Amsterdam 2015 Gezi Notları


Paris-Amsterdam-Berlin
gezimizin 2.durağı Amsterdam idi. Buraya Paris’ten Thalys hızlı treni
veya daha uygun fiyatlı Eurolines otobüsleri ile ulaşım olanakları
vardı. Paris çıkış günü net olmadığından zamanında tren bileti alamadık
ve doğal olarak  hızlı tren fiyatları 100 EUR’ya da yaklaşınca ve gece
treni olmaması nedenlerinden dolayı otobüs yolculuğunu tercih ettik.
Memleketimizde otobüs yolculuğunu sık kullanan biri olarak otobüs
yolculuğu ne kadar kötü olabilir derken, Avrupa’da yolculuklarda tren
yatırımlarının onda birinin otobüs yolculuğuna yapılmadığına bir kez
daha şahit olduk. 


Paris eurolines otobüs garı şehrin doğu ucunda
(Allahtan metro gidiyor) idi. Otobüs biniş saatinden 1 saat önce orada
bulunmak ve check in yaptırmak gerekiyor. Bu kural o kadar saçma ki,
check in yaptığında veya bilet aldığında bile koltuk numaran belli
olmuyor. Otobüse kim erken binerse istediği yere oturuyor, o yüzden
binişte izdiham oluyor.Size tavsiyem, eğer iki kişi iseniz bir
arkadaşınız bavulları verirken, diğeri otobüse dalıp yer kapmalı.




Otobüse
binerken, yurtdışında ırkçılığın hala olduğunu anladığımız örneklere
şahit olduk. Mesela, 2 siyah genç ortada hiçbir neden yokken,
otobüslerin önünde polislerce arandı, valizleri didik edildi, taciz
edildi. Buna rağmen gençler zorluk çıkarmadılar ama gururlarının
incindiği net bir şekilde gözüküyordu.


  

Otobüs
yolculuğunda susayan arkadaşım bir sürprizle daha karşılaştı ve
otobüste muavin olmadığından su içemedi. Yanlış hatırlamıyorsam otobüs
yol boyunca sadece 1 veya 2 kez 10 dakika süreyle kısa molalar verdi.
Yine, otobüs şoförümüz yolda bir ara herkes uyurken ıssız bir yerde
kafasına göre durdu ve 10 dakika kadar namazını kılarak (Allah kabul
etsin) hiçbir şey olmamış gibi yoluna devam etti. Fizik olarak aynı
basketbolcu Shaq’a benzeyen şoförümüz yol boyunca sık sık bizi dumura
uğratmaya devam etti.


  

 

Yaklaşık
7-8 saat sonra sabaha doğru Amsterdam’a vardık. Metro istasyonunun
hemen 10 metre ilerde olması bizim için bir şansken, ortada bilet
satacak canlı birinin olmaması   otobüsten inenlerin metro bileti almak
için makinelere yönlenmesine neden oldu. Ancak, ilk etapta kimse
makinelerden bir şey anlamayınca herkes birbirine bakmaya ve yandaki
şehir haritasında nerede olduğumuzu aramaya başladı. Haritada yerimizi
bulunca bana etraftan tebrikler gelirken, Paris’ten dolayı makinelerden
bilet almaya alışık olduğumuzdan, burada da olayı kısa sürede çözerek
donmak üzere iken koşarak metroya girdik.


Bizdeki
Ankara metrosu gibi 2-3 adet düz çizgiden oluşan metronun  biletleri 1
saatlik veya günlük alınabiliyor. Metro vagonları Paris’in aksine son
derece yeni ve klimalı idi ama arkadaşım her bindiğinde içindeki tuhaf
bir kokudan dolayı rahatsız oluyordu. Gün içerisinde metro veya tramvaya
çok binecekseniz kesinlikle 1 günlük bileti öneririm (7,50 EUR) aksi
taktirde tek binimlik değil 1 saatlik metro bileti satılıyor (sanırım
2,90 EUR idi).  Metroya atlayıp otelin bulunduğu Amstel istasyonuna
doğru ilerlerken aklımızdaki tek düşünce bir an önce otele gidip, biraz
uyumaktı. Ancak, kader yine bize oyununu oynadı ve odamıza saat 14’ten önce maalesef giremedik. Biz de bu süreyi Amsterdam sokaklarında gezerek geçirdik.


 


Amsterdam
hakkında da detaylı bir yazı yazmayacağım, çünkü gezi alemi sitesinde
son derece güzel detaylı gezi yazıları var. Ben daha çok matrak olayları
yazmayı veya geleceklere kısa cankurtaran bilgilerini (tips and tricks)
vermeyi tercih ediyorum.


Amsterdam’da
kalacak yer ararken düşük bütçeli iseniz, ya şehir merkezinde sıradan
bir otel veya hostel seçersiniz, ya da şehirden uzakta ama güzel bir
otel seçersiniz. Biz 2.alternatifi seçtik ve gerçekten güzel bir otel
olan Casa Hotel’de kaldık ama şehir merkezinden kalkan son metronun
12.26’da kalması neticesinde bazı geceler otele erken dönmek zorunda
kaldık.  


 

Amsterdam’da
dikkatimi çeken şeyler; insanların deli gibi bisiklet kullanması,
yürürken devamlı etrafın kontrol edilmesinin gerekliliği, yoksa bisiklet
altında kalmamanın mümkün olmaması, otel civarında elektriğe bağlı şarj
olan otomobiller ve şehir merkezinin kanallarla çevrili olması idi.
Yine, Dam meydanında renkli sokak gösterileri, Central Station’un o her
zamanki klas duruşu, Red Light’ın sadece gece değil, gündüz de hareketli
olması, sekiz yıl önceki ziyaretimde dikkatimi çeken her şeyin aynı
yerinde bulunması “Amsterdam’a iyiki tekrar gelmişim” dedirtti. Red
Light’da sadece erkeklerin değil, insanların kız arkadaşı veya eşleriyle
kızlara bakarak gezmesi (hatta  çocuk arabaları ile gezmesi)  artık
pes dedirtecek boyutlara varmış. Ama dumurun zirve noktası, red light’da
 bir erotik shop’un önünden geçerken içeride bir hatun, annesi ve
büyükannesinin dildolarla oynayarak kahkalar atması ve sıkı durun Türkçe
konuşmaları idi : ). Yine, ortalama yaşları 75-80 olan bir turist
grubunun rehberinin grubu erotik shopta gezdirmesi de ilginç notlarım
arasında idi.  


Bir
diğer ilginç anım da, yeni kilisenin yanında bir amcanın tarihi bir
fotoğraf makinası ile fotoğraf çekmesi tecrübesiydi. Fotoğrafçılığa
düşkünlüğüm ve son derece güzel bir alman kızının da amcaya yardım
ettiği bu fotoğraf çekme sürecinde gerek flaş yerine konulan barutun
patlaması, gerekse çekim sonrası tab işlemleri son derece güzel anlar
geçirmemizi sağladı.


  


Hediyelik
eşyaların çok da ucuz sayılmadığı şehirde gerek lale pazarından gerekse
semt pazarlarından daha uygun fiyatlara magnet veya t-shirt
bulabilirsiniz. Ben botanik bahçesinin oralarda bir yerdeki semt
pazarından 5 eur’ya t-shirt ve 4 adeti 5 eur’ya magnet aldım. Ama
gezdiğim kentlere ait landmark heykellerine ait bir koleksiyonum
olduğundan bu heykellere para harcamaktan hiç çekinmediğimden bunları
merkezden satın aldım.


 


Amsterdam
şehir merkezi, maksimum 2 günde gezilebilecek bir yer. Daha uzun
kalınacaksa bol bol müze gezilmesi veya şehir etrafındaki kasaba ve
köylere vb gidilmesi yoksa çok sıkıcı olabiliyor. Biz de 3 gece kaldık
ama 3. Gün bir hayli sıkıcı olmuştu. Bu yüzden kalan 3 günümüzü
Berlin’de geçirmek üzere hemen trenlere baktık, ama son gün olunca
biletlerin 132 EUR olması ve gece trenlerinin olmaması neticesinde yine
bize Eurolines otobüsleri gözükmüştü. Paris-Amsterdam seyahati 39 EUR
iken Amsterdam-Berlin seyahatı otobüs bileti 64 EUR tutmuştu.




Son gece hızlı bir şehir merkezi turu atarak ve red light’daki kızlara veda ederek J 23.15 otobüsümüze doğru yol aldık.

Bekle bizi Berlin biz geliyoruz !!!







 Yazılan Yorumlar...
ozzy
(01 Eylül 2015)
teşekkürler, ben bir de Kasımda gideceğim Amsterdam kışını yaşamak içi.n
TAMER
(20 Ağustos 2015)
Çok kısa ve keyifli okunan bir yazı olmuş teşekkürler. Amsterdam iki kere gittiğim ama ikisinde de yeteri kadar keyifle ve doya doya gezemediğim çok güzel ve sevdiğim bir şehir. Yazdıklarınızı okuyunca tekrar bu şehre gitme isteği içimde kıpırdanmaya başlamadı da değil...