MÜNİH - Tarih Kokusu Her Yerde

Artık Almanya Münih’teydik. Uçaktan indikten sonra ilk dediğim şey “Hallo Deutschland” oldu, bu Türkçe’de “Merhaba Almanya” anlamına geliyordu. Bavulları aldık, teyzemlerin olduğu yere gittik. Muhteşem otobanda ilerlerken plakaların değişik olması ilgimi çekti. O kadar şaşkındım ki, bunun nedeni hem Almanya’da olmam, hem de uçaktan indikten sonra babam kendi kendine bebek arabası nerede deyince yanındaki görevlinin Türkçe “geliyor abi!” demesiydi. Çok mutluydum. Yani keyfime diyecek yoktu. Teyzemler evde bizi bekleyen kuzenlerime “uçağı kaçırmışlar, bugün gelemeyecekler” diyeceklerdi. Biz de teyzemlerden sonra gelecektik. Anlaştığımız şeyleri aynen uyguladık. Teyzemler eve girip kapıyı kapattılar. Ardından, biz kapıyı çaldık. Kuzenlerim kapıyı açıp bizi karşılarında görünce çok şaşırdılar.

FOTOGRAF: Torun Çelebiler Seyahatnamesi

Almanya’da rüyalar ülkesindeydik ve çok mutluyduk. Almanya’nın çok güzel bir ülke olduğu her yerden anlaşılıyordu. İnsanlar çok marka meraklısı değillerdi. Ancak sular, uçaktaki gibi “suya benzemeyen bir sıvı”ydı sanki! Yani sulara alışamayacağımız kesindi. Almanya gerçekten soğuk bir ülkeydi. İnsanlar birbiriyle düşman değildi, “uban”larda yani metrolarda sürekli kitap okuyorlardı. Teyzemin anlattığına göre, Berlinli olup Münih’te yaşayanlar “ben Münihli değilim, Berlinliyim” diyorlarmış, garip değil mi?

Orada herkes çalışıyor; kadın, erkek ayrımcılığı yok, tıpkı Türkiye gibi, Türkler, Almanlar her yerde çalışabiliyor ve okuyabiliyorlar. Kasiyerler, mağaza çalışanları, postacılar herkes istediği yerde çalışabiliyor. Biz bayramda oraya gittiğimiz için kurban kesmek istedik, orada da isteyen herkes belirli yerlerde kurban kesebiliyordu. Biz de teyzemin tanıdığı bir kasapta kurbanımızı kestirdik ve dağıttık. Orada yılbaşı erken kutlanıyormuş, ama biz döndüğümüz için kutlayamadık.

FOTOGRAF: Torun Çelebiler Seyahatnamesi

Almanya’nın tarih kokan bir ülke olduğunu daha önce duymuştum. Tarihe olan yolculuğum müze ve kilise ziyaretleriyle başlamıştı. Bir sokağa gittik, burada eski saraylar vardı, bazısı tadilatta olduğu için içini göremedik. Kiliselerle dolu tam bir tarih sokağıydı. Çoğuna giremedik ama bir tanesine girdik, kilise müze gibiydi, önce gezdik, fotoğraf çektik daha sonra teyzemle mum yakıp dilek diledik. Kilisede, dua edenler çok değildi ama altı, yedi kişi kadar vardı.

Bütün tatilimiz orada geçmedi tabii; daha sonra uçakların, gemilerin olduğu bir yere gittik. Burası sadece müzeydi, müzede iki günümüzü geçirdik. Bu müzede gemileri gezdikten sonra uçakları ve yapımlarını inceledik, çok değişik ve farklılardı. Mesela bir tanesi sadece kollardan tutularak sürülüyordu. Bu müzede bir de maden vardı, işçilerinin kullandıkları araçları gösteren bir bölüm vardı. Gerçek gibiydi, kapkaranlıktı. Sürekli aşağı iniliyordu ve muazzamdı, sanki maden işçileriyle birlikte geziyor gibiydik, çok heyecanlıydı, madende sağdan soldan maden işçileri araçları vardı.

FOTOGRAF: Torun Çelebiler Seyahatnamesi

Orada taşımacılık için atlar kullanılıyordu. Madenlere atların nasıl indirildiğini gösteren resim ilgimi çekti; atları kemerle ipe bağlayıp madene sarkıtmışlardı. Madende ilgimi çeken şeylerden biri de maden çalışanlarının Türklere benzemesiydi; sakalları, bıyıkları, tipleri aynı Türkler gibiydi.

Sonra başka bir müzeye daha gittik. Bu müze de kraliyet ailesinin yaşadığı eski bir saraydı. At arabaları, resimler, sofralar, tabaklar, yataklar, odalar, başka bir dünya yani. Altınlarla süslenmiş at arabaları çok ilgimi çekti, bazı arabalarda süslenmemiş tek yer kalmamıştı, araba altın süslemeler arasında kaybolmuştu sanki. Eski bir kraliyet ailesinin büyük ve gösterişli evleri yani saraylarıydı gezdiğimiz müze. Atların gözlükleri bile süslemelerle kaplanmıştı, olağanüstüydü, “anlatılmaz, yaşanır!” diye buna deniliyor olsa gerek.

Şimdi ise benim en ilgimi çeken müzeye gidiyoruz. Hitler’in “Dahoo Kampı”, burada II. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in Yahudileri öldürdüğü anlatılıyor. Hitler ülkenin sadece sarı saçlı, mavi gözlü, üstün insanlardan oluşmasını istiyor. Yahudiler de ölmemek için karşı çıkıyor. Hitler Yahudilere ölecekleri, yatacakları, yakılacakları yerleri de yaptırıyor. Çok acı değil mi? Kaçmamaları için yapılan telleri bile onlara çektirmişler. Kamyonlarla ölü insanlar taşınıyormuş. O dönemde ortalıkta ölü insanlar görmek son derece olağanmış!

FOTOGRAF: Torun Çelebiler Seyahatnamesi

Bazı ölenlerin fotoğrafları vardı. Bir Yahudi ilk hapse girerken elinde numarasının yazılı olduğu bir kağıt ve yüzünde bir mutlulukla fotoğraf çektirmiş ama sonra başına neler geldiğini bir düşünün. Bazı insanları da asıp köpeklerle eziyet etmişler. Boyunlarında zincirlerle banyo yapan, köpekler gibi süründürülen insanların fotoğraflarını gördüm. Kullanılan bazı zincirler, pijamalar, dolaplar, sıralar sergilenmiş. Bir fotoğrafta da polisler yani o dönem Hitler’in askerleri ölen esirlerin ağzından altın dişlerini çıkarıyorlardı. Çok korkunç değil mi? Sonra yakıldıkları ocakları aradık, ama bulamadık.

Almanlar çok çalıştıkları için genellikle dışarıda yemek yiyorlarmış ya da hazır gıda tüketiyorlarmış. Yani orada da fast food fazlasıyla tüketiliyorlar.İnsanları en çok hamburgercilerde yemek yerken gördüm.

Her şey çok güzeldi. Soğuk nedeniyle fazla doğa gezileri yapabildiğimiz söylenemez ama ağaçlar, çiçekler vardı tabii. Biz oradayken pek kar yağmadı, ama genellikle kışın çok kar yağarmış.

Almanya’ya gitmenizi tavsiye ediyorum. Her anlamda çok hoş deneyimler edinebilirsiniz. Bir de orada akrabalarınız varsa Münih’in keyfi bir başka.






ECMEL PEKEL - 12 yaşındayım. Piyano çalıyorum ve voleybol oynuyorum. Resim yapmayı, kitap okumayı ve müzik dinlemeyi çok seviyorum. Münih'i seçmemin nedeni, akrabalarımın orada olmasıdır.

Not: Bu yazı, Evliya Çelebi’nin doğumunun 400. yılı anısına hazırlanan ve tüm geliri UNICEF Türkiye Komitesi’ne bağışlanan “Torun Çelebiler Seyahatnamesi, 2011” adlı kitaptan editörlerin özel izni alınarak yayımlanmıştır.


 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(01 Şubat 2012)
Tarihi yerlere ilgi duyduğun anlaşılıyor,Dachau kampından herkes ders almalı diye düşünüyorum ben, 12 yaşından küçüklerin bu kampa ziyaretçi olarak giremediklerini biliyorum çünkü bir çocuğun gönlünde ve aklında büyük yaralar açacak bir yer...Teşekkürler ..