Bu soruya birçoğumuzun “evet” cevabı vereceğini baştan biliyorum. Bebeklerin, sesi ile avutulduğu, okul öncesi yaşlarda küçük kapıdan çıkan minik kuşu hayretle izlediğimiz, modası geçti deyip, duvardan indirip, bilinmeyen yerlere kaldırdığımız ve şimdilerde, antika merakına kapıldığımız yıllarda yeniden arayıp sorduğumuz o sihirli kutu. Çıkartın dolaplardan, isteyin anneannenizden, bulun bir yerlerden ,asın duvarınıza ,mutluluk verdiğini göreceksiniz.
Bugün ,işte bu güzel saatlerin ana vatanına, daha doğrusu dünyada bu işle meşhur olmuş bir kasabaya gidiyoruz, tabii yine Karaormanların tam ortasında.
Günümüzden en iyi şekilde faydalanmak uğruna kahvaltının hemen ardından Unterkirnach daki evimizden fırladık ormanlı yollara. Yolumuz çok uzak değil ama virajlı orman yolları, ine-çıka, tahmin ettiğimiz zamanı aşıyor. Hedef, guguklu saatlerin yüzyıldır yapım merkezi Triberg. Çamlar çok sık, çok yüksek ve koyu renkleri ile “Schwarzwald” adını tam hak ediyorlar. Dağın en tepe noktasında bir tabela görüyoruz “Almanya’nın en yüksek şelalesi” diyor.
ŞELALENİN ÜST NOKTASI - ŞELALE TRİBERG DE
Emaneti hemen park edip bir bakmak lazım. Tabelaları takip ediyoruz, solda minik çağlayanlar yaparak akan bir dere yokuş aşağı bizimle inmeye devam ediyor, git git beklediğim şelale yok, bir de bu patikanın yukarı çıkışı var. Sonunda anlıyorum ki, bu dere 800 mt. daha böyle yokuş aşağı akacak ve Triberg de son bulacak yamaç akışı… Almanlar da bu işe “şelale” diyor… Bizim anladığımız anlamda, Manavgat,Düden ve Niagara yı görenler için bir şelalelik durum yok ortada… Belki bizim göremediğimiz orta bölümde bir yüksekten dökülme olabilir ama açıklayıcı tabelalarda ona da rastlayamıyorum. Yokuş yukarı patikadan arabaya çıkış pek kolay olmadı.. 250 mt. İlerden bir kez daha şelaleye giriş işaretleri görüyoruz ama biz bu şelaleyi nasıl olsa bitiş noktasında yakalarız diyerek, biz de yokuş aşağı, kendimizi Triberg de buluyoruz.
Guguklu saat merkezi Triberg yamaca kurulmuş bir kasaba.Girişte hemen yine “Şelaleye buyurun” tabelası çıkınca ,eh artık bu kadar davete gitmemek olmaz deyip, meşhur şelalenin bitiş noktasında, bana göre ,şelale değil ama ancak güzel setlerden akan bir dere görünümünü fotoğraflıyoruz.
Hafif yokuşla bir viraja kurulmuş Triberg in ana caddesinin sağ tarafında saatçi dükkanları sıra sıra dizilmiş, cepheler çok süslü guguklu saatler şeklinde dekore edilmiş, renkli,cicili –bicili ve çok güzel.
SAAT DÜKKÂNLARI CİCİLİ BİCİLİ CEPHE Bu bölgede saat yapımı,bölgenin ormanlık oluşu ile de çok yakından ilgili. Tahta oyma sanatçıları nefis mimariden de ilham alarak renkli veya renksiz minik kuş evleri yapıyor ve hepimizin hayran olduğu minik kuş da işte bu mini evlerin üstündeki bir kapıdan çıkarak bizlere zamanı bildiriyor.
Yüzyıl önce de böyleydi, şimdi de böyle. Yüzyıl önce bu saatçiler çok önemli insanlardı ve gezgin olarak, sırtlarında saatleri ile köy köy dolaşır, saatlerini satar veya tamir ederlerdi.
SANAT ESERİ GUGUKLU - SEYYAR SAATÇİ Binlerce saatin satışa sunulduğu bir dükkâna giriyoruz. Aman Allah başım döndü…. Hangi tarafa bakacağımı şaşırdım. Renkliler, renksizler, büyüğü, küçüğü, elektroniği, mekaniği, binlerce guguklu saat etrafımı sarmış vaziyette. Elde oyma yapılmış, çok figürlü, nefis bir Karaormanlar evini ve sahiplerini tasvir edenler, 2000-3000 € ya kadar çıkıyor, belli ki bunlar yerel sanatçıların eserleri, ama minik, pilli, çok renkli, çiçekli-böcekli bizim bütçeye uygunlar da muhtemelen Alman patenti ile Çin de yapılanlar. Ayrıca bir de Barometreler var, hani hava güzel olunca bu bölgeye özgü kıyafetlerini giymiş bir kız çıkıyor evin kapısından, yağmurlu havada da şemsiyeli bir delikanlı… Alman satıcı anlatıyor, bilgi veriyor, biz dinliyoruz, hayran oluyoruz, fotoğraflar çekiyor eşim, ben o arada iki minik ve ucuz saat kapıyorum
BEĞEN BEĞENDİĞİNİ - PAHALILAR UCUZLAR Eve döner dönmez, kim bilir nereye sakladığım el yapımı gugukluyu bulacağım, içine bir pilli mekanizma taktırıp duvara asacağım… Dedeciğimin ruhu şad olsun!
Triberg de her şey saat üzerine kurulu, magnetler, mutfak örtüleri, masa örtüleri, tabak-çanak, kupalar,önlükler, her şeyin üzerinde saat sembolleri var. Kasabanın diğer saatçilerine da birer ziyaret yapıyoruz, yokuşu inip tekrar çıkıyor, arabamıza geliyor ve Triberg çıkışındaki “Dünyanın en büyük guguklu saati” nı görmeye gidiyoruz.
Dersimi önceden çalışmasaydım, burayı kaçırabilirdik, tünele girmeden hemen sağa sap, diyor bilgilerde, Sağa çıkış, dar ve virajlı yolun öyle bir köşesindeki dikkatle takip etmek lazım.
EBLE SAAT PARKI - DÜNYANIN EN BÜYÜK GUGUKLU SAATİ GUGUK-GUGUK-GUGUK Daha çok ticari amaçlı yapıldığı belli tabii ki bu dev saatin. Eble saat fabrikasının satış merkezinin cephesini süslüyor. Önce satışa sunulan gugukluları gezdik, satıcı uyarısını yaptı hemen “tek ve özel bir saati değil, grup olarak saatlerin fotosunu çekin !”Biz Çinli miyiz hemen eve götürüp taklidini yapalım? Satış mağazasının tüm cephesini kaplayan bu saati dikkatle izliyorum, saat başı öten kuşun kafası benim kafam büyüklüğünde.
Saatlere elveda… Sırada Gutach kasabası yakınlarındaki “Karaorman evleri Açıkhava müzesi” var.
Hava bir açıyor, bir kapıyor ama tam Açıkhava müzesine geldiğimizde yine güneş parlamaya başlıyor… Şanslıyız, ılık ve güneşli bir havada, bir köy şeklinde düzenlenmiş alana giriyoruz. Bilet, kişi başı 8€.
AÇIK HAVA MÜZESİNE GİRİŞ - 400 YILLIK ÇİFTLİK EVİ Yarım saat önce guguklu saatlerde seyrettiğimiz asırlık Karaorman evleri karşımızda duruyor. Bu evlerin 2 tanesi gerçekten 400 yıldır burada olan evler, diğerleri ve kilise, değirmen gibi yapılar da orijinal yerlerinden buraya taşınmış yapılar.
TARİHE DİKKAT Elimizdeki plan doğrultusunda dolaşmaya başlıyoruz. Evlerin hepsi çok büyük, çatılar çok dik, adeta yerlere kadar, sıkıştırılmış sazdan yapılmış. Evler çok küçük pencereli, içleri çok karanlık ve kışa karşı çok korunaklı, dekorasyon olarak her şey ahşap, üst katlar depo olarak kullanılıyor.
TARİHE DİKKAT En beğendiğim bir özellik,bahçelerdeki çeşmelerin yalaklarının üst bölmelerinde bir minik hücre yapılmış, dolap gibi, alttan buz gibi su akıyor ve süt ürünleri bu serin yerde saklanıyor. Bu büyük evlerden birinde 25 kişilik bir ailenin 1964 yılına kadar oturduğunu öğreniyor ve orijinal fotolara bakıyoruz. Şarap mahzenleri bodrumlarda, tahıl depoları çatılarda, fırınlar bahçede ve hemen hepsinin çatılarının üzerinde leylek yuvaları var. Sebze bahçesi de mevcut. Ne güzel hayat… Burada hayat ne güzel. Önümüzde “Schwarzwald hochstrasse =Karaormanlar dağ yolları” var, ayrılmalıyız buradan artık.
Yükseldikçe hava bozuyor, planlar değişiyor, rotamızdaki Freudenstadt sağanak yağmur yüzünden transit geçiliyor. 1000 mt. civarına çıktığımızda göz gözü görmüyor sağanaktan. Neyse ki zirvede yer alan, bizim büyük otellerin havuzu büyüklüğündeki Mummelsee ye geldiğimizde güneş yeniden yüzünü gösteriyor.
MUMMELSEE - VADİ SİSLER İÇİNDE Minik göl kıyısında büyük bir otel yaşlı turistleri ağırlıyor,ani ısınan havanın etkisi ile gölden ve aşağıdaki vadiden sisler yükseliyor.Bu göle ait hikayeler arasında cadılar çok önemli,cadıların toplanma mekanıymış bu dumanlı göl ve dağlar…Ehhh bence yakışır bugünkü sisli ,dumanlı havaya..
Dağdan vadi tabanına virajlarla süzüldükçe, bir uçak gibi bulutların altına daha güzel bir havaya iniyoruz… Yakınlardaki Baden-Baden in zenginlikleri sezilmeye başlandı, araba markaları sınıf atlıyor.
Almanya’da en fazla sayıda milyonerin yerleştiği bu güzel banyolar şehrine biraz önce kesilen yağmurun tazeliğinde giriyoruz.
Şehrin içmeleri, banyoları Roma çağından beri biliniyor, bugün Baden-Baden in en büyük termal tesisleri İmparator Caracalla’nın adını taşıyor, aynı Romanın merkezindeki hamamlar da olduğu gibi. Arabamızı emniyetli bir yere park edip, Lichtentaler Parkının patikalarından şehir merkezine yürüyoruz.
LİCHTENTALER PARKI OOSBACH DERESİ Zenginlik hemen belli, solda akan pırıl pırıl derenin karşı kıyısındaki ihtişamlı otellerin teraslarında şapkalı hanımlar içki ve kahvelerini içiyorlar, güneş biraz çıktı ya, şapka şart. Burada içmeler, sıcak suların yanı sıra kumar var, at yarışı var, golf var, sanat var, doğa var, kaliteli şarap var, e zenginler gelmesinde ne yapsın?
ESKİ VE ŞIK OTELLER - TİYATRO Oosbach deresini takip ederek,asırlık ve kıymetli ağaçların gölgesinde bu muazzam parkta ilerliyoruz. Üç kilometre uzunluğundaki park 350 yaşında, Dostoyevski, Gogol, Turganyev, Brahms, List, Schumann buralarda dolaşmış. Solda tiyatro, yanında kumar tutkunlarının mekanı Casino, hemen yanında da çiçekli bir alanın arkasında Kurhaus yer alıyor.
KURHAUS - AÇIK HAVA SAHNESİ Birçok termal merkezdeki örneklere uygun olarak yine sütunlu bir antik yapı havasında ,Neoklasik üslupta inşa edilmiş. Bu alanda bir de Açıkhava sahnesi var, güzel havalarda kim bilir ne temsiller, konserler vardır.
Derenin karşı tarafında da şehir merkezi yer alıyor. Leopolds platz a gelmeden biraz dinlenmeli ve biraları içmeliyiz.
LEOPOLDS PLATZ - LE BİSTRO Fransız sınırına yakın olduğumuz için biraz Fransız havası seziliyor ortalıkta.Le Bistro ya oturuyoruz..Yarım litrelik bardakları yarılamışken yan masadaki iki şık hanım ile sohbet başlıyor.
Yaşları aşağı yukarı benim civarımda olan hanımlardan birisi konser organizatörü imiş ve İstanbul hariç dünyanın pek çok yerinde konserler düzenlemiş, bana İstanbul un konser salonlarını soruyor… Zor soru, ne desem, “bizde çok var” desem… “oh ne güzel hemen bir konser düzenleyeyim” diyecek, “yoktur” desem kendime yediremiyorum, 13 milyonluk mega kentin içler acısı halini nasıl anlatmalı acaba ?
Şehir çok şık, köşelerde anıtsal son devir yapıları süslü cepheleri ile pek hoş, şehir içi otelleri ve etraftaki kaplıca otelleri çok lüks ve pahalı, vitrinler, markalar, araba markaları hep belli bir gelir grubuna hitab ediyor. Çek cumhuriyetinde gezdiğimiz Karlovy Vary ile kıyaslarsak, ne söyleyebiliriz… Habsburg un imparatorluk ihtişamı Alman prensleriyle yarışıyor diyebiliriz.
TERMAL BANYOLAR
TABELA YERİNE ROMA ARABASI Uzun,uzun dolaşmanın ardından akşam yemeğini de burada yedikten sonra iki saatlik bir yolla köyümüze dönmeye karar veriyoruz ama önce “saat 5 şarabımız” var sırada… Gelsin Rose ler… iki kadeh 8 € yazıyor, garson hanım… Bu lüks şehirde fena değil.
Akşam yemeği için eski bir favori de karar kılıyoruz: Münih ten yıllar önceden iyi tanıdığımız Löwenbrau un çiçekler içindeki bahçesi bizi çekiyor kendine.
TERMAL BANYOLAR Ortam çok güzel, terasta oturuyoruz, dev gibi kaburgalar ve yarım litre şarabımız sofrayı şenlendiriyor, üzerine de espresso lar iyi geliyor.(43.50€) Hava henüz kararmadı, günler uzun ama köyümüze de iki saatlik bir yol var… Ağırlık basmadan yola çıkalım,yolcu yolunda gerek…
|