Arabamla Dünya Turu – Rusya : 6 (Khandiga- Kolima Yolu - Gulag Kampları) | |
Hatırlarsanız Vladivostok’mu Magadan’mı derken, sola sinyali verip istikameti Magadan’a çevirmiştim... Akşam saat yediye doğru Aldan kıyısına vardığımda, benden başka iki araba daha vardı, feribotun gelmesini bekleyen. Dışarıda bekleyen üç kişinin yanına gidip, feribotu sordum. Doğru yerdeymişim. İngilizce bilip bilmediklerini sorunca içlerinden birisi, bekleyen iki arabadan UAZ minibüse gidip, içeriden birisini çağırdı. Çıkan genç, yanıma yaklaştı; İngilizce biliyor. Konuşmaya başladığımızda gözü Lando’ya (arabam) takıldı; biraz şaşkın ama sevinçle “Türkiye’den mi geliyorsunuz?” diye sordu, Türkçe. “Evet” dedim, “Türk okulu mu?”. Yakutsk’ta 2005 yılında kapatılan Türk okulunda okumuş o da. Daha sonra, tatil için 2 kez de Türkiye’ye gitmiş. “Üzerinden uzun zaman geçti, unutmaya başladım Türkçe’yi” dedi. İvan Alekseiev Khandiga’da -bizim bildiğimiz anlamda- mali işlerden sorumlu kaymakam yardımcısı olarak çalışıyor. Yakutsk’ta, milli eğitimle ilgili bir toplantıdan dönüyorlar, Bölge Milli Eğitim Sorumlusu bir hanım ve bir öğretmenle (o da hanım) birlikte, kaymakamlığın minibüsüyle. Minibüsü kullanan da, öğretmen hanımın kocası. Birazdan, hava iyiden iyiye karardığında hepimiz feribota binmek üzere arabalarımıza geçtik. Feribotta İvanlar’ın arabasına davet edildim. Arabanın içi, hazır Yakutsk’a gidilmişken yapılan alışverişin paketleri ile dolu. Paketlerden biri de, yakında yapılacak bir düğün töreni için alınmış bir koli şampanya. Şampanyalardan biri, Magadan’a vardığımda kutlamam için bana armağan ediliyor. İvan, Khandiga’da nerde kalacağımı sordu. Otel varsa otelde, yoksa çadırda, dedim. Otel varmış. Bölge Valisi’nin (“Başkan” diyorlar, “President” yani) geldiğinde kalması için yapılan, aynı zamanda gelen konukları da ağırladıkları bir misafirhane imiş bu. Adı da President Hotel. İvan, orada kalabileceğimi söyledi. Bolot’un, Yakutsk’tayken bana söylediği Gulag Müzesi’ni sordum; biliyor muydu acaba? “Yarın birlikte gideriz” dedi. Şansın da böylesi. Tam dört ayak üzerine düştüm. Hem Türkçe, hem İngilizce bilen birisine rastlıyorum; üstelik üst düzey bir devlet görevlisi. Feribot, Khandiga tarafına yanaştığında hava iyice kararmıştı artık. İvan yolu kaybederim endişesiyle benim arabama geldi; birlikte yola koyulduk. Khandiga’ya vardığımızda hafiften yağmur atıştırmaya başlamıştı. Karanlıkta, loş ışıklarda etrafı seçebilmem zor. Sonunda bir bahçe kapısının önünde durduk, ivan kapıyı açtı ve arabayla içeriye girdim. İki katlı ahşap binanın arkasında bir de tek katlı bir müştemilat var; saunaymış. Ana binaya girdik. Lüks döşenmiş binanın alt katında kocaman bir salon ve yemek odası, modern ve tam teşekküllü bir mutfak ve birkaç oda var. Üst katta da yine bir oturma odası, başkanın yatak odası dışında bir oda ve banyo daha var. Ben burada kalacağım. Ücret? “Ücret yok” dedi İvan. Ne diyeyim? Misafir umduğunu değil, bulduğunu… Biz de bunu bulduk. Misafirhanede görevli olan İgor Nikolayiev enine ve boyuna gelişmiş bir Sakha. Tam bir Sumo güreşçisi. Aslında, güreşçiymiş ama, Sumo güreşçisi değil. İvan beni İgor’a emanet edip ayrıldıktan sonra İgor’a -varsa- yakındaki bir marketten yiyecek ve içecek bir şeyler almak istediğimi söyledim. Beraber arabayla gideceğiz. Arkadaki saunadan yarı çıplak bir genç de bize katılacak. “Üşümüyor musun?” diye sordum. “Russian style” dedi. Andrey, Moskova Bankası’nda çalışıyor ve görevli olarak Khandiga’ya gelmiş. Hep beraber markete gidip yiyecek ve içecek bir şeyler aldık. Geri döndüğümüzde, ısrarlı davetlerini kıramayıp hayatımda ilk defa saunaya giriyorum. İçeride 2 kişi daha var; onlar da Ermenistanlı ve Khandiga’da yapılmakta olan enstitü inşaatında görevliymişler: birinin ismi Aram, diğerinin ismini hatırlamıyorum. Sauna odasında, zaman zaman 100 derecenin üzerine çıkan sıcaklıktan (kızgın taşların üzerine suyu boca ettiklerinde, tavana yakın yerlerde termometre böyle söylüyordu), dışarıdaki 5 derece soğuğa çıplak olarak çıkmadan, arada soğuk duşun altına giriyorsunuz, alıştırma için. “Russian style!”. Gece yarısına doğru bu çarpıcı deneyim konusunda ev sahiplerine teşekkür edip, odama çıktım. Saunadan sonra sıcak duş, rahat yatak, sessizlik… Muhteşem bir uykunun ardından sabah uyandığımda misafirhanede benden başka bir de gündüz görevlisi bayan kalmıştı. Kahvaltımı yapıp İvan’ın yanına gittim. “Kaymakam Bey” tanışmak istiyormuş. Kocaman bir masanın başında küçücük bir adam. Küçüklüğüne bakmayın; herkes ondan fena halde korkuyor. Ilya Shadrin kendi bölgeleri Tomponskiy ile ilgili kısa bilgi verdikten sonra sıra benim esas merak ettiğim konuya, Kolima Yolu’nun ve çalışma kamplarının hikâyesine geliyor. Benim de artık bu konuyu anlatma vaktim geldi. Kolima Yolu ve Gulag kampları Kolima Yolu, Rusya’nın uzak-doğu ucunda, yani o koca ülkenin gözden en ırak köşesinde; Yakutsk’tan başlayıp, Asya’nın karadan ulaşılabilen en kuzeydoğu ucunda, Pasifik Okyanusu kıyısındaki Magadan’da, yani benim seyahatimin ilk bölümü olan Asya etabının nihai hedefinde son bulan yola verilen isim. Kolima Yolu’nun bir adı daha var, yabancılar tarafından verilmiş olan : “Road of Bones”, yani “Kemik Yolu”. Buna niye böyle bir isim takıldığını, aşağıda yazacaklarımı okuduğunuzda anlayıp, hak vereceksiniz. Bu yazacaklarım; yani, gerek Kolima Yolu’yla, gerekse Gulag kampları ile ilgili anlatacaklarım aslında, hani Kazakistan yazılarımdan birinde, Semipalatinsk’te kısaca anlattığım o Poligon hikayesi gibi, bir (belki iki) makale konusu. O yüzden, gerek konunun detayları, gerekse bu konuda toparladığım ve toparlamakta olduğum görsellerin tamamını burada yayımlamayacağım. Yine aynı Poligon’la ilgili olarak söylediğim gibi; bu makaleyi/makaleleri eğer olur da, daha geniş bir kitlenin okuyabileceği bir medyada yayımlatabilirsem, insanların genellikle bilmediği bu konu(lar)da daha “farkında” olmasını, gerçekte nelerin yaşandığını, Alexandr Soljenitsin’in “Gulag Takımadaları” kitabının aslında bir takım “takımadalar” hakkında olmadığını öğrenmelerini belki bir nebze de olsa sağlarım diye düşünüyorum. Önce Kolima Yolu’nun dünyanın ve Rusya’nın neresinde olduğu hakkında fikir edinebileceğiniz, haritaları bir inceleyin derim. Her ne kadar Kolima Yolu hep Yakutsk-Magadan arasındaki yol olarak bilinirse de, hikâyeye konu olan kısım Khandiga’dan sonraki bölümüdür. Çünkü Khandiga zaten, Kolima’nın meşhur olmasını sağlayacak o acı hikâyelerle dolu dönemin başlamasından çok daha öncesinden beri var olan bir yerleşim. Dolayısıyla, yolun oraya kadar olan kısmı da bu dönemden daha öncesinde mevcuttu. İş aslen Khandiga’dan sonraki bölümde, toplam 1,661km’lik kısım yani. Nedir bu yolu bu kadar önemli kılan? Buna önce “Kolima Yolu neden yapıldı?” sorusunu cevaplandırarak başlayalım. Daha Çarlık Rusyası zamanında, bu bölgenin, yani şimdiki Sakha Cumhuriyeti’nin doğusu ve Magadan Bölgesi’nin büyük altın rezervine sahip olduğu biliniyordu. Ekim Devrimi’nden sonra, Sovyetler Birliği’nin kalkınması için kaynak arayan Moskova, bu bölgedeki altın yataklarını araştırmak, bulmak ve işletmek üzere projeler geliştirmeye başladı. 1925-26 yıllarında bu bölgeye yapılan ekspedisyonlar sonucu elde edilen veriler, altının çıkarılacağı yerleri az-çok gösteriyordu. Ancak, en büyük problem, bu yerlere ulaşımdı; yani buralara yol yapılması gerekiyordu. Daha sonra da, bu madenlerin işletilmesine geçilecekti. İşte, Kolima Yolu’nun açılmasına bu nedenle karar verildi. Ancak tüm bu işlerin, zaten Çarlık döneminden “enkaz devralan” Moskova’nın bütçesini sarsmaması gerekiyordu. Bu amaçla, sonraları adı KGB’ye dönüşen NKVD teşkilatı (Rusça, Narodnyy Komissariat Vnutrennikh Del kelimelerinin baş harflerinden oluşur, “Halkın İçişleri Komiserliği” anlamına geliyor), bu işi çözmek üzere bir proje hazırlar. Kolima bölgesinin kalkınması için yeni bir teşkilat oluşturulacaktır; adına “Dalstroy” denilir. Bu proje kapsamında, önceleri askeri birlikler kullanılarak yol açma çalışmalarına başlanır ama görülür ki, bu öyle kolay ve ucuza mal olacak bir çözüm değildir. Bunun üzerine, daha önceleri de uygulanan, hatta geçmişi Çarlık Rusyası’na dayanan “çalışma kampı” çözümüne gidilmesine karar verilir. Gulag adı verilen ve 27 Haziran 1929 tarihinde yapılan Politburo toplantısında kabul edilerek yürürlüğe giren bir sistem çerçevesinde devreye sokulan bu kamplarla, hükümlülerin iş gücünden yararlanarak, insan emeğine dayalı büyük projelerin hayata geçirilmesi amaçlanır. Sovyetler Birliği’nin birçok yerinde var olanlara ilave olarak yeni kamplar kurulmaya başlanır. Kolima Bölgesi’nde de ilk kamplar Magadan ve Khandiga’da kurulur. Magadan’a gemilerle, Khandiga’ya da karadan mahkûm sevkiyatı başlar. Yüz binlerce mahkûm, zor koşullarda çalıştırılmaya başlanır. Mahkûmların bir kısmı adi suçlardan hüküm giymiş olanlardan, ama çoğu da rejime karşı çıktığı veya vatan haini olduğu iddia olunan bilim adamları, sanatçılar, bürokratlar ve hatta rütbeli askerlerden oluşmaktadır. II. Dünya Savaşı’nın sonlarına doğru bu gruplara, Japon ve Alman savaş tutuklularıyla, Polonya, Litvanya ve Ukrayna’lı savaş suçluları (Alman birliklerine yardım etmek ya da “yeterince mukavemet etmemek”le suçlanan) eklenir. Hatta savaş sonrasında, Almanlar tarafından savaş sırasında esir alınmış olan Kızıl Ordu askerleri de kurtarıldıktan sonra, yine düşmana karşı yeterli mukavemeti gösteremedikleri ve teslim oldukları için Kolima’daki çalışma kamplarına gönderilirler. Yol inşaatı ve bakım çalışmalarında, madenlerde çalışamayacak kadar güçsüz olanlar kullanılır. Madenler -ne de olsa- daha önemlidir; daha kaliteli işgücüne ihtiyaç vardır. Madenlerde çalışıp “eskiyen” mahkûmlar da yine yol inşaatlarında çalışmaya gönderilir. Bir yandan ağır kış koşulları (zaman zaman -50 derecenin altına düşen soğuklar), bir yandan salgın hastalıklar, bir yandan açlık, öte yandan adi suçlulardan oluşan “amele çavuşları”nın ve gardiyanların eziyetleri… Yıllar süren yol açma çalışmalarında milyonlarca mahkûm, gerek madenlerde, gerekse Kolima Yolu inşaatında hayatını kaybeder. Hayatını kaybedenler arasında, ne büyük bir ironidir ki, bir zamanlar çalışma kamplarının yöneticiliğini yapan NKVD görevlileri de bulunmaktadır. Onlar da, kamplardaki işgücünün verimli kullanılmasını sağlayamadıkları için “vatan hainliği” ile suçlanarak mahkûm edilip, bir zamanlar yönettikleri kamplarda mahkûm durumuna düşmüşlerdir. Çok daha büyük bir ironi, Stalin tarafından önceki benzer çalışmalardaki başarıları nedeniyle1931’de Dalstroy’un başına atanan Eduard Berzin’in, Almanya ve İngiltere için casusluk yaptığı ve Magadan’ı Japon egemenliğine sokmak için gizli çalışmalarda bulunduğu gerekçesiyle 1937’de tutuklanması ve Ağustos 1938’de Lubyanka Cezaevi’nde kurşuna dizilmesidir. Hâlbuki Berzin, Dalstroy’un başarıya ulaşmasında en fazla emek sarf etmiş kişidir. Sonuçta Kolima Yolu bitirilir; 1951 yılında. İşte o yoldur ki, uğruna ölen milyonlarca kişinin anısına “Kemik Yolu” olarak da adlandırılır. Ölenlerin çoğunun mezarı yoktur. Ancak çok az bir kısmı, mahkûm arkadaşları tarafından gömülebilir; onların da mezar yerleri sonradan unutur, kaybolup gider. Gömülemeyenler ise, öldükleri yerlerde bırakılırlar, ancak. Gulag sistemi kapsamında, Sovyetler Birliği’nin çeşitli yerlerinde 650’yi aşkın çalışma kampı kurulmuştur. Resmi kayıtlara göre bu kamplardan, kurulduğu 1929 yılından Stalin’in ölümü olan 1953 yılına kadar 14 milyondan fazla mahkûm geçer. Yine resmi, kayıtlar, bunların 1 milyon 54 bininin mahkûmiyetleri sırasında ölmüş olduğunu söyler. Ancak çeşitli kanıtlar ve o günleri kamplarda geçirenlerin ifadelerine dayanan iddialar, bu rakamın çok daha büyük olduğunu söyler: Gulag kampları bu dönemde 40 milyon insanı “konuk” etmiştir. Yalnızca Kolima bölgesindeki kamplarda bu süre zarfında ölenlerin sayısı 3 milyonun üzerindedir. 1953 yılında Stalin’in ölümüyle birlikte Gulag kamplarında şartlar iyileştirilmeye başlanır; 1957 yılında politik suçlular ve düşünce suçluları salınır ve evlerine dönmelerine müsaade edilir. Ancak, aradan geçen yıllar, ne dönecek ev, ne aile, ne de dönmek için para bırakmıştır. O nedenle çoğu, kampların olduğu bölgelerde yerleşir ve hatta, kampta yaptıkları işlere, yani çoğu madenlerdeki görevlerine devam ederler; tek farkla, artık yaptıkları iş karşılığı ücret almaktadırlar. Kolima Yolu ve Gulag çalışma kampları ile anlatacak daha çok hikâye var; hepsi birbirinden hazin, hepsi birbirinden iç paralayıcı… Dedim ya; daha fazlası, makalelere… Khandiga’da ikinci ziyaret, Ivan Ivanoviç Igoşin’in kurduğu< b>Gulag Müzesi. Ivan Ivanoviç aslında bir turist rehberi. Bölgeyi çok iyi tanıyan Ivan Ivanoviç, yürüyerek dağ tepe gezdiği çevreyi karış karış biliyor. Müze binası Ivan Ivanoviç’e bölgesel yönetim tarafından verilmiş. Genelde Gulag çalışma kampları üzerine kurulmuş olan müze, bunun yanında Ivan Ivanoviç’in dağ tepe gezilerinde bulduğu başka şeyleri de kapsıyor; örneğin uçak enkazlarından parçaları. Uçaklar Amerikan yapımı savaş uçakları. ALSIB Hava Köprüsü adı verilen tarihi bir olayın kalıntıları. Bu da ayrı bir hikâye konusu tabi... II. Dünya Savaşı yılları… Daha Amerika savaşa resmen girmemiş. Ancak Almanya’nın hızlı yayılmasından da rahatsız oluyor ve İttifak devletlerine üstü örtülü yardımda bulunuyor. Yardımların resmi kamuflajı “lend-lease”, yani “kiralama” ama, aslında amaç Almanların bu hızlı ilerlemesine engel olunabilmesi için, savaşın içinde olan devletlere lojistik destek sağlamak. Bu kapsamda 1941 yılında Rusya’yla bir anlaşma imzalanıyor ve anlaşma kapsamında binlerce savaş uçağı Rusya’ya “kiralanıyor”. Kiralanan bu uçaklar, Fairbanks/Alaska’da, üzerlerindeki beyaz yıldız (Amerikan Hava Kuvvetlerinin beyaz yıldızı) kızıla boyanarak Rus pilotlara teslim ediliyor. Uçakları teslim alan Rus pilotlar da Alaska-Bering Boğazı-Kamçatka üzerinden, Magadan’ın 217 mil kuzeyindeki bir hava üssüne uçup, burada başka bir birliğe uçakları teslim ediyor. Bu şekilde, bir bayrak yarışı misali, uçaklar Yakutsk, Krasnoyarsk üzerinden Moskova’ya ulaşıyor. Toplam 8,000 uçak sevk ediliyor, bu yolla; çoğu avcı (P39 ve P63’ler) ve avcı bombardıman (P40 ve P47) uçağı olmak üzere ağır bombardıman (B25 ve A-20) ve nakliye (bizde de yakın zamana kadar hizmet gören C47 Dakotalar) uçaklarının da içinde olduğu… Bunlardan 133’ü -çoğu Sibirya’da olmak üzere- kaybolur; 140 pilotuyla birlikte. İşte Ivan Ivanoviç’in müzesinin bir bölümü de, bu kaybolan uçakların bazılarının enkazlarından parçalara, fotoğraflara ve daha birçok dokümana ayrılmış. Ivan Ivanoviç Igoşin’le sabah diğer Ivan’ın yardımıyla anlaşabildik. Öğleden sonra tekrar ziyaret ettiğimde ise bize tercümanlık yapacak kimse yoktu ama, artık birbirimizin “dilinden” anlıyorduk. Bana, Alman Televizyonu’nun hazırladığı bir Gulag belgeselini izletti, oğluyla, kendi fotoğraflarından derlenmiş bir CD hazırladı ve ayrılırken bana hararetle sarılıp uğurladı. Ertesi sabah saat 9 gibi yola çıkmak üzere President Otel’den ayrıldım. Benzinciden motorin alırken, deposunu doldurmakta olan bir vatandaş nereye gidiyor olduğumu sordu. “Tomtor üzerinden Magadan’a…” dedim. Gözleri büyüdü, “Tomtor’dan sonra yol yok” dedi. Göreceğiz bakalım. O da Tomtor’a gidiyormuş, bu arada. (Devam edecek) Not: Ali Eriç'in “Arabamla Dünya Turu” gezisinin başlangıcı ile ilgili detaylar için Arabamla Dünya Turu – Türkiye (Başlangıç – Karadeniz) gezi yazısını okuyabilirsiniz. |