Endülüs Rüyası gezimiz devam ediyor… Gezimizin 5. günü sabahı, en güzel saatler olarak bellediğim kahvaltı öncesi, tarihi merkezin gezilmesinde, yine Cordoba’yı sadece benimmiş gibi hissederek dolaşmış, keyifli fotoğraflar çekip otele döndükten sonra, 11.10 da kalkacak tren için bir an önce bir taksi bulup istasyona gidelim kahvaltıyı orada yaparız düşüncesiyle, otelin ilerisindeki araç trafiğinin olduğu kavşağa geldik. Tren biletimizi bir gün önce Cordoba’ya ulaştığımızda almıştık, kavşaktaki yoğun özel araba geçişine ve bir hayli beklememize rağmen 1-2 dolu geçenden başka taksiye rastlamayınca telaşlanmaya başladık. Kızım, durak belki ileridedir diye bakmaya gittiğinde dolu geçen bir taksinin önüne geçip nerdeyse zorla durdurdum. “Tren istasyonuna gideceğim, lütfen bir taksi istiyorum” şeklindeki ricamı kırmayan sempatik şoför önce adımı sordu, 2-3 kez tekrarlamama rağmen Setenay demeyi beceremeyince ‘no no, your name is Maria, don’t forget’ deyip yoluna devam etti. Kızım, “anne durumumuz gerçekten vahim, taksi de yok, durak ta yok, biz bu treni kaçıracağız” deyip ümitsizce geri geldiğinde, sürpriz olsun diye ona az önceki sevindirici olaydan söz etmedim. 5 dk sonra beklediğim taksi önümüzde durup Maria diye seslendi, ben sevinçle kapıyı açarken, kızımın ‘anne adam Maria diyor! Napıyorsun’ şeklindeki itirazına rağmen bir güzel yerleşip ‘merak etme! Maria kod adım’ diyerek az önceki şoförün pratik çözümünü anlattım, epeyce güldük ve sonunda istasyona tam zamanında varabilmiştik.
Cordaba tren istasyonu ve Elhamra Sarayı bilet gişesi panosu… Generalife bahçeleri içinde Yazlık Saray…
Şık hediyelik eşya mağazaları ve butiklerin olduğu giriş katındaki cafede kahvaltımızı yaptık, Ave -Renfe trenin konforu içinde, rahat ve keyifli yolculukla, saat 13 gibi Granada da olduk. Otelimizi gezi öncesi yine booking.com dan, merkezi konumda Elhamra Sarayına kolay ulaşılacak, El Albacin semtine yakın ve o tarihte 80 EU ücretle promosyon uygulayan Hotel Room Mate Leo da rezervasyon yaptırmıştım, taksiyle kolayca ulaştığımız oteli, fiyatına göre gerçekten çok daha lüks bulduk, hiç vakit kaybetmeden yine taksiyle Elhamra sarayına geldik. Gezi öncesi okuduğum bütün blog yazılarında, saraya girişte çok uzun kuyrukların olduğu mutlaka internetten bilet almayı veya sabah çok erken gitmeyi öğütleyen uyarılar vardı ancak 3-4 kez uğraşmama rağmen her defasında, son sayfa aniden kapandığından, internetten bilet alımını gerçekleştirememiştim (sonradan öğrendiğim, internetten sınırlı sayıda bilet satışı oluyormuş). O nedenle endişeydim, saat 14 gibi saraya geldiğimizde, gişelerin önünün boş olduğunun sevincini yaşadık, demek ki, sonbaharda turizmin hızı kesiliyordu ya da biz öğleden sonra gittiğimiz için öyle bulmuştuk. Bilet alırken Nasrid Sarayına gruplar halinde belli sayıda kişinin alındığı bilgisi verildi ve o nedenle içeri girişi saat kaçta istediğimiz soruldu. Ben önce Generalife adı verilen bahçe bölümünü görmek istiyordum, saray girişi saat 3 diye belirledik, gişedeki bayan, plan ile birlikte bileti verirken mutlaka o saatte giriş kapısında olun diye sıkı sıkı tembih etti. Yazlık Saray girişi ve fıskiyeli havuz… Yazlık Saray’daki revaklı balkon tavanı…
Yıllar önce, Türkiye’den İspanya’ya şimdi olduğu gibi giden turlar yoktu. Eşimin bir arkadaşı, ailece önce Almanya’ya gittiklerini oradan Tui Tour ile İspanyanın güneyi Costa Sol bölgesindeki bir tatil köyünde rüya gibi tatil geçirdiklerini anlatmış, ısrarla siz de gidin diyerek adresler vermişti. Bu öneriyi değerlendirerek, Stuttgart da yaşayan erkek kardeşimin de daveti üzerine, 1985 yılının Eylül ayında, Almanya, İsviçre ve İspanya’yı içine alan bir aylık, hayatımızın en uzun tatilini gerçekleştirmiştik. Yol güzergahında Bulgaristan, Yugoslavya ve Avusturya’yı da görürüz deyip Bosphor Turizmin otobüsü ile Avusturyanın Maribor kentinde bir gece konaklamalı yolculuğu tercihle 2 günde Almanya’nın Stuttgart şehrine ulaştık. Tui Tour’un bir hafta sonra başlayacak, İspanyanın Costa Sol bölgesi Estapona şehrindeki Clup Holiday tatil köyünün 15 günlük konaklamasında karar kıldık. Aradaki bir haftalık boşlukta 3 gün Stuttgart ve yakındaki Köln’ü gezmiş, 4 gün de kardeşimin arabasını alarak Güney deki Konstanz üzerinden İsviçreye geçip Zürih, Luzern, Olten Basel, St.Gallen, Bregenz’i görüp Stuttgart’a geri gelmiştik. Tui nin programında uçakla Malaga oradan otobüsle gidilen Clup Holiday de 15 günlük kalış süresinde extra olarak, çevredeki Marbella, Torremolinos, Cebelitarık ve Granada’ya günü birlik geziler vardı. Hepsine katılmış, böylece Granada’yı da görme şansımız olmuştu. O zamanki bilgi ve görgümle, saray deyince, içinde görkemli eşyalar beklediğim oysa bomboş Elhamra’yı Dolmabahçe ve Topkapı saraylarıyla kıyaslayıp bizimkileri daha güzel bulduğumu, bir de, tarih kitaplarımızda Endülüs Emevi Devleti konusunun geçtiği bölümde fotoğrafının yer aldığı ‘Aslanlı avlu’yu canlı görmenin ayrıcalığını yaşayıp, sevindiğimi hatırlıyorum. O tarihte oğlumuz 6 yaşında, kızımızsa annesinin karnında yaşamının henüz 4. ayını tamamlamıştı. Sarayı gezdikten sonra görülecek Generalife bahçelerini, oğlumu omuzlarına alarak gezen eşime, ben daha fazla yorulup bebeği riske atmayayım diye refakat etmemiştim. Elhamra, o nedenle hem benim hem kızım için çok özel ve hoş anısı olan mekandı. Bu son gidişimizde, görkemli bahçeleri görememenin hüznü içimde kalmış olmalı ki önce orayı görelim istedim. Güzeller güzeli Generalife Bahçeleri… Generalife bahçelerine su getiren kanal sisteminden küçük bir örnek…
Endülüs mimarisinin en güzel örneklerinden biri olan Elhamra Sarayı, Gırnata–şimdiki adıyla Granada- şehrinde, Daro ve Ganil ırmaklarına hakim sarp bir tepe üzerinde yer alır. 9.yüzyılda Müslüman İspanya’nın iç savaşları sırasında Gırnata’ya egemen bu tepede, korunaklı bir kale vardı. 1232 yılında Endülüs Emevilerinin devamı olarak Nasri hanedanı Muhammed İbn’ül Ahmer bölgede yeni bir devlet kurduğunda, yapısında kullanılan toprak malzemenin renginden dolayı, El Hamre –kızıl) adı yakıştırılan kaleye dört yeni kule daha yaptırarak onu daha da sağlamlaştırdı. İlk olarak askeri bir alan olarak tasarlandıysa da zamanla oğlu Sultan I.Yusuf ve ondan sonra gelen emirlerin eklediği bahçeler, kasırlar ve köşklerden oluşan, muhteşem bir saraya dönüştü. Muhammed İbn’ül Ahmer dönemi Gırnata için altın çağın başlangıcı oldu. İspanyolların eline geçen Sevilla (1236), Kurtuba, emirliklerin halkları olan Müslüman Arap, Yahudi din değiştirip Müslüman olan İspanyolların akın akın bu yeni şehre gelmesiyle gücü artan Gırnata, bölgenin cazibe merkezi haline geldi. Siyasi bir varlık olmaktan çok kültür, sanat, bilim ve medeniyet üstünlüğü ile anıldı.
Elhamra bileti alındıktan sonra kompleks, Generalife Bahçeleri, V.Carlos sarayındaki Güzel sanatlar Müzesi, Alcazaba Kuleleri ve Nasrid Sarayı olarak dört bölümde geziliyor. Generalife (Cennet’ül Arif Bahçeleri) ve içindeki yazlık saray, 1302-1309 yılında Sultan III. Muhammed’in hükümdarlığı sırasında çevredeki kurak arazinin, dorukları devamlı karlı olan Siera Nevada dağlarından kanallarla getirilen su sayesinde binbir çeşit bitkiyle yeşertilerek beş yılda inşa edildi. Elhamra sarayının cennet özlemini ifade eden bu görkemli bahçeleri ve içindeki yazlık saray, daha sonra 1313-1324 te emir Ebu Velid İsmail tarafından tekrar dekore edildi. Fıskiyeli havuzları, kenarındaki oluklardan devamlı suların aktığı merdivenlerle çıkılan, Granada’nın Elhamra ile birlikte dünya mirası listesine alınmış beyaz evler topluluğu, tarihi Mağribi mahallesi Albaicin manzaralı terasları, sarmaşıklardan yapılı revaklar, defne, zakkum gül çiçekleri, portakal, mersin, şimşir, servi ağaçlarından çeşitli geometrik şekillendirmelerle oluşturulmuş duvarlar odacıklar ve labirentleri ile bu rüya bahçede gezerken 45 dakikanın nasıl geçtiğini doğrusu anlamadık. Sultanların, özellikle harem kadınlarının sefa ile yaşadıkları yazlık sarayın önünde, bir metre genişlikte etrafının fıskiyelerle çevrili uzun havuzu ayrıca görülmeye değerdi. Solda Adalet Kapısı, sağda ise Şarap Kapısı… Sol tarafta V. Carlos Sarayı, sağda ise ünlü Alcazaba Kuleleri…
Cennet-ül Arif bahçelerinden saraya uzanan yol bir hayli uzak, giriş saatini kaçırmamak için 15 dakikayı dönüşe ayırdık. Nasrid sarayına ilk giriş kapısı orijinal Arapça adıyla Bab-ül Şeriat, İspanyolca Puerta de La Jucticia-Adalet Kapısı olarak anılıyor. 1348 yılında I.Yusuf zamanında yapılan, Gırnata sultanlarının önünde, belirli günlerde halkın dertlerini sorunlarını dinlediği bu kapı iç içe iki kemerli. Üzerindeki beş parmaklı açık el ve anahtar motiflerinin anlamı ‘Dur yolcu, cennetin anahtarının beş vakit namaz olduğunu hatırlamadan bu kapıdan girme’ şeklinde özetlenmiş. Adalet kapısından sonra uzunca bir koridoru geçip Vino-Şarap kapısına ulaşılıyor. Saray ile sur içindeki Medineyi ayırdığı için akşamları hava kararınca kapanan bu süslü kapı III.Yusuf zamanında yapılmış. Adının anlamı olarak bazı tarihçiler Hıristiyanların, Al Hamra (kızıl)ı, Al –Hamar (şarap) kelimesi ile karıştırıp yanlışlıkla bu şekilde anıldığını anlatır. Bazıları ise İspanyol istilasından sonra her yıl 2 Ocakta kutlanan zafer gününde bu kapıdan halka bedava şarap dağıtıldığı için bu adı aldığını ifade ederler.
Her iki kapıdan sonra Elhamra’ya nazire olarak yapılan günümüzde Güzel sanatlar müzesi olarak düzenlenmiş V.Carlos Sarayının kalın taş duvarlarının yanından Alcazaba ve Nasrid Sarayının olduğu avluya girdik. Alcazaba, ilk yapılan askeri amaçlı kuleleri içeren bölüm. Granada’yı gezmek için de zaman kalmasını düşündüğümden, sadece Nasrid sarayını hakkıyla görmeyi tercih ettik, müze ve Alcazaba’yı dışarıdan seyirle yetindik. Bahçeleriyle, yazlık sarayla, müze ve kulelerle birlikte Elhamrayı layıkıyla gezmek için aslında bir tam gün gerekiyor. Nasrid saray girişinde bekleyen ziyaretçi kuyruğunda biz de sıraya girdik, elimizdeki biletlerin saati kontrol edildi, grup halinde içeri alındık. Saray ve bahçelerin giriş bileti birlikte alınıyor bu gün için ücret 14 EU, sadece bahçeleri gezmek isterseniz 7 EU. Nasrid Sarayına belli sayıda gruplar halinde girildiği için uzun kuyruklar olabiliyor; Nasrid Sarayından El-Albaicin manzarası çok keyifli… Nasrid Sarayının dış görünüşü…
Dünya mimarlık tarihinin en önemli eserlerinden sayılan Elhamra sarayının gezilmesi, büyük mutlulukla çektiğim fotoğraflarla birlikte gelecek yazıda.
Görüşmek üzere…
|