Yıllar boyu yaptığımız onca gezide hep etrafından dolaşmışız, teğet geçmişiz ve bir türlü gezememişiz, iki haftalık bu güzel turumuzda Basel i bir güne planlamamız gerekiyor. Hesaplamalara göre gidiş-geliş 250 km.lik bir yolumuz var, ehh ne olacak, Bursa –İstanbul gibi diyerek çıktık yola köyümüzden.
Gezimiz öncesi Basel turizm ofisine yazdığım halde bana çok faydalı olacağına inandığım bir şehir planı bir türlü gelemedi adresime. Yola çıkmadan dersimi çalışmak, yabancı bir şehre nasıl gireceğiz, nereye park edeceğiz, günlük gezi rotamız nasıl olacak bunları biraz da olsun önceden bilebilmek bana çok güven veriyor ama bu kez bir ön rota çalışması olmadan gideceğiz Basel e.
Öğrendiğimize göre İsviçre Autobahnlarında ücret, önceden alınacak bir pul ile ödeniyor, yola çıkmadan kaldığımız tesisin müdürü bize şu tavsiyeyi yapıyor: Son kasaba Weil e kadar Alman autobanlarından gidin, oradan normal yola ,Weil çıkışından çıkın ve İsviçre ye normal yoldan girin, İsviçre de Autobahn kullanmayın… Yani, önce TEM den gidip,sınıra en yakın kasaba da E-5 e geçeceğiz…Autobahn pulunu satan benzin istasyonunda fiyatını soruyoruz, 35 € cevabını alınca ,bizim müdürün tavsiyesini uygulamaya karar veriyoruz.. Evet, işler iyi gidiyor, Weil çıkışından Alman Autobahn ını terk ediyoruz ve kasabanın dış mahallesinde de İsviçre Sınır kapısı gözüküyor. İsviçre, Avrupa Birliğine dahil değil, bu sebeple bir-iki sınır polisi geçenlere şöyle bir bakıyor, Alman plakalı kiralık arabamızla işte şimdi Basel in dış mahallelerindeyiz… Derken ıstırap başlıyor… Müthiş bir inşaat alanının ortasına düşüyoruz, yollar bölünmüş, daraltılmış, tabelalar değiştirilmiş, Metro çalışmasının yanı sıra çok büyük gökdelenler de yapılıyor, ortalık karmakarışık… Yandık… Elimizde bir şehir planı olsa işin içinden çıkacağım, yeni teknolojilere uygun GPS li telefonlarımız da yok… Merkeze gidelim, levhalarda “Zentrum” arayalım diyorum ama, levhalar dört tane “zentrum” gösteriyor, güneyin, kuzeyin, doğu ve batı yerleşimlerinin merkezleri hep ayrı… Biz şimdi hangi merkeze gideceğiz? Aklımda kaldığı kadarı ile Ren nehrinin kuzeyinde asıl merkez yer alıyor, köprüyü geçip Ren in diğer yakasına kendimizi atmalıyız…Tabii bu arada sinirler geriliyor ve ufak tefek atışmalar ve “sen istedin geldik” ler başlıyor… Yok yok… büyük şehirlere araba ile dalmak bize göre değil… 40 yıllık deneyim lafları da hikaye… Biz çabaladıkça, trafik yoğunlaşıyor, galiba Ren i geçiyoruz bu arada ve kendimizi Nişantaşı benzeri bir trafik ve çarşı yoğunluğunun ortasında buluyoruz… Galiba merkeze geldik… Geldik de arabayı nereye koyacağız . Eşim,”15 dakika daha bakalım, koyacak bir yer bulamazsak ben dönüyorum köyümüze “ diyor….Hay Allah işe bakın, geri dönecek olsak dönüş yolu da ayrı bir bilmece… Sıkıştık kaldık… Bu satırları yazarken bile terliyorum… İşte tam o sırada, kafamı kaldırıyorum ve tam karşımızdaki kapalı otopark ı görüyorum… Mucize… Arabayı park edip, sersemlemiş vaziyette güzel insanların öğle yemeği molasına çıktığı kaldırımlara atıyoruz kendimizi.
Hava güzel, şehir hareketli, insanlar temiz ve şık, vitrinler kaliteli, biraz kendimize geliyoruz… İşte tam karşıda bir banka biraz para bozduralım, euro geçiyor ama para üstü CHF olarak ödeniyor. Bankada parayı bozan kadına Turizm ofisini soruyorum, 200 mt. İlerde cevabı, keyfimi yerine getiriyor. Turizm ofisindeki görevliye şehirden Autobahnsız çıkışı da kırmızı kalemle işaretlettirdikten sonra işte Basel… Şimdi gezmeye hazırız…
Şehirde çok güzel bir tabela sistemi var, zamanınıza göre ayarlanmış çeşitli yürüyüş rotaları renklerle işaretlenmiş ve belirtilmiş, biz iki rotayı karıştırıp kendimize uygun bir gezi düzeni yapıyoruz hemen.
THEATER PLATZ Theater platz da ilginç bir havuz var, modern heykellerle süslü. Burada biraz gerginliğimizi gideriyoruz, çalışanlar sandviçleri ile havuz kenarında öğle molası yapıyorlar, oradan Leonhard kilisesinin gotik cephelerini seyrederek Barfüsser platz’ın karmaşasına geliyoruz
LEONHARD KİLİSESİ Burası ulaşım ın kesiştiği yoğun bir meydan, biraz güzel tramvayları seyrediyoruz, tramvay bize çocukluğumuzdan bir anı… İstanbul da ne çok bindik çocuk yaşımızda kırmızı tramvaylara annemizin elinden tutarak.
BARFÜSSER PLATZ - BASEL'İN MODERN TRAMVAYLARI Sonraki meydan Markt platz=Pazar meydanı… Bir yoğun meydan daha ve bu meydanı güzelleştiren, restorasyonu da bence çok başarılı Belediye binası. Koyu bir renkle boyalı, hemen dikkati çekiyor, hiç dersini çalışmayan bile “burası neresi ?” diyebilir.
BELEDİYE BİNASI - BELEDİYE İÇ AVLU Güzel belediye binası genel olarak 16.yy ın çizgilerini taşıyor ama tabii, Avrupa da birçok yerde olduğu gibi 19 yy. a kadar eklemeler de yapılmış. Ünlü Rönesans sanatçısı genç Holbein’ın da Toplantı salonunun dekore edilmesinde görevli olduğu biliniyor.Biraz avluya doğru girelim, bakalım diyorum.
Sağda tam merdivenlerin başındaki figür, Munatius Plancus… Kim bu adam ?Basel e 10 km. mesafedeki antik Roma kenti Augusta Raurica nın kurucusu.
Bu kentin en eski sakinlerinden… Roma burada ne arıyor diyenlere de diyelim ki “İngiltere ye kadar giden, Afrika ya inen, İspanya yı alan, Ortadoğu’yu perişan eden Roma için İsviçre tam bir çerezlik lokmaydı “… Belediye binasının duvarlarında da diğer kurucuların freskoları var geniş geniş… Her Perşembe akşamüstü saat 6 da Belediye binası turları varmış, belki bu bilgi faydalı olabilir.
FİSCHER PLATZ ÇEŞME Meydanlar,başka meydanlara kavuşuyor, şimdi Fischer platz dayız. Balıkçı meydanının ortasında bir güzel çeşme akıp duruyor… Yüzyıllar önceki durumu hayalimde canlandırmaya çalışıyorum, Ren den taze tutulmuş balıklar dizi dizi serilmiş yollara, kolunda sepeti Basel li hanımlar da pazarlıktalar balıkçılarla.
VE DETAYI Önümüzde Mittlere Brücke=orta köprü var, demek bu orta, sağ da solda başkaları da vardı.
MİTTLERE BRÜCKE VE REN NEHRİ Ağır adımlarla arşınlıyoruz köprüyü, Ren çamurlu akıyor, nehir boyunca haftalık geziler yapan kocaman nehir gemileri demir atmış, turistler şehri geziyor, akşama binecekler gemilere bir başka güzel şehirde uyanacaklar yarın sabah.
REN'DEN BASEL'E BAKIŞ Şehrin iki yakası arasında, eskiden bizim Haliçte de çalışan minik motorlar çalışıyor, ama bunlar Ren in kuvvetli akıntısında savrulup gitmesinler diye tepedeki bir tele bağlı olarak gidip geliyorlar, yani bir nevi tele-kayık.
TELE KAYIKLAR İşte karşı kıyıya geçtik bile… Köprünün başını güzel bir heykel sınırlıyor, yapılı bir kadın heykeli bu, Ren i seyrediyor. Ren i seyreden yalnız o değil, bu güzel güneşli günde öğle tatilini fırsat bilen gençler de kendilerini sahile atmışlar, güneşten faydalanıyorlar.
KADIN HEYKELİ - REN SAHİLLERİ Clara platz a kadar yürüyoruz, sonra geri dönüp biz de nehir kıyısındaki güzel cafelerde bir mola vermeye karar veriyoruz. İki küçük bira burada Almanya nın tam iki katı… İsviçre çok çok pahalı bir ülke vitrinlerdeki her şey de yine Almanya dan kat kat pahalı, iki Bira ya 9 € ödüyoruz… Dönüş yolunda içtiğimiz iki kahveye de 9€ ödeyince” bu ülkede kalmak da zor” kanımız doğrulanıyor. Ren nehri kıyısındaki bu cafede şehrin hoş insanları var, yanımızdaki masada sanat tartışılıyor, bir başka masada müzik notaları uçuşuyor…
Dönüşte yine Ren in üzerindeki Köprüden geçerek bu kez Basel in yaya alışveriş caddesine dalıyoruz.
Fiyatlar müthiş, inanılır gibi değil, Almanya daki zincir ucuzluk mağazasından aldığımız çantanın aynısı, aynı mağazada tam iki katı fiyata satılıyor. Son bir kahve molası ile artık dönme zamanının geldiğine karar veriyoruz.4-5 saattir dolaşıyoruz, bakalım park parası ne vereceğiz ? Park parası da 10 € tutunca biz artık “Yolcudur Abbas ,bağlasan durmaz” istikamet Almanya diyerek yola çıkıyoruz… Turizm ofisindeki görevlinin çizdiği yol olmasa yine bir yol krizinin ortasına düşeceğiz….
Akşamın güzel ve yumuşak ışıkları ile sorunsuz olarak Almanya ya giriyoruz. Yollar güzel, etraf güzel, fiyatlar uygun, biz mutlu, bekle bizi köyümüz, geliyoruz…
|