Kos Adası

2007 yılının Eylül ayında Kos Adası'ndaydık. Kos Adası diğer pek çok ada gibi Ege'nin yeşilliklerinden yeterince nasibini alamamış. Ada Bodrum gibi beyaz evlerin ağırlıkta olduğu bir mimari yapıya sahip. Zaten Bodrum'un da tam karşısında. Turgutreis sanki elinizle uzanıp tutabilecekmiş kadar yakın geliyor insana…

Kemer caddeleri gibi caddeleri, Konyaaltı Plajı gibi denizi var. Bu şekilde değerlendirdiğimizde Türkiye'den çok da farklı bir görünüm arz etmiyor. Hatta gerek Bodrum'da ve gerekse Antalya içinde ve Kemer'de yabancı dildeki tabelalara aşina olduğumuz için yurtdışına çıkmış olduğumuzu öyle hemencecik kavrayamıyoruz.



Ancak ülkemizin aksine ve de özenerek söylemem gerekir ki; bisiklet kültürü gelişmiş adada. Araç trafiğine açık bir ada olmasına karşın gerek turistlerin ve gerekse yöre halkının ulaşım aracı olarak bu doğa dostunu tercih etmeleri -keşke bizde de olsa- dedirtiyor insana. Tabi bu husus gürültü kirliliği açısından da ülkemizdeki tatil beldelerinin çoğuna göre bir artı sağlıyor Kos Adası'na.

Kos Adası'na gidince mutlaka Souvlaki (Suvlaki diye telaffuz ediliyor.) yemek lazım. Bizim kuşbaşılar tarzında ama baharatları farklı. Değişik bir lezzet. İsterseniz dürüm şeklinde de servis edilebiliyor. Kahvaltı yaptığınızda Kos Adası'nda Ege kahvaltılarından (zeytin ve zeytinyağlılar) pek bir fark göremeyeceksiniz. Ama Kos adasının oldukça iri zeytinlerinden de denemek gerekiyor. Konu yemeklerden açılmışken hemen belirteyim; geleneksel Yunan mutfağı tabiri altında cacık, lokum, musakka ve baklavanın turistlere tanıtıldığına şahit olduk. Bu yiyeceklerin kökeni hakkında bilgim yok ama burada patent ve iyi tanıtımın ön plana çıktığını, değerlerimize her alanda sahip çıkmamız gerektiğini vurgulamalıyız.

Ben de "Madem burada karşılaştım cacık ve baklavayla, bakalım Yunanistan'da nasıl yapılıyormuş bunlar?" dedim. Cacık oldukça katı, bizimki damak tadına çok daha fazla hitap ediyor bence. Baklavada ise elimize su dökemezler, gerçekten kötüydü. Naçizane tavsiyem, ben denedim, sizler denemeyin efendim. İlle bir tatlı yemek isterseniz souvlakinin üzerine, adanın şirin limanında ve çevresindeki dar sokaklarında turlayıp dondurma yiyebilirsiniz.



Kos adasında Osmanlı mimarisinin de izlerini görmek mümkün. Örneğin Loziya (Loggia) Camii veya Defterdar Camii. Ancak bizim Kos'ta bulunduğumuz dönemde Loggia Camii kapalıydı o nedenle içine giremedik. Hatta uzunca bir süredir kapalı olduğu izlenimine kapıldık zira etrafında irili ufaklı bir çok seyyar satıcının faaliyet gösterdiğine gördük.

Kos Adası tatil durakları arasına dahil edildiyse ve tarih de ilgi alanlarınızdan biri ise Hipokrat Asklepieion'una (Asklepieion tıpla ilgili merkez, tıp merkezi anlamına geliyormuş.) gitmeniz elzem olmuş demektir. Her ne kadar Asklepieion biraz yamaçta kalsa da Kos Adası'nda bisikletten vazgeçmeyin. Vazgeçerseniz yol üzerinde yer alan ve Türk nüfusunun ağırlıklı olduğu Preta mahallesini (Türkler Germe diyorlar) görme şansınız kalmayacak. Hemen köşesinde bir köy kahvesi, turistik eserler ve bize özgü işlemeli ürünler satan dükkanlar ile karşılayacak Germe sizleri. Biraz hoşbeş ettikten sonra köyde oldukça ünlü olan domates reçelini almanızı öneriyorum.

Reçeli attık çantamıza ve yola koyulup ulaşacağız Hipokrat'a. Yeminimiz var. Bisiklet konforlu olmayınca o bizi taşımıyor, biz onu taşıyoruz, inip tutarak direksiyonundan usul usul çıkıyoruz yokuşu ve geliyoruz ören yerine. Biz gittiğimizde 4 Euro idi girişi.



Genel olarak ayakta kalmış bir yapı. Milattan önce 4. yüzyılda kurulduğu söyleniyor. Hipokrat bu adada doğmuş, dünyanın ilk hastanesini de burada inşa etmiş. Yaklaşık 2500 yıl öncesinden günümüze ulaşmış bu mekan hakkında çok şey öğrenmek istemiştik. Ancak gerçekten ciddi çaba gerektiriyordu. Tarihi kalıntıların önünde doğru dürüst bir açıklama yoktu. Olanları okuduk, tarihi algılayamadan, taşlara bakıp oradan ayrılmak durumunda kaldık. Siz orada yapılacak açıklamalara güvenerek gitmeyin, bir rehber kitapçık mutlaka alın yanınıza. Ne yalan söyleyeyim bizim Kültür ve Turizm Bakanlığımız çok daha iyi çalışmış küçük ören yerleri üzerinde. Bunu Kos Adası'nda rahatlıkla anlıyorsunuz.

Biz Kos Adası'na gittiğimizde Kosta Palace Otel'de ve Atlantis Otel'de konakladık. Otellerin belirgin bir özelliği yok. Ancak temizler. Atlantis Otel, ben ve eşimin turizm anlayışına uygun olmayan yerler. Her şey dahil veya yarım pansiyon. Birkaç animatör, müşterileri eğlendirmeye çalışıyor. Ülkemizdeki klasik sistem. Atlantis Otel'de konaklamamıza rağmen şezlongları da ayrıca kiralamaları bize çok nahoş geldi.

Kosta Palace Otel'de oda kahvaltı konakladık. Liman çevresinde güzel bir manzarası olan şirin bir otel. Daha en başında söylediğim gibi Kos Adası Konyaaltı, Bodrum ve Kemer gibi. Çokça alternatifiniz olacaktır konaklama hususunda. Şimdiden iyi eğlenceler.