Arabamla Dünya Turu – Ekvador (Quito - Cuenca)

Şu yanlışı bir düzeltelim, önce. Şimdi anlatmaya başlayacağım ülkenin adı Ekvador’dur; Ekvator değil. Ekvator, dünyanın ta yarı belini çepeçevre kuşatan, 0° enlemi; kuzey ve güney yarımküreleri birbirinden ayıran çizgi, yani. Bu hata o kadar çok yerde yapılıyor ki; bunların içerisinde çok ciddi olduğunu düşündüğümüz devlet kuruluşları bile var. Alın size bir örnek : T.C. Dışişleri Bakanlığı’nın web sayfasına giriyorsunuz. Yurtdışındaki temsilciliklerin listelendiği sayfaya gidiyorsunuz. Kolombiya’daki Türkiye Cumhuriyeti Büyükelçiliği’nin ‘Görev Bölgesi’ tanımı karşılığında ‘Ekvator’ yazıyor. Ya da, Ekvador sınırlarından geçip de, Ekvador GSM operatörlerinin kapsama alanına girdiğinizde, -diğer ülkelere gittiğinizde de olduğu gibi- Turkcell’den mesajlar geliyor. Bu mesajlarda gitmiş olduğunuz ülkenin adı Ekvator. Diyeceksiniz ki, “Koca T.C. Dışişleri Bakanlığı bu hatayı yapıyorsa, Turkcell’den ne bekliyorsun ki?”. Doğru söze ne denir?

Yeni bir ülkeye girmeden, önceki ülkeden kalan son paramı, son benzin istasyonunda mazot alarak harcarım. Çok az ülke, çıkıştaki işlemler sırasında da para alır; bunu da yanımda taşıdığım bir Dolarlık banknotlarla hallederim. Yeni ülkeye girdiğimde de para gerekliyse, genellikle gerektiği kadarlık Dolar bozdurur, daha sonraki ihtiyaçlarım için ise ilk yerleşim yerinde bulduğum herhangi bir bankanın ATM’sinden para çekerim. Bu usul, uzun zamandır kara sınırlarını geçerek ülke değiştirdiğimden, tecrübeyle edindiğim bir kural olarak yerleşti artık. Ekvador’da ise bu kuralı delmem zorunlu oldu. Yani, kuralı delmek denemez aslında; belki, eksik uygulamak, daha doğru bir tanımlama olur. Sebebi ise, Ekvador’da ABD Doları’nın kullanılıyor olması. Aslında 2000 yılına kadar milli parası olan ‘sucre’ ve onun 100’de biri olan ‘centivo’ kullanılırmış. Fakat, sonradan ABD Doları’na dönülmüş. Şimdi artık her yerde ABD Doları kullanılmakta; resmi işlemlerde, ATM’lerde, otoyollarda, aklınıza gelebilecek her yerde. Centivo’lar ise halâ ortalıkta dolaşıyor, az da olsa. 1 Centivo, 1 ABD Centi, karşılığında. Dolayısıyla, Ekvador’a girdiğinizde, yerel para için Dolar bozdurmak zorunda kalmıyorsunuz. ABD’de görmeye alışık olmadığım altın renkli “Presidential Dollar”lara burada sıkça rastladım. Aslında Panama’da da aynı durum söz konusuydu ama, söylemeyi unuttum.

Plaza Grande’de Quito Oteli…

Ekvador’da ilk durağım sınıra 140km kadar bir mesafede olan Ibarra. Burayı seçmiş olmamın özel bir nedeni yok. Yalnızca, trafiği ile meşhur başkent Quito’ya girmeden hemen önce konaklayacağım bir yer olması.

Quito
Quito Ekvador’un başkenti, ancak en büyük kenti değil. 1.6 milyon nüfusuyla, 3.6 milyon nüfuslu Guayaquil’den sonraki ikinci büyük kent. Benim ise Ekvador’da kalmak için kendime hedef seçtiğim iki kentten birisi. 17. yüzyıldan beri değişmeyen mimarisiyle eski Quito, Unesco Kültür Mirası listesindeki yerini almış.

Quito’da bir gece kalacağım. Şehre sabahtan girip, o günü -ve gecesini- tümüyle eski şehri dolaşmak için kullanmak istiyorum. O nedenle, bir gece önce, Quito’ya yalnızca 150km mesafede olan Ibarra’da kalmayı tercih ettim. Yoksa, o gece geç saatte Quito’ya girip, şehrin eski bölümünün daracık sokaklarında ve meşhur trafiğinde çıldırmak istemiyordum. Sabah saat 9 buçuk gibi Quito’ya girdim. Eski şehirde kendime kalacak uygun bir otel aramam, eşyalarımı bırakıp yakınında arabayı park edebileceğim güvenli bir park yeri bulmam ve sonra da otele kadar olan -kaybolmadan gidilecek- kestirme rotayı keşfetmem üç saatimi aldı. Bu sırada, yağmurun ilikleri ıslatırcasına yağmakta olduğunu da belirtmek isterim. Bütün bunlara, deniz seviyesinden 2,850m yüksekte olmaktan kaynaklanan oksijen azlığı ve buna bağlı hızlı ve aşırı yorulmayı da eklemek lâzım, tabii.

Başkanlık Sarayı’nın kapısında nöbet bekleyen muhafızlar…


Kabine toplantılarının yapıldığı salon…

Quito’nun, oksijen-kıt havasından dolayı sürekli kara dumanlar tüten egzostlarıyla durk-kalk temposunda giden arabalarla dolu yolları… Bu yollarda araba kullanmak için insanın ‘sinirlerinin alınmış’ olması lâzım. İki sokak ileriye gitmek için 45 dakika trafikte bekledikten sonra arabayı park edip, yağmurun altında yayan, ama daha hızlı hareket edebilmenin özgürlüğünü yaşıyorsunuz. Fazla büyük olmasa da, Quito’nun tarihi bölümünü dolaşmak, yayan da olsa, o yoğun egzost dumanı, motor ve korna gürültüsünden dolayı yıpratıyor insanı. Yine de, adına yakışmayacak kadar ufak Plaza Grande’de (ya da diğer adıyla Plaza de la Independencia -Bağımsızlık Meydanı) klasik katedral ziyareti ardından Palacio de el gobierno (Başkanlık Sarayı) ve Centro Cultural Metropolitano’yu gezmemek olmaz.

Burası, kısaca La Ronda olarak bilinen sokak. İstanbul’daki ‘Fransız Sokağı’ gibi, çeşitli bar ve caféler, sanat atölyeleri ve galerilerle dolu…

Palacio de la Gobierno, Ekvador Devlet Başkanı tarafından günlük çalışma ofisi, kabine toplantılarının ve diplomatik ağırlamaların yapıldığı mekân olarak kullanılmakta. 16. yüzyılda inşa edildikten sonra, 1627’de meydana gelen Quito depreminde ağır hasar gören ve yeniden yapılan saray, şimdilerde kendi kadrosunda yer alan mihmandarlar tarafından, isteyen ziyaretçilere gezdirilmekte. Üstelik bu mihmandarlar yabancı dil de biliyorlar. Ben de, Hollandalı bir gençle birlikte dolaştım, yine genç bir mihmandarın eşliğinde. Hollandalı bir ara bana, sokaklarda ne kadar çok polisin olduğunu söyledi. Bu kadar güvenlik önlemine karşın başkanlık sarayının turistlere açık olmasına da şaşırdığını... Halbuki, onların ülkesinde ve hatta tüm Avrupa ülkelerinde yollarda böyle polis görmek mümkün değilmiş. Gördüklerin de silâh taşımazlarmış. Ya benim ülkemde nasılmış peki? “Buradan çok farklı değil” dedim.”Üstelik, örneğin bundan 40 yıl öncesine kadar Cumhurbaşkanlığı Köşkü’nün bahçesine hafta sonları insanlar gezmeye gidebilirlerdi ama, artık değil” de dedim. Halbuki, onların ülkelerinde başkanlık sarayları hep böyle ziyaretçilere açıkmış da. Aferin size!

Plaza Grande’de ayakkabı boyacısı ve Venezuela Caddesi’nden, gotik mimarisiyle Basilica del Voto Nacional’in görünüşü…

Yine Plaza Grande’de Centro Cultural Metropolitano, gerek erken koloniyel mimarisi, gerekse sürekli ve süreli düzenlenen sergileriyle gezilmeye değer. Ayrıca, iç avlusuna bakan cafésinde bir ‘acı kahve’ eşliğinde dinlenmeyi de unutmamak lâzım. Ben burayı gezerken, Ekvadorlu bir artistin (ya da bir manken, ya da bir fotomodel, bilemiyorum) fotoğrafını çeken onlarca fotoğrafçı, avludaki siyah-beyaz fotoğraf sergisinin mekânını doldurmuşlardı. Onların arsında dolanarak sergiyi izledikten sonra, saygıdeğer hanımefendinin birkaç kare fotoğrafını da ben çekiverdim.

Trafiğe kapalı bir sokakta çalgıcılar. Bir yaşlı saksafoncu ve iki küçük perküsyoncu. Performansları olağanüstüydü. Belki bir saat izlemişimdir…

Cuenca
Başkent Quito’dan sonraki durağım Cuenca. Onun gürültülü ve yorucu atmosferinden sonra Cuenca sanki bir sayfiye yeri. Hem sessiz ve sakin, hem trafiği az olan şehirde iki gece kalıp dinleneceğim. Bulduğum otel, küçük ve mütevazı bir aile işletmesi. 3 katlı binanın en üst katında, arka tarafta bir oda tuttum; sessiz olması için.

Cuenca, Ekvador’un üçüncü büyük kenti. LP burası için Ekvador’un en güzel kenti diyor; kesinlikle katılıyorum. Ortasından akan Rio Tomebamba’nın kıyısı, özellikle… Hayatlarının emeklilik baharını yaşamaya gelen birçok yabancı da var, Cuenca’da. Genellikle apartman sitelerinde oturan bu yabancıların bazıları da, nehir kıyısında aldıkları villalarda yaşıyorlar.

Cuenca’dan kareler…

Cuenca’dan ayrıldıktan sonra hedefim Peru sınırını geçmekti. Ancak, öğlene doğru ayrılabildiğim Cuenca’dan sınıra ulaşmam oldukça uzun sürdü. Hava karadıktan çok sonra, sınırdan hemen önceki Macara kasabasına ancak girebilmiştim. Sıvasız ve yarım kalmış binaları, toprak yolları ile Macara na’tamam bir yerleşim yeri görüntüsünde. Yerleştiğim otel de öyle. Ama, odada klima, buzdolabı, hatta buzdolabının içinde içecekler bile var. Adı da Grand Macara. Tüm bu ‘ihtişama’ fiyatı US$10.00. Hiç fena sayılmaz, değil mi?

Rio Tomebamba kıyısındaki evlerden…Cuenca’da hayatımın ilk İnka kalıntılarını da gördüm. Ekvador, İnkalar’ın parlak döneminde tümüyle Kuzey İnka Krallığı’nın sınırları içerisinde kalmış.


Gece San Plas Kilisesi…

Peru’da buluşmak üzere…




Not: Ali Eriç'in “Arabamla Dünya Turu” gezisinin başlangıcı ile ilgili detaylar için Arabamla Dünya Turu – Türkiye (Başlangıç – Karadeniz) gezi yazısını okuyabilirsiniz.