Bavyeranın Başkenti Münih ve Yanı başında Salzburg | |
Gezilerimde daha kaliteli fotoğraflar çekebilmek için, kolay taşınan Canon G12 fotoğraf makinemden istediğim performansı alamadığım için, aynasız bir fotoğraf makinesi almıştım. Makinenin kampanyası dâhilinde ücretsiz uçak bileti kuponu verdiler. Gerçi ücretsiz dedikleri uçak biletimize ek olarak 154 € yatırdık. Tercihler arasında, görmediğim şehirlerden Londra, Berlin ve Münih de vardı. Londra ve Berline kampanya kapsamında yer kalmadığı için Münich’e razı oldum. Münih pek ilgimi çekmese de, oraya yakın ilgimi çeken Salzburg vardı. Romantik Yoldaki kasabalardan çoğu Münih’e yakındı. Gezilere beraber gittiğimiz arkadaşlarla, “booking.com’dan” merkezde ve Haupt Bahnhof tren istasyonunun çok yakınında 3 yıldızlı bir otelde, 1 haftalık Münih rezervasyonumuzu yaptırdık. Bu seferki gezimde, planlar yapmak, seyahatim için dersime çalışmak içimden gelmedi. Şarap şişesi mantarının, deniz üzerinde suyun akışına ve dalganın yönüne göre denizdeki yolculuğu gibi bir yolculuk yapmamıştım hiç. Her gittiğim yerle ilgili en ince ayrıntılarına kadar notlar alırım. Minik defterime, bazılarını da akıllı telefonuma iliştiririm. Önce gezialemi.com sitesinden ve diğer güvendiğim gezi sitelerinden ilgili çıktıları alırım. Bu yüzden bazı gezilerimde, görmek istediğim yerle karşılaştığımda; “aaa burasını daha güzel hayal etmiştim” ya da hiç beklemediğim bir yerin anlatılanlardan daha çok ilgimi çektiğini yaşamışımdır. 37 yıldır aşkla çalıştığım mesleğime de noktayı koymuştum bu gezimden 1 hafta önce. Emeklilik ruh haliyle mi bilemiyorum, gezime pek planlı, programlı başlamamıştım. Romantik Rota için 3 günlük bir araba kiralama şirketiyle ön sözleşme yapmıştık. Şarap şişesi mantarının suyun akışına göre yüzen hali gibi biraz emekliliğimin tadını da çıkarmak istiyordum. Çok çalışmıştım; işimde, derneklerde, gönüllü projelerde! Tembelliği hiç bilemem. Tembellik yapmak benim için çalışmaktan daha zordur! Bazen şanslı olmak sistemli bir gezi planından daha çok işe yarıyor. Bizim bu gezimiz de biraz böyle oldu! Şansımız bol oldu! Grubumuzdan Emine, “Berlitz Türkçe cep rehberi Münih (Dost yy) kitapçığı”nı bana verdiğinde, uçakta biraz göz gezdirdim, ilgili yerlere işaretler koyarak, sıkıştıkça bu rehbere başvurabileceğimizin rahatlığını hissettim! Münih havaalanına indiğimizde saat 23.00 e yaklaşıyordu. İlgimi çeken, havaalanında büyük bir ekranda, havaalanı görevlisinden canlı bağlantılı her türlü bilgiyi alabilmenizdi! Medeni bir şehre ayak bastığımız hemen belli olmuştu! Biz otelimize metroyla gittik, ancak bir durak önce inmişiz. Ankara’da çıktısını aldığımız Münih şehir metro planından adresi incelerken, yinede emin olmak için, tesadüfen sonradan 3.kuşak Almancı olduğunu öğrendiğimiz, Ankaralı Sercan’a sorduk. Bize otelimizi tarif etti ve gitti. Biz taksiye bakınırken, birkaç dakika sonra geri dönerek, aklının bizde kaldığını, hemşerilerinin zorda kalmasını istemediği için, bizi arabasına bindirerek, navigasyonunu kullanarak, birkaç dakika içinde bizi otelimize getirdi ve Münih’te gezebileceğimiz yerleri, yemek yiyebileceğimiz yerleri ayrıntılı anlatarak, Münihte kaldığımız sürece her zaman arayabileceğimizi belirterek telefon numarasını bıraktı. Biz böylesi duyarlı bir gençle tanışmanın sevinciyle otelimize yerleştik. Otelimiz çoğunlukla Amerikan başkanlarının fotoğraflarıyla dolu, sahibinin Amerikalı olduğunu öğrendiğimiz biçimsel olarak hayal kırıklığına uğramadığımız bir oteldi. Onlarca devlet adamının fotoğraflarıyla dolu olan bu otelde neden Atatürk gibi önemli bir devlet başkanının fotoğrafının olmadığını sordu grubumuzdaki 14 yaşındaki Ceylin! 1 hafta kaldığımız bu otelde neden fotoğrafı olmadığını anlamıştık! Ertesi gün hepimizin ortak isteğiyle, otelimize çok yakın olan Hauptbahnhof tren terminalinden erkenden Salzburg’a yola çıktık. Münih’te istediğiniz her yere, her şehre, düzenli aralıklarla tren bulabiliyorsunuz! Fiyatlar normal, bizim tren fiyatlarımıza göre pahalı! Grup fiyatları ve çocuklar için indirimli. Tren yolculuğunu hep severim. Ferahlık, samimiyet, eşsiz manzaralar çağrıştırır bana. Doğal manzaralar eşliğinde Salzburg’a (140 km) varıyoruz. Ankara’da, özellikle son 10 yılda beton yığınları çoğaldığı için bu manzaralar beni çok dinlendiriyor. Salz Almancada tuz demek! Şehrin altındaki kıymetli tuz madenlerinden türemiş adı. Tuz kalesi! Birçok Avrupa kentinde olduğu gibi, Salzburg'un ortasından da bir nehir geçiyor. Şehri ayıran Salzach nehrinin bir yanında Moenchsberg tepesi, öte yanında da Kapuzinerbeg tepesi var. Avrupa sosyetesinin gözde yeri burası. Yurtdışında en kolay ve pratik yol “HopOn HopOff City Tour”lara katılmaktır. 16 euro ödeyerek tüm şehri gezebilirsiniz. Üstelik istediğiniz yerde inip, sonra bütün gün yeniden aynı otobüslere, kaldığınız yerden binerek tüm şehir hakkında bilgi edinebilirsiniz. Biz de böyle yaptık. Salzburg’un en güzel manzaralarını, göllerini, caddelerini, sokaklarını, Ortaçağdan kalma surlarını, barok saraylarını, önemli binalarını, elimizdeki broşüre bakarak ve otobüste verilen kulaklıkla şehir hakkında bilgi edinerek, Mozart müzikleri eşliğinde baştan başa turladık Salzburg’u! Bazı yerlerde de fotoğraf çekmek için birkaç dakikalık molalarda bonus oldu! Hop On Hop Off City Tour” otobüsümüzle şehre en yakın gölde mola verdiğimizde ve gölün etrafındaki yaşanası evlere bakarken, “işte böyle bir evde yaşamak isteriz” demekten alıkoyamadık kendimizi. Salzburg bir öğrencilerin yoğun olduğu bir kent. Ruhu olan şehirlerden. Estetik, kültür, zarafet, tarihi doku her yere yansımış burada. Hava biraz şakacı. Güneşli bir günde birdenbire yağmur bastırabiliyor. Barcelona‘da Gaudi, Figueres’ te Salvador Dalinin, Prag’da Kafkanın izinden yürüyerek, şehri keşfetmiştim. Bazı şehirler yetiştirdiği önemli kişilerle ya da sanatçılarıyla anılır. Salzburg’ta Mozart rüzgarı esiyor, neredeyse esintisini ve müziğini duyar gibi oluyorsunuz! Mozart’ın doğduğu, yaşadığı ve en güzel bestelerini yarattığı bu şehirde; evini, müzesini, Mozart konserlerini, Mozart heykelini ve Mozart haftasını v.b. görebilir ve yaşayabilirsiniz! Mozart’ın Evi, eski şehir merkezinde bulunan Getreidegasse Sokağında. Getreidegasse Sokağı, Salzburg’un gezilecek sokaklarından biri! Eski şehrin merkezinde olan bu sokak bir alışveriş cenneti. Dükkânların tabelaları sanatsal bakışlarını yansıtıyor. Çok şık. Eski şehrin merkezini yürüyerek rahatlıkla gezebilirsiniz. Altstadt diye adlandırılan bu bölge UNESCO tarafından Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiş! Top şeklinde, lezzetli Mozart çikolataları her yerde bulabilir ve tadabilirsiniz. Yılda 5,5 milyon turist boşuna uğramıyor bu şehre! Tabiî ki her yerden karşınıza çıkan tepedeki Salzburg kalesi (Hohensalzburg) 19. yüzyıldan kalma finükülere atladık, 1 dakikada ulaştık, yürüyerek te çıkılabilir. Füniküler bizi Festungsberg zirvesine çıkarıyor. Sonra yürüyerek ve merdivenlerden çıkarak keşfimiz başlıyor. Neredeyse 360 derecelik manzaranın karşısında gözlerimiz bayram ediyor. Tepeden Salzburg manzarası, Alpler eşliğinde sizi kucaklıyor (festung-salzburg.at). Mutlaka çıkın buraya derim! Eşsiz fotoğraflarınızla belgeleyin. Tepedeki kafede oturup manzaraya dalın derim. Hohensalzburg (Salzburg kalesi), Avrupa’nın en iyi korunmuş ortaçağ kalesi. Çoğu önemli eşyasını Napolyon gasp etmiş olsa da görkemli salonları ve ortaçağa ait etnografik objeler, tiyatral kuklalar, zindanlar, orta çağdan kalma işkence aletleri var. Kalenin iç avlusunda çeşitli dükkânlar, büfeler, kafeler var. Kale içinde konser hazırlığı yapılıyor. Kale akşam 19:00’a kadar ziyarete açık Tekrar finiküler ile aşağıya iniyoruz. Şehirde kimlikli, modern şehir heykellerini inceleyin ve neden bizim ülkemizde heykellere tükürülür ve ucube denir diye sorgulayın! Sonra Nordsee restoranda lezzetli balık ürünleri eşliğinde acıkma ve dinlenme molası. Telefonunuzun şarjı biterse eğer, bu restoranda prizi kullanmak yasak! Bilgilerinize. Tadı damağımızda bir Salzburg keşfinden aktarmalı olarak Münihe en geç saati (21.30) olan trenimize binerek otelimize dönüyoruz. Kunts in Salzburg galeri ve müzesini görememenin eksikliğiyle yol alıyorum Münihe! Bugünde Münih’i keşfedelim! Münih, Berlin ve Hamburg’dan sonra Almanya’nın üçüncü büyük şehri. Bavyera krallığı, sonradan Nazi partinin burada kurulmasıyla, Nazizmin ve Hitlerin bu şehirden doğması! Şimdilerde ise Almanyanın politik merkezi artık Münih değil, Bonn ve Berlin! Bavyera, Hiristiyan demokrat siyasal tercihine karşılık, Berlin eskiden beri sosyal demokrat tercihini yapmış. 2. Dünya Savaşı’nda neredeyse yerle bir olan Münih; 20. yüzyılın belleklere kazınan en dramatik ve insanlık dışı süreci en yoğun yaşasa da, şehir çok ciddi hasar görse de, küllerinden doğmuş ve eski görünümünü yeniden yapılandırarak, yeniden var olmayı başarmış. İnsanlığın sınıfta kaldığı ve korkunç olayların yaşandığı ilk toplama kampı Dachau Münihte! Hatta buraya “Hitler Münih’i” diye turlar bile yapıyorlar. Onca Nazi filmlerinden bildiğimiz o dönemin önemli olaylarının geçtiği mekanları Nazizm’e lanetler okuyarak, o dönemi belleklerde canlı tutarak, bir daha yaşanmamasını umarak yapılan bir tur! Dresden’ de “Terezin Nazi Toplama Kampı”na daha önce gitmiştim. Yeniden böyle bir kampı görmek istemiyorum. Dachau’yu listeden çıkardık! Dünya sıralamasında yaşam kalitesinin en iyi olduğu 4.şehir olan bu şehirde görsel sanatlar rotamdan biraz çark ediyorum. Demiştim ya, şarap şişesi mantarıyım bu gezimde! 16 eyalete bölünen Almanya ve 26 ilçeden oluşan Münih, Bavaria Eyaleti’nin başkenti! Isar Nehri üzerinde yer alan Münih, 1.5 milyonluk nüfusuyla Almanya’nın 3. büyük kenti. Çok sayıda Türk’e rastladığımız bu kent Avrupa’nın en önemli kültür merkezlerinden biri. Opera ve konser salonları, özellikle Strauss, Mozart ve Wagner’in eserlerinin temsilleriyle, kenti müziğin anayurdu haline getirdiğini Münih cep rehberimden öğreniyorum. Batı klasik müziğinin de Almanlar tarafından biçimlendirildiği söylenir! Münih’in bira imalathaneleri dünya çapında bir üne sahip! Önce yine ile metro ulaştığımız şehrin kalbi sayılan Marienplatz (Mary Meydanı) da ilk molamızı veriyoruz. Kentin merkezi olan bu meydan birçok önemli tarihi olaylara tanıklık etmiş. Eskiden suçluların asıldığı yermiş. Gotik bir yapı olan Eski Belediye Sarayı ( Altes Rathaus ) ve görkemli Yeni Belediye Sarayı ( Neues Rathaus) binaları ile çevrili bir ucu Kaufinger alışveriş caddesine açılan yaşanası bir meydan! Meydanın kokusunu, atmosferini, ortamını keşfetmeye çalışıyoruz. Asıl yönetim binası meydanın bir tarafını kaplayan Neues Rathaus (Yeni Belediye Sarayı). 19.yy Neo Gotik üslubundaki bu yapı; krallar, prensler, azizler, dükler, Münih folklorundan karakterlerin heykelleriyle işlenmiş. Kule yaklaşık 80 metre. Bavyera efsaneleri ve tarihinden figürlerin cephesini süslediğiRathaus Binası’nın kulesindeki saat tam 12.00’ yi gösterirken, çanlar çalmaya başladı ve saate yerleştirilmiş sevimli Bavyeralı figürler dönerek çanın ritmik sesinin eşliğinde, önce üstteki (düğün), sonra alttaki (fıçı dansı) figür grubu dönerek gösterisini yaptı. 2-3 dakika gibi süren bu gösteriyi meydanda toplanan binlerce kişi heyecanla izledi. Mariensaule (Bakire Meryem Sütunu) ve Fischbrunnen anıtı meydanda hemen göze çarpanlardan. Fischbrunnen Anıtını’nın olduğu havuza eskiden çıraklığı biten kasaplar atlarmış. Bakire Meryem Sütunu tabanındaki figürler ise veba, açlık, savaş ve dini temsil atıyor. Sütunun en üstünde Münih’i koruyan Meryem var. Sol kolunda İsa, sağ elinde ise bir asa tutuyor. Vejeteryanlar ve veganlar, devasa domuz heykelleriyle dikkat çektikleri etkinliklerinde gelen geçene kitapçıklarını dağıtıp, isteyenlerden etkinliklerinden haberdar etmek için mail adreslerini alıyorlar. Grubumuzdaki Emine ve Reyhan Bavyera eyaletine özgü yöresel folklorik kıyafetlerin (Dirndl) peşindeler. Yaşasın buldular, aldılar ve giydiler. Almanlara benzediler. Arkadaşlarıma bu yöresel kıyafetler çok yakıştı. 1000 €’ya kadar ulaşan bu kıyafetleri 150 € ‘ya bulabildiler. Meydandaki kafeler cıvıl cıvıl, dopdolu. İnternetin otellerde paralı ve lokantalarında pek rastlamadığımız Münih’te, Wi-Fi”si olan kafeler var bu meydanda. Su bile içseniz 4 euro vererek kafenin “Wi-Fi”sini kullanabilirsiniz! Bizde bir kafeye oturup, çekinlerimizi yapıyor ve facebook’umuzu, maillerimizi inceliyor, yakınlarımızla iletişim kuruyoruz. Münih Belediyesi binasının merdivenlerinde otururken 1972 yılından beri bu şehirde yaşayan ve Münih Belediyesinde çalışan, İzmirli Ali beyle koyu bir sohbete dalıyoruz. Türkiye’nin hallerinden, Münihlilerin soğuk, kaba davranışlarından şikâyet ederken; bize Almanya’nın kapitalist sistemin en net olduğu yerlerden birisi olduğunun altını çiziyor. Bu davranışlarının doğal olduğunu belirtiyor. Endüstrisinin gelişmişliğinden, iş disiplinlerinden, çalışkanlıklarından, kurallara uymadaki maharetlerinden dem vuruyor. Meydanda dolaştıktan sonra Marienplatz’da ilerleyip sağ tarafta Pazar var. Tipik Avrupa pazarlarından biri. Çiçekçiler, hediyelikçiler ve yemek yenilecek yerlerle dolu. Hediyelik eşya olarak cam, porselen, metal, ağaç, Münih ve Bavyera tişörtleri, şapka, porselen aslanlar, seramik, v.b. malzemeden yapılmış magnetler, şişe açacakları, anahtarlıklar, fularlar, üzeri desenli, ağzı kapaklı büyük bira kupaları, yerel giysiler ve yerel yiyecekler satın alabilirsiniz. Meydanda dolaştıktan sonra Frauenkirsche (Meryem Ana Kilisesi)’ye giriyoruz. İki kulesi ve altın bir kubbesi var. Kral IV. Ludwig’in mezarı burada. Alışveriş meraklıları için, Marienplatz, Karlsplatz, Maximilian ve Kaufinger caddeleri oldukça zengin. Olimpia Park ve BMW fabrikasının müzesi rotamız. BMW Müzesi dışarıdan bir tasarım harikası! İçi benim pek ilgimi çekmese de ilk ve en son BMW arabalarının gelişim sürecini ister sinevizyon ister orijinal modelleriyle, hatta iç aksamıyla ve ayrıntılarıyla sergilendiği bu müze meraklıları için eşsiz bir deneyim! Yakınında modern mimari örneği, 66.000 kişilik, geceleyin muhteşem ışıklandırmasıyla göz dolduran dev “Alianz Arena Stadyumu”ilginizi çekebilir, futbol ilgi alanımızda pek olmadığı için sadece dışından fotoğrafını çekiyorum. Meşhur Oktoberfest’in düzenlendiği Theresienweise alanını da otobüsten görüyoruz. Olimpia Park 1972 olimpiyat oyunları için inşa edilmiş dev bir spor kompleksi. Cumartesi günleri bitpazarı kuruluyor. İçinde restoran ve rock müzesinin olduğu 290 metre yüksekliğindeki televizyon kulesi Olympiaturm şehrin her yerinden görülebiliyor. Gece ışıklandırmasıyla da kule dikkat çekiyor! Münihte gezdiğimiz her köşede, sanat etkinlikleri, müzik, film, tiyatro, edebiyat, kültürel etkinlikler, opera, çok sayıda galeri, belediye kütüphaneleri, festivaller ve ticari fuarların afişleri sizi selamlıyor. Münih cep rehberinden bir alıntı: “20.yy. başında, Scwabing’in en parlak devrinde ressamlar, yazarlar Münih’in bu bohem bölgesine akın ettiler. Thomas Mann, Frank Wedekind, Bertold Brecht, Vasily Kandisky, Paul Klee ve Franz Marc, Rainer Maria Rilke ve sempolist şair Stefan George gibi önemli sanatçılar buraya yerleştiler. Şimdi ise geceleri Schwabingin bohem ruhu, Leopoldstrasse‘de canlanır. Geçmişte bu caddeyi mesken tutan büyük yazarlar ölmüşlerdir. Ama resim galerileri ve kafeler hala dimdik ayaktadır. Zamanında Jugendstil sanatçılarının ve Der Blaue Reiter okulu ressamlarının merkezi olan cadde, artık çağdaş Alman sinemacılarının buluşma yeridir”. Bu bölgeyi gece değil, gündüz hızlıca bir turladık. En sevdiğim sanatçıların mesken tuttuğu bir yerde yürümek hoş bir duyguydu! Münih’te bisiklet çok revaçta. Genç yaşlı herkes bisiklete biniyor. Özellikle buradaki yaşlılar hayatın içindeler. 80’nini çoktan geçmiş bir teyzemiz yanımızdan hızla altındaki en son model Porsche’siyle geçti! Ülkemizi düşünüyorum, bisiklete binen bu kadar insan olsa trafik felç olur ve bisikletlilerin çoğu telef olur! Sabah çıkıyoruz hava güneşli, fakat birden yağış yağıyor, Temmuz ayı olmasına rağmen. Münih gezim boyunca çantamdan mini şemsiyemi hiç çıkarmadım. İyi ki de çıkarmamışım. 50’yi aşkın müzesi olan kültür zengini bu şehirde maalesef ilgi alanıma giren sanat müzelerine vakit kalmadı. Alte Pinakhotek, Neue Pinakhothek Pinakothek der Moderne müzelerini göremedim ne yazık ki! Marienplatz’deki Eski Belediye Binasındaki galeride 20 farklı çağdaş (güncel sanat) sanatçının hareketli ve sesli heykellerinden oluşan ilginç bir sergiyi görmek benim için sürprizdi. Özellikle Werner Reiterer” bang the bomb” eseri etkileyiciydi. Tavandan sarkıtılmış ters bomba formunda boks torbasına izleyenlerin vurması serbestti. Bende boks torbasına yumruk attım ve savaşı çağrıştıran, bomba seslerine benzer sesler çıkınca ürperdim. Şehir gezimde rastladığım galerilerdeki sergileri de inceledim. Güncel sanat sergileri Almanya da rağbet görüyor! Ünlü caddeleri olan, Ludwigstrasse caddesinin bittiği, Leopoldstrasse caddesinin başladığı yerde ise Siegestor Zafer Takı var. Bu zafer anıtının üzerinde ise Bavyera Heykeli var. Gecede ışıklandırmasıyla çok şık duruyor. Ankara’daki yeni dikilen kaba şehir kapılarından daha estetik ve tarihi diyebilirim! İlgi alanımız dâhilinde rotamız Englischer Garten. Bu parka 1.Ludwig’in yaptırdığı, Bavyera ordusuna adanmış Zafer Takını geçerek gidebilirsiniz. Sonradan bu zafer takına şu yazı eklenmiş: “Zafere adanmış, savaşta yıkılmış, barışı özendirmiştir”. Otobüsten inip, kısa bir yürümeden sonra parkı bulabileceğimizi öğreniyoruz. Yolumuzun üzerinde, (Leopoldstrasse no.36) Amerikalı sanatçı Jonathan Borofsky tarafından yapılmış Walking Man, 17 metre ve 16 tonluk bu heykeli görmek istiyordum. Hemen önümde görüverince çok sevindim. Dışı fiberglas, içinin çelik olduğunu öğreniyorum. Sanatçının diğer ilginç eserlerini merak ederseniz: http://www.borofsky.com/ adresinden görebilirsiniz. Park yolundaki geçtiğimiz sokaklardaki evler çok şık, çok zevkle bezenmiş bahçeleri var. Burası şehrin şık semtlerinden birisi! Nihayet Englischer Garten’deyiz! Şehrin ortasında bir oksijen deposu. New York’ta çok beğendiğim ve kilometrelerce yürüdüğüm Central Park’ı anımsatıyor burası bana. 1793 te açılan Park 1789 yılında Sir Benjamin Thompson tarafından kurulmuş ve takipçileri tarafından da genişletilmiş. Englischer Garten 3,7 km2 alanıyla dünyanın en büyük halka açık şehir içi parkları arasında yer alıyor. Bu parkta; Chinesischer Turm (çin kulesi), Monopteros (aşk tapınağı), İsar ırmağının kenarında sere serpe güneşlenen, bisiklete binen, her türlü sporun yapıldığı, cıvıl cıvıl yaşam enerjisi pompalayan ortamın eşliğinde yürüyebilirsiniz. Bizim gibi çok yorulduysanız, bisikletli arabalarla parkta mini ya da uzun tur yapabilirsiniz. Üstelik görülmesi gereken kısımlarında molalar vererek. Hele Eisbach tarafında dalga sörfü yapanları seyretmenin heyecanı anlatılır gibi değil. Kaçırmamanız gereken bir gösteri. Münih'in can damarı olan Isar Nehri'nin bir kolu olarak insan eliyle yaratılmış ve parkın içinden geçmekte. Bu ırmağın ağzında yer alan suni akıntı üzerinde buz gibi suda sörf yapanların heyecanı size bile yansıyor. Farklı yerlerde ilk öğrenenler için daha az dalgalı bölümleri de var! Çin tarzı kule dibinde leziz tavuk yemekleri, lezzetli biralarını, bavyera simiti eşliğinde tadabilirsiniz. Burada her şey self servis. Biranızı içtikten sonra bardağınızın depozitasını alabiliyorsunuz. Bu Almanlar her şeyi en ince ayrıntısına kadar halletmişler. Kıskandım diyebilirim! Pretzel; simite benzeyen ancak susamı olmayan onun yerine üzerinde iri tuz taneleri olan çörek gibi bir şey. Biraya eşlik etmesi için ilk kez Bavyera bira fabrikaları üretmiş. Ben sevdim, her gün bir tane yedim. Bu parktaki canlı müzikte bonus. Münihte hatırı sayılır Türkler yaşamasına rağmen, bu parkta pek rastlamadık. Mangal ve barbekü burada yasakmış! Acaba bu yüzden mi? Almanya'nın teknoloji başkenti Münih eğlenceli, pahalı, modern, gelişmiş bir şehir. Şehir sorunlarını halletmiş görünüyor. Şehir suyu içilebiliyor. Biralarının o kadar çok reklamı yapıldı ki, denemeden olmaz. Weissbier, Helles, Augustiner biraları iyiydi. Almanlar 1 litrelik kupalarda içiyorlar ve devamını da getiriyorlar. Bizim rakılarımız onların birası galiba. Bira bahane, sohbet şahane misali! Birbirleriyle sohbetleri bol görünüyor. Sadece bira servis edilen epeyce bira bahçeleri var Münihte! Bizim çay evlerimiz, burada bira evleri olmuş! Weisswurt dedikleri beyaz sosisini sevmedim. Patatesli yemekleri bol. Eğitimin kaliteli olduğunu ve Münih’teki üniversitelerin, özellikle Münih Teknik Üniversitesinin ülkenin en prestijli üniversitelerinden biri olduğunu tanıştığımız Türkler anlattı. Kışın kayak yapmanın da bu bölgenin ayrılmaz parçası olduğunu. Biz kısa bir Münih gezimizde bile Almanların Türklere olan önyargısını hissettik. Burada yaşayanlardan da duyduk. 1941′de Almanya’da doğan, araştırmacı yazar, gazeteci Günter Wallraff’ın, 1985’te Türk işçi Ali Levent Sığırlıoğlu’nun kılığına girerek sanayi montaj firmasındaki iki yıllık hayatının hikâyesini yazdığı, modern köle ticaretini gözler önüne serdiği kitabı “En Alttakileri okumuştum. Bunca seneler geçmesine karşın, hala önyargılarını atamamışlar gibi geldi bana. 3.kuşak Almancılarla bu gezimizde iletişimlerimiz oldu, onlar daha şanslılar. Eğitim almışlar, belli yerlere gelebilmişler, en alttakiler değiller artık! Dedelerinin, ninelerinin burada ne zorlu şartlarda var olduklarını biliyorlar! Bizi hava limanına götüren taksi şoförümüz Erbilli Kasım (Salih) memleketi Erbil’e dönmeyi denemiş, Erbil’de iş bulamayınca yeniden Münih’e dönmüş. Bize verdiği kartında Babasının adını kullanmış, gurbet ellerde baba adının sıcaklığını hissetmek ve memleket hasretini gidermek için mi acaba? “Biz misafir işçilerin sayesinde Almanya Almanya oldu” sözlerine katılmamak elde değil. Sanırım Bavyeralılar kendilerini ayrıcalıklı görüyorlar! Bu şehirdeki Almanları soğuk, sert ve biraz kaba bulduk. 1 cent’in bile hesabını yapıyorlar. Boşuna Alman usulü dememişler. Tam anlamıyla kapitalizm temeli üzerinden iletişimleri ve davranışlarını var ediyorlar. Ya da bize öyle rast geldi. Tüm Almanlar hakkında böyle düşündüğüm söylenemez. Kaldığımız otele gelen Amerikalı turist grubu için, kahvaltı daha zenginleşti ve daha özenle hazırlandı. Onlara karşı yaklaşımları da daha güler yüzlüydü! 20’den fazla ülke gezdim, bu otel çalışanları kadar (Superior Hotel Prasident) kaba olanlarına başka bir otelde rastlamamıştım! Otelimizin iyi tarafı; karşısında Rossmann ve Aldi mağazaları vardı. Giyecek, yiyecek, içecek, aklınıza gelen her türlü şey yarı fiyatına. İhtiyaçlarımızın çoğunu buradan aldık. Ayrıca kaldığımız cadde; Türk otelleri, lokantaları, marketleri, işyerleri, turizm bürolarının bulunduğu bir yer. Birçok ihtiyacımızı (yemek, danışma, araba kiralama, v.b.) ülkemizdeki kadar rahat halledebildik! Tren istasyonundan kısa bir yürüyüşten sonra Karlsplatz’a ve oradan Eski Şehre ulaşıp, “Bahnhof Meydanı’nda (Bahnofsplatz) yer alan turizm bürosuna uğrayarak, uzun bir sıraya girip, heyecanla beklediğimiz Almanyanın ünlü turistik “Romantik Yol”uyla ilgili ayrıntılı bilgileri (birazcık Türkçede konuşabilen) içeren broşürleri görevliden ediniyoruz. Bu dokümanların da yardımıyla rotamızı oluşturacağız! Gelecek gezgin yazımda çılgın kral II.Ludwig’in hayallerini gerçekleştiği ”Romantik Yol” izlerini ve sürprizlerini paylaşacağım. Bu yollarda gördüğüm; masalımsı ve oyuncak gibi kasabalar, ağaç işleri sanatının güzelliği, masallardaki şatolar, saraylar, dinginlik, huzur, rengârenk çiçekler, göz alabildiğince yemyeşil vadiler, dereler, göller… Gördüklerim, gerçekten paylaşmaya değer! |
Yazılan Yorumlar... | |
YUMY (18 Şubat 2016) |
sevgili sukran öğretmenimiz sizin kaleminizden masal okumak gibiydi....ellerinize saglık esra-derin gurbuz |
Şükran Şahin (24 Temmuz 2014) |
Setenay hanım, teşekkürler. Yazılarınızı beğeniyle takip ediyorum. Bazen bana yol gösteriyor. Bende şahsınızda gezialemi camiasına barış dolu, huzur dolu bayram diliyorum. |
Setenay Süzer (24 Temmuz 2014) |
Merhaba Şükran Hanım, Öncelikle emekliliğiniz hayırlı olsun,harika bir etkinlikle başlamışsınız nice yıllar başladığı gibi devam etsin bol bol keyifli gezileriniz olsun ve böylesi güzel sunumlarla ,bizlerle paylaşın.2011 yıl başını eşimle Viyana ve Salzburgta karşılamıştık daha önceki yıllarda Salzkammer göller bölgesini de görmüştüm bir sonbahar zamanı o şiir gibi gölleri yeniden görmeyi çok isterim.Münihi 1974 te yeni evlendiğimizde gezmiştim ama şimdi okurken pek aklımda kalan bir iz kalmamış.Romantik rotanızı merakla bekliyorum .Şahsınızda Gezi alemi mensup ve takipçilerinin Bayramını yeni gezilere vesile olması dileği ile içtenlikle kutlarım |
muratozsoy (22 Temmuz 2014) |
değerli Şükran hocam, yazınız çok sürükleyici... aldı bizi nereleri gezdirdi... çok da bilgilendik... fotoğraflarsa her biri birbirinden etkileyici... elleriniz dert görmesin, kısmetle dolsun... |
TAMER (22 Temmuz 2014) |
Şükran Hanım, çok keyifli bir yazı olmuş elinize sağlık. Mayıs ayında ben de Münih teydim. Yazısı diğer şehir yazılarımın arkasında yazılmak için sırasını bekliyor :) Tekrar beni oralara götürdünüz... Salzburg ise düşündüğümden de güzelmiş yazınızdan anladığım kadarıyla. 2016 yılında planladığım Romantik Yol gezisi ile birleştirmek gerekiyor anladığım kadarıyla... |
Şükran Şahin (22 Temmuz 2014) |
Teşekkürler Fatma Dursun:) |
fatma Dursun (21 Temmuz 2014) |
Güzel fotograflar ile dolu güzel bir yazı olmuş. Salzburg benim en sevdiğim kentlerden biri. Bu kenti görmeyi herkese öneriyorum. Teşekkürler. |
Şükran Şahin (19 Temmuz 2014) |
Erdin bey, bende bu yazımın siteye konulmasındaki ince emeğinize ve güzel düzenlemenize teşekkürlerimi iletirim.Sizin gezi yazılarınızı da keyifle okuyor ve yararlanıyorum. |
Erdin İVGİN (18 Temmuz 2014) |
Şükran Hanım Kaleminize sağlık. Yazınızı keyifle okudum. Devamını bekliyorum. |