Şubat Güneşinde Toskana Gezisi 2: Floransa... | |
Toskana gezimiz devam ediyor…Lucca’dan 17.31’de kalkan bölgesel tren (ücreti 6,40 €) 18.50’de Floransa merkez tren istasyonuna (Santa Maria Novella) ulaştı. Otelim, tren istasyonundan yaklaşık beş dakikalık yürüme mesafesinde yer alan ve katedrale doğru giden Via Panzani ile Via Banchi’nin kesiştiği yerde bulunan Hotel Giappone. Otel binanın üçüncü katında, asansör yok. Yaklaşık bir buçuk ay önce www.easytobook.com sitesinden geceliğini 20 €’dan ayarlamıştım. 12 numaralı odada duş ve lavabo var ancak tuvalet ortak kullanım. İki kişilik yatak, temiz çarşaflar. Kahvaltı yok ama sorun da yok. Yeri son derece merkezi. Görevli bayanın İngilizcesi çok zayıf olmasına rağmen anlaşabildik. Bazı broşürler ve şehir haritası otelde mevcut. Gece yarısından sonra resepsiyon hizmeti olmadığı için sokak giriş kapısının da anahtarını verdi. Saat 19.30 gibi otelden dışarı çıktım. Aynı Lucca’da olduğu gibi bir-iki saat öncesine kadar Floransa’da da yağmur yağdığı belli. Akşam vakti hava güzel. Katedral ve civarında, açık hava sanat galerisi Signoria Meydanında biraz dolaştım. Akşam ışıkları altında Vechio Köprüsünü izledim. Şehir akşamın bu saatinde dahi hareketli. Ertesi gün detaylı biçimde dolaşacağım yerleri bir tür ön keşif gezisi gibi oldu. Dolaşırken Punto Market görünce bira ve fıstık aldım. Dönerken otelin tam karşı çaprazındaki Snack-Bar’dan güzel bir peynirli panini (3,50 €) alarak akşam yemeği işini de halletmiş oldum. Otele döndüğümde saat 22.00’yi geçiyordu. Televizyonda Milan-Arsenal şampiyonlar ligi maçını seyrederek yorgun bedenimi dinlendirmeye çalıştım. Televizyon açık kalarak sızmışım… ……………………………………… Sabah otelden kendimi dışarı attığımda saat 09.00 olmuştu. Hava güneşli ve açık, güzel bir gün beni bekliyor anlaşılan. Hava sıcaklığı yaklaşık 14 derece olacak. Ara sokaklardan birisinde iki kruvasan ve kahveden oluşan kahvaltımı (4 €) tamamladıktan sonra istikamet meşhur Duomo’nun olduğu San Giovanni Meydanı. Buradaki meydan ve ona açılan diğer sokaklarla oldukça geniş bir alandan söz ediyoruz. Fikir vermesi açısından tadilat yapılan bölümlere yapıştırılmış olan fotoğraflardan birisini aşağıya koyup neyin nerede olduğunu göstermeye çalıştım. Daha şehrin ilk karelerinde dumur oldum diyebilirim. Hani “tarihle yüz yüze gelmek” ya da “Sanatla yıkanmak” tarzı ifadeler kullanır ya kalemi kuvvetli yazarlar aynen o haldeyim bende. Meydanın ortasında yer alan vaftizhane, hemen karşısındaki ünlü katedral (Santa Maria del Fiore) insanın aklını başından alıyor. Toskana bölgesinin başkenti olan Floransa, Rönesans’ın da başkenti olarak kabul ediliyor. Leonardo da Vinci, Michelangelo ve Dante gibi sanatçılar burada doğmuşlar. Şehir kısa bir süre İtalya Krallığına da başkentlik yapmış. Çevresiyle beraber yaklaşık bir milyonluk bir nüfusa sahip olsa da tarihi bölgesi yürüyerek gezilecek kadar küçük diyebilirim. Her sokak, her köşe başı, neredeyse her meydan ve yapı sanat eserleri ile dolu. Hatta Floransa için “açık hava müzesi” ifadesini kullananlar son derece haklı bana göre. Katedral ve Vaftizhane... Bugünkü yapısına 11-12. yüzyılda ulaşan Vaftizhane (Baptistery) sekizgen bir şekle sahip. Her ne kadar yıllara yenik düşüp yer yer kararmış olsa da dış cephesinde yeşil ve beyaz mermer kullanılmış. Katedral tarafındaki bronz kapı “Cennetin Kapısı” olarak biliniyor. Altın sarısı renginde ve dini motifler içeren on farklı panelden oluşan kapı güzel bir kopya, orijinali Katedral Müzesinde sergileniyormuş. Pek çok ünlü yanında 19. yüzyılın sonuna kadar tüm Floransa’lı Katolikler burada vaftiz edilmişler. Vaftizhanenin karşısına geçip bir süre izledim. Karşımdaki yapının neredeyse 1000 yıllık olduğunu bilmek insana ayrı bir heyecan veriyor doğrusu. Meydanın bir köşesinde yer alan turizm danışmaya girip ücretsiz harita, broşür ve Floransa’daki tüm müzelerin açılış-kapanış saatleri ile giriş ücretlerinin bulunduğu çıktıyı aldım. Burada küçük bir parantez açmak istiyorum. Bir gün önce trenle Lucca’dan Floransa’ya gelirken Loneyplanet’in Floransa bölümüne göz gezdiriyordum. Orada “Medici ailesinin son ferdinin vefatı onuruna her yıl 18 Şubat günü Floransa’da tüm müzeler ücretsiz” yazdığını fark ettim. 18 şubat cumartesi günü benim Floransa’da kapalı mekanları gezmek için ayırdığım tarihti. Turizm danışmadaki görevli bayanla aramızda şöyle bir diyalog geçti: “- Cumartesi müzeler ücretsiz mi? - Neden? Cumartesinin bir özelliği yok ki? - Ama 18 Şubata denk geliyor bu cumartesi… - Eee, ne yapayım? - Medici ailesi, son fert, ölüm, bedava, falan filan…. - Aaaaaa, evet, 18 Şubat, haklısınız, ama benim sormam lazım birkaç yere…” Bu diyalogun sonunda görevli bayan bir iki yere telefon açtı ama sonuç alamadı. Bana mümkünse yeniden uğramamı, prensip olarak müzelerin ücretsiz olması gerektiğini söyledi. Oradan çıkıp ara sokaktan Repubblica Meydanına ulaştım. Kare şeklindeki büyük meydan şehrin ilk forum meydanıymış. Yani eski Roma döneminde şehrin kalbinin attığı yer. Üç tarafı restoran ve kafelerle dolu meydanın bir tarafında devasa bir tarihi kapı var. Meydanın batı tarafındaki kapı (ya da kemer) Floransa’nın İtalya Krallığına başkentlik yaptığı dönemde inşa edilmiş. Oldukça heybetli görünüyor. Bu arada meydanda bir çikolata festivali var. İtalya’nın farklı bölgelerinden onlarca çikolata üreticisi kendi stantlarını kurmuşlar ve satış yapıyorlar. Her tür ve şekilde çikolata mevcut. Gezmesi bile çok keyifli. Aradan Floransa’nın alışveriş caddesi Calzaiuoli’ye çıktım. Bildiğiniz markalar ve klasik dükkanlar. Ama bunların tarihi binaların altında olması bile çok hoş. Caddenin sonu meşhur Piazza della Signoria’ya ulaştı. “L” şeklindeki meydan ünlü belediye binası Palazzo Vecchio’nun da bulunduğu meydan. Tarihi açıdan bakarsak buraya Hükümet Meydanı da diyebiliriz. Zira dokuz kişiden oluşan Floransa’nın ortaçağ ve Rönesans dönemi yerel meclisinin adı “Signoria” olarak biliniyor. Şehrin tarihi sosyal ve kültürel merkezi burasıymış. Signoria Meydanı her daim bir başka güzel... Belediye binasının hemen giriş kapısında devasa iki heykel bulunuyor: Bunlardan ilki ve en çok ilgi göreni sol taraftaki Micheleangelo’nun 5 metre 17 santimetre yüksekliğindeki Davud Heykeli. Sanatçı tarafından 1501 ila 1504 yılları arasında yapılan heykelin orijinali 1873 yılında Accademia’ya kaldırılmış. Burada bulunan ise aslının birebir kopyası. Kapının sağ tarafında ise Bandinelli tarafından yapılmış olan “Hercules and Cacus” heykeli var. Cacus adlı antik dönem canavarını öldüren tanrı Herkül. Yani gücün simgesi. Aslında her iki heykelde Medici ailesi için yapılmış. Davud ruh ve manevi gücü temsil ederken Herkül ise fiziksel gücü temsil ediyor. Herkül’deki detaylar oldukça dikkat çekici. Sanki her ayrıntı tek tek işlenmiş. Bunları görünce insanoğlu mermer ve taşlarla nasıl rahatlıkla oynamış hayretle izliyorum doğrusu. Meydanın bir diğer bahsedilmesi gereken bölümü de heykellerin süslediği ünlü Loca, ya da orijinal adıyla Loggia della Signoria. 14. yüzyılda Medici ailesinin törenleri rahatça izleyebilmesi için inşa edilen loca bugün için onlarca heykelin sergilendiği bir açık hava müzesi. “Müze” ifadesi doğru zira loca ve heykeller hemen arkasındaki Uffizi Galeri’ye ait. Yani heykelleri incelerken ya da fotoğraflarını çekerken aslında müzedesiniz. Buradaki pek çok eserin içinde pek çokları gibi benim de en çok üstünde durduğum Cellini’nin bronzdan yapılma Perseus heykeli oldu. Sağ elinde kılıcı sol elinde ise Medusa’nın başı olan heykelin yapımı 10 yıldan fazla sürmüş. Bir bütün halinde locada dolaşmak ve heykelleri incelemek harika. Ayrıca locadan Signoria Meydanını seyretmek de bir o kadar güzel. Signoria Meydanı’nda bulunan bir diğer önemli eser ise Neptün Çeşmesi. 16. yüzyılda Ammannati ve onun öğrencileri tarafından inşa edilen havuzun ortasında deniz tanrısı Neptün heykeli ve etrafında da deniz atları ve deniz kızları bulunuyor. Oldukça görkemli bir eser olarak yükseliyor. Çevresinde ben dahil onlarca insan fotoğraf çekmek için başkalarının fotoğraflarını çekmelerini bekliyor. Uzunca bir zaman meydanda vakit geçirdikten sonra hemen yan tarafındaki Uffizi Galerisine doğru ilerledim. Niyetim giriş kapısında ne kadar kuyruk olduğuna bakmak. Zira yüksek sezonda dört-beş saati bulan bekleme kuyrukları olduğunu okumuştum. Oldukça sakin, sadece 3-5 kişi var giriş kapısında. Biraz dolaştıktan sonra geriye dönüp Via Porta Rossa üzerinden Floransa’nın bir başka popüler yeri olan Yeni Market’e (Mercato Nuovo) vardım. 16. yüzyılda inşa edilmiş olan bu kare şeklindeki kemerli loca, çanta, cüzdan, mont ve bilumum “çakma” hediyelik eşyaların satıldığı popüler bir pazar yeri aslında. Dolaşmak keyifli ama fiyatlar hiç de uygun değil bence. Pazarın güney tarafında “Domuz Çeşmesi” (Fontana del Porcelilino) var. Bronz domuz heykeli Uffizi’de bulunan aslının bir kopyası. Domuzun burnunu okşadığınızda size şans getireceğine inanılıyor. Eğer çeşmeye para atarsanız ya da domuzun burnuna sokarsanız Floransa’ya yeniden geleceğinize yönelik bir efsane dolaşıyor. Tıpkı Roma’daki Aşk Çeşmesine bozuk para attığınızda yeniden Roma’ya geleceğinize inanıldığı gibi. Ara sokaklarda dolaştıktan sonra yeniden turizm danışmaya vardım. İçeriye girer girmez görevli bayan beni görünce “bende son bilgileri vermek için sizi bekliyordum” diye neredeyse haykırdı. Son durum şu: 18 ve 19 Şubat tarihlerinde Devlet Müzeleri (State Museums) %50 indirimli; belediye müzeleri ise tamamen ücretsiz. Peki bu ne anlama geliyor? Uffizi, Accademia, Pitti Sarayı, Arkeoloji Müzesi, Bargello Müzesi ve bunun dışında en az 10 tane daha müze %50 indirimli. Bunun yanında başta Palazzo Vecchio ve Brancacci Şapeli olmak üzere 5-6 belediye müzesi de ücretsiz. Floransa’ya gelirken Uffizi, Pitti ve Vecchio ve Katedral Müzesi mutlaka gezeceğim yerler arasındaydı. Bu açıdan bakınca başlangıca göre bayağı bir avantajlı olduğum kesin. Bu arada turizm danışmadan şehir içi ulaşımla ilgili bilgiler de aldım. Günlük sınırsız ulaşım bileti 5 €. Tek binişlik 90 dakika geçerli bilet ise 1,20 €. Floransa’ya yaklaşık 30 dakika mesafedeki Fiesole’ye nasıl gideceğimi de öğrendim. 7 no’lu otobüs San Marco Meydanından kalkıyormuş. Aslında cumartesi günü düşünüyordum ama hem havanın kapalı olma ihtimali hem de cumartesi günü müzelerin indirimli olması nedeniyle fikir değiştirip bugün gitmeye karar verdim. Katedral Meydanına açılan Borgo S.Lorenzo’den devam edince devasa San Lorenzo Bazilikasına ulaştım. İlk temelleri dördüncü yüzyıla uzanan bazilika hem Floransa’nın en eski bazilikası hem de Medici ailesinin bazı üyelerinin de mezarlarının bulunduğu yer. Kat kat kubbe şeklinde yapısıyla oldukça heybetli görünen bazilika bakımda olduğu için içeriye girmek nasip olmadı. Hemen bitişiğinde ise ünlü Medici Şapeli var. Zaten ikisi aynı kompleks içinde bulunuyor. Bazilika giriş ücreti 2,50 € iken, Medici Şapeli 6 €. Bazilikanın bulunduğu cadde ve ona açılan yan sokaklar aynı zamanda Floransa’nın en büyük sokak pazarına da ev sahipliği yapıyor. Belki de bir kilometreden uzun caddede bulunan onlarca tezgahta kıyafetten çantaya, bardaktan çanağa, cüzdandan magnete ne ararsanız var. Hem de oldukça ekonomik fiyatlar olduğunu söyleyebilirim. Hediyelik magnetlerimi de bu pazardan aldım. Tanesi sadece 1 €. Pazar caddesinin ortalarında ise meşhur kapalı merkez pazar var. İki katlı pazar, 19. yüzyılda kurulmuş. Et, şarküteri, manav ne isterseniz mevcut. Aynı zamanda taze makarna ve yerel lezzetler yiyebileceğiniz bir kaç kafe ve restoran da bulunuyor. Çok renkli ve hoş bir yer. Böyle mekanları oldum olası sevmişimdir. Tezgahların arasında dolaşarak keyifli bir zaman geçirdim. Aynı zamanda birkaç tezgahta müşterilere sunulan peynirlerden tattım. Via Cavor üzerinden San Marco Meydanına çıktım. Fiesole’ye giden 7 no’lu otobüs bu meydandan kalkıyor. Gazete büfesinden 1,20 €’ya iki bilet aldım. Otobüsle yaklaşık yarım saat süren yolculuk sonucunda Fiesole’ye vardığımda saat 12.15 olmuştu. Fiesole, Floransa’ya yaklaşık 8 km uzaklıkta, tepelik arazide kalan bir yer. Nüfusu yaklaşık 15.000. Etrüksler tarafından MÖ’den önce 8. yüzyılda kurulan şehir Romalılar tarafından ele geçirildikten sonra da en az Floransa kadar önemli bir yerleşim yeri olmuş. Ama 12. yüzyılda Floransa’ya teslim olmak zorunda kalmış. Zamanla zengin Floransalılar burada kendilerine güzel ve görkemli evler inşa ettirmişler. İş için Floransa’ya inmişler, normal zamanlarda sakin, huzurlu ve yeşillik Fiesole’ye dönmüşler. Fiesole’ye bol virajlı ve ağaçlı bir yoldan geldik. Otobüsün son durağı Mino Meydanı oldu. Yüksekte kaldığı için, biraz puslu da olsa, harika Floransa manzarası ayaklarınızın altında. Büyük bir dikdörtgen şeklindeki meydanın etrafında kafeler ve restoranlar var. Meydanın tam ortasında atlarının üzerinde Victor Emmanuel II ve Garibaldi’nin heykelleri var. Heykellerin oturduğu kaidenin etrafına İtalyan bayrağının renklerini simgeleyen yeşil, beyaz ve kırmızı şeritler geçirmişler ama tahminim geçici bunlar. Meydanın bir tarafı Palazzo Pretorio olarak bilinen belediye binası. 14. yüzyılda yapılmış pek çok lüks villadan bir tanesi. Bir süre meydanda dolaştıktan sonra kasabanın arka tarafındaki dar sokaklarda dolaştım. Biraz yokuş çıktıktan sonra en tepede ise San Francesco Manastırı var. Manzara her yerden muhteşem. Tekrar meydana geri döndükten sonra Arkeolojik Alana doğru yollandım. Bugün için nadiren bulunan Etrükslere ait kalıntıların yer aldığı alanda bir müze, Roma tiyatrosu ve Roma hamamı da bulunuyormuş. Ancak Ocak ve Şubat aylarında saat 14.00’de kapandığı için fazla vaktim olmayacağını anlayınca vazgeçtim. Meraklısı için arkeolojik alana giriş ücreti 10 €. Fiesole’nin bir diğer önemli yeri de 11. yüzyıla tarihlenen ama pek çok kereler restorasyondan geçirilen katedrali. Yüksek saat kulesi ise tamamıyla orijinal ve 13. yüzyıldan kalma imiş. Tam dolaşırken saat 13.00’te çanları çalmaya başladı. Tüm kasabayı ayağa kaldırdığını rahatlıkla söyleyebilirim. Fiesole, özellikle yüksek sezonda Floransa’nın sıcak havasından ve kalabalığından kaçmak için ideal bir yer. En azından birkaç saatinizi ayırmanızı tavsiye ederim. Piazza della Liberta’da otobüsten indiğimde saat 14.00’e geliyordu. Floransa’nın kuzey bölgesinde kalan bu devasa meydan 19. yüzyılda oluşturulmuş. Lorena sülalesinin yönetime gelmesi şerefine yapılmış olan tepesinde atlı heykelle devasa bir zafer takı meydanı süslüyor. Meydanda biraz turladıktan sonra Botanik Parkı ve Bilim Müzesi güzergahıyla Accademia’nın oraya geldim. Her ne kadar gezme işini cumartesiye bırakmış olsam da yerini öğrenmek iyi oldu. Bu arada Via Ricasoli, 55 numarada bir süpermarket var. Şehir merkezinde market bulmak hiç de kolay olmadığı için içeriye daldım ve su takviyesi ile birlikte irice bir peynirli pizza parçası aldım (3 €). Bundan sonraki hedefim dünyanın en güzel köprülerinden birisi olarak kabul edilen Vecchio Köprüsü. Kelime anlamı “eski”. Resmi belgeler açısından bakarsak 10. yüzyıla tarihleniyor ancak Romalılara kadar dayanıyor. Birkaç defa nehrin azgın suları nedeniyle yıkılmış. Şimdiki görüntüsünü ise 1345 yılında almış. Arno Nehri’nin en dar noktasına yapılmış olan köprünün en ilginç özelliği üzerinin evler ve dükkanlarla kaplı olması. Aslında bu anlayış ortaçağda inşa edilmiş olan pek çok yapıda görülen bir tarzmış. Zamanında kasapların hakimiyetinde olan köprü, etrafa yaydıkları kötü koku Dük hazretlerini rahatsız edince, yerini kuyumculara bırakmış. Köprünün bir diğer özelliği de bugün gördüğümüz mağazaların üzerinde Pitti Sarayı ile Uffizi üzerinden Vecchio Sarayını birbirine bağlayan Vasari Koridorunun bulunmasıymış. Bu koridor kent yöneticilerinin kullanımı için yapılmış. Hani saldırı ya da benzer bir şey olursa çabucak geçişler yapılsın diye. Köprünün tam ortasında ünlü kuyumcu, heykeltıraş ve müzisyen Cellini’nin bronz bir heykeli var. Bu arada 2. Dünya Savaşında Almanlar İtalya’dan çekilirken sadece Vecchio Köprüsüne dokunmamışlar. “Hitler güzelliğine kıyamadığı için” diye bir efsane var ama bence oradaki komutanının inisiyatifi ile olmuştur bu. Zaten köprü dışında giriş-çıkışları tahrip ettikleri için kullanılamaz hale gelmiş. Köprü şehrin en güzel yerlerinden birisi bana göre. Kuyumcular evleri zaman içinde büyüterek ailelerini de getirmişler. Köprüden geçerken bu çok katlı dükkanlar ve evler yüzünden bir köprüden geçtiğinize inanmak neredeyse imkansız. Normal, tarihi bir ortaçağ sokağında yürüyormuşsunuz gibi. Köprüye dışarıdan baktığınızda ise üst üste evlerin bulunduğu, her an yıkılacakmış gibi birbiri üstünde bazıları yamuk biçimde duran yığınlardan oluşmuş bir görüntüsü var. Ama kabul etmek lazım ki süper görünüyor. İnsan bu garip ama bir o kadar da güzel eseri saatlerce seyredebilir. Köprüyü ve karşı tarafta nehir kıyısında dolaştıktan sonra bir sonraki köprü olan Santa Trinita’dan geriye dönerek nehir boyunca Eski Köprüye doğru yürüdüm. Arno nehrinin zayıf akışı ve etrafındaki “sarı renk” ağırlıklı evler bana Barselona gezimde ziyaret etme şansı bulduğum küçük ortaçağ kasabası Girona’yı hatırlattı. Orada da nehir kenarındaki evlerin gölgesi suya vurunca doyumsuz görüntüler elde ediyorsunuz. Uffizi’nin yan tarafındaki Giudici Meydanındaki Cafe Mingo’da soluklanıp bir Cafe Americano içtim (2 €).Güneş öyle bir yaktı ki dışarıda oturmama rağmen montumu çıkarmak zorunda kaldım. Hem notlarımı toparlayıp gezinin devamındaki rotayı planladım hem de gelip geçeni seyrederek Şubat güneşinin keyfini çıkardım. Duomo’nun kapısına geldiğimde saat 15.30 olmuştu. Duomo ya da uzun adıyla Santa Maria del Fiore, 13 ve 14. yüzyıllarda haç şeklinde inşa edilmiş. Yapının yüksekliği, mermer ve küçük heykellerle süslenmiş ön cephesi ile son derece gösterişli. Büyük bir mimarlık harikası olarak kabul edilen kubbesi ise Rönesans dönemi pek çok kubbeye ilham kaynağı olmuş. Hemen yan tarafında ana yapıdan bağımsız bir çan kulesi var. Campanile adlı bu kule 82 metre yüksekliğinde ve 414 basamakla çıkılıyor. Asansör olmadığı için “almayayım” dedim ve daldım katedralden içeri. Katedralin iç tarafı dışarının aksine son derece sade. Sanki tüm önemli parçaları ücretli girilen yerlere topladıkları için geriye fazla bir şey kalmamış havası hakim. En etkileyici yeri hiç şüphesiz kubbenin iç tarafı ve üzerindeki resimler. Devasa saatin bulunduğu bölüm ile girişte sağdaki duvara işlenmiş İsa freski de hoş. Bu noktada Duomo ve bağlantılı diğer yerlerle ilgili giriş ücretleri hakkında biraz bilgi vereyim. Duomo ücretsiz. Campanile (Kule) 6 €, Baptistery (Vaftizhane) 5 €, Dome (Kubbe) 8 €, Duomo Müzesi 6 € ve Cripta ise 3 €. Bunun dışında dört gün geçerli kombine biletler de var. Mesela Duomo Müzesi ve Dome 11 €; Müze + Campanile + baptistery 15 €; tamamını gezmek isterseniz toplam 23 €. Artık hangisi size uygun geliyorsa. Katedralden çıkıp sokak ve meydanlarda dolaştıktan sonra otele uğrayarak fotoğraf makinemin pillerini şarja taktım. Saat 17.00’ye geliyordu. Tren istasyonunun oraya geldim ve 12 no’lu otobüse binerek yaklaşık 30 dakikalık bir yolculuk sonunda nehrin karşı tarafında eşsiz bir Floransa manzarası sunan Piazza Michelangelo’ya vardım. Gelmeden önce incelediğim tüm internet siteleri “sakın Michelangelo Meydanına gitmeden Floransa’dan dönmeyin” diyorlardı. Gerçekten haklıymışlar. Trafiğe kapalı meydan nefis bir Floransa manzarası sunuyor. Benim gibi güneşin batışını izlemeye gelen yüzlerce insan toplanmış. Kimisi ayakta kimisi de sol tarafta bulunan terastaki merdivenlere oturmuşlar. Meydanın düzenlenmesi Floransa’nın İtalya Krallığının başkenti olduğu dönemde yapılmış. Daha çok aşırı sıcaktan kaçılan bir seyir tepesi ve alanmış başta. Tam ortasında Floransa’daki ikinci çakma Davud Heykeli var. Henüz orijinalini görmek nasip olmadı ama neyse... Meydanın bir tarafındaki terasta sıra sıra hediyelik eşyacılar ve kafeler mevcut. Yani buraya gelip vaktiniz varsa hem dinlenmek, hem Floransa'yı seyretmek hem de alışveriş yapmak mümkün. Herkes gerek ayakta gerek merdivenlerde olabildiğince fotoğraf çekiyor. Bende onlara katıldım ve fotoğraf makinemin izin verdiği ölçüde bol bol foto çektim. Ancak niyetim güneşin batışını bu noktadan değil de hemen birkaç yüz metre ilerideki San Miniato al Monte Kilisesinin terasında karşılamaktı. Kale gibi merdivenlerini tırmandım. Kilisenin önünde bir grup genç başlarında hocalarıyla kara kalem manzara çalışması yapıyorlardı. Gerçekten manzara buradan da çok güzel. Michelangelo Meydanından Floransa bir başka güzel... Kilise 1018 yılında inşa edilmiş. Ön cephesi birkaç farklı renkte mermerle şekillendirilmiş. Kilisenin bahçesinde kime ait olduğunu bilemediğim mezarlar var. Turizm danışmadaki bayanın söylediğine göre kilise 17.30’da kapanıyor ama hemen birkaç dakika sonra özel bir ayin başlıyormuş. Ayini izlemek için içeriye girdim ve beş dakikalık bir izlenim yetti açıkçası. Dönüşte 13 no’lu otobüse bindim. Tren istasyonuna iki durak kala bilet kontrolü yapmak üzere dört tane görevli otobüse bindi. Japon kafilesinde bilet vardı ama makineye onaylatmamışlardı. Bilmediklerini söyleyince kontrolörler sorun yapmadılar ve anlattılar. İstasyonda inince hemen sağ tarafta yer alan SITA otobüs terminaline gittim. Siena’ya giden hızlı servis 7,10 € ama Pazar günü sefer sayısı az olduğu için bana uygun değil. Bize yine tren yolları görünecek anlaşılan. Hava çoktan kararmıştı. Diğer İtalyan şehirlerinde olduğu gibi Floransa’da da çok güçlü bir ışıklandırma yok. Benzer durum Venedik ve Milano için de geçerliydi. Notlarım arasında bulunan yöresel yemek restoranlarının her ikisi de kapalı olunca akşam yemeği için yeni bir mekan aramaya başlamıştım ki Via Faenza 22 numarada Star Kebab’a rastladım. Tezgahta tek başına çalışan Hamit’le tanıştık. Daha sonra İbrahim’de geldi. Koyu bir sohbete başladık. İbrahim Adanalı, bayağı bir gezmiş Avrupa’da nihayet Floransa’da karar kılmış. Hamit ise Antepli. Yakışıklı, hoş sohbet bir delikanlı. 8 yıldır ailecek buradalarmış. Sohbet uzadıkça uzadı. Gelsin dönerler gitsin biralar derken saat 22.00 olmuştu. Müsaade isteyip otele doğru yola çıktım… (Devam edecek) Seyahatle kalın… Serinin diğer yazılarını okumak için : Şubat Güneşinde Toskana Gezisi 1: Lucca |
Yazılan Yorumlar... | |
hakangeziyor (11 Nisan 2014) |
Sevgili Bengu, verdiğin link Floransa Duomonun resmi linki olduğu için öncelikle güvenli olduğunu söyleyeyim. Benim gezdiğim dönemdeki fiyatlar değişmiş ve kombine biletler ucuzlamış. Zaten Floransada en çok şikayet edilen şeylerden biri de giriş ücretlerinin yüksekliği idi. Anladığım kadarı ile bu işi halletmişler. Hem de oldukça uygun bir fiyata... Gelelim değer mi işine... Zaten 10 Euroya o bileti alman gerekiyor zira Müze ve Vaftizhaneyi kesinlikle görmeni tavsiye ederim. Bununla birlikte Duomo, zaten daha önce de ücretsizde ve bana göre içinde bir şey yok ama burası için bir kaç dakikanı ayırmanda sakınca yok diye düşünüyorum. Bell Towera gelince, asansör yok, 414 basamak beni yormaz dersen müthiş bir manzara olduğunu söyleyebilirim. Ben çıkmadım ama çıkan dostlarım hep olumlu bahsetmişti. Yorulmam dersen dene derim... Şimdiden iyi seyahatler. Umarım senin Floransanı da burada okuma şansımız olur... |
bengu (11 Nisan 2014) |
merhaba Hakan Bey, duomo için http://www.museumflorence.com/en sitesinde bilgilere rastladım, tüm yapıyı sizin yazdığınız fiyatlara göre oldukça ucuz biz ücrete gezebiliyoruz. Acaba ben bir yerde hata mı yapıyorum ki :) Ya da bu site güvenilir midir, buradan bilet alabilir miyiz? Bir de tüm yapıyı gezmemizi tavsiye eder misiniz ? Teşekkür ederim şimdiden verdiğiniz bilgiler için. |
NEŞE (27 Ekim 2012) |
Küçük çocukla gezmek zor,kolaylıklar diliyorum,huysuz arkadaş ta aynı derecede zordur,ben ve eşim gibi emekli olduğunuzda rahat edeceksiniz..:)))) |
A (27 Ekim 2012) |
Arkadaslar hepiniz tek tabanca geziyorsunuz tek yıldızı bırak barakada bile kalırsınız . Benim gibi iki cocuk ki biri 16 aylık. Geldim Floransaya sağanak yağmur . Allahtan rezidans ta kalıyoruz. |
NEŞE (31 Temmuz 2012) |
Rekoru ben kırdım galiba ,mayıs ayında 5 gece Kos adasında 2 kişi 233 tl ye kaldık,Booking .com dan yakaladık,iyicearaştırınca güzel ve ucuz fırsatlar çıkıyor |
TAMER (31 Temmuz 2012) |
Serkan bey dediğiniz fiyatlara iyi bir araştırma ve erken rezervasyon ile iki veya üç yıldızlı otellerde bile kalabilirsiniz. Booking.com benimde çok kullandığım bir site ve bazen inanılmaz fiyatlarla çok iyi otellerde kalabiliyorum. Örnegin geçen sene Bergamo NH otelde 65 TL ye kalmıştım. Hakan beyinde dediği gibi yorumlar çok önemli, ben birde harita özelliği ile konumunu incelerim. Trene, metroya yakınlığı da önemli bence... |
hakangeziyor (30 Temmuz 2012) |
Serkan Bey, İtalyada misafirhaneler olsun tek yıldızlı oteller olsun hiç de fena değil. Özellikle daha önde orada konaklayan insanların yorumlarını dikkatli okuyun derim. Bu yorumlardan az sayıda kişi tarafından verilen 90 yerine çok sayıda kişi tarafından verilen 80 benim için daha makbuldur. Ayrıca tespit ettiğiniz yeri mutlaka internetteki arama motorlarına yazın ve çıkan sonuçları da inceleyin. Şimdiden kolay gelsin. |
serkan sevengör (30 Temmuz 2012) |
merhabalar italya daki misafirhaneleri önerirmisiniz booking.com dan 70-80 tl ye yerler buldum. fikirlerinizi bekliyorum |
TAMER (18 Haziran 2012) |
Sevgili Neşe Hanım ve Hakan Bey, güzel dilekleriniz için teşekkürler. Evet bu gezi 9 günlük bir gezi...Bence de keyifli olacak. Bir önceki İtalya gezimde iş dolayısıyla Milano daydım...İki gün orada işlerimi bitirince tam bir yalnız gezgin olarak önce Genova ve Portofino (laf aramızda Portofino çok güzeldi ama ben St. Margharita ya da bayılmıştım...) sonra trenle Firenze ve Roma yapmıştım... Çok keyifli olmuştu... Bu siteyi keşfettiğimden beri bundan sonra bende gezilerimi kaleme alacağım...Hatta eskileri de toparlamayı düşündüm bir ara ama bence çok sağlıklı notlar almak lazım sıcak sıcakken... 29 Haziran da gidiyorum...Notlarımı alacağım bu sefer muhakkak...:) Sizlere de iyi tatiller diliyorum... |
NEŞE (18 Haziran 2012) |
Tamer Bey,programa bayıldım,biz İtalya Ancona dan Patras a geçmiştik gezimizde, tabii İgoumenitsa bir gece daha kısa sürüyor feryboat olarak...Hakanın dediği gibi en az 10-12 gün olmalı....İyi yolculuklar, buon viaggio... |
hakangeziyor (18 Haziran 2012) |
Tamer bey, güzel sözleriniz için teşekkürler. Yola çıkış noktamız "kendi imkanlarıyla gezenler" olduğu için ayrıntılı bilgiler vermeye çalışıyorum. İtalyaya dört kez gittim ve her seferinde ayrı keyif aldım. Çok haklısınız, İtalya en favori ülkelerimden birisidir. Sizde müthiş bir program yapmışsınız anlaşılan. Genel olarak bakıldığında herhalde 12-14 günlük falan olsa gerek. Dört gözle bu güzel ülkedeki anılarınızı okumayı bekliyoruz. Şimdiden iyi seyahatler... |
TAMER (18 Haziran 2012) |
Hakan Bey, yazılarınız özellikle ulaşım, tarifeler ve detaylar konusunda çok açıklayıcı...Özellikle siz de sanırım benim gibi İtalya yı çok seviyorsunuz...Ben de gerek iş gerek tatil olmak üzere 5-6 kez gitmeme rağmen yazılarınızı severek okuyorum. Haziran sonu-Temmuz başında yine ailecek gideceğiz inşallah...Programım şöyle Otobüsle Yunanistan Selanik...Oradan Igoumenitsa dan feribotla Ancona ya geçeceğiz. Sonra iki gün Roma, iki gün Firenze, iki gün de Venedik...Bu arada Napoli, Pisa, Siena, Verona ve Garda gölü de var. Sonra tekrar Ancona dan feribotla Yunanistan ve Kavala...Sonra da İstanbul...Allahtan benim biraz İtalyancam var da İngilizce kouşulmayan yerlerde sıkıntımız olmuyor...İnşallah dönüşte bende yazıları ekleyeceğim... |
hakangeziyor (18 Haziran 2012) |
Hocam, teşekkürler. Valla ben "müzeler ücretsiz değil mi?" dediğimde turizm danışmadaki bayanın tepkisini görmeliydiniz. Sonra aramız çok iyi oldu. Ertesi gün yeniden uğradığımda "herkese söyledim" deyince "aman yapma çok sıra olur" deyip gülüştük :) Elbette Uffizi ve diğerleri devamında gelecek. Sizin Kos anılarınızı da en kısa sürede bekliyoruz. Eminim yine çok keyifli ve güzel geçmiştir. |
NEŞE (18 Haziran 2012) |
Teşekkürler Hakan, aldın götürdün yine beni sevdiğim yerlere...İtalyan danışma görevlisi bile senin karşında pes etti, artık bundan böyle Floransa da senden sorulur..Ben de Kos dan döneli birkaç gün oldu,ucuz otel bulmada ben seni geçtim galiba Kos seyahatinde, fakat İtalya ölçülerine göre senin otel de çok ucuz sayılır. Floransa ya hayran olmamak elde değil, Uffizi galerisi o mevsimde boştur ,herhalde yazının devamında anlatacaksın, merakla bekliyorum... |