Japonya - Ena, Takayama, Shirakawago, Kiso Valley, Nagoya


Japonya için planladığımız hafta Nisan ayında olmasına rağmen seyahatimizi ancak Ağustos sonunda gerçekleştirebildik, çünkü Mayıs için planladığımız İngiltere için vize işlemlerimiz beklediğimizden uzun sürdü ve pasaportlarımız konsoloslukta kalınca uçak biletlerimizin tarihini değiştirmek zorunda kaldık. Her işte bir hayır vardır, iyi ki de bu gezi ertelenmiş. Bu sayede hem Misa ve Sayaka ile çok güzel vakit geçirdik hem de Gülşen de bize katılabildi.
Misa ve Sayaka, Güney Amerika gezimizde İguazu'da kaldığımız hostelde tanıştığımız Japon arkadaşlarımız. Sadece 10 dakika boyunca yemek yerken konuşabildik ama önce onlar İstanbul'a geldi bizimle kaldılar sonra da biz onları ziyaret ettik. Bu sayede bir ülkeyi yalnız gezmekle oradan birileriyle gezmek, otelde kalmak yerine bir evde kalmanın arasındaki farkı gördük. Çok çok çok daha güzel bir deneyim oldu bizim için. Japon aileleri, ev yaşantıları, yemekleri nasıl olur gördük, aklımıza ne takıldıysa sorduk öğrendik. Şimdi ise uçakta Rusya üzerinde süzülürken anılar henüz taptazeyken yazıyorum.

Moskova aktarmalı Tokyo uçuşumuz 3+9 saat olarak toplam yaklaşık 12saat sürdü. Cuma öğlen başlayan yolculuğumuz Cumartesi sabahı saat 10:30'da Narita havaalanında sonlandı. Tabi sadece uçak kısmı.
Japonya'da seyahat etmenin en guzel yolu trenler. Biz bu gezimizde medeniyetin uçak degil tren olduğundan emin olduk. Sehrin merkezinden hiç vakit kaybetmeden istediğiniz yere ulaşabilmek mükemmel bir kolaylık. Turist olarak Japonya'ya gidiyorsanız ve treni tercih ediyorsanız JR PASS almanızda fayda var. Kişi başı yaklaşık 570 lira olan bu kartlar sayesinde JR hatlarında istediğiniz kadar istediğiniz yöne seyahat edebiliyorsunuz. Ancak bu kartı almak için seyahat öncesi kendi ülkenizden başvuru yapmanız gerekiyor. İstanbul'da H.İ.S turizm (Sisli, Nova Baran Plaza'da) bunun için yetkili.


Havaalanından sonra Sayaka'nın yaşadığı şehre, Ena'ya gitmek için önce Nagoya'ya sonra da Ena'ya iki tren değiştirdik. Ena'nın da içinde bulunduğu Gifu bölgesi Japonya'nın orta kesimi oluyor ve küçük şirin köyleri, kasabaları ve doğası ile büyülüyor.


İlk gün uzun yolculuğun yorgunluğu ile evde kaldık ve bizim için hazırladıkları mükemmel sushi partisinin tadını çıkardık. Bildiğimiz hazır sushiler yerine tüm malzemeleri hazırlamışlardı, pirinci de bizim yanımızda yaptılar ve hepimiz sanki bizim ciğköfteler gibi tabi marul yerine yosunlara sarıp sarıp kendimiz hazırladık ve yedik. Tabi sushinin yanında sake de denedik daha ilk gecemizden. Sayaka'nın misafirperver ailesi bizi sanki bir Anadolu köyündeymişiz gibi sıcak, samimi bir şekilde ağırladı.


Geleneksel evlerde, yani büyük şehirlerin dışında hala yer yatakları kullanılıyor. Biz de Japon usulü yataklarımızda çok güzel bir uyku ile bir sonraki güne harika bir şekilde uyandık.

Kahvaltı sonrasında arabayla 2 saat süren yolculuk sonrasında Takayama'ya ulaştık. Sabahtan gittiğimiz için Morning Market (Sabah Pazarı) açıktı. Nehir kenarındaki yolda hem dükkanlar hem de tezgahlar bulunuyor. Genellikle hediyelik eşya ve sebze, meyve satılıyor. Daha önce hiç görmediğimiz minyatür patlıcanları bu pazarda gördük.


Pazarın bittiği yerden karşıya geçince devam eden ara sokakta küçük evler seklinde eski Japon yapılarında bir sürü sake, tatlı, hediyelik eşya dükkanları bulunuyor. Hediyelikler gerçekten de çok güzel, insan hepsini almak istiyor ancak malesef Japonya bize göre biraz daha pahalı.


Pazar gezimizin ardından yürüme mesafesinde bulunan Takayama Matsuri  Yataikaikan tapınağını gezdik. Tapınağın girişinde dua öncesi temizlenmek için su dolu küçük bir havuz bulunuyor. Tahta kaplarla önce eller sonra ağız yıkandıktan sonra tas yıkanarak temizlik tamamlanıyor. Yine girişte bulunan bir masada içinde kağıtlar bulunan bir kap vardı. 100 yen attıktan sonra kağıtlardan birini seçebiliyorsunuz, fal gibi size gelecekle ilgili bilgiler veren notlar çıkıyor. Eğer kötü bir not çıkarsa iki ağacın arasına gerilmiş ipe bağlıyorsunuz ve bu sayede inanışa göre kötü şeylerin olması engelleniyor.


Tapınak gezimizin sonrasında Takayama'dan ayrıldık ve yarım saat mesafedeki küçük şirin kasaba Shirakawago'ya gittik. Kasabaya önce tepeden bakmak için manzara noktasında durduk. Vadide bulunduğu için iki tarafı yemyeşil gizli kalmış masal köylerine benzeyen bir yer. Özellikle kışın kar yağdığında çok daha güzel oluyormuş. Burada Japonya'nın bir başka güzelliğine de tanık olduk. İnsanlar eşyalarını herhangi bir yerde bırakıp etrafı hiç endişe etmeden gezebiliyorlar. Biz de park yerinde bir motorun  üzerinde sürücü montu ve çantalarla  beraber bırakıldığını gördük. Umuyoruz ki günün birinde biz de böyle güvenle yaşayabiliriz.


Shirakawago'da gezmeye başlamadan önce öğle yemeği için hemen kasabanın girişindeki restorana uğradık. Ayakkabılarımızı çıkararak içeri girdik ve yer sofralarından birine oturduk. Sipariş vermek için masadaki düğmeye basınca garson hemen geldi.  Burada yine geleneksel bir Japon yemeği olan Soba noodle yedik. Geniş bir tabağın icinde tahtadan bir düzeneğin üstünde noodle ile özel bir sos servis ediliyor. Yemek için önce noodle alıp küçük sos kâsesine batırılıyor ve höpürdeterek yeniliyor. Bu kısmı espri amaçlı yazmadım Japon usulüne göre ses çıkararak yemek yemekte bir sakınca bulunmuyor.


Yemekten sonra kasabayı gezdik, önlerinde yemyeşil pirinç tarlaları bulunan çatıları bir çeşit kuru dallarla yapılmış otantik ahşap evleri izlemek çok keyifliydi ancak eski zamanlarda yani biz turistlerin olmadığı gerçek sakinlerin yaşadıkları zamanlarda bu kasabanın çok daha güzel olduğunu düşündüm.


Kısa yürüyüşümüzden sonra yaklaşık 3 saatlik araba yolculuğu sonrasında tekrar Ena'ya ulaştık. Sayaka'nın annesi bu sefer bize Takoyaki hazırlamıştı. Tako ahtapot, yaki ise ızgara ya da fırınlanmış anlamına geliyor. Mücverin pişmeden önceki haline benzeyen, sebzelerle oluşturulmuş bir karışım önce özel Takoyaki ızgarasının bölmelerine paylaştırılıyor, her bölmeye bir parça ahtapot eklenerek hafif pişmesi bekleniyor. Kenarlar kapatılarak küçük toplar haline getirildikten sonra diğer tarafı çevrilerek pişiriliyor. Takoyakinin yanı sıra bir de körili pilav yemeği yedik. Koyu taneler içeren bir pirinç türünden hazırlanan pilavın yanına bizim sulu yemeklere benzeyen içinde balkabağı ve havuç bulunan hafif tatlı körili nefis bir yemek de yedik. Anlaşıldığı üzere bize kilo aldırmaya kararlıydılar.

Japon ailelerinin bizim ailelerimize çok benzediğini bizzat yaşamış olduk. Hem mütevazı hem misafirperver pırlanta gibi insanlarla tanıştık. Çok mutluyuz.

Yemek sonrası Gülşen'e kimono giydirdiler, çok da yakıştı. Fırsatı bulmuşken internetten pozlara bakıp bakıp bir sürü fotoğraf çektik. 


Bir sonraki etkinliğimiz ise origami oldu. Öğrenmeden dönmemiz çok yazık olurdu. Origami barış kuşunu nasıl yapacağımızı öğrendik ve ayrıca hazırlanan bu kuşların Hiroşima bomba anıt Parkı'na bırakılmasının onlar için ne kadar anlam taşıdığını da. Bu sebeple hepsini toplayıp çantaya koyduk ilerleyen günlerde yeniden çıkarmak üzere.

İkinci gunümüzde ilk hedefimiz Ena'ya yarım saat mesafede bulunan Tsumago kasabası oldu. Fakat evden çıkmadan önce bir japon inanışını öğrendik. Alttaki fotoğraftaki şekilde bir kukla yaparak havanın güzel olmasını dileyebilirsiniz. Bu "teriteribozu" sayesinde güneş açabilir :)


Tsumago ve Magome kasabaları eskiden Samurai'ların kullandığı bir yol ile birbirlerine bağlı. Şimdi bu yol yürüyüş parkuru olarak kullanılıyor. 8 km'lik bu yolu yürümek isteyen turistler için çanta transfer hizmeti de bulunuyormuş. Magome'den Tsumago'ya yürümek daha az yokuşlu olduğu için daha kolay yürünüyor. Her iki kasabada eski zamanların ruhunu taşıyor. Küçük olmaları sebebiyle kısa zamanda her iki kasaba da gezilebiliyor. Bu bölgeye aynı zamanda Kiso Vadisi deniyor.


Öğlen Sayaka ve babasından ayrılarak Nagoya'ya doğru yine trenle yola koyulduk. Nagoya epey büyük bir şehir. Biz gezmek için değil ertesi gün Kyoto'ya kolay ulaşabilelim diye Nagoya'da kaldık.  Ancak yine de ufak bir şehir turu yaptık, şansımıza Brezilya günü kutlanıyordu, biraz orada zaman geçirdikten sonra Nagoya Kalesine doğru yürüdük.


Nagoya Kalesi akşam 6'ya kadar açık ve giriş kişi başı 500 yen. Kalenin hemen önünde yer alan saray açıkçası bizi pek cezbetmedi çünkü tamamen yeniden yapılmış, içinde sadece odacıklar bulunan tek katlı bir yapı. Diğer bölümlerin inşaatı devam ediyordu belki bitince güzel bir yer olur.


Kale ise 5 katlı, en üst katından tüm şehri görebilmek mümkün. Diğer katlarda ise eski zamanlardaki kasabalar canlandırılmış, eski savaş kıyafetleri ve silahlar sergilenmişti. En alt katta ise ilginç bir şekilde bir sürü böcek ve kelebek çeşitleri sergileniyordu.


Kısa şehir turumuzdan sonra geceyi hostelimizde geçirdik ve sabah Kyoto Arashiyama'ya doğru yola çıktık.


Fotoğraflarımızın devamı için buraya tıklayın.
Gezi yazılarımızın devamı için buraya tıklayın.








 Yazılan Yorumlar...
RocksOnRoad
(10 Eylül 2014)
Merhaba Setenay Hanım, haklısınız, devamlılık oluşturmayı blogumuzu revize ederken akıl ettik. Burada da ilk fırsatta aynı şekilde güncelleyeceğim. Yorumlarınız için teşekkür ederiz. Japonya gerçekten çok güzel ve çok farklı, kesinlikle tavsiye ediyoruz.
Setenay Süzer
(10 Eylül 2014)
Fotoğraflar da, anlatımınız da harika gezinin devamını bloğunuzdan okudum Japonya ilk sıralarımda olan rota değil ama sizin bu güzel sunumunuzdan sonra görmek için heveslendim.
Kanımca,gezilerinizi bloğunuzda olduğu gibi seri halinde baştan alıp tamamla diğer geziye geçseniz daha anlaşılır olacak.Paylaşımınız için teşekkürler ederim
RocksOnRoad
(09 Eylül 2014)
Guzel yorumunuz icin cok teşekkür ederiz:)
Erdin İVGİN
(08 Eylül 2014)
İlkay ve Engin yazınızı bir çırpıda zevkle okudum. Yazınızı süsleyen fotoğraflarınız ise yine harikalar. Teşekkürler.