Roma’dan Floransa’ya gitmek demek aynı zamanda da Lazio bölgesinden çıkıp Toskana bölgesine girmek demek. Toskana bölgesi verimli toprakları ve bu topraklarda yetişen güzel üzümleri ve bu üzümlerden yapılan güzel şarapları ile ünlü. Rahat bir yolculuk sonrası Floransa’ya varıyoruz. Bir İtalyan ile evli ve İtalya’da yaşayan bir Türk olan yerel rehberimiz Songül Hanım bize hemen kısa bir şehir turu yaptırıyor ve Medici ailesinin Floransa için öneminden bahsediyor.
Medici ailesi burada yaşayan en güçlü ve en zengin aile… Para ticareti, tüccarlık ve ilk bankacılık işlemlerini o tarihlerde bu aile yapıyor ve bir bakıma da sanatçılara verdiği krediler ile (o dönemde adı kredi miydi tabi bilemiyoruz?) Rönesansın gelişmesine dolaylı olarak destek oluyorlar. Çok zengin ve gösterişi seven bir aile oldukları için Floransa’yı yönettikleri 400 yıl boyunca bu kente çok önemli kiliseler, saraylar ve gösterişli yapılar kazandırmışlar. Bu yapıları da dönemin ünlü sanatçılarının heykel ve resimleri ile donatmışlar. Aynı zamanda halka açık ilk kütüphaneyi de Medici ailesi kurmuş.
Floransa, içinden geçen Arno nehri etrafına kurulmuş ve İtalya için geçmişte de, günümüzde de önemli bir şehir olmuş. Şehrin merkezindeki en önemli meydanı Piazza della Signoria (Lordlar Meydanı) ve meydanın ortasındaki Neptün çeşmesini gezerken Rönesansın havası sizi başka bir zamana götürüyor. Bu çeşmede Denizler Tanrısı Neptün, atlar ve denizkızlarının heykellerini görebilirsiniz.
Floransa’nın en göze çarpan ve en etkileyici yapısı ise kırmızı kubbeli Dom diye de bilinen Santa Maria del Fiore. Bu yapının bir parçası sanılan ama ayrı bir yapı olan Çan Kulesi (Campanile) ve karşısında bulunan Vaftizhane (Battistero di San Giovanni) ile birlikte en çok ilgi gören yapıların başında geliyor. Vaftizhane’nin kapısı ise Cennetin Kapısı olarak da biliniyor.
Piazza del Signoria’dan Arno Nehrine doğru ilerlediğimizde önce aslı Accademia dell’ Arte del Disegno (Tasarım Sanatı Akademisi)’nde sergilenen Michelangelo’nun ünlü Davut heykeli bizi karşılıyor. Sonra ünlü Uffizi sanat galerisini (Galleria degli Uffizi) görürsünüz. Uffizi sanat galerisini maalesef gezemiyoruz çünkü çok önceden randevu ile bilet almamız gerekiyor. Bir daha ki gelişimizde mutlaka bu işi halletmek üzere Arno nehrine doğru ilerliyoruz. Bu arada sağlı sollu bir takım kişilerin heykellerini görüyoruz. Aralarında Galileo Galilei, Dante, Macchiavelli, Amerigo Vespuci, Donatello, Giotto, Magnifico gibi ünlü isimler var. Sonra bu kişilerin hepsinin Uffizi Sanat Galerisinde eserleri bulunan kişiler olduğunu öğreniyoruz. Bir nevi ahd- ı vefa yani…
Arno nehrinin kenarına ulaşınca sağ tarafta Floransa’nın en meşhur köprüsü olan Ponte Vecchio’yu bütün ihtişamı ile görebiliyorsunuz. “Ponte Vecchio” kelime anlamı olarak “Eski köprü” demek. Nehrin en dar kısmındaki bu köprü 14. yüzyılda tamamlanmış ve II. Dünya Savaşı sırasında Floransa’nın tüm köprüleri Almanlar tarafından bombalanmasına rağmen bu köprü bombalanmamış. Bu köprünün üzerinde şimdi neredeyse hepsi kuyumcu olan bir sürü dükkan bulunmakta. Üzerinde dolaşması çok keyifli olan bu köprünün bir benzeri de ülkemizde Bursa’da bulunan Irgandı Köprüsü.
1966 yılında Arno Nehrinin taşması ile Floransa’ da büyük bir sel felaketi yaşanıyor. Aşağıda göreceğiniz fotoğrafta suların ne kadar yükseldiğini gösteren bir tabela konmuş. Bu tabelada “Arno Nehrinin suları buraya kadar ulaştı. 4 Kasım 1966” diye yazıyor. Yüksekliği görebilmeniz için mağazanın üst kısmında kalan bu tabelayı kırmızı ok ile işaretledim…
Güneşin batmasıyla birlikte Michelangelo tepesine çıkıyoruz. Floransa’nın bütün muhteşem yapılarını kuşbakışı izleyebileceğiniz bu tepeye mutlaka çıkmanızı tavsiye ederim. Yürüyerek çıkabileceğiniz gibi Santa Maria Novella tren istasyonunun önünden kalkan 12 numaralı otobüs ile de gidebilirsiniz. Ama bence otobüsle giderseniz bile inerken yaya dönmenizi öneririm.
Floransa gezimizi bitirip otelimize dönüyoruz, yarın Pisa, Siena ve San Gimignano’ da olacağız…
|