Bir Tutam Gezi: İskeçe Karnavalı ve Selanik...


Güvendiğim bir turun 99 €’luk 1 gece 2 gün 5 yıldızlı otelde konaklama İskeçe Karnavalı ve Selanik turunu görünce genellikle birlikte gittiğimiz dostlar ve akrabalara da haber verdim ve turdan 8 kişilik rezervasyonumuzu yaptırdık. Tur Ankara’dan olmadığı için İstanbul’dan katılacaktık. Erken gidip, Pera Müzesinde ünlü heykeltıraş ve ressam Alberto Giacometti’nin retrospektif sergisi ve gidemediğim  Miro sergisini de görmüş olacaktım. Bir de boğazda balık keyfini yapabilirsek, gezimiz daha verimli olacaktı. Planladıklarımı gerçekleştirerek, tur otobüsümüze Beşiktaş’tan 22.30 da binerek 45 kişilik bir grupla başladı yolculuğumuz. İpsala sınır kapısından geçtik. Meriç nehrine bir selam verdik. Sınırdan geçmek uçakla gitmek gibi olmuyormuş, daha meşakkatli olduğunu bu gezimde öğrenmiş oldum. 4,5 saatlik bekleyişlerle sınırlardan geçebildik. Otobüsle geçişlerdeki bilgilendirmeler, v.d. için sitemizde ayrıntılı Selanik yazıları mevcut. Hakan beyin Selanik yazısı için bakınız: Meriç'in Öte Yanı -1: Selanik Ya da Thessaloniki; Neşe Hanımın yazısı için de Ege'nin Prensesi: Selanik

 
Solda Selanik Kalesi, sağda ise Alaca İmaret Camii…

 
Agios Dimitrios yada Aziz Dimitrios Kilisesi…

Sitemizde İskeçe Karnavalı gezi yazısına rastlayamadığım için bu yazımda İskeçe Karnavalına ağırlık vermek istiyorum. Sorunsuz bir otobüs yolculuğundan sonra sabah Selanik’e varıyoruz. Uzun otobüs yolculuğu dostlarla kolaylaşıyor. Turun mola verdiği yerde kahvaltımızı yapıyoruz ve sınır komşumuz Selanik keşfi başlıyor. Yunanistan’ın 2.büyük şehri. Selanik olarak bildiğimiz şehrin adı Thessaloniki. Büyük İskender kız kardeşi Thessaloniki’nin adını bu şehre vermiş. Biz Thessaloniki’ye nasıl alışkanlıkla Selanik diyorsak onlar da İstanbul’a Constantinopoli diyorlar. Önce Selanik şehrinin sırtlarında yer alan kalesine çıktık. Zeytinburnu surları gibi. Yedi Kule (Eptapyrgion) diye anılıyor günümüzde. Burası günümüzde açık hava müzesi olarak kullanılmakta. Turistler için önemli bir durak. Burada şehri ve körfezi kuşbakışı görebilir, panaromik kadrajlar çekebilir, hediyelik objeler satın alabilirsiniz. Kalenin devamında Ano Poli olan bu eski yerleşim bölgesinin sokaklarında dolaşır, sevimli ve tanıdık Türk evlerine bolca rastlayabilirsiniz. Zaten eskiden Türk mahallesiymiş bu bölge. 

 
Manevi yönü çok yüksek olan Atatürk Evi ve Zübeyde Hanım’la günün modası selfie…

 
Selanik sahilini gezerken Beyaz Kule ayrı bir anlam katıyor gezimize…

Otobüsümüzün park yaptığı şehir merkezinden yürüyerek şehri keşfetmeye başlıyoruz. Rehberimiz Tolga bize Agora, Aristotelous ve Eleftherias meydanlarını,  Paralia bölgesini, Eknedsiya, Ladadika ve Tsimiski caddesi ile ilgili bilgilendirmeler yapıyor. Notlar alıyorum. Serbest zamanımızda hızlı bir çekimle en verimli kullanmaya çalışacağız. Rehberle gezimiz devam ediyor. Sadrazam İshak Paşa tarafından yaptırılmış olan Alaca İmaret camisini inceliyoruz. Sağlam ve estetik mimarisi beni etkiliyor. Adından anlaşıldığı gibi camiye  ek olarak imaret yapısı var.  Bu cami günümüzde, Selanik Belediyesi tarafından sergi, konser ve benzeri kültürel etkinliklerde kullanılmakta. Sonra Aziz Dimitrios kilisesine geçiyoruz. Bizans döneminden kalma, 5.yy.'a ait.  Selanik’in merkezinde, Türkiye Başkonsolosluğuyla (Atatürk'ün Evi) aynı cadde (Apostolu Pavlu) üzerinde.  1917 yılında bu tarihi kilise Selanik’in büyük kısmını yok eden yangında tamamıyla yanmış. Sonra onarılmış.  1949 yılında tekrar Hıristiyanların ibadetine açılmış. Simetrisi ve kudretli görüntüsüyle belleğimde yerini aldı. Kilisenin içi de albeniliydi. UNESCO 1988 yılında dünya kültür mirasına katmış Agios Dimitrios’u. 

 
Selanik sahili yanında ilginç heykellere de ev sahipliği yapıyor: Sağda Umbrellas Heykeli…

Herkesin merakla beklediği, Atamızın doğduğu evdeyiz. Avlusunda izin için bekliyoruz. Meşhur nar ağacına bakıyoruz hemen. Selanik Belediyesi bir Yunan ailenin mülkiyetine geçen evi M.K. Atatürk’e hediye etmek üzere satın almış ve 1937 tarihinde Türkiye'nin Selanik Başkonsolosluğuna teslim edilmiş. Müze görevlisi Yakup Bey, müze ile ilgili bilgilendiriyor grubumuzu.  Atatürk'ün 15. ölüm yıl dönümü olan 10 Kasım 1953'te "Atatürk Evi” olarak ziyarete açılmış. Şimdilerde Türkiye'nin Selanik Başkonsolosluğu ile aynı yerleşkenin parçası olarak müze kimliğiyle hizmet veriyor. Geçirdiği son restorasyonlardan sonra, burası günümüzde moda olan, modern müzecilik anlayışına uygun olarak yaşanılmış bir “ev”den çok dokümanter bir müze konseptine bürünmüş. Silikondan Atatürk ve Zübeyde Hanım heykelleri Türk heykeltıraş tarafından yapılmış.

 
Aristo Meydanına açılan trafiğe kapalı cadde her daim kalabalıkken Büyük İskender Heykeli tüm ihtişamıyla bizleri selamlıyor…

Selanik gezilmesi kolay bir şehir. Üç paralel caddesi var; hareketli, kafelerin, restoranların olduğu sahil şeridi, hemen arka paralelinde bulunan alışveriş caddesi Tsimiski ve Egnatia caddesi. Sahile çıkan aralardaki dar sokakları da gezmeyi unutmayın. Sürpriz görüntülerle karşılaşırsınız. Biz de dar sokaklara daldık, güzel mimari yapılar keşfettik, Ayesteoderes Ortodoks kilisesindeki ayini izledik. Çok güzel heykellerle, kaldırımlarda turunç ağaçlarıyla karşılaştık. Güzel parklar, şık kafelerde mola verdik. Otantik dükkanlarını inceledik, poso (kaç lira) diye sorduk, meşhur naturel kozmetik ürünlerinden aldık. Yöresel tatlarından, içeceklerinden tattık. En ufak bir yabancılık çekmeden;  yasu (merhaba, hoşça kal), kalimera (günaydın), kalispera (iyi akşamlar), kalinihta (iyi geceler) ve eferisto (teşekkür ederim) sözcükleriyle kendi ülkemizde gibi rahatça dolaştık. İngilizce çok yaygın bir dil. Türkler hariç, tüm Akdeniz ülkelerindeki siesta geleneği burada da mevcut. Bu yüzden Beyaz Kulenin tepesine çıkamadık. Saat 17.00 de kapanmıştı girişler. Modiano Market (kapalı pazar) 18.00 de dükkânlar, kafeler kapanmıştı. Hayatın keyiflerini, neşelenmeyi, dinlenmeyi biliyor bu Helenler.

 
Sol tarafta Ayasofya Kilisesi, sağda ise Galerius Kemeri, ya da Zafer Takı. Arka tarafta ise Rotonda eski bir katedral…

Selanik sahili, kordon boyu olmazsa olmazlardan. Gurubumuzdaki İzmirli arkadaşımız Canan ”aa İzmir’e benziyor” diyor. İç açıcı, cıvıl cıvıl bir ortam, masmavi denizde tekne gezisi, estetik heykeller, Kanuni Sultan Süleyman döneminde yapılmış, üzerine çıkıp kuşbakışı etrafı seyredebileceğiniz Beyaz Kule, çimlerde dinlenme, gezinti için at arabaları, güvenli ortam, medeni insanlar, sokak müzisyenleri, farklı lezzetler, birbirinden şık kafeler, duvarlardaki grafitiler, v.d. Üstelik ucuz bir şehir burası. Geçmişteki tarihsel birlikteliğimiz kültürümüze yansımış. Müziklerimiz, yemeklerimiz… Aklıma antik Yunan düşüyor: demokrasinin ilk temellerinin bu topraklarda atılması, felsefenin ve bilimin bu topraklarda yeşermesi, ataları; Sokrates, Platon, Aristoteles, Homeros, Arşimet, Thales, vd… Ortalıkta dolaşan; “Avrupa’nın şımarık çocuğu” sözü bu şanslı miraslarından mı kaynaklanıyor acaba? Sosyalist parti SYRRIZA’nın başkanı Aleksis Çipras, Başbakanlığa geçince cesurca “Yunanistan bundan böyle hiç kimseden talimat almayacak” sözüyle acaba onları kızdıracak mı yoksa Avrupa Birliği; ebeveynin şımarık çocuğuna gösterdiği hoşgörüyle yaklaşacak mı bu çıkışlarına? Cesur, şeffaf ve mütevazı politikasıyla “SYRRIZA” bu coğrafyaya derman, diğer ülkelere ilham olacak mı acaba? Dünya merak içinde! 

 
Selanik’te binalarla heykellerin uyumu müthiş doğrusu…

Bir tutam günlük Selanik keşfimiz sürerken,  tarihi pasajlardan birinde davul, zurna, klarnet eşliğine “ormancı” nağmelerini duyunca mütevazı görünümlü Grek lokantasına daldık. Önce,  Gümülcüne’li Türk romanları bildik şarkılarımızı icra ettiler. Ardından buzuki ve gitar eşliğinde yunan müziği, özellikle rebetiko ezgileri eşliğinde bakır renginde alüminyuma benzettiğim bir kapla grek şarabı  Retsima’yı yudumlarken, işte  Hellastayız (Yunanistan) ve Thessaloniki’deyiz dedik. Müziğe uygun yerel oyunlarını bilenlerden birkaç kişi oynamaya başladı. Masanın üzerine çıkan adam hüzünlü ezgiye yunanca şarkılarla eşlik etti. Ortaya meşale gibi yanan bir kap geldi ve peçeteler atıldı, peçeteler kabın içinde yanmaya devam etti. Sonrasında bir adam birkaç bardak ve şişe attı yanan kabın üzerine. Ülkemizdeki yunan tavernalarında tabakların kırılmasını görmüştüm, fakat müziğin içeriğine göre, ciddi bir edayla bardak ve şişe kırmalarını ilk kez görüyordum burada. Okuduğum bir yazıdan anımsıyorum: Yunan tabak kırma geleneğinin özü “tabaklar kırılsın, kalpler kırılmasın” mesajını içeriyordu. Meyhanedeki bizim gibi turistler meraklı gözlerle anı fotoğraf ve videoyla belgeliyorlardı. 

 
Tarihi pasajlardan birinde roman ve Yunan müziği ile retsina şarabı eşliğinde bir tutam keyif yapıyoruz…

Eee tabi Selanik’te zaman fakiriydik, hesapta olmayan bu ortam yüzünden OYZEPI AOPA" lokantasına gidemeyecektik. Bu lokantayı “Gezialemi” sayesinde öğrenmiş ve olmazsa olmazlar arasına koymuştum. Ancak kaldığımız otele gidip, rehberimizin son anda 20 kişilik gurup için rezervasyon yapabildiği Kouziva tavernasında olmak zorundaydık. Neyse ki turumuzda tanıştığımız gençler gurubuna bu lokantanın adresini vermiştim. Onlar gitmişler ve çok memnun kalmışlar. Guruptan sağ olsun Feyza (Doğramacı Saraçoğlu) bu gezi yazım için OYZEPI AOPA’da yediklerinden güzel bir fotoğraf kolajı yapıp bana gönderdi.

Otelimizden yürüyerek taverna, lokanta gibi müzikli yerlerin olduğu bölge olan Laladikaya geliyoruz. Limana yakın ve trafiğe kapalı bir bölge burası. Hayat burada 22.00 den sonra başlıyormuş. Yinede saat 20.30 olmasına rağmen ana baba günü. Rehberimizin çok övdüğü Palati ile yan yana tavernamız. Deniz ürünleri, kalamar, karides, çipura balığı, kızarmış feta peyniri, zeytinyağlı yaprak sarması,  birkaç meze, uzo ve santorini şarabı (30€). Turdan, Selanikli arkadaşlarıyla buluşanlar fiks menü 12€ ödeyerek “bónopos”da çok eğlendiklerini söylediler. Alternatif çok. En iyisi birkaç yere bakıp karar vermek. Eğlenceli ve müzikli bir grek gecesini arkamızda bırakarak, otelimize varıyoruz. Yarın Kavala’da mola veee İSKEÇE KARNAVALI…

 
Sol tarafta OYZEPI AOPA’da Feyza’nın yediklerinden güzel bir kolaj; sağda ise Grek Sofrası’ndan bir kolaj…


Bin Bir Rengin Şehri İskeçe ve Karnaval
Selanikten İskeçe'ye geçerken Kavala da bir mola vermeden olmaz. Önce şehri tepeden gören bir yerde mola veriyoruz, sonra demlenmiş çay, İskeçe kahvesi ve yanında tabiî ki Kavala kurabiyesini afiyetle yediğimiz ferah bir kafede mola veriyoruz. Zaman darlığı nedeniyle tadı damağımızda kalan bir yer oldu Kavala, aklımız orada kalarak. Şehrin ortasındaki su kemeri Kamares’in görüntüsü şehre ayrı bir ruh katmış. Taşöz olarak da bilinen Thassos Adası da Kavala’nın karşısında. Kavala ve Thassos adası olası gezimizi gezi rotamıza alıyoruz gurubumuzla. Ancak Kavala’da yol kenarında gördüğümüz “Kıbrıs’ı hatırla” yazan ırkçı çağrışımları olan Kıbrıs haritası bizi üzüyor. Aşırı milliyetçi Altın Şafak Partisi taraftarlarının bu levhayı astığını, zaman zaman karşıt görüşte olanlarında bu levhayı kaldırdığını, tekrar konulduğunu anlatıyor kaptanımız. İstikamet İskeçe ya da diğer adıyla Xanthi. 

 
Kavala adeta küçük bir Bodrum gibi. Burada daha fazla zaman geçirmek lazım. Özellikle akşamları kordon boyunun keyfi ayrı bir güzel oluyormuş…

İskeçe’nin nüfusu Vikipedi’ye göre 67.870. Doğusundaki Gümülcine ve Dedeağaç illeri ile birlikte Yunanistan’da Türklerin en yoğun olarak yaşadığı bölgelerden. Yaklaşık 50.000 Türk, 100.000 Müslüman yaşıyormuş Batı Trakya’da. Batı Trakya Türk azınlığına mensup üç milletvekili SYRRIZA’dan Yunan meclisine girmiş bile. 

İskeçe’de konuştuğumuz herkes Türkçe biliyordu. Şaşırdık. Türk nüfus epeyce var demek ki.  Rehberimiz; karnavalın öyküsünü anlatıyor: “Senede bir kez Şubat ayının son Pazar günü yapılan, bu sene 51.sini yaptıkları geleneksel karnaval Meryem Ana’nın oğlu İsa’nın öldürüleceği ile ilgili dedikodulara dayanıyor. Meryem oğlunu ve diğer çocukları rengârenk boyayarak onu öldürmek isteyen insanlardan korumak istiyor. 10 gün boyunca İsa’yı yüzü boyalı şekilde sakladıktan sonra dedikoduların asılsız olduğunu öğrenince şükür orucu tutmaya başlıyor.  Karnaval ve 10 günlük oruç, temiz Pazartesi ve sonrasın da Paskalyaya kadar dayanan, hayvansal gıdadan uzak bir yaşam ile Hıristiyanlarda bu geleneksel hale geliyor”.

 

 
Tüm diğer karnavallar gibi İskeçe Karnavalı da neşeli ve canlı geçiyor. Türkiye’den günübirlik İskeçe’ye gelmiş pek çok insanla tanışmanız mümkün…

Karnaval önceliğimiz olduğu için, şehri keşfetmek için zamanımız yok. O gün şehre gelen tüm otobüsler büyük alana park ediliyor ve belediyenin tahsis ettiği otobüslerle şehre ulaşıyoruz. İskeçe ülkemizden farklı bir coğrafya değil. Bildik sokaklarda yürüyor gibiyiz. Plateia meydanı ve görkemiyle dikkat çeken saat kulesi ilgimi çekiyor. Şanslıyız. Hava durumu yağışlı göstermesine karşın günlük güneşlik. Karnaval yerine doğru yürüyoruz. Sokaklardaki, caddelerdeki insanların çoğu maskeler, şapkalar, ilginç kostümlerle karnaval havasına girmiş bile. Bizde uygun fiyatlarla satılan renkli saçlar, maskeler, şapkalardan alıyoruz. Karnaval 13.30’da başlayacak. İzleyenler için hazırlanmış görünümü engellemeyen bariyerlerin önünde bir saat önceden yerimizi alıyoruz. Hırsızlığa karşı uyarıldığımız için dikkatliyiz. Yerimizden ayrılırsak, hemen birileri yerimizi alıyor. Bu yüzden 1 saat boyunca ayakta kaldığımız halde, kalabalığın pozitif enerjisi ve renkli görüntülerle zaman çabuk geçiyor. Vee karnaval başlıyor.


 

Karnaval müzikleriyle birlikte ilk açılışı süpermen kostümlü gurup yapıyor ve  müziğe uygun dans ederek önümüzden geçiyor. Kedi, köpek, palyaço, hippi, at, kelebek, böcek, tavşan, miki maus, çizgi kahramanlar, aklınıza gelebilecek her türlü kostümlü guruplar, meslek gurupları, müzikle birlikte sırasıyla uzun bir yol kat ederek seremonilerini yapıyorlar. Binlerce kişi hazırlanmış bu karnavala. Yunanistan’ın birçok yerinden gelmişler karnavaldaki gösterileri için. Her gurup birbiriyle yarışırcasına değişik kostümler içinde. Farklı alanlardaki aktivist guruplar, uzun araçların üzerinde devasa heykeller, karnavalın kraliçesi hepsi önümüzden enerjilerini izleyenlere yansıtarak geçiyorlar. Nereye bakacağımıza şaşırıyoruz. Aniden kortejden birisi yüzünüzü boyuyor, ya konfetiler atıyor ya da kulağınızın yanında düdük çalıyor. Karnaval yürüyüşündekilerin çoğu yüzleri kıyafetleriyle uyumlu olarak boyanmış.
 
 

 

Kortej gurubunda gençlerin bazıları plastik şişelerden içkilerini içerek korteji tamamlıyorlar. Çılgın gibi eğleniyorlar aralarında. Dans ediyorlar, izleyicilere şov yapıyorlar. Ailece çocuklarıyla katılanlar da çok sayıda. Çocuklarda çizgi kahramanları kıyafetleriyle çok sevimliler.  Bu rengârenk, coşkulu, cıvıl cıvıl ortama kendimizi öyle kaptırıyoruz ki, fotoğrafla belgelemeyi neredeyse unutuyoruz. Fotoğraf tutkunları için eşsiz bir görsel şölen bu karnaval. Kortejdekilerle fotoğraf çektirmek isterseniz size dekor oluyorlar hemen. Karnaval yürüyüşünde yer alanlar izleyenleri neşelendirmek, güldürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Kırmızı giysileriyle, kalabalık itfaiyeci gurubunu karnavaldakilerden zannediyorum. Güvenlikle ilgili görevliler sürekli koşturuyorlar. Bu kadar içki tüketilen bir karnavalda, ülkenin her yerinden gelen kalabalıklarla dolu bu şehirde kaldığımız yarım gün boyunca hiçbir kavga, dövüş, v.b. atışmaya rastlamamak bizi şaşırtıyor. Belki de bize rastlamadı? Ancak Kavala’da gördüğüm ırkçı Kıbrıs haritasını, bu kortejdekilerden birisinin elinde yeniden görüyorum.  

 

 

16.00 da karnaval sona eriyor ve biz hemen meydanın yanında bir kahveye kendimizi atıyoruz. İskeçeli bir Türk aile işletiyor. Kahvede, senelerdir bu karnavalı gördükleri için midir bilemem, plazma ekrandaki canlı yayından rahat koltuklarından, karnaval kortejini izleyenler epeyce vardı. Kahvenin bitişiğinden aldığımız yöresel kurabiyelerle 1€’ya büyük cam kupalarda demleme çayımızı yudumluyoruz. İskeçe kahvesi, tarhanası (bizim tarhanalarımız daha güzel), sucuk lokumlarından alıyoruz. Her şey diğer Avrupa ülkelerinden daha ucuz burada. Dürüstler, fırsatçı değiller. Midilide dikkatimi çekmişti bu yönleri. Darısı bizim ülkemize diyorum. Kısacık sürede de olsa tanıştığımız İskeçe Türkleri hayatlarından memnunlardı, geçmiş hesaplaşmaları atmışlar zihinlerinden. “Dinlerimiz ayrı, ama bu sorun olmuyor. Burada hoşgörü ortamı var” diyorlardı. Ne güzel bunları duymak. İçim aydınlanıyor. Karnavalın üzerimize yüklediği pozitif enerjiyle, karnaval için tahsis edilen otobüslerle tur otobüsümüzün olduğu alana gidiyoruz. Turumuzdakiler ve biz karnaval şapkaları, gözlüklerimizle hala karnaval modundayız. Komşumuzda geçirdiğimiz kısacık, bir tutam eğlencemizi belleklerimize katarak ülkemize dönüyoruz komşularımıza yasu (hoş çakal) diyerek…







 Yazılan Yorumlar...
ozalcan
(07 Mayıs 2022)
Üzerinden7 yıl geçmiş inanamıyorum. Yine bir Şükran Hoca organizasyonu, çılgın bir tatil ve geriye dönüp baktığımızda, okuduğumuzda o günlere ait her şeyi hatırlamak harika bir duygu. Emeğine sağlık hocam. İskecenin renkleri gibi canlı cıvıl cıvıl bir yazı:)
Setenay Süzer
(23 Mart 2015)
Merhaba Şükran Hanım,
Her dakikası dolu dolu,müthiş eğlenceli ve güzel geziniz, okurken bizleride sarıp sarmaladı.Sayenizde haberdar oldum bu güzel etkinlikten, seneye aklımızda olsun.Peş peşe güzel geziler ve böylesi keyifli anlatımlar diliyorum.Sevgilerimle
setenay