Çıldıra geldiğimizi söylüyor Cenk. Gölü arıyoruz. Gölün nerede olduğunu birkaç saniyelik şaşkınlıktan sonra fark ediyoruz. Beyazlık karayla bütünleşmiş ve gölü hemen görüvermek zor. Beyaz bir deniz, bembeyaz bir çöl gibi. Doğanın beyaz bir gelinliği sanki! Gerçekten bu manzara ve sessizlik ruhunuz dinlendiriyor. Doğanın saflığı huzur veriyor insana.
Gölün beyazlığı ve sakinleri…
Çıldır Doğu Anadolu’nun ikinci büyük gölü. Göl içerisinde balık üretme çiftliği, kenarlarında az ayıda tesisler ve çevresinde çok sayıda yerleşim yerleri var. Göl, 101 çeşit bitki türüne ev sahipliği yapmakta. Göl üzerindeki 4 ada; Karabaş Martı ve Van Gölü Martısı üreme noktaları bulunmakta. Neredeyse Aralık ayından, Nisan ayına kadar gölün metrelerce buz tuttuğunu söylüyorlar. Gölün etrafını arabayla önce bir keşfediyoruz. Akşam Öğretmen Evinde kuş gözlemcileri gurubundan Çıldır’la ilgili bilgilerin ışığında, gözümüze kestirdiğimiz bir tesisin önünde iniyoruz. Tek katlı mütevazı bir tesis. Gölün etrafında az sayıdaki tesislerden biri. Çıldır gölü ve çevresinin her mevsimde başka güzel olabileceğini ve bahar aylarında da ziyaret etmeyi hayal ediyorum. Eylülden sonra da kuş göçleri kaçırılmayacak fırsat ilgilenenler için. Çıldır gölünde hafta sonu Çıldır festivalinin yapılacağını, ata sporumuz cirit gösterisinin, atlı kızaklarla yarışların da olacağını, kaçırmamamız gerektiğini söylüyor kaptanımız. Festival yazında yapılıyormuş. Keşke kalabilseydim ve yörenin geleneklerini çoğunu görebilseydim!
Gölde çay keyfi ve atlı kızaklarla göl gezisi…
Atlar üşümesin; Ve atlarla bütünleşme…
Tekin Akçay atlı kızağıyla bizi buz tutmuş gölde dolaştırıyor (15 TL). Atlı kızakların yöresel adı: zanka. Faytonun kızak hali sanki. Daha konforlu olsun diye turistlere yönelik değiştirmişler kızağını. Yörede kullanılan eski atlı kızakları fotoğraflarda görebildim sadece. Tahtadan ve renkli süslü motifleri var. Otantik ve naif bir el sanatı. Buz tutmuş gölde, süslü atların çektiği kızakla dolaşıyoruz. Atlar renkli kumaş, yöresel kilim, renkli yün ve boncuklarla süslenmiş. Yolcularını beklerken kilim ve battaniyeye sarmışlar üşümesinler diye. Uslu uslu yolcularını bekliyorlar. Sahiplerine ekmek kapısı! Cananla birlikte bindiğimiz kızakta, soğuğa karşı battaniyeleri ayaklarımıza sarıyoruz. Işın ve eşi gölü daha çok fotoğraf çekmek için yürüyerek keşfetmeyi tercih ediyorlar. Birkaç sakin köpekte ara sıra bize eşlik ediyor. Soğuğun yüzümüze çarpmasına aldıramıyorum, bu ilginç turda. Kızaklı atlarla buz tutmuş gölde gezmek çocukluğumun oyunlarına götürüyor beni: Bartın’da öküzlerin çektiği tahta arabalara bindiğimizdeki heyecanı, tahta kızaklarla evimizin sokağının başından sonuna kadar kendimizi salıverdiğimiz kış oyunlarını… Çocukluk insanın ana yurdu dememişler boşuna! Burada doğup büyüyen çocukları düşünüyorum; belleklerinden hiç gitmeyecek bembeyaz düşlerini ve bembeyaz oyunlarını! Tekin bey, atlı kızağı durdurup biraz önce balık tutulan yeri bize gösteriyor. Tırmıkla nasıl balık avlandığını anlatıyor. Kırılan buz tabakasının olduğu yer yeni buzlanmaya başladığı için gölün maviliklerini görebiliyoruz. Yeni balık tutmak üzere kırıldığı için, henüz şeffaf bir buz tabakası oluşmuş, buz kalınlaşmamış daha.
Süslemenin doğallığına bakar mısınız?;Eğitim harçlığını çıkaran Çıldır’lı çocuk …
Nostalji soba keyfi…
Ülkemizin her bölgesi farklı sürprizleriyle selamlıyor bizi. İnsanların bu güzellikleri keşfetme isteğinin çoğalmasını, eşsiz coğrafyamızın yanında, Anadolu insanımızın emeğini, yaratıcılığını, misafirperverliğini görmelerini dilerim. Turizm gelirinin de bunu hak eden yöre inanlarına kalmasını… Arkadaşım, gezgin ruh Tuba; Çıldır’a 2km uzaklıktaki Şeytan Kalesini görmeden gelme demişti. Ancak yüksekteki bu yere yürüyerek çıkılacağı için, bu mevsimde ulaşmanın zorluğunu söylüyor Cenk. Vazgeçiyoruz (Başka bahara umarım)
Bu eşsiz göl turundan sonra; soba başında önce ısınıyoruz. Bu doğal mekânda plastik çiçeklerin fazlalığı gözüme takılıyor. Bu yöre insanlarının plastik çiçekleri çok sevdiğini ve evlerde de yerini aldığını söylüyor garson. Kars ve çevresinin İzlanda ile bazı ortak çağrışımlarım olmuştu bu gezimde. İzlanda’da plastik çiçekler özellikle Olafsvik’te birçok yerde karşıma çıkmıştı. Mezarlarında bile plastik çiçekler görmüştüm. Bahar ve yaz mevsiminde doğanın renkli misafirleri çiçeklere alışan halk, uzun kar örtüsü nedeniyle uyuyan çiçekleri özlüyorlar sanırım! Afiyetle, turşusu ve salatası yanında çok lezzetli sarı göl (sazan) balığını yiyoruz (15 TL). Balıkçılar, Eskimo usulü keser ve tırmık yardımıyla buzu kırıp, ağları göle salıvererek bu balıkları avlıyorlar. Her zaman rast gitmiyor bu av! Gölde; sarı göl balığının yanı sıra, aynalı sazan, kayabalığı, kızılkanat, tatlı su kereveti, şafak, tatlı su kefali, tahta balığı, ot sazanı ve asya sazanı da yetişiyormuş. Balıkçılar her sabah gün ışığıyla gölün ayaz soğuğuna aldırmadan, ekmek parası için buz yollarına düşüyorlar. Bizde bin bir emekle, riskle tutulan bu balıkları afiyetle yiyoruz!
Sarı göl balığı ve Atalay’ın yerinden bir kadraj…
Dilekler tutuldu; Şeytan Kalesi (Foto: Mehmet Sürer)…
Sizlerde tadın derim bu lezzetli balıkları, sıcacık sobanın yanı başında, beyaz göl manzarası eşliğinde. Soba başında çayınızı doğanın gelinliğini seyrederek yudumlayın Gölde yürüyün, atlı kızağa binin ve Çıldır’a mutlaka gidin diyorum…