Verona: Romeo ve Jülyet'in İzinden Aşıklar Şehri...

Eşim Arzu ile 18.10.2010 pazartesi güneşli ve ılık bir günde Pegasus Havayollarının tarifeli seferi ile Bergamo’nun Orio Al Serio havaalanına indiğimizde saat tam 13.05’ti. Planlanandan yarım saat erken inmiştik. Bu küçük havaalanına yanılmıyorsam beşinci gelişim. 2008 yılındaki İtalya seyahatimizde de tüm uçuşları buradan yapmıştık. İki dakikayı geçmeyen pasaport kontrolünden sonra (İtalyanların bu konudaki seriliği beni acayip mutlu ediyor) hemen Bergamo tren istasyonuna gidecek otobüs durağına geldik. Zira buradan Verona’ya gidecekseniz en ekonomik yol ulaşımı Bergamo’dan yapmak. Bölgesel tren fiyatları 7,20 ile 8,15 € arasında değişiyor. Makineden tanesi 1,80 €’dan biletlerimizi alıp otobüsü beklemeye başladık. Turuncu otobüsle yaklaşık 15 dakikalık bir yolculukla tren istasyonuna vardığımızda saat 13.45 olmuştu. Hemen bilet gişesine gelip Verona için ikinci sınıftan iki bilet istedim. Görevli bayan işlemi yaparak benden 36 € istedi?! Nasıl yani?? Ben olmaz dedikçe o İtalyanca olarak fiyatın bu olduğunu gösteriyordu. Birden aklıma gitmeden yaptığım ve çıktısını aldığım yolculuk planını (teşekkürler Suat) kadına göstermek geldi. Çünkü orada fiyatları da yazmıştım. Görevli bayan rakamları görünce “haaa” tarzında bir ses çıkardı ve yeniden işlem yaparak iki kişi için 16,30 € rakamını buldu. Sonradan anladım ki onbeş dakika sonraki hızlı tren bilet ücretiymiş istediği. Hızlı dediğime bakmayın ikisi arasında 20-25 dakika oynuyor. Neyse anlaştık ve biletlerimizi aldık. Biletleri turuncu makinede onaylattıktan sonra (Bileti almanız yetmiyor, mutlaka onay şart) peronda treni beklemeye başladık



Saat 14.20’de kalkan bölgesel trenle, Treviglio kasabasında aktarma yaparak, tam iki saat sonra Verona Porta Nuova tren istasyonuna vardı. Otelimiz tren istasyonuna yaklaşık 400 metre uzaktaki üç yıldızlı Piccolo Otel. Oteli yaklaşık bir ay önce skoosh.com internet sitesinden iki gecesi kahvaltı dahil 113 €’ya ayarlamıştım. Birinci kattaki odamız küçüktü ama temizdi. Hemen eşyaları odaya bırakıp otelden aldığımız harita ve bilgiler ışığında kendimizi Verona sokaklarına attığımızda saat 17.00 idi…



Upuzun Stradona Porta Palio caddesinden merkeze doğru ilerlerken ilk dikkatimi çeken şey balkonlardaki çiçekler oldu. Neredeyse her balkondan rengarenk çiçekler salınmıştı. Devam edince karşımıza meşhur Castelvecchio (Eski Kale) çıktı. 1354-1356 yılları arasında Adige nehri kıyısına savunma amaçlı olarak inşa edilen Kale, 2. Dünya savaşında ciddi hasarlar almış. 1960’larda restore edilirken ayrıca bir de köprü eklenmiş. Kalenin tarzına uygun olarak inşa edilen Scaligero Köprüsünden Verona ve Adige nehri manzarası gerçekten harika. Bu yüzden Arzu’yla köprüden bayağı bir fotoğraf çektik.



Köprüden karşıya geçtik ve nehir kıyısından yürümeye devam ederek Vittoria Köprüsüne ulaştık. Her iki yanında ikişer heykelle oldukça heybetli görünen köprüden geçip biraz ilerlediğimizde karşımıza tarihi şehre girişi simgeleyen Borsari Kapısı çıktı. Tarihi 1. yüzyıla kadar giden kapıdan geçip dükkanlarla dolu caddeyi takip ettiğimizde Verona’nın en hareketli ve güzel meydanı olan Erbe meydanına ulaştık.



Erbe Meydanı Roma döneminde halkın toplandığı forum olarak kullanılmış. Bizim girdiğimiz tarafta (meydanın kuzeyi) üzerinde San Marco Aslanı bulunan uzun bir sütun var. Sütun 1523’de dikilmiş ve hemen arkasında ise 15. yüzyılda yapılan Barok tarzındaki Palazzo Maffei bulunuyor. (Üçüncü katı 1668 yılında ilave edilmiş) Meydanın ortasında pek çok hediyelik eşya satın alabileceğiniz yerler mevcut. Ayrıca etrafında da kahve içebileceğiniz, yemek yiyebileceğiniz kafeler/restoranlar var. Bunun yanında 84 metrelik heybeti ile Torre dei Lamberti’de meydana ayrı bir hava katıyor. Hemen ona bitişik olan bina ise Belediye binası. Meydanın orta bölümündeki her tarafından su akan Madonna çeşmesi ise 1368 yılında yapılmış. Hoş bir görüntüsü var. Yine meydanın orta bölümünde yer alan dört ayaklı bir yapıdaki kelepçeye 16. yüzyılda suçlular bağlanır ve halkın onlara çürük domates, meyve atmasına izin verilirmiş. İlginç…



Meydanın aşağı bölümünden ilerleyerek Jülyet’in Evine (Casa di Giuliette) geldik. Buranın içini gezmeyi ertesi güne planladığımız için (zaten kapalıydı) sadece bahçesine girdik. Malum Şekspir’in meşhur Romeo ve Jülyet hikâyesi Verona’da geçiyor. Belki bu yüzden bazı yazarlar Verona’yı “Aşıklar Şehri” olarak nitelendiriyor. Gerçi oyundaki karakterler hiç yaşamamışlar ama binlerce insan gelip burayı geziyor ve fotoğraflıyor. İyi bir ticari zekâ bu olsa gerek. Bu arada girerken duvarda yer alan binlerce isim ve aşk notlarına şöyle bir göz gezdirdik. Yurdum insanı elbette burada da mevcut: “Kemal Seni Seviyorum”.



Hemen duvara asılı telefonlar da ilginç doğrusu. Normal telefonlar ama oyuncak gibi görünüyor. Üzerlerinde Romeo ve Jülyet’in resimleri var. Bahçede Jülyet’in bir heykeli var. Herkes yanına gidip fotoğraf çektiriyor diye biz de öyle yaptık. (Aslında millet göğsünü tutuyor ama ele güne rezil olmayalım diye biz eliyle yetindik) Bu arada 1930 yılında yapıya eklenen meşhur balkonu da gördük. Ama balkon bayağı yüksek. Buradan serenat yapılırsa kesin bütün mahalle ayağa kalkar. Ya da Jülyet’i göreceğim diye Romeo kafayı yukarıda tutarsa garanti boyun fıtığı olurdu…



Jülyet’in evinden çıkıp Leoncino caddesine sola dönüp ilerlediğimizde karşımıza devasa Arena çıktı. Bra Meydanındaki Arena 1. yüzyılda yapılmış ve bugün Avrupa’nın 30000 kişilik en popüler konser mekânlarından biri. Zamanında burada meşhur gladyatör dövüşleri yapılıyormuş. Bra Meydanı şehrin en geniş ve hareketli meydanlarından birisi. Meydanın bir tarafında resmi binalar bulunuyorken diğer tarafında sıra sıra cafeler ve restoranlar mevcut. Meydanın ortasında ağaçlar arasında bulunan heykel Victor Emmenuel III’e ait.



Buradan Via Roma istikametine sağa döndük ve yeniden Castelvecchio’nun oraya geldik. Gece görüntüsü ve ışıklandırması da ayrı bir güzel. Corso Cavour’dan devam edip yeniden Borsari kapısından geçerek Erbe Meydanına geldik. Saat yaklaşık 19.30 olmuştu ve meydandaki hediyelik eşya satanlar mekânları kapatmıştı. Meydanı şöyle bir dolaştıktan sonra yorulduğumuzu hissedip bir kafeye oturduk (Osteria Verona, Erbe,34) Yaklaşık yarım saat boyunca sütunun hemen yanındaki cafede cafe Americano eşliğinde (tanesi 1,50 €) geleni geçeni seyrettikten sonra Garibaldi Caddesinden devam ederek aynı isimli köprüden karşıya geçtik. Nehrin öbür tarafında hoş bir yürüyüş yaptık ve şehrin fotoğraflarını çektik. Yeniden Bra meydanına vardığımızda ciddi acıkmıştık.



Meydanın giriş kapısının altından geçerek şehrin en büyük bulvarlarından olan Corso Porta Nuova’da ilerledik. İlerleyen saat nedeniyle nispeten sakin olan bulvarda ilerlerken karşımıza İstanbul Kebap çıktı. Biz de hemen içeri dalıp birer döner dürüm yiyerek açlığımızı giderdik. (Dürüm kebabın tanesi 4 €) Bu arada orada bulunan Aksaray’lı çocuklarla muhabbet ettik. Kebapçıdan ayrılıp bulvardan devam ederek önce tren istasyonuna oradan da otelimize geldiğimizde saat 23.00’a geliyordu. Öyle yorucu bir gün olmuştu ki nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum…

2. Gün
Sabah 08.00’de kalktığımızda ayaklarımızın ağrısı tam anlamıyla geçmemişti bile (Tüm gezi boyunca geçmedi ya..) Hiç de fena olmayan açık büfe kahvaltımızı yapıp yanımıza da birer kruvasan ve elma alıp yollara döküldüğümüzde saat 09.00’du. Bugünkü programımızda saat 13.30’a kadar Verona’yı gezmeye devam edecektik. Öğleden sonra ise Garda gölüne gitmeye karar vermiştik. Otel resepsiyonundan tanesi 10 €’ya bir günlük “Verona Card” alıp tren istasyonuna geldik. Öğleden sonraki Garda gezisi için aynı yerdeki otobüs terminalinden adam başı 3,40 €’ya Garda kasabası otobüs biletimizi aldık. Daha sonra 11 nolu otobüse binerek Bra Meydanındaki Arena’nın kapısında bittik.



Kartlarımızı gösterip ücretsiz girişimizi yaptıktan sonra (giriş 6 €) kafama damlayan su damlalarını fark ettim. Taşlar belki yıllara meydan okumuştu ama suya karşı dayanıksız kalmıştı. Koskocaman bir sahne ve yaklaşık 30.000 kişilik tribünler. Aslında hepsi bu. Bir de en yukarıdan Bra Meydanının ve şehrin güzel görüntüleri. Yalnız ilginç olan şey 2000 yıllık tarihi yapının içindeki kırmızı halılar ve perdeler. Ee, sonuçta burası bugün için önemli bir konser salonu ne de olsa…



Arena’dan çıkıp soldan ilerleyerek (Via Mazzini) San Nicolo kilisesine şöyle bir baktıktan sonra kendimizi Jülyet’in evinde bulduk. Evi ziyaret etmek için adam başı 6 € ödemeniz gerekiyor. Ama Verona Card’la ücretsiz. Evin içinde bol bol oyundan pasajlar, kostüm, fotoğraf, sandalye ve şömine mevcut. Bir de Jülyet’e mesaj atabileceğiniz bilgisayarlar. Sonuçta hayali kahramanların evini geziyorsunuz. Çok da fazla bir şey beklememek lazım. Yine de Verona’ya aşıklar şehri dedirtecek kadar ziyaretçi çektiğine göre şapka çıkarmak lazım…



Ve yeniden Erbe Meydanı…Son derece kalabalık ve hareketli. Dükkanlar açılmış, cafeler müşteri bekliyor. Ama bizim ilk durağımız 84 metrelik ya da başka deyişle 368 basamaklık Torre Dei Lamberti’ye çıkmak. Yapım başlangıcı 12. Yüzyıla dayana kulenin çıkış ücreti 4,50 €. Ama kartınız varsa ikili bir alternatif sunuyorlar: 1 € fark ödeyerek 243 basamağı asansörle kalanları yürüyerek çıkmak ve hiç para ödemeden tamamını merdivenle çıkmak. Arzu anında “asansör” dedi. Bense aradaki yerlerden de fotoğraf çekerim umuduyla “merdiven” dedim. Hay demez olaydım. Aradaki noktalarda tek bir pencere bile yoktu. Yaklaşık 10 dakika sonra en tepenin bir alt noktasına (289 basamak) vardığımda resmen ölüyorum zannettim. Siz siz olun sakın basamakları çıkarım delikanlılığı yapmayın.



Aslında kulenin en üst noktasından güzel fotoğraflar çekmeniz çok zor zira emniyet amacıyla her bir tarafa file geçirmişler. Bu yüzden bir alt nokta daha iyi. Şurası bir gerçek ki Verona’nın dört bir tarafı ayaklarınız altında. Erbe Meydanı, ona bitişik Signori Meydanı, Arena, karşı taraftaki Teatro Romano ve daha neler neler. Verona’ya gelirseniz buraya mutlaka çıkmanızı tavsiye ederim.


Aşağı indiğimizde önce magnetlerimizi aldık (3 €). Daha sonra bir gün önce kahve içtiğimiz cafede mola vererek kahvelerimizi yudumladık. Kalktığımızda hemen Erbe’ye bitişik Signori Meydanına geldik. Meydanın tam ortasında 1865 yılına ait meşhur İtalyan şair Dante’nin heykeli var. Bu yüzden meydan bazen Dante Meydanı olarak da anılıyor. Aslında burası Erbe gibi hareketli ve renkli değil. Ama dört tarafında harika yapılar var. Özellikle en eskilerinden olan Palazzo degli Scaligeri sade ama güzel. Bunun dışında birkaç restoran var ve onların da fiyatları bayağı yüksek. Ama en ilginç şeylerden birisi Erbe’den Signori Meydanına geçerken altından yürüdüğümüz kemer. İsmi Arco della Costa. Türkçesi “Kaburga Kemeri”. Kemerin altında zincirle asılmış kocaman bir kemik var. Eski dönemlerde gemiciler getirip asmışlar. Ne akla hizmetse…



Signori Meydanından Erbe’nin zıt istikametine doğru gittiğimizde Santa Maria Antica kilisesinin önünde, Verona’yı 13 ve 14. yüzyıllarda yönetmiş olan Scaliger ailesine ait özel mezarlığı (Arca de Scaligere) gördük. Birden fazla anıttan oluşan bu yapı gerçekten çok heybetli ve sanattan çok da fazla anlamayan beni bile etkiledi.



Buradan ayrılıp Verona’nın en büyük kilisesi olan Sant Anastasia’nın önüne geldiğimizde saat yaklaşık 11.00 olmuştu. 1290-1481 yılları arasında yapılan bu Gotik kiliseye giriş ücreti 2,50 €. Verona’daki dört önemli kilisenin de giriş ücreti aynı. Ama Verona Card’la ücretsiz. Verona’da tüm kiliselerde girişte dört dilde hazırlanmış küçük broşürlerden birisini veriyorlar. Böylece gezerken neye baktığınızı numaralardan anlayabiliyorsunuz. Kilise etkileyici gerçekten. Gerçi artık, istisnalar hariç, kilise içi fotoğraf çekmeyi bıraktım. Resimlerin ve heykellerin pek çoğunu zaten anlamıyorum. Ancak çok özellikli olduğunu düşündüğüm bir şey olursa basıyorum deklanşöre…



Duomo caddesinden devam edip Verona Duomo’ya çıktık. Duomo’nın iç duvarlarının neredeyse tamamı heykeller, resimler, rölyeflerle kaplı. Hoş yani…Duomo’nun arka tarafında kalan Pietra köprüsünden nehri geçerek Teatro Romano ve Museo Archeologica’nın bulunduğu yere geldik. Burası tepelik bir bölgede kalıyor. Giriş ücreti 6 € ama yine Kartla bedava. 1. yüzyılda yapılan tiyatro biz oradayken onarımdaydı. Burada küçük çaplı gösteriler ve festivaller düzenleniyormuş. Tiyatronun içinden geçip arka taraftaki asansörden yukarı çıktığınızda Museo Archeologica’ya girmiş oluyorsunuz. Burada bol bol eski Roma dönemine ait mozaikler, asker figürleri, heykeller ve taşlar mevcut. Ama tüm bunların ötesinde muhteşem bir Verona manzarası var. Nehri, Duomo’yu ve Pietra köprüsünü de içeren bu manzara seyre değer. Siz siz olun Verona’yı gezerken hiç olmazsa sadece bu manzara için buraya gelin derim…



Yavaş yavaş Garda gölü için otobüs saatimiz yaklaşıyordu. Bu yüzden bir diğer meşhur kilise olan San Zeno’ya gitmekten vazgeçerek Castelvechio Müzesine gitmek için 32 no’lu otobüse bindik. Yalnız otobüs durağını bulana kadar akla karayı seçtik diyebilirim. Neyse ki hiç ingilizce bilmeyen 70 yaşlarında bir teyzenin italyanca ve el-kol tarifiyle ara sokakta kalan otobüs durağına ulaştık.



Castelvecchio müzesi bir sanat galerisi olduğu kadar aynı zamanda askeri malzemeler de bulunuyor. Özellikle resim galerisinden sonra dar bir demir köprüden geçilen bölüm kılıçlar ve zırhlar yanında tabi ki nefis Verona manzarasıyla tamamlanıyor. Köprünün bu cepheden görüntüsü de nefis. Bol bol fotoğraf çekip müzeden ayrılarak otobüse bindik ve Verona otobüs terminaline (tren garının önü) geldik.



Daha önceden internetten baktığımda 62 ve 63 nolu otobüslerin Garda kasabasına gittiklerini öğrenmiş ve kalkış saatlerini not etmişttim. Ama terminale geldiğimizde kime sorsam “12 ve 13 numara” diye cevap verdiler. Ben 62 diyorum onlar hayır 12 diyorlar. Sonuçta 15 dakika gecikmeyle “12” nolu Garda otobüsü geldi. Daha önceden aldığımız biletlerle otobüse bindik. Otobüs 13.55’te hareket etti. Unutmayın! İnternette kendi sitesinde yazan 62 nolu otobüs diye bir şey yoook…

Garda gezisinden Verona’ya döndüğümüzde saat 21.00’i geçiyordu. Cidden çok yorulmuştuk ama Arzu ısrarlarıma dayanamayarak son bir Verona gece turu atmaya ikna oldu. Nasılsa otobüs biletimiz var diye düşünüyorduk ama maalesef Verona’da otobüslerin büyük bölümü 20.30’dan sonra çalışmıyor. Sizin anlayacağınız “ha geldi, ha geliyor” derken tabanvayla kendimizi yeniden Erbe meydanında bulduk. Sonra Arena’da kısa bir tur ve Bra kapısından geçerek Porta Nuova Bulvarındaki Mc Donalds’da atıştırma. (Menüler 5,90-6,60 € arası, Big Mac Chicken 3,60 €, Tomato Wrap 2,20 €) Bulvardan devam ederek otelimize geldiğimizde saat 23.30’a geliyordu. Yorulmuştuk ama dolu dolu bir gün geçirmiştik.

Verona şehri gezimiz bu kadar. Bana sorarsanız Verona çevresindeki Milano, Venedik, Floransa gibi şehirlerin gölgesinde kalmış, şirin ve gezilesi bir yer. Hem öyle gezeceğim diye çok fazla zaman geçirmenize gerek de yok. İyi bir planlamayla 5-7 saat yeter. Çok çok bir gece kalırsanız bu güzel, samimi ve tarihi aşk şehrini doya doya gezmiş olursunuz. Hem belli mi olur…Gece rüyanıza Romeo ya da Jülyet bile girebilir…





 Yazılan Yorumlar...
metin
(23 Mayıs 2011)
bi kaç gün sonra oraya gidecektim,bi araştırma yapayım dedim,izlenimleriniz çok işime yarayacak.teşekkürler............
kemal türk
(03 Kasım 2010)
Hakan bey bir dahaki seyahatiniz itayya deilde orta amerika kıtası olsun (abd meksika brezilya arjantin ekvador kanada )vesaire vesaire....
kemal türk
(03 Kasım 2010)
Hakan bey seyahatnamenizi ilgiyle ve zevk alarak okudum...Adeta yazılarınızla veronayı ağağımızın altına taşıdınız...Hakan bey 1 haftalık sevgilimle ben gidersek veronaya seyahat kaça mal olur?Veronada otomobil kiralayacağımız şirketler varmı benim tren otobüs hoşuma gitmez...Verona insanı sıcak kanlımıdır?onu öğrenmek isterim...
hakangeziyor
(27 Ekim 2010)
Neşe Hanım, her zamanki gibi bir adım öndesiniz. Tuvaletleri görmediğime çok üzüldüm şimdi. İnşallah bir daha ki sefere. Zaten bende bu İtalya sevgisi oldukça herhalde ben daha çok giderim oralara. Arenaya gelince aynı fikirdeyim. Zaten o yüzden dedim ya "hepsi o kadar".
Güzel yorumunuz ve desteğiniz için teşekkürler.
Not: Bu arada güzel yazılarınızı bizde bekliyoruz unutmayın...
Seyahatle kalın...
NEŞE
(27 Ekim 2010)
Sevgili Hakan yine çok güzel bir yazı,teşekkürler.Bra meydanının altında,Mussolini devrinden kalma genel tuvaletler var,dünyada gördüğüm en ilginç tuvaletler,mozaik ve heykellerle süslü,halen kullanılıyor ve koruma altında...Verona da beni en üzen nokta,arena içine çakılan metal koltuklar olmuştu,sanatsever İtalyanlardan hiç beklemezdim...