İstanbul'un İnci Taneleri: Büyükada, Heybeliada ve Burgazada

İstanbul’un güzel köşelerini keşfederek, keşmekeş yerlerinden kaçarak, güzel bir kent turunun ardından, Büyükada’ya gitmek üzere Kadıköy’den adalar vapuruna biniyoruz. Adalara gitmek kolay. Farklı şirketlerin yolcu vapurları mevcut. Motor ve deniz otobüsleriyle de gidebilirsiniz. En yakın noktaya ulaşım 25 dakika sürerken, en uzak noktadan ulaşım yaklaşık 1,5 saat sürüyor. Büyülü fakat yaralı şehir İstanbul’un eşsiz güzelliğine müdahale eden devasa binaları görmezlikten gelerek Haydarpaşa Gar Binası, Kız kulesi, Fenerbahçe koyunu seyrederek denizle yolculuğun keyfini çıkararak yol alıyoruz.

1973’te ve 2000’de gittiğim adalar seyahatimin görüntüleri belleğimde, karşılaştırmalar yapıyorum ister istemez. 39 sene önceki İstanbul silueti inciler dizilmiş gibiydi. Mimari yapılar, evler ve camilerin doğayla uyumu, denizin bu uyuma eşliği sihirli bir görüntü verirdi. Şimdilerde göründüğü gibi İstanbul siluetindeki yapıların şehirle kavgası, uyumsuzluğu yoktu. Son yıllarda yapılan aralardan göğe fırlamış, kaba, görgüsüz, saygısız yapılar içimi burkuyor (inşaat dikmeyi kalkınma zannediyoruz galiba). Safranbolu evlerini düşünüyorum. Birbirinin güneşini kapatmayan saygılı evler. Nerden nereye!

Adalar görünüyor. Adalar, İstanbul'un Büyükada, Heybeliada, Burgazada, Kınalıada, Sedefadası, Sivriada, Yassıada, Kaşıkadası ve Tavşanadası adlı dizilmiş gerdanlık gibi dokuz adadan oluşan ilçesi. Adalarda yaşayan azınlık nüfusunun toplumsal, siyasal nedenlerle, dönem dönem buradan ayrılması, yeni yapılaşmanın sınırlanması, yerleşim alanlarının az olması gibi nedenlerle nüfusu pek değişmemiş.



Hele şükür, uzaktan görünen adalar da İstanbul’un siluetindeki olumsuz değişimi görmüyorum. Özellikle Bizans döneminde saray mensuplarının sürgün yerleri olduğu için Prens Adaları diye adlandırıldığı söyleniyor. Büyükada’ya iniyoruz ve Selvilicami sokaktaki kalacağımız eve yerleşiyoruz. Balkonumuza sarkan dallardaki karadutların tadına kendimizi kaptırmış afiyetle yiyoruz. Diğer balkonda ise bizi davet eden kızarmış erikleri dalından kopararak midemizle buluşturuyoruz. Erikleri dalından yiyerek lezzetiyle yıkıyoruz.

21 yy henüz adalara uğramamış diyebilirim. En azından trafik sorunu yok. Yollar araba yığını değil. Korna sesi yok, egzoz dumanı yok. Ne hoş! 1973 yılında geldiğimiz adalar belleğime düşüyor. Şu andaki adaların kalabalıklığından nasibini almamış, karma bir yerli halkın dost, sevecen, hoşgörülü tınıları hala belleğimde. Halkların birbiriyle sorunu pek olmuyor zaten. Bu hoşgörüyü bozarak ranta çevirenler, menfaat sağlayanlar utansın! Şimdi adalar kalabalık kozmopolit bir görüntü sunuyor.



Büyükada’daki 226 faytonun 86’sının kaldırılacağı ve yerine adalara 40 adet elektrikli fayton getirileceğini konuşuluyor. Ortalıklarda bir kaç tane akülü arabalar görüyorum. Karar sahiplerinin gerekçeleri var: Yüksek fayton ücretleri, atların bakımının ihmal edilmesi, barınak sorunu, fiyatların yüksekliği, çevre kirliliği, v.d.

Adaların konseptine uygun olarak, adaları tanımak için faytona biniyoruz. Önce Büyükada, sonra Heybeli, sonra Burgazada turları. Atlı faytonlarla tüm adayı dolaşabilir en tepelere kadar çıkabilir denizin ve yeşilliğin eşsiz güzelliklerini yaşama olanağına sahip olabilirsiniz. Büyük tur 50–60 TL arasında değişiyor. Küçük tur 40 TL. Ancak Arap turistler çok talep etiği için, faytoncular pazarlığa açık değil yaz ayları. Zaten Adalara bu yaz Arap turistler akın etmişler.

Faytoncu, faytonların Büyükadada 226, Heybeliadada 30, Burgazda 20–25 adet olduğunu söylüyor. Atların 6-7 saat koştuğunu, sonra dinlendirildiğini belirtiyor. Vardiyalı çalışıyorlarmış. Faytoncuya soruyorum. Atların isimleri var mı diye; "bunlar kırma atlar, bunların ismi olmaz, safkan Arap atlarının ismi olur" diyor. “Atlara doping yapılıyormuş, daha çok çalışmaları için” diyorum. Faytoncu kesinlikle kabul etmiyor. İstanbul Büyükşehir Belediyesinin 30 adet akülü araba gönderdiğini söylüyor. Faytonların adadan kaldırılmak istendiğini, onların buna karşı çıktığını söylüyor. Adanın 100 yıllık bir geleneği olan faytonculuğun buradan kaldırılırsa, işsizlik ve adanın özelliğinin gideceğini söylüyor. Atların dışkı kokuları Büyükada’da da hissediliyor. Özelikle faytonların park alanında. Ancak alışılıyor sonrasında. Faytonların kaldırılması yerine biraz daha dikkat ve sistemli çalışmanın böyle bir kokuyu sorun olmaktan çıkaracağını düşünüyorum. New York’taki Central Parkın önündeki turistlere hizmet eden faytonlar var. Atların dışkılarını ortalıkta görmedim. Pek koku da duymadım. Atların dışkıları arkasındaki torbaya düşüyor ve hemen ortalıktan kaldırılıyordu. Adadaki atların da altında torba mevcut, ancak yollara düşenleri sıkça gördüm, yollardan hemen alınmadığına da rastladım. Faytoncular bu temizliği Belediye kadar sahip çıkmak zorundalar. Atları vardiyalı çalıştırıp, bakımını iyi yapmaları, (hizmet içi eğitim almaları) bu sorunu ortadan kaldıracaktır.



Adalar arasında ulaşım seçenekleri mevcut. Adaların güzel plajlarına ücretsiz motorlarla gidebiliyorsunuz. Büyükada Yörükali, Naki bey, Heybeliada Beach, Green Beach Clup, Burgazda Sadıkbey plajı, v.d. Plaja girişler 15 -25 TL arasında değişiyor. Büyükadada sahil boyunca ücretsiz girilebilecek yerler de var. Heybeli ve Burgazda da fayton turunun ardından, büyülü sokaklarında, masalsı ahşap evlerini hayranlıkla izleyerek adaları keşfetme turumuz devam ediyor.

Heybelinin yeşilliği, denize girme alanları ve sakinliği tatilcilere uygun. Adaya ayak bastığınızda hemen karşınızda Deniz Lisesi ve sıraya dizilmiş martılar sizi selamlıyor. İskelenin önündeki kıyıda Nazım Hikmet, Oktay Rıfat, Orhan Veli Kanık, Yahya Kemal Beyatlı, Cahit Külebi taş bankları size gülümsüyor, oturmaya davet ediyor. Adaya ayrı bir anlam katmış. Ben de büyük şair Nazım'ın bankına oturdum ve insanı en öz anlatan şiirlerinden "BUGÜN PAZAR" şiirini okudum ve ona müthiş şiirleri için teşekkür ettim.



Adalardan yolu geçip, ada ruhunu sanatına yansıtan şair, yazar ve ressamlardan birisiydi Mina Urgan'ın babası şair Tahsin Nahit. Ada şairi olarak tanınan T. Nahit, Yaz adlı şiirinde; Adanın çamlı, güzel sahili üstünde, zarif Bir güzel lane-i sevda... Bu küçük köşk, bu latif' mısraları dolanıyor ada sahillerinde hala. Heybeliada’da Yahya Kemal'in büstünün altında; "Biz Heybeli'de mehtaba bakardık, sandallarımız neşe dolar zevke dalardık. Saz seslerinin sahile aksettiği demler, etrafı bütün şarkı gazellerle yakardık." sözleri de yazılmış. Bu şarkının sözleri, Heybeliada daki eşsiz doğasıyla piknik alanı olan Çam Limanından yazıldığını öğreniyorum. Kim bilir bilmediğimiz ne çok mısralara ilham vermiştir adalardaki saklı cennet köşeler.

Heybeli Fayton turumuzda faytoncu, dönem dizisi Ustura Kemal'in çekimlerinin yapıldığı nostaljik binayı, Türkan Saylan dizisindeki, Hatırla Sevgili dizi evlerini, İsmet İnönü, Hüseyin Rahmi Gürpınar müze evlerini gösteriyor. Şimdilerde yeniden açılması gündeme gelen medyada sıkça üzerine yorumlar yapılan Ruhban Okulunu görüyoruz. Kısa bir fotoğraflama molasından sonra halk plajı ve piknik yeri olan Değirmen burnu piknik alanının sık ağaçlarını, keyifli köşelerini ve nefis plajının doyumsuz güzelliğine kaptırıyoruz kendimizi. Tadım dondurmacısından meşhur damla sakızlı dondurmanın yanı sıra, Mado dondurmasını da tadabilirsiniz. İskelenin karşısında kahve keyfi yapılabilir. Balık lokantalarında deniz manzaralı taze balıkta yiyebilirsiniz.






Burgaz adanın ayrı bir çekiciliği var. Vapurdan iner inmez modern Türk hikâyeciliğinin öncülerinden olan, edebiyatımızı taçlandıran Sait Faik Abasıyanık’ın güzel heykeli sizi selamlıyor hemen. Sabırsızlıkla Sait Faik Müzesine gidiyoruz, ancak tadilat nedeniyle kapalı olduğunu öğreniyoruz! Öykü müzesi olmaya hazırlanıyormuş. Tadilatın çok uzadığını öğreniyoruz!!!

Adanın keşif turunda, gözümüze kestirdiğimiz Burgaz Su Sporları Kulübüne ancak üye olanlar ve üye yakını olanların faydalandığını öğreniyoruz. Teselli olarak, Adalarla ilgili broşürler, şehir planı, şehir rehberini ve Adalar Belediyesinin çıkardığı Adalar dergisini çevreci bir torbada bize veriyorlar. Gittiğim her yerde o yerin haritası ve broşürlerini incelemeden gezi rotamı belirlemem. Bu tanıtım dokümanları Adaları daha iyi tanımak için bir fırsat oldu. Burgaz Öğretmen Evinin nefis manzarasıyla öğle yemeğimizi tamamlıyoruz. Konaklama ve yemekler uygun.



Adaların dar ve adaya has begonvil çiçekleriyle bezenmiş tarihi evlerin, ahşap köşklerin arasından sokakları dolaşmadan adaya doyulmaz. Ada sokaklarında farklı, sürpriz güzelliklerle karşılaşıyoruz. Bu sürprizler sayesinde yorgunluğumuzu anlamıyoruz bile. Bisiklete binmeyi sevenler bisikletle de adayı turlayabilir, bu arada adadaki, bisiklet kazalarıyla ilgili haberleri unutmadan dikkatlice sürmelerinde yarar var. 39 sene önce adaların sokaklarında dolaşırken Rum hanımlarla sohbet için molalar vermiştik. Ada kültürüne dair bilgiler edinmiştik. O zamanki sakinlik, doğallık, karmalık şu anda pek olmasa da İstanbul’un yanı başındaki bu atmosfer sihirli adalar sözünü hala hak ediyor. Büyükadada her köşede uykucu kediler, köpekler, geveze martılar, çalışkan atlar ve adalıların hayvan severliği gözümden kaçmıyor. İlk akşamlarda martı seslerinden gece uykularımda kesintiler oldu. Sanki geceleri kavga ediyorlardı martılar. Hep bir ağızdan ilginç sesleri gecenin sessizliğinde yankılanıyor. Sanırım sürekli yaşayanlar alışmışlardır. Her yerdeler, insana çok yakınlar, adanın gerçek sahipleri gibi dolaşıyorlar ortalıkta. Bahçelere düşen yavru martılar, uçmayı öğreninceye kadar bahçelere konuk oluyorlar.



Saint George adına yapılan Aya Yorgi Kilisesi, Büyükada'nın en yüksek noktalarından birinde konumlanmış. Uzun bir yokuşu çıkmak gerekiyor. Manzarası muhteşem. Hıristiyanların iki hac noktasından biri kabul ediliyor ve yılın iki tarihinde (23 Nisan ve 24 Eylül) ziyaretçi akınına uğruyor. Hıristiyan inanışına göre, Aya Yorgi'ye yürüyerek çıkan insanlar yarı hacı sayılıyor, tam hacılık ise Efes’teki Meryem Ana Kilisesi'nin ziyareti ile gerçekleşiyor. Yine dünyanın en büyük ahşap binası (5 katlı) olduğu söylenen etkileyici (şu anda boş olan) Büyükada Rum Yetimhanesini Manastır tepesinden (Hristos tepesi) görebilirsiniz.

Adalar Kent Müzesindeki Lefterin sergisi ile karşılaşıyoruz. Lefter Fenerbahçeliler kadar adalılar içinde bir sembol her yaştaki insan için. Başarının olduğu kadar, barış ve hoşgörünün de sembolü. Büyük oğlumun da Lefterin cenazesine katıldığını biliyorum.






Büyükada’daki Orman Bakanlığının Herbarium Müzesine uğruyoruz. İstanbul Orman Bölge Müdürlüğü, Adalar Orman Şefliği tarafından kurulan Herbarium (Kurutulmuş Bitki Koleksiyonu Müzesi) ziyaretimizde; 50 familya endemik tür ile 70 familya egzotik bitki türü örneğinden oluşan 500 bitki örneğini inceliyoruz. Umarım Adadaki okullar buradan eğitsel olarak yararlanıyorlardır!

Büyükada’da Lale yazlık (açık hava) sinemasını görünce nostalji yapmak istedik ve "Senden Bana Kalan" filmine gittik. Ara sıra kameranın önünden geçen martı ve kedinin sinema perdesindeki silüeti nostaljimize renk kattı diyebilirim.

Büyükada yürüyüşlerimizin sürprizlerinden biri Gül Bolulu atölyesiydi. Atölyede Gül Hanım ve Necdet Bey ile sohbet ediyoruz. Gül hanım doğal keten iplerinden tasarımını gerçekleştirdiği Keten Hatun heykeliyle ilgili bilgiler veriyor. Kibele, Cenin temalı tekstil eserlerini, Adalar Müzesindeki çocuklarla sanat çalışmalarını ve gelecek sergilerini anlatıyor. Atölyenin giriş kısımlarındaki A. Calder’e nispet yaparcasına sarkan kesilmiş, boyanmış pet şişe mobiliyle ilgili; fosil yakıta, karbona, petrol ürünlerine dikkat çekmek için yaptığını söylüyor Necdet bey. Ağaca sarılmış, sarkan ipleri soruyorum: "Deneysel dilek ağacı ve Hızıra sitem" diyor. Nedenini ise; 6 Mayıs hıdrellez. Aynı günün sabahı Denizleri idam ettiler, bu yüzden Hızıra sitem! diye devam ediyor.



Adaların geçmişten gelen kültürüyle bağlantılı insana, sanata, çevreye duyarlı atmosferi beni etkiledi ve adalara gezi rotamı ara sıra çevirme isteğimi belleğime yazdım. Ancak bu sefer gidemediğim İstanbul’a en yakın ada olan Kınalıadaya rotam ne zaman olur bilemem. Kısa bir turda gözlemlediklerim yazdıklarım. Adaların geçmişe uzanan tarihi, kültürü, mimarisi, plajları, yemeklerini bu kısa gezi aleminde tadımlık bir paylaşım oldu. Ayrıntılı bilgilenmek isteyenler için İnternette adalarla ilgili birçok gönüllü ve resmi siteler mevcut. İstanbul’un yanı başı, arka bahçesine bir uğrayın derim. Trafik keşmekeşinden uzak, ruhunuz dinlenir. Güzel evlerin müziğini dinler, begonvillere kucak açarsınız, denizin kokusunu içinize çeker, denize karşı taze balık yemenin keyfini çıkarırsınız. Edebiyatımızın mihenk taşlarından adalara dair şiirler, anılar, öyküleri keşfedersiniz. Aya Yorgi tepesinde dilek diler, aşıklar yolunun romantik esintisiyle içinizi serinletirsiniz. Ya da benim gibi bu güzelliği yazıya döker, paylaşırsınız.

Şükran ŞAHİN


 Yazılan Yorumlar...
şükran şahin
(26 Ağustos 2012)
Çok değerli öğretmenim; gözünüzden hiç bir şey kaçmıyor. Site yöneticisinden rica ettim, düzelttirdim.Teşekkürlerim ve saygılarımla.
adem genç
(22 Ağustos 2012)
Yazı, bir solukta okunabilecek türden. çok beğendim. Tabii, hocanımın hocası olmak kolay değil; bir editör gibi okumak gerekiyor yazıyı. Sıklıkla karşılaştığım bir yazım hatası var metinde:"1973de" değil "1973te"şeklinde düzeltilirse daha ilyi olacak.Özel isimlerde kesme işaretlerini de unutma lutfen.
A.G.
İlhan Çelikay
(17 Ağustos 2012)
Kaç senedir adalara giderim ara ara.Adalar hakkinda ben hic bisey bilmedigimi yazini okuduktan sonra farkina vardim.Gercekten cok guzel bir yazi olmus,emegine saglik:))
ceylin bengisu göktepe
(08 Ağustos 2012)
şükran ben çok beğendim ve zevkle okudum Adaları çok iyi anlatmışsın bayıldım yeni yazılar bekliyorum senden
Gülay Göğüş
(07 Ağustos 2012)
Şükran Hocam Selam,
Bu kadar da hoş anlatılmaz ki tatilden yeni döndüm şimdi yeniden yollara mı düşeyim, lütfen yazmaya devam edin, farklı yerleri de sizden dinlemek isterim, sevgiler.
Şükran Şahin
(06 Ağustos 2012)
Setenay hanım, gezi yazılarıma ne güzel geri bildirim veriyorsunuz.Yazma şevkimi pekiştiriyorsunuz.Çok teşekkür ederim:)
Setenay Süzer
(06 Ağustos 2012)
Şükran Hanım,
Güzel fotograflarla zenginleştirdiğiniz Adalar anlatımınızı da zevkle okudum.Adalara gitmek çok güzel de Bostancıya dönüşü hiç hoş değil, kitaplarını severek okuduğum Sayın Hıfzı Topuzun anılarından öğrendiğimize göre yamaçları ormanlık alan olan Kartal Maltepe yerleşimleri, 50-60 yıl öncesi İstanbulun sayfiye yeriymiş, şimdileri beton ormanı görüntüleri ile tarif ettiğiniz gibi insanın yüreğini, acıtıyor o nedenle adalarda yaşadığım güzelliğin sihiri bozulmasın diye dönerken vapurda hep arkam dönük otururum.
Gece konaklamalı hiç bulunmadım bir hafta sonu öyle yapmalı.Teşekkürler paylaşımınız için