Makedonya gezimiz devam ediyor… Ohrid akşamları artık bizi bekliyordu. Küçük ama sevimli bir yerdi belli ki. Otel ile şehir merkezi arasındaki kısa mesafe dolayısıyla bir anda şehrin göbeğindeydik. Şehrin en yoğun caddesinin olduğu yere doğru yönelirken canlı müzik yapan bir restaurant gördük. Orta şıklıkta bir restauranttı. Yemek yemek üzere buraya oturalım dedik. Menüde öncelikle Ohrid gölünün balığını aradık. Görmez olaydık. Fiyatını görünce bu nedir yahu dedik. Çünkü 1 kg lık balık yaklaşık 45 Euro idi. Belki çok da pahalı değil gibi düşünülebilir ama bildiğin tatlı su balığı için bence fazla bir para. Kalsın diyip başka bir şeyler yiyelim dedik. Diğer yerlerde de olduğu gibi yöresel bir şeyler aradık yemek için ama köfte dışında başka bir şey yok. Bol miktarda pizza var. Sanırsın ki İtalya. Şehrin işlek caddesinde dolaştıktan ve ara sokaklarını keşfettikten sonra ertesi gün için dinlenme zamanı idi.
Sabahın ilk saatleri ile birlikte kalkıldı ve kahvaltı için bir yer aranmaya başlandı. Şehir merkezindeki göbekten yüzünüz göle bakıyor şekilde sola döndüğünüzde “Objektif Cafe” bulunmakta. Gayet güzel göl manzaralı bir mekan. Kahvaltı yokmuş ama “ne istiyorsanız biz hazırlarız sizin için” dediler. Hal böyle olunca Türk kahvaltısı mantığı çerçevesinde istenilenler dile getirildi ve kişi başı yaklaşık 5 Euroya güzel bir kahvaltı yapıldı.
Kuşbakışı Ohrid ve göl kıyısından bir kare… Ohrid Kalesi ve anfi tiyaro…
Şehir merkezine geldiğimizde kıyıda bekleyen tekneler gezi için bizi çağırıyorlardı. Küçük yat şeklinde olanlar 15 Euro, tekne şeklinde olanlar 10 Euro fiyat verdiler. Ancak bunlar tekne fiyatı kişi başı fiyat değil. Bu yüzden kalabalık iseniz çok uygun bir gezi oluyor ve yaklaşık yarım saat sürüyor.
Artık Ohrid’in tarihi mekanlarını gezme zamanı idi. Bol miktarda tarihi kilisenin bulunduğu şehirde bunları gezmenin fiyatı genel olarak kişi başı 100 dinar. Öncelikle Sofia Katedrali’ne uğradık. Ardından dar sokaklardan geçerek uç noktadaki kiliseye giderken aşağıdaki berrak göl bizi çağırıyor ve sabırsızlanıyorduk. Ama şöyle bir karar aldık. Önce gezelim ardından gölde yüzelim. Bu doğrultuda kiliseden yukarı tırmanarak kaleye çıktık. Kaleye giriş de kişi başı 30 Dinar. Güzel bir şehir manzarası olan nokta gezildikten sonra Antik şehrin yanından geçerken “ bu ne biçim bir şehir, gezmeye değmez, çok bakımsız” diyorduk. Yolumuza devam ederken karşımıza çıkan Marie Kilisesi (kişi başı 100 Dinar) gayet güzel bir mekan. Kiliseden aşağı doğru indiğimizde tarihi anfi tiyatro da şöyle bir yukardan görüldüğünde yetecek bir mekan.
Artık göle girmenin zamanı geldiğini düşündüğümüz anlarda havanın nispet yaparcasına kararmaya, bozarmaya başlaması canımızı sıkıyordu. Durum o kadar vahim bir hal aldı ki kendimizi sağanak yağmurdan kurtarıp ucu ucuna bir cafeye atabildik. Gölde yüzme işi yalan olmuştu. Ama yağmur ile birlikte Ohrid’i ve gölü seyretmek de ayrı bir keyif olmuştu bizim için. Bir yandan bir şeyler içiyor bir yandan da akşam ne yesek ki diye düşünüyorduk. Oturduğumuz cafede yan tarafta balık yiyenler dikkatimizi çekti. 10 cm büyüklüğündeki balıklar gayet lezzetli görünüyordu. Fiyatı ise 400 Dinar idi. (sanırım 400 gr idi menüsü) İlk uğradığımız restauranta göre gayet uygun bir fiyat idi. Ve mekan da gayet güzel bir yer olup göl kenarında hizmet sunuyordu. Adını hatırlayamadığım yer şehrin sağ tarafında köşedeki mekanlardan birisi.
St. Marie Kilisesi ve Ohrid Gölü… Ohrid Gölü kenarındaki kilise ve akşam vakti sokaklar…
Yağmurun yavaşlaması ile birlikte biraz dinlenmek için otele geçtik ve ardından Struga ve Radozda vardı.
Struga Ohrida-Struga arası 15 km. Kısa bir yolculuktan sonra şehir merkezine geldiğimizde arabayı yol kenarında bir noktaya ücretsiz park ettik. Gölden içeriye doğru yapılan kanal olan “Blackdrim” etrafında yer alan cafeleri şöyle bir gezdikten sonra, ana caddeye yöneldik. Çok uzun olmayan caddede turu attıktan sonra, caddenin başında köprünün ayağındaki lokma tatlıcı kadından çikolata soslu lokma tatlılarımızı alırken yaptığımız Türkçe sohbette gayet keyifli idi. Tatlıcının hemen yanında yer alan hamur işleri satan kadından aldığımız şeyler de atıştırmalık olarak gayet iyi idi. “Blackdrim” kenarındaki cafelerden birinde otursak mı dedik ama pek beğenilmedi ve yürümeye devam ettik. Magnetler alındıktan sonra arabaya yönelip Radozda’ya devam ettik.
Radozda Struga’dan yaklaşık 8 km olan kasabavarimsi şehir göl kenarında şirin bir yer. Kasabanın hemen diğer tarafı Arnavutluk olup, gayet güzel balık lokantaları bulunmakta. Fiyatlar da Ohrid’e göre daha makul (20-30 Euro). Dönüş için arabaya yöneldiğimiz bir anda yukarıdaki kayalıklarda bir kilise dikkatimizi çekti. Kiliseye çıkmak için merdivenlere yöneldiğimiz anda yan taraftaki binadan bir kadın geldi ve bize kilisenin anahtarını verdi. Mihail Kilisesine çıktığımızda kayalık mezarını andıran kilise gerçekten çok eski bir tarihe sahip ve görülmeye değer bir yer. İçeriye girdiğimizde bir ürperdi aldı götürdü bizi ama “sadece burası için bu kasabaya gelinir” demeden de edemiyorduk. Artık dönüş zamanı gelmişti. Ohrid akşamı bizi bekliyordu.
Solda Struga ve sağda ise Radozda’da göl kenarı restoranı…
Kayalıkların eteklerinde Mihail Kilisesi…
Arabayı parkettikten sonra işlek caddeye geçip, Ohrid incisi ve sedefi bakmaya karar verdik. Bunları satan dükkanların dolu olduğu caddede fiyatlar değişiklik arzedebiliyor. Ve bu dükkanların çoğunda Türkçe konuşulup, iri iri kirazlar ikram ediliyor. Pazarlıklar yapılıp hediyelikler alındıktan sonra yine Objektif Cafe’ye gitme kararı aldık. Mekan akşam daha da güzel ve dolu idi. Yemeklerin özellikle de mantarlı yemeklerin lezzetli olduğu mekanda yapılan akustik canlı müzik ve söylenilen klasik rock şarkıları on numara beş yıldız ötesi idi. Mekanda uzun uzun sohbetin ardından zaman uyuma ve Tetova zamanı idi...
…………
Sabah kahvaltıdan sonra çıkılan yol bizi Gostivar üzerinden Tetova ve Matka Kanyonu’na götürecekti. Ohrid’den yaklaşık 70 km gittikten sonra Gostivar’a gelmeden Mavrova Gölü’ne ziyaret plan kapsamında idi. Ulusal park içerisinde ormanlar içerisinde yer alan göl, baraj benzeri bir şey olup çok da bir esprisi yoktu.
Gostivar Kısa bir turdan sonra yolumuza devam edip, kendimizi Gostivar’da bulduk. Doğrudan “Gostivar’a Hoş Geldiniz” olarak Türkçe karşılandığımız şehirde bol miktarda Türkçe konuşulmakta ve Türk mekanları bulunmaktadır. Küçük bir Anadolu ilçesine benzeyen yerin merkezinde “Boşnak böreğinin nerede bulabileceğimizi” sorduk. “Saç Börekçisi” ünlü bir nokta imiş ve oraya gittiğimizde yenilen bir buçuk börek ve iki ayran fiyatı 140 dinar idi. Gostivar yol üzerinde olduğundan sadece börek yemek için uğranılabilecek bir yer. Bunun haricinde cafelerle dolu bir cadde falan bulunmamakta.
Gostivar’da Saat Kulesi… Tetova’da cami…
TetovaGostivar’dan Tetova’ya giderken otobana girilmekte ve 30 dinar ödeme yapılmakta. Çok uzak bir noktada yer almayan Tetova’ya geldiğimizde ilk olarak şehir merkezindeki son derece süs cümbüşü camiyi gezip, yanındaki hamamı inceledik. Ardından, Arabati Tekkesi’ni bulup dolaştıktan sonra, tekkenin ne kadar bakımsız kaldığını ifade ediyorduk. Tekkeye para ödenmemekte olup, şehrin tepesindeki kalenin yolunu bulmak kolay olmadı. Kaleye geldiğimizde bir-iki kale duvarı kalıntısından ibaret olan yer için “neden bu kadar uğraştık” dedik. Yolculuğumuzun devamında şehir merkezine geldiğimizde yine cafelerle dolu bir cadde bulamadık. Tetova’da cami gayet başarılı idi ama bunun dışındakiler hayal kırıklığı yarattı. Ve artık Matka Kanyonu zamanı idi.
Matka Kanyonu Tetova’dan otoban vasıtasıyla Matka Kanyonu ayrımına geldiğimizde Üsküp’e olan 5-6 km’lik mesafe bize “ burası başkente ne kadar da yakınmış” dedirtiyordu. Otobandan kanyona olan uzaklık yaklaşık 10 km olup, yol kenarındaki tarihi cami de gayet başarılı idi. Aynı zamanda Matka ayrımını geçince hemen sol taraftaki “Treska Gölü” de vakit varsa uğranılabilecek küçük bir gölet. “Dönüşte belki uğrarız” dediğimiz göleti geçip kanyona yöneldik.
Kanyonda bir adet Otel bulunmakta olup, başarılı bir mekan. Otele giriş için yoluna sonuna kadar devam edip otoparka park yapıldıktan sonra, yaklaşık 200 mt yürümek gerekiyor. Kanyonun suyu yemyeşil olup, otelin önünde yaklaşık bir saat süren tekne turları düzenleyen görevliler karşımıza çıktı. Kişi başı 400 dinar olan tur kapsamında, mağara gezisi yapılıyor ve bir takım yerlere uğranılıyor.
Otel fiyatına kahvaltı da dahil olup, bir şişe şarap hediye ediliyor. Akşam yemeğinde kanyon manzaralı restaurantta balık eşliğinde içilen şarap gayet başarılı idi. Balık fiyatı 1kg 1000 dinar olan mekanda, diğer yiyecek ve içecekler de pahalı değil.
Otelde bir gece konakladıktan sonra kanyon manzaralı kahvaltı kapsamında neler sunulduğu merak konusu idi. Bu merakımızı gidermek için hepimiz hazırdık. Kahvaltıya indiğimizde, Türk kahvaltı tabağına benzer bir sunum yapıldı ve çay eşliğinde hepimiz on numara olduk.
Matka Kanyonu ve kaldığımız otel… Tur yapmak isteyenler için tekneler bekliyor… Trekking için başlangıç noktası…
Midelerde yer alan besinlerin erimesi için yürümek en güzel yoldu. Bunun için de kanyonda gayet güzel bir seçenek vardı. Yaklaşık 10 km belki daha fazla olarak yapılan yürüme yolu, yeri geldiğinde kaya sırtlarından, yeri geldiğinde toprak yollardan ama her defasında da kanyona göre yaklaşık 50 mt yukarından gidilen bir treking alanı idi. Bazı noktaları tehlikeli olan yol, ileriye gittikçe gidiyor. Yolun devamında tarihi bir kilise varmış sanırım ama biz 6 km yürüdükten sonra “yeter” dedik. Çünkü yanımızda su ve atıştırmalık bir şeyler kalmamış, enerjimiz giderek alarm verir noktaya gelmişti. Ama o kadar yolu geri dönmek de kolay değildi. Yürümemek için kanyona inen zorlu bir nokta bulduk ve kanyondan geçen teknelerden birine işaret ederek dönüşte bizi alın dedik. “Ok” dediler ama ne gelen oldu ne giden. Bu arada kanyon suyunun ne kadar soğuk ve ayak sızlatıcı olduğunu da beklerken öğrendik.
Aynı yolu yürüyerek geri dönerken başlayan hızlı yağmur ise bizi sırılsıklam etti ve otele dönüp eşyalarımızı alarak Üsküp’e doğru yöneldik. Matka Kanyonu Üsküp’e yakın olması dolayısıyla eğer Üsküp’te 2 gün kalınacaksa bir günün konaklama için ayrılabileceği bir yer. Vakit yoksa konaklamalı olmasa bile mutlaka görülmesi gereken bir yer.
Makedonya keyifli bir memleket. Üsküp, Bitola, Ohrid ve Matka Kanyonu özellikle favori noktalarımız oldu. Siz de deneyin...Pişman olmayacaksınız...
İyi Seyahatler…
|