Roma’yı gör de öl derler, Gökova’yı gör de yaşa


Akyaka'ya babamın görevi dolayısıyla 3 temmuzda gittik, 21 temmuzda döndük. İlk başlarda evde 'siz gidin ben gelmem, napıcam ben orda elli yaşındaki insanlarla, ölsem gelmem, çok sıkılıcam bari arkadaşım gelsin' diye feryatlar koparırken eve dönüş yolculuğunda arabada ağlıyordum. Annemlerde giderken 'yaa çok eğleniceksin, sıkılmazsın çok güzel orası denize girersin bol bol yüzer, güneşlenirsin.' diyorlardı, dönerken 'bi daha gitmem, sen neyini bu kadar çok beğendin' dediler. 

Aslında benim gibi 16 yaşındaki gençlerin çok sevebileceği bir yer değil orası. Biz daha çok açık büfe olsun, havuz olsun, arkadaşlarımız olsun diye gezdiğimiz için herkes benim kadar çok sevmeyebilir. Ben orayı çok sevdim çünkü kumlu denizi, samimi ve iyi niyetli personelleri, karşılaştığım arkadaşlarım ve yaptığımız tekne turlarıyla beni kesinlikle bir daha gelelim hatta beş yüz kere daha gelelim dedirtti. 

Akyaka önceden tarımla geçimini sağlasada son 10 yılda hızlı bir şekilde gelişen turizme ayak uydurmak için beldede yamaç paraşütünden tutunda sörfe kadar bir sürü su sporu mevcut. Ben yapamadım ama yapan arkadaşlarım tavsiye etti. 


Akyaka'nın en gözde sahillerinden biri Çınar plajı. Çınar plajı küçük ve sevimli bir koy. Arabayı park ettikten sonra 45-50 metre ahşap merdivenlerden indiğinizde manzaraya doyuyorsunuz. Burası çok tercih ediliyor çünkü hem kalabalık değil (yani her zaman) hemde Akyaka'nın halk plajına göre su hemen derinleşiyor. Halk plajı ise hem çok kalabalık ve denizde yüzmek yerine yürüyorsunuz dubaların arkası ise derinleşmiş oluyor. Kalabalık olduğu içinde pis. Çınar plaj yolunu takip ettikten sonra Akbük Koyu'na ulaşıyorsunuz.


Çınar plajı

 



Gelen turistlerin ilgisini ise tekne turları da çekiyor. Tekne turlarınında çeşitleri var. Sadece adaları gezdiren tekneler, koylara ve sedir adasına götüren tekneler ve grup halinde kiralanan yatlar var. Biz sedir adasına ve önemli koylara götüren tekneyi seçtik. Adı Doğan Güneş'ti. Öğlen 11'den akşam 7'ye kadar devam ediyor ve teknede öğle yemeği de mevcut sizde yanınızda yiyecek şeyler getirebiliyorsunuz. Yemeğin güzelliği tartışılır. Yemekler fiyata dahil ancak içecekler değil. Fiyatları ise gayet uygun çocuklara özel indirimlerde mevcut. Tekneyle Gökova Körfezi'nin birbirinden güzel koylarını gezdik. İncekum, Akbük ve Çınar plajlarında 15-20 dakikalık duraklamalar yaptık. Daha sonra Lacivert Koy, Su Altı Mağaraları, Yunus ve Akvaryum koylarında yarım saat durduk. En çok Lacivert Koy'u, İncekum'u ve Akvaryum'u sevdim. Su Altı Mağaraları adı gibi suyun altında mağaralar var ve bana çok korkunç geldiği için suya girip çıkmam bir oldu. Ama Lacivert Koyunda su muhteşem. Ilık ve sizi korkutan abuk subuk balıklar görünürde yok. Daha sonra ise Sedir Adasına ve Kleopatra Plajında 1 saat durduk. 

Lacivert Koy
  
 



Derler ki Sedir Adasını, Sedir Adası yapan Kleopatra Plajıdır. Doğruda. Ben maalesef kumsala giriş yasak denilince gitmedim zaten çok yorulmuştum yattım uyudum. Kumsala giriş yasaklanmış çünkü gelen ziyaretçiler kumu çalıyormuş. Bu şekilde önlem alarak kumun azalmasını önlüyorlarmış. Bu kumun özelliği ise bunlar özel biçimde oluşan kalker damlacıkları. Çok özel jeolojik oluşumlar sonucu oluştuğu içinde azalma tehlikesi altında. Karbonatlı çamurun bir çekirdek etrafında birleşmesi sonucu oluşuyor. Her kum tanesi 1 mm'den küçük ve hepsi aynı boyutta. Kumun özelliklerinden biri ise ateşte yanma ve kendi kendine çoğalma. Diyebilirsiniz ki eğer kendi kendine çoğalıyorsa neden giriş yasaklanmış? Çok uzun sürede ve çok küçük miktarlarda oluştuğundan yerinin doldurulması çok zor.  Fakat yüzülen bölümdeki kumun cilt için çok yararlı olduğu söyleniyor. Zaten giderseniz kumu alıp bütün vücuduna süren insanları görürsünüz. Sedir ismi adanın ilk çağlardaki isminden Cedrae'den geliyor. Yüzyıllar önce adanın etrafında çok fazla sedir ağacı varmış fakat şimdi o ağaçtan eser bile kalmamış. 

Kleopatra Plajının efsanesi ise şöyle;

Efsaneye göre, Mısır Kraliçesi güzeller güzeli Kleopatra, sevgilisi Romalı Antonius’u ziyaret etmek için Tarsus’a gelmiş. Yolu buraya düşünce Kedria Adası’nın muhteşem koyunu görünce buraya çıkmış. Denize girmiş bol bol, çok beğenmiş. Ama bu nefis manzaralı koyda büyük bir eksik olduğunu görmüş. Bir kum tanesi dahi yokmuş burada. Bunun üzerine sevgilisi Antonius’a bu durumu anlatmış. Romalı Antonius’da sevdiği kadının ayaklarının altına sermek ve ona hoş görünmek için, kölelerine derhal emir vererek, Kuzey Afrika’dan gemilerle kum getirilmesini sağlamış. Böylece Kedrai Adası’nın da dünyadaki en narin kumlardan oluşan bir plajı olmuş. 

Adada antik dönemden kalıntılar var. Bizans döneminden kalan Kıstak Kilisesinin sadece duvarları kalmış. Kent surları, Tiyatro, Apollon Mabedi, Agora (ticaret merkezi) ve Nekropol (mezarlık) alanlarını gezerken önceden burada yaşayan medeniyetin izlerini sürmek mümkün. 


Agora;





Apollon Mabedi;



Tiyatro;




Sedir Adası ziyaretide bittikten sonra teknelere geri dönüyorlar ve eve dönüş yolculuğumuz başlıyor. 

Ertesi gün ise annemler hadi Azmak Turu yapalım diyorlar. Tur 45 dakika sürüyor, azmak çayının özelliği ise yaz-kış 8 derece olması. Aniden suya atlayıp felç geçirmeniz olağan bir durumdur. Gözüm kesmediği için suya girmedim parmağımı bile sokmadım. Çayın etrafında bir sürü balık lokantası var. Fakat etrafta çok sinek var illallah ediyorsunuz sineklerden. Azmak Çayına girenlerin o yıl boyunca hasta olmayacağı söylenir. Hiç öyle bir şeye tanıklık etmedim, yolunuz düşerse deneyin derim.

Azmak;

 



Şimdi size birazda Akyakayı anlatayım.

Muğla merkeze yarım saat 20 dakika uzaklıkta. Marmarise ise 40 dakika uzaklıkta. Kumlu halk plajı, sahili boyunca yanyana açılmış olan bar/kafe/restorantları , merkezinde küçük küçük marketleri ve büfeleri Akyaka'yı oluşturan etmenlerden. Akyakanın tarihi ise şöyle;
Antik çağlardan beri üzerinde yerleşim olduğuna inanılan Akyaka yakın zamana kadar gözlerden uzak, küçük bir balıkçı köyü olarak kalmış. Çevre il ve ilçelerden, büyük şehirlerden gelen ziyaretçiler Akyaka'nın bakir doğası, yazın bile hiç kesilmeyen meltemi için Akyaka'da yazlık evler, turistik tesisler inşa etmeye başlamışlar. Akyaka 1971 yılında muhtarlık, 1992 yılında belde olmuş. Marmaris ile Muğla'nın ortasında Ula ilçesi sınırlarında bulunan Akyaka beldesinin nüfusu kışın 1500, yazın ise 3-4 bine kadar ulaşmakta. 

Akyaka da en çok zaman geçirdiğim yer Spica Bar/Restorant idi. Akyaka'ya vardığımızda ve babamın kiraladığı eve yerleştiğimizde hadi yemek yiyelim diye girdiğimiz ilk yer orasıydı. Restorantta her akşam canlı müzik yapıyorlar. Her türlü içki mevcut. Çalışanları samimi ve güler yüzlü insanlar. Fiyatları ise ortalama, ne çok ucuz ne çok pahalı genel olarak 7.caddede bulunan restorantlarla aynı. Aşçısı muhteşem! Hamburger, patates kızartması, salata, makarna ve yediğim diğer şeylerin tadı çok güzeldi. Ve kısa bir sürede getiriyorlar yemekleri size. 

Plajı ise çok kalabalık. Çok şezlong var fakat bizim gittiğimiz zaman o kadar kalabalıktı ki sabah 10 gibi sahilde olup gölge bir yer kapmamız gerekiyordu. Şezlonglar paralı ve 5 lira. Yalnız parayı verdikten sonra fiş istemeyi unutmayın yoksa adamlar paranıza çökebiliyor ya da gelip tekrar sizden para istiyorlar. Şezlongunuza uzandıktan sonra istediğiniz yemeği ya da içeceği hemen 10 metre arkanızda bulunan restorantlardan sipariş edebiliyorsunuz. Bazı restorantların garsonları geliyor, bazılarında ise siz gidip almak durumundasınız. Eğer daha sakin bir ortam istiyorum ama uzak olmasın derseniz sahilin sonunda sizi Apple Beach karşılıyor. Fakat şezlonglar 10 lira. Neden bilmiyorum Apple Beach'e takılan herkes kral kraliçe havasında. Sanki Ibiza'da geziyorlar.

Bir sürü otel ve apart mevcut. Akyakayı kışın evi olarak kullananlar ise yazın bu evleri kiralamakta. Çok uçuk fiyatlarla da karşılaşabilirsiniz fakat genel olarak fiyatlar uygun.  Akyaka'nın en iyi özelliklerinden biride terleme imkanınız yok gibi bir şey. Sürekli ılık ılık esen bir meltem var. 

Biraz emekli yeri gibi dursa da İngilizler'in akımına uğramış durumda. Hemen sahil kenarında bulunan Yücelen Otelde kalıyor çoğu. Ya da 10-13 yaşları arasındaki çocuklar Gökovada izcilik yapıyor. 

Şimdi söyleyeceğim şey ise çok şaşırtıcı fakat doğru. Akşam 9-10'dan sonra Apple Beach biraz ilerisinde bulunan bankların yukarısına domuzlar iniyor. Birine denk geldim allahtan arkadaşım ışık tutunca korkup kaçtı. O yüzden ormanda kamp yapanlar için biraz tehlikeli bir durum.

Fakat genel olarak Akyaka'yı çok sevdim. Samimi ve kasaba ortamından mı, geçirdiğim eğlenceli vakitlerden mi bilmiyorum şimdi hadi kalk gidiyoruz deseler hiç düşünmem. 

Apple Beach;




Benim çekimlerimle Akyaka;






Kampçılar;




:)) 




Bu manzaraya hayır diyebilir misiniz? :)












Hem koskoca Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaçlı) bile "Roma’yı gör de öl derler, Gökova’yı gör de yaşa " demiş. Boşa demiş olamaz değil mi? Okuduğunuz için teşekkürler :))



 Yazılan Yorumlar...
NEŞE
(12 Nisan 2013)
Hem anlatım,hem de fotolar bize güzel bir tatili anlattı...Bu tatilden bir ders çıkartmak mümkün:"ben gitmem" yok.....Gideceğiz,göreceğiz ve tadını çıkartacağız...Teşekkürler İdil...
idilyasar
(05 Şubat 2013)
Teşekkürler :) Çok yer gezip görmedim fakat benimde öyle oldu :)
Erdin İVGİN
(04 Şubat 2013)
İdil eline sağlık ne güzel anlatmışsın
Tabi ki yaşamayı seçiyoruz, Akyaka Türkiyede en sevdiğim yerlerden biri.
idilyasar
(04 Şubat 2013)
Daha İngiltere yazım var kısmet olursa, teşekkür ederiim :))
hakangeziyor
(04 Şubat 2013)
İdilcim, keyifli anlatımınla aramıza hoşgeldin. Nice yazılarda birlikte olmak dileğiyle...Kalemine sağlık...