MİDİLLİ | |||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||||
Ne zaman Ayvalık ya da Dikili’ye gitsem ve akşam sonrasıysa vakit, insanda ‘’birkaç kulaçta ulaşırım’’ duygusu uyandıran Midilli'nin davetkar ışıklarını ‘’nasıl olsa çok yakın, her zaman giderim’’ diyerek uzun yıllar görmezden geldim. Ama bu yıl, Dikili’den, emeklilik günlerimi geçireceğim bir’’ kulübecik’’ alınca; ’’ eh zamanıdır’’ deyip yola, pardon denize revan oldum. Lesvos Adası mı ? O da ne? Bizim Midilli dediğimiz ada, Yunanca’da Lesvos diye anılıyor. Lesvos sözcüğü size bir şey anımsattı mı bilemem. Ama ilk gençlik yıllarımda, Kadim Yunan Tarihine ilişkin okulda aldığım bilgileri yeterli görmeyerek, ders kitapları dışında okuduklarımda ilk kez karşılaştım bu sözcükle… Hem de İsa’dan önce 600 yıllarında doğan, özgür ve sözünü sakınmayan bir şair olan Afrodit kültü rahibesi Sappho ile birlikte... Soylu bir aileden gelen Sappho ile Lesvos arasındaki bağıntı sadece bu ele avuca sığmaz kadının orada doğmuş olmasından kaynaklanmıyor. Bir çoğunuzun da bildiği gibi Sappho, üzerinize afiyet birazcık tuhaf; yani kendi hem cinsleri ile ‘’halvet olmaktan’’ hoşlanıyor. Bunun güzel dilimizdeki karşılığı sevicilik; yabancı dillerde ise lesbien... Lesbien , Lesvoslu demek… Sappho o kadar ünlü ki; onun cinsel tercihini tanımlamak için doğduğu adanın adını kullanmış elin adamları. Bu adlandırma Midilli için şans mı, kötü kaderin bir cilvesi mi ? Kararı siz verin.
Yunanistan’ın 3. büyük adası olan Lesvos, Ayvalık’a Yunanistan Ana Karasından daha yakın. Ayvalık’ın hemen karşısında bulunan Lesvos’un başkenti olan Mytilini(Midilli), Lesvos Adası'ndaki kentlerden biridir sadece; Ada'nın genel adı değil… Neyse; bu kadar tarih ve coğrafya dersi, gezi notları için yeterlidir sanırım. Ada’ya, Ayvalık’tan, Boğazdaki Tur teknelerinin benzeri bir tekne ile 1.5 saatte salimen ulaştık. Otelimiz deniz kıyısında konuşlanmış ve limana yürüyerek 5 dakikalık bir mesafede olduğundan çantalarımızı otele bırakıp, zaman yitirmeden düştük yola… Midilli neye ve nereye benziyor? Doğal bir liman işlevi gören küçük bir koyu çepeçevre saran Midilli Kenti, biraz Ayvalık, bir tutam Cunda, bir cimcik Bodrum… Kıyıdaki, 4-5 katlı birkaç iş yeri ve oteli bir yana bırakırsak, kentin içindeki evler genel olarak 2 katlı; duvarları kara taştan örülmüş ve kiremit çatılı… Bu evlerin yapımında kullanılan taşların Ayvalık’ın Sarımsaklı’sından getirildiğini de söylemeden geçmeyeyim. Küçük koyu çevreleyen ‘’kordonun’’ dışındaki yollar, sokaklar dar bile değil; daracık. Kaldırımlar ise neredeyse bir kişinin yürüyeceği genişlikte. Sokakların çoğu kesme taş ya da taş görünümü verilmiş beton parkelerle döşeli. Yolların bu özelliğinden olacak, kentteki arabaların tamamına yakını tüm markaların’’minisi’’. Ayrıca motosiklet sayısı da anımsanmayacak kadar…
Nerelere uğramalı? Yukarıda da söylediğim gibi Midilli küçük bir kent. Tüm Ada’nın nüfusunun yaklaşık 100 bin kişiden oluştuğunu öğrendim. Varın Midilli kentinin nüfusunu siz tahmin edin. Küçük koyu çevreleyen Koudouriotou Caddesi ilk göreceğiniz yer olmalı-zaten limandan çıkınca Kent’e o Cadde’den giriyorsunuz. Kentin bu ana caddesi üzerinde cafeler, oteller, araba kiralama işlikleri ve turizm büroları var.Laffe Cafe,Illy, Dimelle , Monkey Bar burada sıralanmış cafelerden bazıları. Eğer gün batımı sırasında buradan geçiyorsanız ; cafelerden birine oturup ,soğuk içeceğinizi yudumlarken , Midilli’ye bir gün için de olsa veda etmeye hazırlanan güneşin, Ege’nin turkuaz mavisi sularını kızıla boyama serüvenini izleyebilirsiniz. Caddenin hemen yanı başında yer alan küçücük ama bakımsız bir meydanda Sappho’nun insan boyunda bir heykeli var. Adanın adını dünyaya duyuran Sappho için çok daha güzelini beklerdim doğrusu. Koudouritou Caddesi’ne paralel Ermou Sokağı’nın üzerinde Midilli’nin ve Lesvos Adasının en büyük kilisesi bulunuyor. Midilli’yi tanıtan hemen her fotografta yer alan St.Therapondas kilisesi, karışık karma bir mimari ürünü. Sordum; ‘’ Katolik kiliseleri ile Ortodoks kilise mimarilerinin karışımı melez bir yapı.’’dediler.
Yola çıkmışken Midilli’nin dar sokaklarında dolaşın. Kenti gezerken araba kiralamanıza gerek yok. Her yere; plajlarına, kalesine, limanına yürüyerek ulaşabilirsiniz. Kale, erken Bizans döneminde yapılmış; Midilli, 1462 yılında II. Mehmet tarafından alındıktan sonra çağın Osmanlı Mimarisi özelliği taşıyan binalarla donatılmış. Midilli’ye hakim bir tepeye kurulmuş olan kalenin büyük bir bölümü hala ayakta… Osmanlı’dan kalan tekke, medrese, hapishane ve hamam onarılmış, kimi yapıların da onarımı sürüyor. Kalenin hemen altında, kente yürüme mesafesinde, bir kumsal var. Midilli’nin yerlisinin ve kenti görmeye gelen turistlerin buradan denize kolaylıkla girdiği söylendi. Bu kamuya açık kumsalın hemen başlangıcında yüksekçe bir kaideye oturtulmuş, zaferi simgelediğini sandığım bir kadın heykeli var. Buna karşın, heykelin ne amaçla dikildiğini deniz kenarındaki banklardan birine oturmuş yaşlıca bir çifte sordum.
Heykel, 1911-12 Balkan savaşlarında Türkler’e karşı kazanılmış olan zaferin anısına yapılmış(heykelin yüzünün Ayvalık’a dönük olmasından anlamalıydım). Bu zaferden sonra burada kalan son Türkleri de kovmuşlar. Heykel’in önemi de buradan geliyormuş falan filan… Ben de’’ haklısın ama 1922’de de biz sizi Anadolu’dan kovup denize dökmüştük, N'aber!'' dedim
Şimdi diyeceksiniz ki sen Yunanca bilmezsin, İngilizcen ise eh! Adamla İngilizce mi anlaştın yoksa Türkçe mi biliyordu? Kelime Türkçe bilmeyen, İngilizce ile de başı hoş olmayan bu adamla nasıl anlaştım dersiniz? -Önce elimle heykeli gösterip, kaş göz işereti ile ‘’ne iş ?’’ dedim. -Eline cep telefonunu alıp, ekrana 1911 yazdı. Yazdığını bana gösterdikten sonra silip yeniden 1912 yazdı. Hınzır bir gülümseme ile telefonu yüzüme doğru uzatıp, eliyle öyle bir işaret yaptı ki; görme özürlü bile olsanız o işaretin ‘’Türkler’i nasıl yendik ‘’ manasına geldiğini anlardınız. -Eee! Tarihsel bir gerçek ; Balkan savaşında Bulgarlarla bir olup bizi yenmişlerdi. -Başımı haklısın anlamında salladım, telefonu istedim; verdi. Ekrana 1922 yazıp, telefonu burnunun ucuna dayadım. Öteki elimle heykeli işaret ettikten sonra, önüne gelen topu var gücü ile tekmeleyen savunma oyuncusunu taklit edip, sağ ayağımla topa vurur gibi yaptım. Birazcık bozulur gibi oldu ama bu da başka bir tarihi gerçek olduğu için zoraki de olsa gülmeye başladı… Daha sonra sohbetimizi derinleştirdik; döküldü… Türk kadınlarının Yunan kadınlarından daha güzel olduğunu söyledi-hem de karısının yanında. Bizler çok zenginmişiz, biz olmasak bu ekonomik kriz daha da ağır olurmuş, iyi ki Türkler varmış, Ayvalık’ı çok merak ediyormuş ama gitmek kısmet olmamış. vs. vs… Laf aramızda 3 günde Midilli’nin neredeyse yarısını gezdim ama adamın anlattığı gibi bir ekonomik kriz filan görmedim. ‘’ Stanno Tutti Bene’’ yani… İtiraf ediyorum/ beni bağrına basanı,kucaklayanı severim/ Güneşin, görkemi ,ihtişamı ve erdeminde/ aşkın payı olduğuna inanırım Sappho Ne yemeli? Midilli’ye gitmeden önce küçük bir araştırma yapıp, nerelerde, neler yiyeceğimizi öğrenmiştim. Bu konuda yazanların tamamı Kalderimi’yi öneriyordu. Turistler için adeta ‘’hac yeri ‘’sayılan burada balık yiyip uzo içmeyenlere, mezelerinden tatmayanlara ‘’derya içre olup derya bilmezler’’muamelesi yapılacağı korkusuyla eşimle burada bir akşam yemek yedik.
Araba Kiralama Eğer Ada'nın başka bölgelerini de ziyaret etmek isterseniz-buraya kadar gelmişseniz mutlaka ziyaret edin-; araba ya da motosiklet kiralayabilirsiniz. Hangisi olacağı keyfinize kalmış. Kiralık otoların da tamamına yakını küçük; piyasadaki markaların ''minisi''. Elbette büyük sınıfta olan arabalar da var ama özel bir nedeniniz yoksa minilerden bir tane kiralamanızı öneririm. Lesvos’un yolları çok dar ve virajlı. Günlük kira 30 €. Ben iki buçuk gün için 45 € ödedim. Benzinin litresi 1.63 €. Adanın bize bu kadar yakın olması nedeniyle benzinin litresinin bizimle aynı olmasını yadırgamadım doğrusu.
Ada'da görülmesi gerekli birkaç yer var bunların en önemlisi ise Molyvos (Molivos). Molivos, hiç durmadan giderseniz; Midilli’ye yaklaşık 2 saatlik mesafede. Ama siz de benim gibi yapın ve yolunuz üzerindeki yerleri geze-göre gidin. Haydi bismillah! Midilli’den ayrılır ayrılmaz karşınıza ilk çıkan görülesi yer Pamfilia. Buradaki küçük iskelede durup bir şeyler içip balık yiyebilirsiniz. Buradan , şifalı suların beldesi Thermi’ye giderken, ana yoldan ayrılıp St.Rafail Manastırı’na giden dar ve virajlı yola saparsanız, zeytin ağaçları arasına gizlenmeye çalışmış Manastırı ve Manastırın içindeki kiliseyi gezebilirsiniz.
Ben burayı ziyaret ettiğimde, kilisede bir ayin vardı. Hangi dilde ya da dinde olursa olsun ayin dinlemek bana her zaman huzur vermiştir. Hele ayini yöneten kişinin sesi güzelse… Suyunun kalitesi nedeniyle, Thermi’de özel olarak üretilen Barbayani Uzosu Lesvos’un en ünlü uzosuymuş. Denedim; haklılar.Thermi’de bir de Romalılar’dan kalma kemer var; vaktiniz varsa ziyaret edin.Thermi’den kuzeye doğru ilerlerken deniz sağınızda kalır. İrili ufaklı, kumlusu- çakıllısı bir çok plajı, görüp, fotograf çektikten sonra, yolunuzun üstünde olan Mistegna, Kydonies ve Pedi’ye öylesine bir göz attıktan sonra sahilden ayrılıp, zeytin ağaçları arasında, ancak bir yılanın ilerlerken toprakta bıraktığı izlerle kıyaslayabileceğiniz dar ve virajlı bir yoldan Mandamados’a ulaşırsınız. Burası el yapımı seramikleri ile ünlüymüş. Biz, uygun fiyatlı olanlardan birkaç tane aldık.
Köylülerden biri, genellikle ikişer katlı taş evlerden oluşan dar sokaklarıyla bu köyün adının Türkçe ‘’mantas’’ dan geldiğini söyledi. Pek ihtimal vermedim ama köye yaklaşık 6-700 metre uzaklıktaki manastırın tanıtım kitapçığında da benzeri ifadeleri okuyunca ‘’adam doğruyu söylemiş’’ dedim. Dönüşte Türkçe Sözlüğe baktım; anlamını bulamadım. İlginç… Taxiarches Manastırı ana yolun hemen sağ alt yanında, askeri birliğin sınırlarının bittiği yerde. Öyle ki, dikkate etmezseniz görmeden geçip gidersiniz. Ulu ağaçların altında kurulmuş olan bu manastırın içindeki St. Vasilios kilisesi, şimdiye kadar ziyaret ettiğim hiçbir kilisede görmediğim kadar süslüydü.…
Tavanda, duvarlarda ve neredeyse zeminde bir karış bile boş alan yok desem abartmış olmam. Kilisenin içinde bulunduğu bahçe insana huzur veren bir dinginlikteydi. Öyle ki; manastırın girişindeki’’Barbar Türklerin’’ak sakallı, nur yüzlü masum (!) papazları kılıçtan geçirdikleri sırada onlara yardıma gelen eli kılıçlı bir meleğin resmedildiği tablo bile iç huzurumu kaçırmaya yetmedi.
Manastırı geride bıraktıktan sonra, kuzey-batıya Skaminia’ya yöneldik. Adeta uçakta gibiyiz. Daracık yolumuzun solu dağ, sağ yanımızda uçaktaymış duygusu veren dik yarlar ve uzaklarda deniz… Skaminia bir balıkçı köyü. Balıkçı köyü ama denizden kuş uçumu 2-3 km uzaklıkta ve bir dağ yamacında kurulmuş. İskelesi ise (skala), küçük bir koy ; koyda birkaç balıkçı teknesi, balık lokantası, hediyelik eşya satan bir dükkan ve Panagia Gorgon adına yapılmış küçük bir kilise... İşte ! bizlere Lesvos’u ziyaret eden hemen her gezginin balık yememizi önerdiği Skala Skaminia burası… Herkes önerir de biz yemez miyiz? Lokantanın ad Muria Tou Mirivili. 130 yıllık olduğu söylenen ulu bir dut ağacının altında sıralanmış masalar, masaların arasında dolaşan onlarca kedi ve iştahla deniz ürünlerini atıştıran gürültücü turistler…Gürültücü derken bizimkilerden söz ediyorum. Yoksa; yabancılar sessizce yeyip-içiyor. Barbun, kalamar, salata ve şarap.Yediğimiz içtiğimiz bu. Fiyatlar ehven. Kahvemiz de İstanbul hayranı garsondan…
Skaminia’dan ayrıldıktan sonra batıya yöneldik. Hedefimiz, Türk ziyaretçilerce Mardin’e benzetilen Molivos. Yaklaşık 15-20 dakikalık bir yolculuktan sonra Molivos’a ulaştık. Bir dağ yamacında kurulmuş, kara taştan duvarlı, kırmızı kiremitli evleri üst üste gibi duran daracık parke taşlı deniz kıyısındaki bu küçük kasaba gerçekten Mardin’e benziyor mu? Mardin’e sayısız kez gitmiş biri olarak, bu benzetmeye katılmam zor gibi. Yanlış anlamayın Mardin’de deniz olmadığından değil. Oradaki çok kültürlülüğün getirdiği mistik havayı burada yakalayamadığım için. Molivos’un tepesin de bir kral tacı gibi duran Lesvos’un 2. Büyük kalesi, 1462 yılında II.Mehmet’in burayı ele geçirmesinden sonra yenilenmiş.1867’deki depremden sonra bir büyük onarım daha geçirmiş. Molivos sahiline sıralanmış balık lokantalarını denemenizi öneririm.
Geceyi Molivos’ta geçirmek isterseniz, kaleyi solunuza alarak sahile doğru 3-5 kilometrelik yolu izleyin.Turistik otellerin bulunduğu Eftalou’ya ulaşırsınız. Burada kesenize uygun geceleme yapabilir ya da bir kaç gün dinlenebilirsiniz. Molivıos’tan tura başladığınız yere Midilli’ye geldiğiniz yoldan da dönebilirsiniz. Ancak size Kalloni üzerinden dönmenizi öneririm. Yol dağlardan geçiyor. Kalloni, denizden 5-6 km uzaklıkta, küçük bir ovada kurulmuş. Balık restoranları ise Skala Kallonis’de. Favori deniz ürünü ise sardalye. Kalloni’den Vasilika’ya giderken yolunuz bir tuzladan geçer. Burada kırmızıya çalan tüyleri olan flamingoları görebilirsiniz. Tuzlaları geçtikten bir süre sonra ulu çam ağaçlarının gölgelediği dağ yolunu izleyerek Vasilika’ya ulaşırsınız. Vasilika, Bizans döneminde sürgün yeri olarak kullanılmış bir yerleşim yeriymiş ama o günleri anımsatacak her hangi bir şeyin izine rastlamadım.
Vasilika’dan batıya yönelirseniz karşınıza Polichnitos çıkar.Burası bende terk edilmiş bir kent duygusu uyandırdı. Oysa; buraya gelmeden yaptığım araştırmada, Polichnitos çevresinin önemli bir kaplıca bölgesi olduğunu, 60-92 derecelik suyu ile Kara Avrupası’ndan da önemli sayıda turist ağırladığını öğrenmiştim. Kaplıca sezonunun geçmiş ya da başlamamış olması bu ıssızlığın nedeni olabilir… Kentte fazla kalmadan, batıya Polichnitos’un skalasına, yani deniz kıyısına yöneldim. Skalada birkaç ev , iskelede üç beş balıkçı teknesi ve anladığım kadarıyla karadaki denizcilere ve yolunu kaybetmiş turistlere hizmet eden bir kahvehane var. Kahvehanede bulaşık suyundan hallice olan çaylarımızı yudumlarken, o günkü avlarından pek memnun olmadıkları yüzlerinden belli olan 8-10 balıkçının tekneden çıkardıkları ağları temizlemelerini izledik. Ağlardan 15-20 kg kadar sardalye çıktı. Etrafta dolaşan kedilerin bile’’ tenezzü etmedikleri’’ sardalyeleri balıkçılar yeniden denize boşaltılar. Birkaç km uzunluktaki kumsalı, sakin ve küçük çakıllı; kafa dinlemek için bire bir.’’Far from the madding crowd’’ bir yer anlayacağınız.
Skaladan Polichnitos’a oradan da Vetera’ya yöneldik. Yol yine dar ve çam ağaçlarının gölgesinde kara bir yılan gibi uzanıyor. Vetera, Adanın her yanında gördüğümüz taş evlerden oluşuyor. Kent’in dar ve parke taşlı sokaklarında dolaşırken, Ada’daki benzerlerinden daha hareketli olduğu ayırdına vardım. Bir kahvehaneye oturup ‘’Yunan Kahvesi’’ içerken, yanımdaki masada yaşlılar hararetli bir tartışmaya girmişlerdi. Tartışmanın konusu ‘’Türk Kahvesi mi yoksa Yunan Kahvesi mi daha güzel?’ olsaydı eğer ve ben bu tartışmanın içine atsaydım kendimi; ‘’kesinlikle Türk Kahvesi daha güzel ‘’derdim. Çünkü o zamana kadar bizim kahvenin lezzetini yakalama umuduyla üç ayrı yerde 3 kez kahve içtim ama sonuç olumsuzdu. Bizimki kahveyse; onların kahve diye içtiği şeyin ne olduğu artık sizin düş gücünüze bırakıyorum. Ha! Burada küçük bir anımsatma yapayım: Kıbrıs Savaşına kadar Yunanlılar, şimdi Yunan Kahvesi dedikleri şeye Türk Kahvesi diyorlarmış. Savaş sonrası bu adı terk etmişler-iyi ki terk etmişler-. Yıllar önce bunu bana,birlikte yaptığımız bir Makedonya ziyareti sırasında İstanbul’da yaşayan ve bir zamanlar müşterim olan Rum kökenli Vangel ağabey söylemişti. Ne demişler her işte bir hayır vardır. Vetera Lesvos’daki son durağımızdı. Artık elimizi çabuk Tutup Midilli’ye dönmemiz gerek..Çünkü teknemiz 18.00’de kalkıyor.
.Oraya hafta sonunu giderseniz, özellikle Pazar günleri açık bir yer bulmanız zorlaşıyor. Akaryakıt istasyonları bile pazar günleri nöbetçi eczane gibi çalışıyor; bir kısmı kapalı. Araba kiraladıysanız deponuz her zaman dolu olmalı. .Yemekler konusunda sıkıntınız olmaz. Domuz yemiyorsanız garsona söylemeniz yeterli. Zaten Türk olduğunuzu anladıklarında domuzu adını ağızlarına bile almıyorlar ''velevki'' istek sizden gelmesin... .Deniz ürünleri bize göre daha ucuz. Sardalye neredeyse Ada’nın ulusal yemeği. .Otel fiyatları da katlanılmayacak kadar pahalı değil. Ancak;ödediğim fiyatla kaliteyi karşılaştırdığımda fiyatı fazla gibi geldi bana. Kahvaltılar orta altı. .Ayvalık’tan Lesvos’a sezonda günde karşılıklı iki sefer var. Biri Jaletur’un, öteki Turyol’un. Her ikisi de Ayvalık’tan sabah saatlerinde kalkıp akşam saatlerinde dönüyorlar. Dikili’den de yine sezonda, haftada birkaç kez karşılıklı sefer var.Tekneler, birkaç otomobil ya da motosiklet de alıyor. .Ada'ya sabah gidip akşam dönmek istiyorsanız araba kiralamanız gerekmez. 5-6 saat içinde Midilli’deki görülecek yerleri görürsünüz. Ama birkaç gün kalmak istiyorsanız, söz gelimi 2 gece konaklamanız gerekirse; limanın hemen yanından kiralayacağınız arabayla doğrudan Kalloni üzerinden Molivos’a gidin, geceyi orada ya da Eftalou’da geçirdikten sonra doğu sahilini izleyerek dura kalka Midilli’ye gelin. Son gününüzde ise; sabah erken kalkıp Midilli’yi dolaşmadan Batıya, Vetra’ya gidin.Dönüşünüzde ise size kalan 4-5 saatte Midilliyi doya doya gezersiniz.Yok uzun süreli tatil yapmak istiyorsanız, yazımı yeniden okumanızı öneririm. .Yollar bakımlı ama arazi yapısı nedeniyle dar.Türkiye’de araç kullanırken zaman zaman unuttuğumuz trafik kurallarını burada anımsamakta yarar var. Ülkeye dönüşünüzde bu kuralları ya siz kendiliğinizden unutursunuz ya da size unuttururlar; dert etmeyin. .Lesvos’da 3 gün içinde gezdiğim yerlerin öyküsü bu. Yaklaşık 500 km yol yaptım. 2 gün daha kalıp Ada’nın tamamını dolaşabilirsiniz.Ama bir yerden sonra her yer birbirine benziyor. .Son söz. Lesvos’a gidilir mi? Eğer benim gibi gezgin ruhluysanız; gidin derim… Ama seçiciyeseniz gideceğiniz yer konusunda, listenizden çıkarın Lesvos’u…
|