İtalya topraklarına ayak basınca tanıdık bir yerlere gelmiş olmanın huzuru kaplıyor içimi… Belki daha önce defalarca gelmiş olmam, belki de dilini biraz konuşabildiğim bir ülke olması beni kendisine çok yakın hissettiriyor. Seviyorum İtalya’yı… Toparlanıp otobüsümüze kavuştuktan sonra Roma’ya doğru yola çıkıyoruz. Bugün 2 Temmuz 2012 Pazar, yani akşam Avrupa şampiyonasının final maçı İspanya ile İtalya arasında oynanacak. İtalyanlar eminim bu gece için çok sabırsızlanıyorlardır. Ve işte Roma… Bütün güzelliği ile karşımızda.
Tahminimde yanılmıyorum ve daha akşamüstü bile olmadığı halde İtalyanlar ellerinde bayrakları ile meydanları doldurmuşlar… İnşallah İtalya kazanır da biz de bu coşkuya ortak olabiliriz diye düşünüyorum ama İspanya çok kuvvetli, zor bir gece olacak İtalyanlar için…
İspanyol Merdivenleri (Piazza Spagnola), Aşk Çeşmesi (Fontana di Trevi), Venedik Meydanı (Piazza Venezia), Sanatçılar Meydanı (Piazza Navona), Pantheon… Mükemmel yapılar, mükemmel heykeller, mükemmel çeşmeler, mükemmel meydanlar… Daha ne diyebilirim ki? İtalya anlatılmaz, yaşanır…Seviyorum bu ülkeyi…
Piazza İtalyanca’da “meydan” anlamına geliyor, okunuşu da “piyatza”. Biz de “piyasa yapmak” deyişi herhalde buradan geliyordur diye düşünüyorum. Yani “meydana çıkmak”, “kendini göstermek” anlamında… Tıpkı “giacca”nın “ceket” anlamına gelmesi ve “cakka” diye okunması gibi… Yani “caka satmak “ olabilir mi? Belki?
Tunus’tan Sicilya’ya göç edenler vasıtası ile olduğunu düşündüğüm okunuşu aynı ama anlamları bazen farklı bazen de aynı olabilen yüzlerce kelime var İtalyanca ile Türkçe’de… Son bir iki örnek daha verip daha fazla uzatmadan gerisini dil bilimcilere bırakacağım; Kiraz= Ciliegia (Çiliecia) sanki Çilek der gibi… Birimiz yanlış meyveye koymuş bu adı ama hangimiz? Fasulye = Fagioli (Facoli) Bu çok benziyor…
Evet, gece İtalyanlar için zor olacak demiştim ve dediğim oluyor. İspanyollar 4 golle İtalyan’ları da devirip 4 yıl sonra tekrar Avrupa şampiyonu oluyorlar. Tam maç bittiği sırada biz de İspanyol meydanındayız ve büyük bir ironiye şahit oluyoruz. İtalya’da ki İspanyol Merdivenlerinde İspanyol gençler İtalya galibiyeti sonrasında zaferlerini İspanyol bayrakları ile kutluyorlar… Biraz sonra onlara İtalyan gençleri de İtalyan bayrakları ile katılıyorlar ve hep birlikte eğleniyorlar… Neden biz de maçlardan sonra böyle sevinip kutlayamıyoruz ve galip geleni onore edemiyoruz anlayamıyorum bir türlü??
Gece yarısını geçe otelimize dönüyoruz, üst üste bir gece otobüs ve bir gece de Feribot macerasından sonra otelimizdeki mis gibi yataklar bize çok rahat geliyor ve deliksiz birer uyku çekiyoruz… …. Ertesi gün ekstra tüm gün Napoli ve Pompei turu var ancak çok istememe rağmen Roma’ya daha fazla vakit ayırabilmek ve bu büyülü şehri bir kez daha ailemle doya doya gezebilmek açısından Napoli’yi başka bir İtalya seferine bırakıyorum. Otelimiz şehrin 14 km dışında Aurelio bölgesinde. Kahvaltıdan sonra şehre en kolay ne şekilde ulaşabileceğimizi Resepsiyona soruyorum. Tren istasyonunun çok yakın olduğunu söylüyorlar ve tren saatlerinin yazılı olduğu bir fotokopi veriyorlar. Hakikaten 400–500m mesafedeki istasyondan trenimize binip iki durak sonra iniyoruz. Normalde üç durak sonra insek daha iyi olurdu ama ben Trastevere’yi de gezebilmek amacıyla bunu yapıyorum ve iyi de oluyor.
Yeri gelmişken İtalyan tren sistemleri hakkında bir bilgi vermek istiyorum ki çoğu kişi bunu bilir zaten. Tren biletlerini “Tabaccheria” denilen sigara vs. satılan yerlerden veya “Edicola” denilen gazete bayilerinden istediğiniz kadar alabilirsiniz. Ama bu biletlerinizi trene binmeden önce her istasyonda olan küçük sarı makinelerde onaylatmanız ve geçerli kılmanız gerekir. Bu küçük sarı makineler biletinizin üzerine tarih ve saati basıyor, aynı bilet ile 100 dk farklı hatlarda veya metroda seyahat edebiliyorsunuz. Biletinizi onaylatmazsanız veya biletiniz yoksa 50 € cezayı gözünüzün yaşına bakmadan kesiyorlar ve turist olmanız sizi bu cezadan kurtaramıyor. Eğer Roma’ da iki üç gün kalacaksanız Roma Card almanız daha mantıklı. Çünkü bu kart ile bazı müze ve ören yerlerinde indirim de alabiliyorsunuz.
Hava çok sıcak, ama eşim ve kızım bana ayak uyduruyorlar. Roma yürüyerek gezilmesi gereken bir şehir çünkü. Fakat hakikaten çok sıcak. Bence Roma’ya gelmek için en uygun zaman bence kesinlikle Mayıs sonu ve Haziran’ın ilk günleri ile Ağustos sonu–Eylül başı olmalı… Dijital göstergeler şu anda 39 dereceyi gösteriyor.
Bütün bir gün boyunca sindire sindire neredeyse tüm Roma’yı yürüyerek dolaşıyoruz. Roma Forumu, Palatino ve Colosseo için hepsinde geçerli tek bir bilet alıyorsunuz. (12 €). Bütün gün Roma’yı gezdikten sonra akşam Piazza Navona’da başlangıç olarak domatesli bruschetta, ben ve kızım birer pizza, eşim dev bir tavuklu salata, ½ lt ev yapımı şarap (vino di casa), tiramisu ve espresso’ dan oluşan akşam yemeğimizi yiyoruz. Son derece güzel bir restoran olmasına rağmen fiyatlar çok makul geldi bana. Pizzalar 9 ve 11 €, Tavuklu salata 8 €, bruschetta 5 €, şarap 4 €, tiramisu 5 € ve espressolar 3 € idi.
Yemekten sonra faytonla biraz Roma’da gezmek istiyoruz ama faytoncunun istediği 200 € bize oldukça fazla geliyor ve vazgeçip bir taksi ile otelimize dönüyoruz. İyice yorulduğumuz için duştan sonra otelin barında eşimle planladığımız birer kadeh şarap içme fikrini de hayata geçirmeden yatma fikri daha cazip geliyor. … Bugünkü programda Vatikan var…Vatikan’ ı ilk ziyaret ettiğim zaman özellikle Saint Pietro Basilica’sı beni çok etkilemişti. Belki o zaman tam turizm mevsimi olmaması nedeniyle çok fazla insan olmamasından dolayı o sessizliği ve ambiyansı daha fazla hissedebilmiştim. Bu sefer çok fazla turist ve yoğun kalabalık var. Ama yine de bence muhteşem bir yapı. Bence herkesin mutlaka görmesi gerekiyor. Hıristiyanlığın en büyük kilisesi olan bu binanın, mermer sütunların ve eserlerin güzelliğini kalabalık kitleler olmadan daha iyi görebilmeniz amacıyla ilk Vatikan ziyaretimden de resimler koyuyorum…
Vatikan’da kalabalıktan çok fazla etkilenmemek için sabah çok erken otelden ayrılıyoruz. Saat 08:00 gibi Vatikan’dayız. Ama daha otobüsten inmeden Vatikan Müzesinin kuyruğu gözümüzü korkutuyor açıkçası… Neyse ki biz müzeyi gezmeyeceğiz. Ama otobüsümüzden inip Vatikan’ın bahçesine girince o muhteşem kuyrukla tekrar karşılaşıyoruz. Saint Pietro Basilica’sının kapısından girmek için Vatikan’ın yuvarlak meydanında neredeyse tam tur kuyruk var. Neyse ki çok beklemiyoruz. Hızla ilerleyip 20 dakikada kapıya varıyoruz.
Saint Pietro Basilica’sına girişlerde özellikle kıyafet konusunda çok hassaslar, erkekler dahi capri tipi uzun bermuda şort ile giremiyorlar. Kısa kollu t-shirt’e izin var ama kadınlar için askılı t-shirtleri içeri almıyorlar. Yanınızda bir şal vs bulundurmanızda fayda var.
Basilica di Saint Pietro (veya Aziz Petrus Basilikası) için dünyanın en büyük kilisesi demiştim, 23.000m² arazi üzerine kurulmuş olup 60.000 kişi kapasitesi olan gerçekten çok büyük ve etkileyici bir katedral. Korumasını İsviçre’ li muhafızların yaptığı Vatikan Şehrinde bulunan Hıristiyanlığın en önemli eserlerinden biri olan Basilica di Saint Pietro kubbesi ile Roma’nın siluetindeki en önemli parçalardan biri. Vatikan şehrinde Basilica’dan çıktığınız da sağ tarafta İsviçreli Muhafızların fotoğrafını çekebilir ve yine buradaki küçük bir dükkandan hediyelik eşyalar alıp, sevdiklerinize Vatikan Postanesi aracılığı ile kart gönderebilirsiniz.
Vatikan’ı da anılarımıza ve fotoğraf makinelerimize kaydedip Rönesans’ ın başkenti Floransa’ya ya da İtalyanların deyişiyle Firenze’ ye doğru yola çıkıyoruz…
Görüşmek üzere…
|