Her köşesine defalarca gittiğim ve bu güzelliklerinin içinde büyüdüğüm kent olan Bartın’la ilgili gezi yazımın diğer gezi yazılarımdan farklı olduğunu fark ettim. Galiba kentime biraz torpil geçmişim. Affola! 1991 tarihinde Türkiye'nin 74. il'i olan Bartın; Karadeniz bölgesinin batısında, denizden 10km içeride kurulmuştur. Bereketli toprakları; yeşil’e, mavi’ye kucak açmış, sularıyla renklendirmiş, tarihi, kültürel, turistik değerleri, ormanları ve doğal güzellikleri, türküleri ve yöresel oyunları yönünden ülkemizin eşsiz köşelerinden birisi olmuştur!
Bartın’ın halen Merkez, Amasra, Ulus ve Kurucaşile olmak üzere 4 ilçesi, Arıt Kozcağız, Kumluca ve Abdipaşa beldeleriyle birlikte 266 köyü var. 1973 yılında bitirme ödevim dolayısıyla “Bartın manilerini” araştırmak için köylerinin çoğunu dolaşmış ve olağanüstü bereketli topraklarında yetişen meyvelerini dallarından tatmış, türkülerinin canlılığına ve zenginliğine, oyunların kıvraklığına, sıcakkanlı ve hoşgörülü insanlarına hayran kalmıştım.
Bartın'ın ortasından akan, Bartın ırmağı; üç kaynaktan (Arıt, Ulus, Kozcağız) beslenir ve buluşur. Bartın'a ismini veren Bartın nehri (Parthenious) 14 kilometre uzunluktadır. Şimdilerde ne yazık ki neredeyse can çekişiyor. Sorumsuzca, hoyratça atılan atıklar (inşaat, fabrikaların kimyasal atıkları, deterjanla yıkanan arabalar, v.d!) yüzünden… Bartın çevre gönüllüleri bu bilinçsizliğe tepkilerini gösteriyor ve çocukluğumuzdaki yeşil, mavi, temiz ırmağa geri dönmesi için çaba harcıyorlar. Bartın’a her gittiğimde çocukluğumuzun, geçliğimizin, yetişkinliğimizin güzel anılarının bu ırmakta sessizce dolandığını düşünürüm. Nice dizelere, şarkılara, resimlere, öykülere ilham veren ırmağın, Boğazda (Bartın limanı) yeşilin maviyle buluştuğu, denize kavuştuğu yerin eşsiz renk ahengi belleğime düşer bazen.
Bartın Irmağının antik çağdaki adı olan Parthenios; Yunan mitolojisinde, tanrıların babası Okenaus’un çocukları olan yüzlerce tanrıdan birisi ve “sular tanrısıdır. Antik çağda Parthenios adı verilen Bartın Irmağının kenarında kurulan Bartın Kentinin Parthenia adıyla anıldığı ve zamanla Bartın olarak değiştiği söylenmektedir. Eski çağlarda Bartın’ın ilk sahiplerinin, M.Ö.14.yy.da Gaskalar ve M.Ö.13.yy’da Hititler olduğu kabul edilmekte, daha sonra Bolu Havalisine yerleşen Bitinyalılar ile Kastamonu Havalisinde hüküm süren Paflagonyalıların, sınırlarını Parthenios’a kadar genişlettikleri böylece Bartın topraklarının bu iki egemenliğin sınırları içinde yer aldığı bilinmektedir. Bartın’ın mitolojik ve tarihi zenginliği anlatmakla bitmez. Nice uygarlıklara yuva olmuştur, yurdumuzun diğer yerleri gibi. Uygarlıklar beşiği Anadolu!
Konaklamak için otel, motel, pansiyon ve restore edilmiş eski ahşap konaklar mevcuttur. Daha ayrıntılı bilgiler için: (http://www.bartinkulturturizm.gov.tr) ‘den yararlanabilirsiniz. İster kendi arabanızla, ister kolaylıkla bulabileceğiniz taşıtlarla, üstelik büyüleyici yol manzaralarının ve mola verebileceğiniz güzel köşelerin eşliğinde zamanın nasıl geçtiğini anlamadan Bartın’a ulaşabilirsiniz. Yaşam enerjisi bol, cana yakın, sevimli şiveleriyle gönüllü rehberleriniz Bartınlılarla iletişim kurabilir, kenti daha iyi tanıyabilirsiniz. Günümüze kadar suyun, yeşilliğin, tarihin kucaklaştığı, eski ahşap evlerinin aralardan sizi selamladığı, yaşayanlarına cömertçe sunduğu doğasıyla Bartın bölgesi gezginler için önemli bir konuma sahiptir. Bartın yalı mevkiinde Bartın Belediyesinin katkılarıyla yapılan Bartın yöresel yemek evinde geleneksel yemekleri afiyetle tadabilirsiniz. Yalı boyunca ırmağın serinliğinde Yalı Sevgi Parkında yürüyebilir, çay bahçelerinde yeşilliğin kucağında çayınızı yudumlayabilirsiniz. Hemen yanıbaşındaki Gazhane parkına da uğramadan geçmeyin. Irmakta tekne turu yaparken balık ekmeğinizi ya da ırmağa demir atmış Gemi’de yemeğinizi afiyetle yiyebilirsiniz. Bartın Belediyesinin ve gönüllülerin çabalarıyla kente kazandırılan; Hendek yanı mevkiindeki, Kemal Samancıoğlu Etnografya Müzesini gezerek Bartın kültürünü yakından tanıyabilirsiniz. (http://www.bartinbelediyesi.com/bld/KEMALSAMANCIOGLUETNOGRAFYAMUZESI/index.html)
Bartının hemen yanıbaşındaki plaj yeri olan İnkumu (İnkum), Ankara’ dan yaklaşık 290, İstanbul’dan ise yaklaşık 440 km mesafededir. İnkumu’ndaki düzensiz yapılaşma, limana yük boşaltmaya gelen gemilerin açıkta durup, denizi kirletmelerine karşın; Karadeniz’in coşkun sularını temizleme özelliği sayesinde denize rahatlıkla girebilirsiniz. Ara sıra coşkun dalgalarla deniz boğuşsa da, hemen sakinleşiverdiğine tanık olursunuz. Dalgalı denizde kıyılarda dalgalarla oynamakta çok zevklidir. Bazıları bu zevke kaptırıp kıyıdan uzaklaşır. Yüzmede bilmezse eğer, deniz çok tehlikeli olabilir. Sakın bunu unutmayın. Denizle şaka olmaz! Çocukluğumdan beri gördüğüm İnkum’ daki görüntüler (kıyıda gazete ile örtülmüş boğulmuş insanlar) belleğimden hala uzaklaştırabilmiş değilim. Ancak dikkatli davrandığınız sürece hiçbir riski yoktur. Eğer yinede takıntı yaparsanız hemen yanı başındaki sahiller olan; kalesi, tarihi ve ilginç coğrafi özelliğiyle, 80 milyon yaşındaki volkanik kayaların da bulunduğu tertemiz bir koy olan Güzelcehisar’ da, doyumsuz doğası ve kır lokantalarının lezzeti eşliğinde Mugada‘ da denize girebilirsiniz.
Böylesi cömert doğaya menfaatler uğruna, bilinçsizce planlanan toplam 2640 MW. gücündeki dev boyutlu iki termik santral kurulacağı gündemden düşmüyor bugünlerde. Amasra'ya kurulmak istenen bu santralın, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının ÇED süreciyle ilgili durdurma kararını Bartın çevre gönüllüleri bloğundan duyurdu. Bu haber büyük bir sevinç yarattı. Ancak yakınlarda gittiğim Amasra yollarında birkaç tane devasa Hema tabelalarına ve çalışmalarına rastladım!
Ayrıca, yakın komşusu Cide’ye bağlı Kapısuyu'nda, LOÇ’ da, Ulus Zafer köyünde, Ulupınarda devam eden çalışmalar! Bartın halkı ne Termik ne de HES istemiyor. Nedense ülkemizde doğal ve kültürel kaynakların en zengin olduğu bölgelere termik santral ve HES kurmak, halka rağmen doludizgin devam ediyor! Medyadan onlarca örneğini ve çevrecilerin mücadelelerini izliyoruz. Doğduğum, büyüdüğüm ve hala kopmadığım, iyi bildiğim topraklar olması nedeniyle eleştirel ruhumu bu gezi yazısında dizginleyemiyorum. Günümüzde de birçok eşsiz cennet köşelerimiz de aynı sorunlarla boğuşuyor. Gezi alem’inin gezginlerinin de gezi rotalarında bu güzellikleri baltalayan çalışmaları görmek istemeyeceklerini düşünüyorum.
Tüm çocukluğum ve gençliğim yeşilin ve suyun dans ettiği bu yörede geçti. Yazın plajlar açılır, motorlar, takalar onca insanı denize taşırdı. Kentin yanı başındaki sayfiyelere yollar olmadığı için, motorlarla gidilir, bazen de yürüyerek ulaşılırdı. Çoluk çocuk güle oynaya saatlerin nasıl geçtiğini fark etmeden denize ulaşırdık. Pırıl pırıl deniz, yemyeşil kumsala yaslanan orman, altın renkli, kokulu beyaz zambaklarla donanmış İnkum kumsalı bize kucak açardı. Denize atlanır, dalgalarla oyunlar oynanır, balıklarla yarış edilir, istiridyelerle, midyelerle koyu bir söyleşiye dalınırdı. Şimdilerde ülkemizin hiçbir yerinde o tat olmasa da Bartın plajları, yakın çevrenin olduğu kadar çoğunlukla Ankaralıların, gurbetçilerin ve Akdeniz’in sıcağından kaçanların ve fotoğraf severlerin uğrak yeridir. İnkumu, Mugado, Güzelcehisar, Hatipler, Kızılkum, Amasra ilçesi sınırları içindeki Bozköy, Akkonak, Delikli Şile ve Göçkün koyları, Kurucaşile, Tekkeönü, Karaman’ın doyumsuz plajlarına giderek, denize girebilir ve enfes balık, salataları, yöresel yemekleri keyifle tadabilirsiniz. Kamp ve Karavan için uygun ortamlar da vardır.
M.Ö.302-286 yılları arasında el değiştirerek Kraliçe Amastris tarafından yönetilmeye başlayan, M.Ö. 12. yy’dan beri Sesamos adıyla anılan, 16 yıllık Kraliçe Amastris Döneminden sonra kraliçenin adını alan Bartın’ın göz bebeği Amasra…
Bu eşsiz yere tercihinize göre Bartın’dan sonra, eski ve yeni yoldan ulaşabilirsiniz. Roma İmparatorluğu zamanında yapılan Anadolu'da başka örneği bulunmayan biricik yol anıtı olan Kuşkayası kabartmasını görebilir, bu antik yoldan Amasra’ya varıldığını hayal edebilirsiniz. Ancak şimdilerde saklı bir cennet olan bu antik yol üzerinde yapılmasına izin verilen görgüsüz ve saygısız inşaatları görmezlikten gelemezsiniz, benim gibi içiniz burkularak gelişmişliği inşaat dikmek olduğunu zannedenlere öfke duyarak yolunuza devam edebilirsiniz.
Eski yoldan Amasra’ya varışta Amasra’yı kuşbakışı gören "Bakacak" mevkiinde durarak Fatih Sultan Mehmet’in yanındaki Lalasına "Lala, Çeşm-i Cihan bu mu ola?" (Dünyanın gözbebeği burası mı?) dediğine hak verirsiniz. Denizden arta kalan zamanlarda tarih kokan yollarında, kale civarında yürüyerek Amasra’yı keşfedebilirsiniz. Denizle birlikte her köşede mola verebileceğiniz birbirinden güzel kafeler, çay bahçeleri ve lokantaları seçmekte zorlanarak!
Amasra müzesinin karşısında Fatih Sultan Mehmet ve Lala’sının heykelini, şehit madencilerin anısına yapılan heykeli, Bizans ve Osmanlı sanat tarihi üzerine Türkiye'nin yetiştirdiği en önemli bilim adamlarından olan Prof.Dr. Semavi Eyice'nin Sefa parkın yanındaki rölyefi, trafik kazasında hayatını kaybeden, milyonların kalbinde taht kuran pop müzik şarkıcısı Barış Akarsu'nun heykelini selamlayabilirsiniz. Amasra ve yakın çevresinden derlenilen, Amasra’ya girişteki, ikisi arkeolojik, ikisi etnografik olmak üzere, 4 teşhir salonu bulunan Amasra Müzesinin; Helenistik, Roma, Bizans ve Osmanlı Dönemine ait eserlerini inceleyebilir, müzenin bahçesinde tarihin tanıklığını ve geçmişin ayak izlerini takip edebilirsiniz.
Amasra’ya yarım saat mesafe uzaklığındaki Çakraz; kumsalı ve temiz deniziyle, ekonomik otel ve pansiyonlarıyla tercih edilen yerlerden birisidir. Çakraz’ dan sonra dünyanın en güzel el yapımı tekneleri, yatlarının yapıldığı Kurucaşile Tekke önü’nde bir mola verip bu müthiş süreci izleyebilir, bol bol fotoğraf çekebilir, güzel plajında güneşlenip yüzebilirsiniz. Kurucaşile, Kanatlı köyü'ne 3 km uzaklıktaki yol boyunca endemik bitkilerinin eşliğinde Göl Deresi Şelalesine ulaşabilir, benim gibi şelalenin dibinde yüzmeye doyamazsınız. Hala yorulmadıysanız, yakınındaki Cide ilçesine bağlı eşsiz güzellikteki doğal havuz (korsan limanı) görüntüsü veren Gideros’ta kahve yudumlamak, balık tava yemek (hele de güneş batarken ) gezinizi taçlandıracaktır.
Uluyayla, Ardıç, Kalkanlı ve Zoni (Arıt) kentin önemli yaylalarıdır. Bartın Gökgöl, Amasra Gürcüoluk, Ulus Kırlangıç (Sığırini) mağaraları meraklılarını beklemektedir. Bartın'ın yüzde 46'sını ormanlar oluşturur. Küre dağlarının içinde Arıt dağ yolu Göksu gezisi yapabilir, Arıt’tan Ulusa geçebilirsiniz. Meraklı gezginler: (www.kdmp.gov.tr)‘ den bakabilirler. Ulus; Bartına 35 km mesafede ve Küre dağlarının en büyük alanı bu şirin ilçe sınırları içinde yer almaktadır. Bartın ırmağının Ulustan gelen kolunun doğduğu yer olan Ulukaya şelalesi ve Kanyonu, Drahna Kokurdanı, endemik türleri, yöresel tatları, organik ürünleri gezginleri davet ediyor. Köklü Taş Konağı, Ulus Kocagöz Konağı ve Drahna Çevre Kalkınma Eğitim Kültür ve Dayanışma Derneği işbirliği ile açılan ev pansiyonlarında kalabilir, doğanın eşsiz uyumuna tanıklık edebilir, bülbül sesleriyle güne merhaba diyebilirsiniz.
Bartın ve çevresindeki masalsı güzellikleriyle sizi mutlu edecek keşfedilmeye hazır onlarca güzellikler sizi bekliyor. Damak tadını sevenler için: Çöven ekmeği, nefis fesleğenli gözlemesi, su böreği, beyaz baklavası, pirinçli mantısı, kabak burması, pum pum çorbası, eşsiz Amasra salatası ve balıkları, kuru yufkadan tatlı ve tuzlu böreği, pazı dolması, boncuk fasulyesi ve köy tavuğu ilk aklıma gelenler. Bartın Kadınlar Pazarından (Galla pazarı) mevsime göre; organik kahvaltılık yeşilbiberleri, pembe domatesleri, ısbut, darı mancarı, mis kokulu yaz çilekleri, onlarca çeşit lezzetli erikleri, kızılcıkları, böğürtlenleri, Ayşe kadun fasulyesini, minik patateslerini, cevizlerini, fındıklarını, her çeşit yeşilliğini görün ve beğendiğinizi almadan geri dönmeyin. Salı ve Cuma günleri bunların çoğunu Bartın Galla Pazarında bulabilirsiniz. İnkumu ve Amasrada yaz boyunca mini pazarlar mevcuttur. Hatta yolculuğunuzun her anında önünüze organik tezgâhlar çıkabilir. Daha ne olsun!
Bartın’ın şivesiyle: Hala gelmediyiz mi, buyruy beklerüz…
|