Defalarca gitseniz de bıkmayacağınız yerler vardır, her gittiğinizde farklı yerlerini keşfettiğiniz! Üstelik yol güzergâhınız yoldan ötedir, molalar eşsiz keyiflerdir. Ankara’dan Bartın, Ankara’dan Bodrum, Ankara’dan Antalya, Ankara’dan Balıkesir gibi! Benim için bıkılmayan güzergâhlardır. Bu kısa gezi yazımda; Ankara’dan Balıkesir ve Balıkesir’den Ankara rotasını sizlerle paylaşacağım. Farklı senelerde giderseniz eğer Balıkesir çevresine, gezginler için iki farklı dönüş rotasından da bahsedeceğim.
Sabahın 6’sı yola çıkarsınız. Elinizde karayolları Türkiye haritası ve akıllı telefonunuzdaki internet hizmetiyle. Bozkırda yol alırken; güneşin doğuşuna tanıklık ederek, dinlendirici doğanın farklı güzelliklerini keşfederek, dağların tepelerin kıvrımlarını, siluetini, çıplaklığını fark ederek huzur bulursunuz. Gökyüzüne baktığınız mavi, beyaz, gri bulut tarlası sizi hayallere daldırır. Gerçi özellikle son yıllarda ülkemizde dağların, tepelerin, ovaların bakir görünümü insanları estetik anlamda pek heyecanlandırmıyor. Gözler rant olarak görüyor ve hemen oraya devasa, görgüsüz binalar konduruluveriyor!
Yol boyunca izlediğinizde bozkır da güzeldir aslında. Hele bir tarafında Duatepe’deki Mehmetçik Anıtı gibi tarih yatıyorsa… Son yılların en keyifli gezilesi şehirlerinden birisi Eskişehir. Kentpark’da bu noktalardan birisi. Elbette “çi” börek yemeden de buradan ayrılmıyoruz…
Polatlıya yaklaşırken Malıköy ve Alagöz tabelalarını ve Sivrihisar’da pek çok tarihi olayları yansıtan heykel, anıtlarla karşılaşırsınız. Bu yol Kurtuluş savaşının simgeleriyle karşılaştığımız, tarih kokan yoldur. Duatepe anıtına minnet ve sevgiyle bir selam çakabilirsiniz. Hazırcevaplığıyla tanınan komik hikâyeleri ve fıkralarıyla hepimizin gönlünde taht kuran bilge Nasreddin Hoca’nın doğduğu söylenen (Akşehirle bu konuda rekabet içinde olan) Sivrihisar’ın Hortu köyü. Belediyeye ait Hocanın doğduğu ev olduğu düşünülen 2 katlı gezi evi (Sivrihisardan hemen önce, farklı yerlerde doğduğu yaşadığı rivayetleri olsa da Yunus Emre’ye ithafen yapılan türbeyi görmek için Mihalıççık’a kuzeye rotayı kırarak gidebilirsiniz). “Sevelim, sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz. İlim, kendini bilmektir” gibi sözleri belleklerimize kazınmış, her dizesi etkileyici şiirler olan mutasavvıf ve filozof Yunus Emre. Ülkemizin her bir köşesi kültür dolu, tarih dolu, değerlerle dolu! Bu değerlerimize sahip çıkabiliyor ve onların değerlerine artı katarak yürüyebiliyor muyuz? Gezilerimde araştırmadan, sorgulamadan, kafa yormadan keyif alamam. Bu da benim tarzım. Her gezim hayatı anlamlandırma ve tanıma anlamında bir derstir benim için!
700 yıllık çınar neden ağlar ki acaba? Uluabat nohut ekmeğini tatmadan geçmeyin...
Bursa’dan çıktıktan sonra bizim gibi, çevre yolundan otobandan güneye Gölyazı’ya rotayı kırabilirsiniz. Tamamı sit alanı ilan edilmiş olduğuna sevinerek, değişmemesini dileyerek; yeni yeni güzelliklerini ve turizm potansiyelini keşfeden bu köyde, tarihi ve doğal güzellikleri, 700 yıllık anıt ağacı olan ağlayan çınarı, kadın balıkçıları, koruma altındaki kuşlarını köye hayat veren Uluabat (Apolyont) gölü eşliğinde seyrederek, yürüyüşünüzü yapabilirsiniz. Bu yürüyüşle dinlendiğinizi hissederek! Belediyeye uğrayarak bu köyü tanıtmaya kendini adamış görevli Belma hanımdan bilgilendirici broşürler alabilirsiniz. Belediyeye ait olan; yazarların gelip, kalabilecekleri, çalışmalarını sürdürebilecekleri “Göl Yazıevi”nin de dünya yazar evleri zincirine dahil olması için gerekli girişimleri yaptıklarını dinleyebilirsiniz. Göl balığından da tadabilirsiniz. Midenizde artık boş bir yer kalmadığı için yine yol üzerindeki fırından alacağınız Uluabat nohut ekmeğini bagajınıza yerleştirebilirsiniz.
Balıkesir çevresi tatilinizin bitiminde dönüş yolculuğunuzda; Bursaya geldiğinizde, şehir merkezinden geçerek birkaç km daha fazladan yapıp yine rotanız üzerindeki UNESCO dünya mirasları arasına giren nostaljik bir yerleşim yeri olan Cumalıkızık köyüne (şimdi mahalle) uğrayabilirsiniz bizim gibi. Yola çıkmadan önce internetten her türlü teknik bilgileri (km, molalar, yol güzergahı, yer bilgileri, v.b.) Onlarca siteler size yol gösteriyor. Cumalıkızık’ta çay keyfi… Cumalıkızık’ta bir meydan ve kimlikli evlerden birisi…
Keyifli yolculuğumuz devam ediyor. Ne çabuk Kemalpaşa’ya geliverdik. Yol üzerinde tatlı sevenler için Meşhur Kemalpaşa tatlısı size göz kırpıyor. Hemen sonrasında meşhur Susurluk ayranı da ferahlatıcı bir lezzet!
Ankara’dan Balıkesir’e 13 saatte varabildik. Ülkemizin yol köşelerinin tadına vararak. Balıkesir’de hoşlaşmak için höşmerim tatlısını tadabilir, ya da arabanızın bagajına yerleştirebilirsiniz. Diyet yapanlar bu güzergâhta diyeti unutsunlar. Ya da size çekici gelenlerinden seçerek tadabilirsiniz. Zaten yolculuğunuz bitiminde Balıkesir’in sürekli masmavi ve mavi bayraklı plajlarından çıkamayacaksınız. Yediklerinizi yüzmeyle eriteceksiniz!
Yol kenarlarında ulu çınarların ve dut ağaçlarının altındaki karadut şerbeti olmazsa olmazlardan! Envai çeşit organik ürünler size göz kırpar. Hangisinden alacağınıza karar veremezsiniz. Evet, tatil için arkadaşım Emine’nin dilinden düşürmediği kutsal topraklarını Balıkesir ve çevresinin hangisini tercih ederseniz edin, pişman olmazsınız. Bir sene Akçay, diğer sene Altınoluk, Ören, Ayvalık, Sarımsaklı, Gömeç, Güre kaplıcası, Burhaniye, Erdek, İvrindi, Manyas ve diğerleri… Yakın arkadaşım Emine doğup büyüdüğü bu bereketli topraklara laf olsun diye kutsal topraklar dememiş! 15 günlük bir Ören tatilimiz süresinde, gideceğimiz antik, turistik ve doğal yerleri planlıyoruz yol boyunca. Gidemediğimiz birkaç yeri daha kalmıştı. Öncelikli rotamız gidemediğimiz yerler. Balıkesir’e bağlı olmasa da yakınlarda Assos, Geyikli, Geyikliden Bozcaada ve çevresindeki koylarda var sizi bekleyen. Cumalıkızık dizilere de ev sahipliği yapmış… Susurluk ayranı…
Bizim gibi birkaç sene tatillerinizde Balıkesir plajlarında geçirirseniz, tatil bitiminde de özellikle Ankara’ya dönecekseniz eğer biz Örende kaldığımız için yola buradan çıktık. Gömeçten Ayvalığa geçmeden sola Bergama ya uzanan, Kozak yoluna rotayı mutlaka çevirmelisiniz. Bergama Krallığı'ndan beri fıstık çamı üreten Kozak Yaylası’na uğrayabilirsiniz. Bizim gibi Kozak yolunda güneşin doğuşunu da yakalarsanız, yeşilin en güzel tonuyla size selam veren, ışıltılı ve bereketli, sihirli bir atmosfer yaratan halkın yeşilbaş dediği çam fıstığı ağaçlarına hayran kalırsınız. Ruhunuz yıkanırken, bol oksijende size eşlik eder ve Kozak yolu bitsin istemezsiniz. Yol kenarındaki sevinerek bazen canlı, bazen arabaların çarptığı kirpileri üzülerek görürsünüz. Bu yol bir harika. Kilometrelerce simetrik bir biçimde sıralanan yuvarlak formlu fıstık ağaçları inanılmaz! Terapi yolu sanki! Bu yolda ve Kozak yaylasında saatlerce kalabilirim, birbirine yakın köylerde günlerce vakit geçirebilirim. Zaman zaman rastladığım devasa yuvarlak taşlar sanki bir heykeltıraşın elinden çıkmış gibi sizi şaşırtıyor. Pek fazla taşıt yok. Bisikletçiler için uygun bir rota. Fakat burada başka şeylerde sizi şaşırtmanın yanı sıra içinizi acıtır: Koza Altın ve onlarca maden şirketinin bu bölgede yerleştiğini görmek ve binlerce fıstık ağacının yerinde, kazılmış çıplak toprak! Kozak cennetinin cehenneme dönüşeceğinin ilk adımları gibi! Umarım burada yaşayan halk eşsiz bölgesine sahip çıkar ve cennetini korur, meşhur kozak üzümlerini ve doğal bitki örtüsünü, organik ürünlerini tatmaya ve 5-6 yıl öncesine kadar, yıllık 40 milyon ton fıstık üretimiyle ülke ekonomisine büyük katkısını sürdürmeye ve toprakla barışık geçimlerini sürdürmeye devam ederler. Kozak Bergama arasındaki bu sihirli yol ve doğanın yarattığı cennet maalesef ekonomik hırslar uğruna cehenneme çevriliyor…
Kozak yolunu devam edin ve M.Ö. 40.000 kitap bulunduğu anlatılan, tarih, kültür kokan “yüksek kentin halkı” anlamına geldiği söylenen Pergamon, yani Bergama’dasınız. Pergamon, Bakırçayı'nın suladığı ovaya egemen bir tepenin üzerinde yer alan Akropol'ü (kentin yukarı bölümü) isterseniz arabanızla döne döne, isterseniz bizim gibi teleferikle çıkarsınız. Sabahın 08.30’unda yüzlerce İspanyol, Japon, İtalyan turistlerini görünce şaşkınlığınızı gizleyemezsiniz. Zeus sunağının sadece merdiven kalıntılarını görünce, devasa sunağın Berlin müzesine, nasıl kaçırıldığını, taşındığını ve olması gereken yerde değil de, başka bir coğrafyada olduğunu içiniz acıyarak, akropolün ağladığını hissedersiniz! Hele günümüzde, bu tapınağın Berlin Müzesinde, Pergamon Bölümünde sergilenmekte ve her yıl, yaklaşık 1 milyondan fazla ziyaretçi tarafından ziyaret edildiğini öğrendiğinizde öfkenize hakim olamazsınız. Gördüklerinizi belleğinize alarak, Bergamadan sonra; Soma, Akhisar. Sonrasında Gölmarmara’da bir mola güzel gider. Yola koyulur; Uşak, Afyon, Sivrihisar, Polatlı ve Başkentte geliverirsiniz. Yol güzergâhlarının da bir tatil sürprizleri olduğunu hissederek… Bergama’dan keyifli bir kare ve teleferikle Akropol’e çıkarken göreceğiniz manzara… Akropol…
Her bir köşesi gidilesi ve görülesi yerler olan Balıkesir ve çevresinde gezdiğim yerleri birkaç gezi yazısıyla tamamlayabilirim ancak. Bu kısa yazım ilki olsun istedim. Eğer arabanızla gidiyorsanız, geziye odaklanılan yerlere giderken de dikkatli bir gezgin yol stresini bizim gibi keyfe ve keşfe çevirebilir. Balıkesir’in zeytinleri, zeytinyağları (Edremit), organik salçaları, kolonyaları, peynirleri (İvrindi-Manyas), Havran leblebisi, kekik suyuna batırılmış incirleri, keçiboynuzu, kaz dağları, soğuk suları, bol oksijeni, sarıkız zirvesi, Hasan boğuldu, Tahta kuşlar müzesi, v.d…Ege civarı diğer yazılarıma yerleşerek, sizlerle buluşacaklar.
Ana yurdumuz her köşesi farklı güzellikleri barındırır. Onca hoyrat bakıldığı ve kullanıldığı halde, hala direnmeye devam eder. Toprağından bereket fışkırır, tarih ve kültür fışkırır. Uygarlıklar beşiği hüzünlü coğrafyamızın her köşesi sizleri davet eder samimiyetiyle, devinimiyle. Haydi, ne duruyorsunuz, daha ne olsun! Keşfedin güzelliklerini.
Balıkesir yolcuları kalmasın... Pergamos, Akropolis’de kalıntılar arasında …
|