İran’da Medeniyetler Geçidi 3 - Tahran’dan İsfahan’a


Gezimizin üçüncü gününde kahvaltı sonrası İsfahan’a doğru yola çıkıyoruz, yolumuz uzun, 405 km.yi kat edecekmişiz, otobüslerin 90 km/s hızdan fazlasına izin verilmiyor, her otobüste takometre ve yola kaçta çıktığının kaydedildiği defter var, eyalet sınırlarında bulunan istasyonlarda şoför bu kayıtla gidip 15 dk. kadar içerde kalıyor, bu durumda bakalım kaç saatte varabileceğiz. Aslında güzel uygulama, şehirlerarası yollar da kazalara sebebiyet vermemeleri için bu tür sıkı kontrollerle emniyeti temin etmiş oluyorlar. Tebriz şehir turu yaptığımız otobüs pek konforluydu, benzeri gelir diye ümit etmiştim ama dört gün devamlı uzun yolculuklar yapacağımız otobüsümüz ilkine kıyasla orta şekerliydi, neyse ki toplam sayımız 25 kişi olduğundan arka sıralarda çift kişilik yer tutmak sorun olmadı. Biz Güzin’le öylesini tercih ettik, yanımda belim ve boynum için iki yumuşak küçük yastık getirmiştim gezi boyunca çok işime yaradı. İlk iki gün tur arkadaşlarımızla fazla muhabbetimiz olmadı ama şimdi bu uzun yolculuk kaynaşmak için iyi fırsat.
Yol keyfi - Mola verilen duraklardan biri

Sevimli rehberimiz Behnan mikrofonu eline alıp ön sıradan başlayarak herkesin kendini tanıtmasını istedi. Yaş ortalamamız 60 civarında, iki bankacı bey ve avukat karı- koca 40 lı yaştalar. Hemen herkes, meslek sahibi, çoğu emekli ve dünyada epeyce yer görmüşler, ülkemiz vatandaşları için İran, yurtdışı turlarında ilk akla gelecek ülke olmadığından meraklısı gidiyor doğal olarak. Tanışma faslından sonra yeteneği olanlardan, fıkra, şiir, şarkı söylemeleri istendi. Kıbrıslı bir bey ile Erzurumlu bankacı bey bu konuda süper donanımlı çıktılar, fıkraları yöresel şiveleriyle inanılmaz güzel anlatıp adeta stand-up gösterisi sundular. Emekli Kimya Prof. Sezen hanımın, harika söylediği iki Azeri türküyü rehberimiz Behnan’a armağan etmesi çok hoş jest oldu. Böylelikle yolculuğumuz inanılmaz keyifli geçti. Çift yönlü yoların kalitesi, ülkemiz standartları gibiydi, Farisi şoförümüz sadece kendi dilini biliyor ama çok iyi niyetli, kibar bir beydi işaretle ve dilimize karışan Farsça kelimeler sayesinde derdimizi anlatmakta sıkıntı yaşamadık, yol boyunca İran şarkıları yanında İbrahim Tatlıses’ten Türkçe -Kürtçe şarkılarda çaldı. Behnan’dan, Azeriler dışında, denileni anlamasalar da İran halkının, Tatlıses’in melodilerini ve okuyuşunu çok sevdiklerini öğrendik. Molalarda duraklanılan market-wc binaları oldukça yeterli ve temizdi Tuvaletlerde taharet muslukları ince hortum şeklinde, sular akıyordu ama tuvalet kağıdı ve lavabolarda herhangi bir kurutucu bulunmuyor. 

Tahran Kum arası yol manzarası - İran'da ekmek niyetine kullanılan lavaş yufkaları

Yol güzergahımız, Dasht-ı Kavir (Kebir Çölü)nün kenarından devam ediyor, dağlar tepeler erozyana uğramış yol kenarlarında uzanan alanlarda bitkiler kısa,  bodur, çalı tipindeler.1.5 saat sonra Behnan sağımızdaki Kum kentinin yakınından geçtiğimizi haber verdiğinde, programda yok ama, hiç değilse İranın dini merkezi olan bu ünlü kentte kısa bir şehir turu yapalım istedik ancak çölde kurulu ve zaten yeşil alanı az olan şehirde hava kirliliğinin daha fazla artmasını önlemek için büyük vasıtaların şehre girmesi yasakmış, Kum’a gelen otobüsler dış kavşakta yolcularını indiriyormuş, şehir içi ulaşımları doğal gazla çalışan vasıtalarla sağlanıyormuş. Dolayısıyla uzaktan, binaların arasında sivrilmiş, altın renkli ve yeşil kubbeli cami ya da türbeleri görmekle yetindik. Öğleye doğru Unesco Dünya mirası listesinde yer almış Fin Bahçelerini görmek için Kaşhan’a geldik. Otobüsten inmeden yarım saate yakın, Kaşhan’ın hemen bütün caddelerinden geçip, olağan üstü güzel, tamamen yöreye has mimariye sahip bu etkileyici kentin, taştan yapılı genelde 3-4 katlı evlerini, konak tipi zengin binalarını gördük. Bir daha İran’a gitme fırsatı bulursam, zamanında kâhinliğin merkezi olan, günümüzde halıları, gülsuyu imalatı ile ünlü, aynı zamanda Safevi sultanı Şah Abbas’ın şehri Kaşhan’ı daha uzun vade gezip görmeyi çok isterim, özgün mimari tarzını fotoğraflayamamanın ukdesi içimde kaldı. Diğer bütün Safevi sultanların mezarları Erdebil’de olmasına karşın Şah Abbas, Kaşhan da gömülmüş. Rehberimiz öğle yemeğini burada alacağımızı söyledi yine oldukça güzel bir restoranda mola verdik.

Fin bahçesi yanındaki dükkân - Fin bahçesi surları
Fin bahçesi giriş kapısı - Fin bahçesi havuzları

Daha sonra Fin bahçeleri olarak anılan saraya geldik. Şah Abbas burayı cennete çevirmiş. Persler kötülüklerin kaynağı olarak gördükleri çölden korkarlar, büyük şehirleri, su sorununun çözülmesi için dağ yamaçlarına kurarlarmış. Kaşhan’da dağların eteğinde kurulmuş, büyük konak tipi evler, kanallarla birbirine bağlı ve içinde balıkların yüzdüğü havuzlar la süslü bahçelerin ortasında yapılmış. Şah Abbas zamanında sultan sarayı olarak inşa edilmiş Fin bahçesi bunlardan biri, etrafı surlarla çevrili. Gösterişli binaların, asırlık ağaçların bulunduğu bahçede su kanalları, içeri girilemeyen büyük köşkün önünde havuz şeklinde sonlanmış, İranlı pek çok ziyaretçi hanım, havuza dilek tutup bozuk para atıyordu, vardır bir hikmeti deyip, bizde bu eylemden kusur kalmadık, neşeyle, üstünü kameriye gibi kaplayan, tavanları geometrik desenli fresklerle bezeli revakları, havuzları ve su kanallarını fotoğraflarını çektik. 

İranlı kadınlar havuza para atıyor - Köşkün önündeki revaklar

Bahçenin sağ bölümündeki saray hamamının hazin bir hikâyesi var. Safevilerden sonra İran yönetimini ele geçiren Kaçar Hanedanının şahları da bu sarayı kullanmışlar. Tahran da Gülistan sarayının büyük bölümünü inşa ettiren ve Ulusal Arkeoloji müzesinin yapımını başlatan 4. Şah Nasruiddin, başvezir (Emr-i Kebir) olarak atadığı Mirza Tekihan’a, devlet işlerinde tam yetki vermiş. İran’ın ilk üniversitesini kuran, sosyal reformlarla fakirlere maaş bağlatan, hanedan mensupların harcamalarını, belirli aylıkla düzene sokup, İran’ın menfaatlerini gözeten idari reformlar yapan vezirin, devrim niteliğindeki bu tür kararları, başta İngilizler olmak üzere bazı kesimleri ve hanedan mensuplarını rahatsız etmiş. Bu arada vezirden kurtulmak isteyen Şahın annesi de, yasak ilişki kurduğu kişiyi, vezir yapmak istemekteymiş, bu durumu öğrenen İngiliz konsolosu, valide sultanla işbirliğine girmiş. Şarabı çok seven ve sarhoş olduğunda, sonradan hatırlamadığı buyruklar savuran Şah’ a bir gece hazırladıkları fermanı imzalatıp vezirin azledilmesini, Tahrandan Kaşhan’a sürgün edilmesini sağlamışlar. Gözden uzak olan vezirin yine de tehlikeli olabileceğinden korkan valide sultan yine bir gece çok içirip sarhoş ettiği Şah’a bu defa vezirin ölüm fermanını imzalatmış. Bir sabah namazından önce yakın dostu vezir yardımcısı ile hamama inen vezir az sonra, gün doğmadan Fin bahçesine gelen cellatları karşısında bulur. Cellatlar fermanı kendisine okuduklarında ‘Ferman Şahımındır, ne var ki ölümüm sizin elinizden olmayacak, yaptığım bunca hizmete karşılık ölüm biçimimi ve yaşamıma kimin eliyle son verileceğini ben seçeceğim diyerek can dostu vezir yardımcısından, ustura ile bileklerini kesmesini ister. Bu arada ayılan Şah, veziri affettiği yeniden göreve çağırdığı buyruğunu verir ama iş, işten geçmiştir. Bu hazin hikaye, iç içe odalarla büyük kompleks olan ve bizim Osmanlı hamamların benzeri olan Fin bahçesi hamamında balmumu heykellerle sembolize edilmiş.

Revakların işlemeli tavan detayı - Fin bahçesi hamamı
Emr-i Kebir in hamamda bileklerinin kesilmesinin temsili

Fin bahçesinden sonra Kaşhan kapalı çarşısına geldik ancak dükkânlar öğle vakti kapalıydı açılmasını bekleme lüksümüz olmadığından yakındaki Gülsuyu satan mağazadan alışveriş yapıp yeniden yola koyulduk. Molalarla uzayan yolculuğumuz beklediğimizden uzun sürdü, akşamüzerine yakın ağaçlık ve yeşil alanların git gide artmasından şehre yaklaştığımız belli oldu. Gün boyu gördüğümüz bozkır manzaralarından sonra gerçekten yemyeşil vaha gibi olan, İran’ın en güzel şehri İsfahan’a akşamüzeri ulaşabildik. Gezi öncesi, şehrin en lüks oteli Abbasi Hotel de konaklayacağımız bilgisi verilmişti ama Zayende nehrine paralel caddede, ünlü Siosepol köprü manzaralı olan Kevser (Kawsar Hotel) otele gelip yerleştik, otelin konumu ve konforu çok güzel olmasına rağmen kendi aramızda Abbasi otel neden olmadı dedikodusunu yaptık. Bizim oda şansımızdan 4.katta ve ön cepheli idi. Üzerinde, bazıların 400 yıllık geçmişi olan 6 köprünün bulunduğu Zayende nehrinin Yaz aylarında akmadığını iyi ki biliyordum yoksa nehir yatağının kupkuru oluşuyla büyük hayal kırıklığı yaşardım. Gün batımına yakın yatay ışığın sağladığı güzellikle köprü harika görünüyordu.
 
Kaşhan'da gülsuyu satan dükkan - İsfahan'da konakladığımız Kevser Otel
Kowsar(Kevser)otelden Siosepol köprü manzarası - İran da üniversiteli kızların kıyafeti (bisiklet kullanan)

Behnan akşam yemeğine kadar dinlenme zamanı verdi.Yol arkadaşım Güzin’le ,bütün gün otobüste de olsa oturmuşuz ne dinlenmesi !! deyip,vakit kaybetmeden ünlü köprüyü yakından  görmeye gittik. Başımızı örttüğümüz şallar ikide bir düştüğünden, turdaki bütün hanımlar, bir örnek türban şeklinde bağlamıştık. Yabancı olduğumuz oradan belli olmalı, özellikle genç delikanlılar hello, were are you from deyip laflamak istediler İstanbul cevabını alınca ,oooo!!  Kuzey-Güney ,İbrahim Tatlıses,Ebru Gündeş  diyerek dizilerimizi ve müziğimizin yabancısı olmadıklarını ispat etmiş oldular .Fotoğraflarını çekmek için izin istediğim hanımların, sempatiyle ve hiç itirazsız poz vermeleri, İran da en çok hoşuma giden konu oldu.

Siosepol köp.-İsfahan
İsfan'ın zarif genç kızları

Heyecanla, 33 kemerli gözlü köprünün odacıklarını ve üzerinden gelen geçenleri fotoğraflayıp otele geri döndük. Akşam yemeği için, İsfahan lokantalarının en lüksü olan Shahrzad (Şehrazad) restorana giderken fotoğrafçıların pek sevdiği akşamın bluetime vaktinde, üzerinden geçtiğimiz bu görkemli köprünün görünümü yine çok hoştu. 

Siosepol köp.-İsfahan
Siosepol köprüsü arkadları - Mavi zamanda Siosepol köp.-İsfahan

Şehrazad lokantası, tam da adına yakışır, doğu masallarında anlatılanlar gibi şatafatlı, merdivenlerden itibaren ahşap yapıları nakış nakış işlemeli, gravürlerle resimlenmiş duvarları ile saray ortamını andırıyordu. Yemekte, naneli ayran, Cola ya da alkolsüz bira eşliğinde, isteyene balık, isteyene tavuk ya da et tercihiyle, damak tadımıza hiç yabancı olmayan leziz yemekler, salatalar, turşular ve elbette safranlı bademli pilavla çok güzel doyduk. Otele dönerken rehberimiz, sürprizle bir halıcı dükkânına götürdü, gece alışverişi sanırım yasaktı ama bizim gün içinde vakit kaybımızı önlemesi açısından çok isabetli oldu. İranın her yöresinden derlenmiş halıların, kilimlerin güzelliği anlatılır gibi değil, bazı ipek halıların tersi yüzü neresi zor anlaşılmıyor, kumaş gibi, hani elbise dikilse olur öylesi ince ve dökümlü. Güzin’le ben, alıcı niyetimiz olmadığından sadece keyifle seyrettik, 4-5 kişi sıkı pazarlıkla oldukça indirerek alışveriş yaptılar.

Şehrazat Restoran ve merdivenleri
İsfahan halıları- İpek halı mı elbiselik kumaş mı

Otel dönüşünde köprünün bir de gece görünümünün fotoğraflarını çektik. Saat gecenin 10 u gibiydi ve genç kızların kendi başlarına ya da ikişerli hala sokakta oluşlarına çok şaşırdık. Gördüğüm kadarıyla, doğrusu İran’da kadınlar özgürlükleri konusunda epeyce yol almışlar, katı rejim kuralları bir hayli yumuşamış, bir tek yarım yamalak kullandıkları başörtüleri kalmış.

The Siosepol köprüsü gece manzarası - Gece vakti iki genç kız

Dördüncü gün, İsfahan şehir turunda gördüklerimiz, gelecek yazıda. Şimdilik, sevgiyle ve hoşça kalın.












 Yazılan Yorumlar...
Setenay Süzer
(16 Ocak 2015)
Güzel yorumlarınız için çok teşekkür ederim,İranı hararetle tavsiye ediyorum,yazının devamı için bir hayli tembellik ettim umarım bu hafta sonu İsfahanı tamamlar gönderirim.Ay sonunda Doğu ekspresi ile Kars yolculuğumuz var, hava durumu pek iç açıcı görünmüyor,meteoroloji yanılsın ümidindeyim.Sevgiyle kalın
fatma Dursun
(28  Aralık 2014)
Setenay Hanım harikasınız. Artık dördüncü yazınızı bekliyorum.
Şükran Şahin
(24  Aralık 2014)
Setenay hanım ne güzel bir gezi olmuş. İmrendim doğrusu. İran köklü kültürüyle beni hep çeker. İran filmlerini çok severim.İsfanın zarif genç kızları gerçekten zevkli giysiler içinde. Bizimkilerde öğrense onlardan zevkli giyinmeyi!!! Tebrikler, teşekkürler.
Erdin İVGİN
(21 Kasım 2014)
Setenay Hanım, İran yazınızın üçüncüsünü keyifle okudum şimdi dördüncü yazınızı merakla bekliyorum. Yazınızı okudukça ve fotoğraflarınıza baktıkça İranı aslında hiç tanımadığımı ve bildiklerimin de yanlış olduğunu anlıyorum. Kesinlikle görülmesi gereken bir ülke İran.
Bu güzel yazınız ve fotoğraflarınız için teşekkürler.