Paris 2015 Gezi Notları | |
Paris-Amsterdam ve Berlin’den oluşan ve yaklaşık 12 gün süren kısa bir Avrupa turu ile ilgili olarak arkadaşım Sedat ile birlikte yaşadığımız anılardan oluşan yeni yazımın Paris ayağını umarım beğenirsiniz. Burada kısaca klasik gezi muhabbetinden ziyade edindiğimiz veya yaşadığımız ilginç ve komik anılar ve şehir ile ilgili çeşitli tüyolardan bahsedeceğim. Yolculuk boyunca gerek komik gerekse bela dolu bir çok anı yaşadığımız bu uzun soluklu macera gezisine Paris’ten başladık. Gerek yaklaşık bir senedir yurtdışına çıkmamaktan dolayı yurtdışı özlemimizin tavan yapması, gerekse Paris’te yaşayan ve temmuz ortasında yurda kesin dönüş yapacak olan bir arkadaşı ziyaret ederek bir hafta ücretsiz konaklama ve rehberlik hizmeti avantajı nedenleriyle arkadaşım Sedat ile bu sene de bir yurtdışı yapalım dedik. İlk durağımız Paris’e Onur Air ile Charles De Gaulle havaalanından geldik ve tren ile adam başı 10 EUR vererek merkeze metro aktarması yaptık. Gerek tren, gerekse metrolarda klima vb hakgetire olduğundan sıcakta pişerek eve geldik. Paris’lilerin metroda klimasızlığa hiç şikayet edip etmediği sorumuza arkadaşım gülerek “bu adamlar yıl boyu güneşi özler durumda olduğundan şimdi sesleri çıkmıyor, zaten metrolar da 100 yıllık olduğundan gerekli sistem yenilemeleri de yapılmıyor” dedi.
Paris’te metro biletleri bizim 20 yıl önceki otobüs biletleri şeklinde. Yani 10 bilet alınca cüzdanınız on adet kalın karton ile dolunca şişiyor. Önemli bir bilgi, metroya girerkenki biletleri hemen atmayın, kontrol olmuyor diyerek atıyorduk ama son gün bilet kontrolüne yakalandık ama şans eseri o gün atmamıştık biletleri çöpe. Paris metrosu ilk etapta karışık gibi gözükse de kısa zamanda kavranabilmekte ve şehrin hemen hemen her yerine kısa sürede aktarmalarda ulaşılabilmekte. Paris ile ilgili enteresan bir bilgi de, gerek Eyfel etrafında gerekse diğer tüm yeşil alanlarında yeşil alan düzenlemelerinde çimin yanı sıra beyaz toprak kullanılması neticesinde her yerin toz toprak olması. Ancak ilginçtir ki, neredeyse nefes alamadığımız bu tür anti hijyenik ortamlarda adamlar üstüne üstlük sık sık koşu vb sporlar yapmakta.Yine de, Lüksemburg bahçeleri gibi alanlarda çim alanlarda sabah jimnastiğinden, karateye, basketboldan tenise kadar aklınıza gelecek tüm sporlar yapılmakta. Paris'e gelirseniz Lüksemburg bahçelerini görmeden sakın gitmeyin.
Paris’te klasik gezilecek yerler olan Eyfel, Zafer Anıtı, Louvre Müzesi, Disneyland, Champs-Elysee yanı sıra bence görülmesi gereken en önemli yerler Lüksemburg bahçeleri, Sacre Cour ve etrafındaki sanatçı sokakları, Ahmet Kaya gibi bazı Türklerin de bulunduğu Ünlüler mezarlığı (çok büyük olduğundan Jim Morrison ve Chopin’in mezarlığını görebildim sadece), Les Halles bölgesinde cafelerde oturmak, Versay Sarayı ve bahçeleri ile mimariye düşkün olanlara Eyfel’in çevresindeki modern mimarinin sınırlarını zorlayan binaları diyebiliriz. Bunlardan Lüksemburg bahçelerinde dayanamayıp bir basketbol maçına katılmamız ve memleketimizi başarı ile temsil etmemiz de ilginç bir anı olarak kalacaktır. Yine, Sacre Cour etrafında meşhur Moulen Rouge (Kırmızı Değirmen)'ı veya Amelie filminin çekildiği kafeyi görebilirsiniz. Bu bölgede son olarak ise küçük bir park içerisinde tüm dillerde "seni seviyorum" yazılarının bulunduğu duvarı da mutlaka görmenizi öneririm. Paris’te beni en çok etkileyen yer açık ara Versay sarayının bahçeleri olmuştu. Son derece güzel bir bahçe tasarımı, uzun uzadıya her türlü perspektifi yansıtan yol ve patikalar ve çeşitli göletleriyle cennetten bir parça olan buraya gelmek için metro değil de trene binmek gerekmekte.
Disneyland’a ise gerek lunapark tarzı yerlerden keyif almamam, gerekse 100 EUR’ya yaklaşan maliyeti (bilet 84 eur+10 eur tren) ve girişte çok uzun süre sıra beklendiği bilgileri nedenleriyle gitmekten vazgeçtik. Paris’te bir ilginç bir diğer not ise, her yerde bizdeki bul karoyu al parayı şeklindeki turist tuzağı oyuncuların bulunması. Çeteler şeklinde organize edilen bu oyunlar ile bir çok turistin yolunduğu belirtiliyor. Paris’e gidenlerin bu tür tuzaklara gelmemesi gerekiyor çünkü ilk başta oyun o kadar kolay gelmekte ki, insan hemen kolay para için atlayabiliyor. Paris’te hemen hemen tüm kadınlar , sık sık koşup spor yaptığından kaslı ve düzgün fizikli ,renkli gözlü. Bunu göstermek için de zaten hiçbir fırsatı kaçırmıyorlar ve bizdeki gibi kot pantolon yerine çoğunlukla bacaklarını gösteren şık elbiseler ve etekler tercih edilmekte. Paris kadınlarının bir diğer özelliği ise burunlarının ucunun yukarı doğru biraz kalkık olması. Yine, şehrin bir çok yerinde çeşmeler bulunduğundan elinde pet şişe varsa Paris’te susuz kalmıyorsunuz. O yüzden marketten alıp içtiğiniz suyun şişesini atmamaya gayret edin. Yemek konusuna gelirsek, Mc Donald’s gibi yerlerde genellikle ATM’ye benzer cihazlardan sipariş vererek ve kredi kartından ödeyerek daha hızlı yemeğinizi alabiliyorsunuz. Ancak, domuz eti yememek için yemek tarzı olarak tur boyunca yumurtalı, peynirli veya tavuklu sandviç/pizza tercihimiz olduğundan çorba veya sebze yemeklerinden uzak bir süre geçirmiş olduk. Paris’te yaşadığımız güzel anıların dışında zaman zaman da tatsız anılar yaşadık. Bunlardan en önemlileri metroda tren yakalayacağız diye koşarken Canon makinemin ön koruma kabını düşürmem ve Sacre Cour etrafında bana 60 EUR’ya mal olan yediğim kazık idi. Kısaca, Paris beklediğimiz gibi çok güzel bir seyahate ev sahipliği yaptı. Bunda bize gerek evini veren, gerekse ücretsiz rehberlik yapan Umut arkadaşımızın büyük payı bulunmaktadır. Kendisine buradan tekrar teşekkür etmek isteriz. |
Yazılan Yorumlar... | |
ozzy (11 Ağustos 2015) |
evet, bir çok yerini gezdik. teşekkürler. |
Şükran Şahin (09 Ağustos 2015) |
Tebrikler.Elinize aklinıza saglik.15 sene once gitmistim. Tekrar gitmis gibi oldum. Gezmedik yerini birakmamişsinız Parisin. |