi zorlama açısından... Suriye'nin oryantal havasına uygun mütevazı bir "şehir lokantası"nda yiyeceğiniz içkili ve tıka-basa doyurucu bir yemeğin kişi başı maliyeti SP250.00 ila -en fazla- SP600.00 arasında (USD5.00 ila USD12.00 arası) olacaktır. Bundan daha yüksek bir hesap ödüyorsanız, bilin ki gereksiz lüks ve/veya turistik bir lokantada, yemeğin yanında kazık da yiyorsunuz. - Suriye, kendinizi hiçbir şekilde güvensiz hissetmeyeceğiniz, sıcak insanların var olduğu bir ülke. Gece ve gündüz, her yerde, büyük şehirlerde bile, güvende olduğunuzu hissedebiliyorsunuz. Her zaman, örneğin sadece yol sormak için bile, birisine yanaştığınızda, en azından bir çay içme daveti almanızın altında sakın bir menfaat beklentisi aramayın. Tümüyle misafirperverliklerini göstermek içindir. Ama, trafikteki araçlara "çok" dikkat etmeyi unutmayın. Onlar birer "kamikaze". Ürdün’de görüşmek üzere... Not: Ali Eriç'in 186 günlük Afrika gezisinin başlangıcı ile ilgili detaylar için Arabamla Afrika - Suriye : 1 (Başlangıç ve Halep) gezi yazısını okuyabilirsiniz. |
Yazılan Yorumlar... | |
NEŞE (12 Ocak 2012) |
Bu bölgeyi görmek için çok geç kaldık,tam işler iyi gidiyor biz de görelim derken herşey alt-üst oldu...kimbilir ne kadar zamanda toparlanacak bu güzel ülke,belki de hiç....Çok imrenerek izliyorum ,bir gün bize de kısmet olsun diyorum.. |