Gürün : Beş Beldenin Biri... | |
Biliyorum burası bir gezi sitesi, burada gezilen yerlere ilişkin anılar paylaşılıyor. Ama ben gezdiğim değil, doğduğum ve çocukluğumu geçirdiğim yeri anlatmak istiyorum.
Gürün, uzaklardan da bir başka güzel görünür... Tarihi böyle de, ya coğrafya? “Gürün’de yere düşen iki damla yağmurdan birisi Fırat yoluyla Hint Okyanusuna, diğeri Kızılırmak ve Ceyhan ırmaklarıyla Atlas Okyanusuna karışır.” Bir kaynaktan okuduğum bu cümle karşısında şaşırmamak, burası nasıl bir coğrafya diye düşünmemek elimde değil, Ama gerçek böyle. Gürün’de doğan ve Fırat’a karışan Tohma Çayı ile Ceyhan’a kavuşan Akdere’nin akış yönü bunu mümkün kılıyor. Bu haliyle iki okyanusun sularının bölündüğü noktada; su bölümü çizgisi üzerinde yer alıyor Gürün.
Gerçekten Kayseri’den hareket edip, Malatya karayolunun içinden geçtiği yüksek platonun uçsuz bucaksız bozkırında ilerlerken, Gürün’e yaklaştığınızı, trafik işaretine gerek duymadan etrafta çoğalan yeşillikten anlarsınız. Yol boyu size eşlik eden kavak, söğüt, iğde ağaçları Tohma Çayı vadisinde ilerlediğinizi, genellikle kayısı, dut, elma ve cevizden oluşan meyve ağaçları da Gürün merkezine ulaştığınızı haber verir.
Kayaevler adeta şehirle bütünleşmiş durumda... Gürün’e ulaşmak için bu yolun dışında Akdeniz’i Karadeniz’e bağlayan yollardan birisi olan Mersin-Erzurum-Rize Karayolunun da kullanılması mümkündür. Görüldüğü gibi “Bütün yollar Gürün’e çıkar” diyecek kadar iddialı olamasak da, Gürün’ün önemli bir yol kavşağında bulunduğu tartışılmaz. Başka bir deyişle; Anadolu’nun doğu-batı ve kuzey-güney ekseninin kesişim noktalarının birinde yer almakta ve Akdeniz, Doğu Anadolu ve İç Anadolu Bölgelerinin birbirine açıldığı anahtarı temsil etmektedir.
Gürün'ün Konaklarından kareler... Yeşilin içinden geçerek merkeze gelinip “nasıl bir yer burası” diyerek etrafa bakıldığında ilk göze çarpan, hiç şüphesiz vadinin ve ilçenin kuzey yamacını süsleyen mağara görünümlü “kaya evler” olacaktır. Yapılan araştırmalar kaya evlerin M.Ö. 2000’li yıllarda Hititler tarafından kale olarak kullanıldığını gösteriyor. Farklı yerlerden girişleri bulunan ve birbirleri ile bağlantılarının olduğu tespit edilen bu kaya evlerde 150 metre uzunluğunda dehlizler bulunuyor. Yine evlerden birisinde bulunan koridorun 15 mt. sonra ikiye ayrıldığı, ayrılan yollardan birisinin hemen kapandığı, diğerinin ise bir süre sonra çökme nedeniyle tıkandığı tespit edilmiş durumda. Bu durum ikinci koridorun devamında aşağıya bir inişin olduğu, belki bir yer altı şehrinin bulunduğu savını güçlendiriyor. Daha da ötesi çocukluğumdan beri halk arasında kaya evlerin 2,5 km güneybatısında bulunan Burçevi kalıntıları ve harap şatosu arasında yer altı bağlantısının bulunduğu anlatılmaktadır. Ancak bağlantının ortaya çıkarılması için yeraltında yapılan araştırmalar, çökme tehlikesi ve oksijen azlığı gibi nedenlerle şimdilik sonlandırıldığından sonuç henüz belirsiz.
Restorasyon kapsamındaki Edip Başer Caddesi... Kaya evlerden söz ettik, şimdi sıra Gürün Konaklarında. Ne yazık ki şimdi çok az sayıda kalmış olan ve daha çok Ketençayır Mahallesinde bulunan bu konaklar, eski Gürün’de gündelik yaşama dair önemli ipuçları veriyor. Genellikle bahçe içinde, taş ve ahşap kullanılarak yapılmış olan bu yapılar, çift kanatlı, üzerlerinde çeşitli şekillerde zarif tokmaklar bulunan, büyük ahşap kapılar ile sokağa açılır. Genellikle zemin ve üstündeki tek kattan oluşur, sokak tarafına yapılan çıkmalarla üst kat genişletilir. İnce, uzun dikdörtgen şekilli ve çok sayıdaki ahşap pencereler ile yüksek tavanlar, konakların içinde aydınlık ve ferah bir atmosfer sağlar. Bazılarının çatı katı yapılan cihannümalar ile taçlandırılır. Yakın tarihte uygulanan bir restorasyon projesi ile merkeze çok yakın olan Edip Başer Caddesinde bulunan evlerin en azından dış cephelerinin yenilenmesi, Gürün’ün mimari dokusunun korunmasını sağlayan ve bu güzel yapıların hayatımızdan çekilmesini önleyen bir gelişme olduğundan sevindiricidir. Bir zamanların Halk Kütüphanesi... Bu evler dışında ilk inşası yaklaşık 400 yıl önce Osmanlı döneminde gerçekleştirilen ve 20 yüzyıl başında özel olarak dışarıdan getirilmiş taşlarla yeniden yapılan Ulu Cami, birçok Anadolu yerleşiminde olduğu gibi şehir merkezini belirleyen asaletiyle ilgiyi hak ediyor. Ve hemen yanındaki Halk Kütüphanesi Binası. Çocukluğumun en heyecan verici yapılarından olan bu bina, Cumhuriyetin ilk yıllarında kesme taştan yapılmış. Şimdilerde ne yazık ki restore edilerek Hanımlar Evi olarak kullanılan bu bina, benim kuşağımdan, kitaba ulaşması kolay olmayan Gürünlü çocukların okuma iştahını doyurduğu büyülü bir mekân olmuştu. O yıllarda içindeki kitaplarla o kadar meşguldüm ki; binanın kendi güzelliğini çok sonraları fark ettim. Ama siz ihmal etmeyin, eğer yolunuz düşerse; mutlaka görün derim.
Ulu Cami... Tarihi Kilise... Gürün’ün yukarıda sözünü ettiğim ulaşım yönündeki kavşak niteliği, buraya yapılan yerleşimler nedeniyle kültürel niteliğini de zenginleştirmiştir. Bir zamanlar yoğun olan Ermeni nüfusun dışında Balkan, Ağrı-Kafkas göçmenleri ve Uzunyayla’ya yerleştirilen Çerkezlerin taşıdığı yaşama alışkanlıkları ile yerli kültürün zamanla harmanlanmasından oluşan melez bir kültür egemendir.
Bir başka güzeldir Gökpınar'da olmak... Aslında göl küçük sayılır, Yaklaşık 4000 metrekarelik bir alanı kapsıyor. Yaslandığı kayaların dibinden kaynayan suyun kabarcıkları net bir şekilde görülüyor. Yer, yer 20 metreye varan derinliğine rağmen göle atılan bir çakıl taşını zemine inene kadar izlemek mümkün. Daha önce atılmış madeni para ve gazoz kapakları, hani, el uzatılsa alınacak kadar yakında hissediliyor. Su o kadar ince, şeffaf ve parlak. Ayrıca çok soğuk, bu sayede kırmızı benekli alabalıklar içinde mutlu, mesut yaşıyor. Bize de bu doğal akvaryumu kıyıdaki küçük iskeleden veya göl üzerindeki bir sandaldan seyrederek mutlu olmak kalıyor.
Doğal rengi mi yoksa boya mı katılmış? Ne dersiniz... Şuğul Kanyonu batı, yani Kayseri yönünde yer alıyor. Şehir merkezine 2 km. uzaklıktaki Şuğul mahallesine ayrılan yoldan, yaklaşık 3.5 km. gidildikten sonra ulaşılıyor. Gövdeli Dağından kaynayan ve Hint Okyanusunun kısmeti olan suların, Tohma Çayını oluşturmak üzere toplanıp, coşkuyla içinden geçtiği bu dar derin vadi, dik kayalıkları ile ürkütücü, küçük şelaleleri ve iğde, kuşburnu, karamuk, sumak çalıları ile sevimli, ama her koşulda görülesi bir yer. Vadinin bir yamacında açılan yer yer stabilize asfalt yürüyüş yolu, yaklaşık 7 km uzunluğunda. Girişteki iki ayrı kayada bulunan, dört ve yedi satırlık Hiyeroglif alfabesiyle yazılmış Geç Hitit Kitabesi ve su kanalları, Kanyonun insanlığa hizmetinin tarihi tanıkları olarak bu güzelliği tamamlıyor. Takdir sizin. İster oltayla balık tutar, ister yürüyüş yapar, ister İsli Mağarada yüzer, isterseniz orada bulunan dinlenme tesisinde, balık çiftliğinde yeşilin, suyun ve kuş seslerinin tadını çıkarırsınız. Şuğul Kanyonu yılın dört mevsimi ziyaretçilerini bekler... Gürün’ün gezi potansiyeli bunlardan ibaret değil elbette. Hüyüklüyurt, Karaören, Başören, Yılanhüyük, Göbekören, Sarıören, Bozhüyük, Davulhüyük, Taşlıhüyük, Bunlar Gürün’e bağlı bazı köy ve beldelerin isimleri. Sizce bu isimler, arkeolojik açıdan zenginlik vaat etmiyor mu? Hatta Tepecik köyünde tesadüfen bulunan taban mozaiği bunu ispat etmiyor mu? Öyle ise daha fazla ilgi ve destekle daha varsıl, daha estetik, daha yaşanılası ve görülesi bir Gürün umut edebiliriz. Hiyerogliflere bir örnek... Gürün’e ne zaman gidilir? Galiba en uygun zaman yazın son iki ayı ve sonbahar. Bu dönem taşra yaşamının ve bereketin daha yoğun hissedildiği dönemdir. Ayrıca bölgenin rakımının yüksek olması bahçelerin ve pazarın şenlenmesini geciktirir. Burada endemik olarak yetişen hünkar, sarısultan, şah ve ayvaniye (isimlerdeki saraylı tınıya dikkatinizi çekerim.) elmalarını tatma, satın alma imkanı olur. Bu elmaları anlatamayacağım, çünkü rengi, kokusu ve tadı kelimeler ötesi. Ancak deneyimle hakkı verilebilir. Dahası bu dönemde taze dut bile yiyebilirsiniz. Gürün’de dutlar haziran sonundan, eylül sonuna kadar meyve vermeye devam eder. Eğer bu dönemde yolunuz düşerse kayısı, dut kurusu, pestil, dut pekmezi ve cevizler hediye paketlerine girmek için sizi bekliyor olacaktır. Hiç şüphesiz Gürün değişiyor. Çocukluğumun, daracık sokaklı, komşuya ortak bahçe duvarından atlanarak gidilen, evlerin bahçe yeşilliği içinde kaybolduğu, sonbaharda hünkâr elması kokan Gürün yok artık. O sokaklar genişletildi, bahçeler arasında yeni yollar açıldı. O bahçelerin çoğunda apartmanlar yükseliyor. Vadinin her iki sırtında, basamaklar halinde düzleştirilerek oluşturulan bahçeler şimdi sahiplerinin göç etmesi veya yaşlanması sonucu bakımsız kaldığından ilgiye muhtaç, bekliyor. Biliyorum, değişim esas, ama değişirken daha az zarar verilseydi. Keşke apartmanlar verimsiz yerlere kaydırılsaydı, o bahçelere gereken ilgiyi göstermenin formülü bulunsaydı, o koku kaybolmasaydı. Bitirirken bana şunu soracağınızdan eminim: Anlattıklarının yazının başlığı ile ne alakası var? Efendim, bu bir kadim tekerlemedir: “Olmayasın beş beldenin birinden, Arapkir, Darende, Divriği, Eğin, Gürün’den”. Negatif tını taşıyan bu tekerlemenin kaynağı için rivayet muhtelif. Rivayetlerin yorumunda anlamını pozitife çevirme gayreti hep seziliyor. Ama ben aldırmıyorum. Çağrışım negatif te olsa Gürün’lü olmaktan memnunum.
|
Yazılan Yorumlar... | |
kıtış (21 Ocak 2013) |
Okullarında birlikte okuduğumuz GÜRÜNü negüzel anlatmışsın.Okurken çok eskilere gittim.Gürünlü olmaktan ben de son derece mutluyum.Nice yazılarına............... |
Erdin İVGİN (30 Aralık 2012) |
Safiye eline yüreğine sağlık. Ne güzel anlatmışsın güzel Gürünü. Biz Gürünü başta yolcu otobüsleri olmak üzere araçların mola verdikleri dinlenme tesisleri ile tanıyorduk Ama bizimle paylaştığın bu güzelliklerden haberimiz yoktu. Ülkemizde mutlaka görmemiz gereken yerlere Gürün, Gökpınar ve Şugul Kanyonunu da ekliyorum. |
efe0910 (24 Aralık 2012) |
bu sitede okuduğum en akıcı, güzel anlatımlı yazıydı.malatyadayken bu güzelliklerden haberim olsaydı, kesinlikle mola süresini uzatırdım.yazılarınızın takipçisi olacağım.emeğiniz için teşekürler. |
Mustafa Demircioğlu (24 Aralık 2012) |
Safiye, kalemine sağlık. Güzel anlatmışsın Gürünü. Turizmini hareketlendireceksin. En azından Gürünle ilgili bir sempati uyandırdın gönüllerde. Gökpınar ile ilgili olarak şunu söyleyebilirim: Benim doğduğum köyde de suyu berrak ve buz gibi bir göl vardı; adı Gökpınar olan. Göğü içine sığıdırabilmesinden olmalı bütün güzel sulara Gökpınar mı deniyor yoksa! İlk okulu bitirinceye değin soyadım bile Gökpınardı. Çocukluğumu özlettirdin bana.Sevgiyle... |
hakangeziyor (20 Aralık 2012) |
Safiye abla, bana Gürünü yazıyorum dediğinde ne yalan söyleyeyim "ne yazacak ki?" diye düşünmedim değil doğrusu. Ama şimdi bakıyorum da nasıl haksızlık etmişim sana. Zaten memleketin her yeri böyle değil mi? Biz elimizdekinin kıymetini yeterince anlamadan yurtdışlarına daha bir anlam yüklüyoruz.. Bu arada her şey bir yana Gökpınara bayıldım doğrusu Yüreğine ve kalemine sağlık... |