11 Ülke 10 Başkent: Arabayla Avrupa Turu 10. Bölüm - MÜNİH | |
Frankfurt’ dan Münih’e. Kahvaltıdan sonra, 49.407738,8.690121 koordinatıyla Heidelberg’e doğru yola çıkıyoruz. Bazı kaynaklarda Almanya’nın en romantik şehri olarak tanımlanan ve savaşlardan zarar görmemeyi başarmış nadir Avrupa şehirlerinden bir tanesi olan Heidelberg, Frankfurt’a 89 km. Yollar gayet güzel. Arabayı bıraktığımız park yerinden dümdüz yürüyerek Bismarckplatz’dan geçip, şehrin kalbinin attığı en meşhur caddesi olan Hauptstrasse’ ye çıkıyoruz. Kafe ve restoranlar, mağazalar, otel ve kitapçılar, oyuncakçılar, hediyelik eşya satan dükkanlar bu cadde üzerinde uzanıyor. Bu gezi boyunca çok sık karşılaştığımız ‘çekik gözlü’ turistler caddeyi doldurmuşlar. Tamamı daha açılmamış dükkan vitrinlerine, binalara baka baka Marktplatz’a geliyoruz. Ortasında bir Herkül heykeli ve çeşme bulunan Marktplatz Meydanı’nda hediyelik eşya satan dükkanlar ve açık havada masaları bulunan kafe ve restoranlar yer alıyor. Buradan Neckar Nehri’ne doğru yürüyüp eski köprüyü buluyoruz. 200 metre uzunluğunda ve 7 metre genişliğindeki Eski Köprü, burada bulunan ahşap köprünün yerine, yine bu bölgeden çıkan kumtaşı ile 1788’de yapılmış. Şehrin en turistik ve romantik yerlerden biri olan köprü tablo güzelliğinde bir görünüm sergiliyor. Köprünün girişinde bulunan bronz (maymun mu desem, kedi mi desem?) heykelinin önü fotoğraf çektirmek isteyenlerle dolu. Nehir kenarında yürüyüş yapıyor, kaleye karşıdan bakmakla yetiniyoruz. Yemyeşil ormana sırtını dayayan Heidelberg Kalesi, bir kartpostal görünümü veriyor. Biz niyetlenmedik ama fünikülerle kaleye çıkılabiliyormuş. Aynı yoldan geri dönüyoruz. Almanya’nın en eski üniversitesi olan Heidelberg Üniversitesi’ nin de bulunduğu bu kent, gerçekten çok güzel. Mutlaka gezilip görülmesi gerekir. Heidelberg’den 49.379121,10.184498 koordinatını girerek romantik yol rotası üzerindeki ilk kasaba olan Rotenburg’a doğru yola çıktık. “Romantik Yol” rotası İkinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’yı işgal eden Amerikan askerlerince keşfedilmiş. Almanya tarafından da ikinci dünya savaşının kötü imajının silinmesi için sahiplenilmiş. Günümüzde yılda 3 milyondan fazla ziyaretçi bu rotayı takip ediyormuş. Koordinat bizi Rotenburg Kale kapısı önündeki park yerine getirdi. (Zamanımız az olduğu için ben otoyoldan geldim. Yeterli zaman ayırarak ara yolları tercih ederseniz daha çok zevk alacağınızdan eminim.) Arabayı bırakıp, büyük bir kale kapısının altından geçerek kente girdik ve ortaçağı iliklerimize kadar hissettik. Rothenburg, romantik yolun en bilinen, en çok fotoğraflanan, en sevilen kasabası. Önce surların üzerine çıktık. Yaklaşık bir metre genişliğinde üzeri kiremit çatı ile örtülü, belirli aralıklarla mazgal delikleri olan surlar şehrin çevresini dolaşıyor. Surların bakımı için bağışta bulunanların isimleri ve kaç metre bağışta bulundukları yazılı taş plaketler var. Surları gezmek ücretsiz. Kenti seyrederek sur turumuzu bitirip, Arnavut kaldırımlı dar sokaklardan geçerek meydana çıktık. “Kasaba büyüleyici, süper güzellikte, sanki bir masal diyarındayız. Pastadan yapılma bir şehir gibi, her şey ama her şey çok güzel, her şey özenli, böylesine güzel korudukları için Almanları kutlamak gerekiyor.” Buraya kadar gelmişken bu kasabanın sıra dışı bir lezzeti olan ‘Schneeballen’ tatmamak olmaz. Limonlu, elmalı, çikolatalı… kartopu şekil ve büyüklüğünde olan, kurabiye, bisküvi karışımı yerel bir lezzet. Aman aman bir şey değil ama tatmış olmak için denenir. Rotenburg Dinkelsbühl arası 50 km. 37’ Dinkelsbühl kalesi giriş kapısında park yeri koordinatı: 49.064669,10.325195 Arabayı buraya park ettikten sonra kısa bir yürüyüşle şehrin içine girdik. Şehrin tanıtımını internet notlarına bırakayım: “Dinkelsbühl, kale duvarları ile çevrili olması özelliği ile günümüze dek uzanan tek Orta Çağ şehri. Şehrin dört girişinden biri olan Rothenburger Kapısı’ndan içeri girdiğimiz andan itibaren Orta Çağ dokusunu her yerde görebiliyorduk. Arnavut kaldırımlı sokaklar, bu bölgeye özgü olan geniş üçgen çatılı ve kahverengi pervazlı pencereleriyle Bavyera evleri, büyük yapılı kiliseler, kuleler o dönemi olduğu gibi hissettiriyordu. Kenti çevreleyen sur duvarları, etrafındaki Wörnitz nehri, nehirde sakin sakin dolaşan kuğular ve ördekler, evlerin çatılarının masalsı görüntüsü birleştiğinde pastoral bir manzara sunuyor. Öyle güzel ki, her binaya, her ayrıntıya bakıyor insan, sokak lambalarından, dükkan tabelalarına kadar her ayrıntı özenle seçilmiş gibi.” Sokaklarında kaybola kaybola geziyoruz Dinkelsbühl’ü. Meydana pazar kurulmuş. Eski, yeni bir sürü eşya satışı var. Sokak müzisyenleri neşeli nağmelerle dolduruyor etrafı. Hiç birimizin içinden ayrılmak gelmiyor ama yola çıkma zamanı. Dinkelsbühl ile Nördlingen arası 33 km. 35’ Kale girişinin hemen önünde ücretsiz park yeri koordinatı: 48.854646,10.482912 Arabayı buraya bırakıp kaleye Baldinger Tor’ dan giriyor caddeyi izleyerek merkeze geliyoruz. “Nördlingen 15 milyon yıl önce bu bölgeye düşen bir meteorun oluşturduğu kraterin içinde kurulmuş. Bu özelliği farklı bir ayrıcalık sağlıyor, Nördlingen, diğer Romantik Yol şehirlerine göre daha az turistik bir şehir. Bunun sebebi şehrin pek de süslü olmamasından, old town’ın diğerlerinden farklı olarak daha geniş alana yayılmasından veya gündelik hayatın daha belli olduğu bir şehir olmasından kaynaklanıyor. Nördlingen’in merkezinde bulunan St Georgkirche şehrin en önemli yapısı. Gotik yapıdaki kilisenin 100m yüksekliğindeki Daniel Kulesi’ne ücretsiz çıkabilirsiniz.” Kuleye çıkmayı sizlere bırakıp, kilise ve çevresini geziyoruz. Üçgen çatılı evlere, pencere önündeki çiçeklere, sokakların sakinliğine, yeşilin korunmuşluğuna hayran kalıyoruz. Bizim gezdiğimiz yerlerde Türklere ait iki tane de kebap salonu vardı. Dükkanlar kapalı olduğu için bilgi alamadık. Vakit epey geç oldu. Benim hesabıma göre bugün daha Ausburg ve Landsberg Am Lech’ i de gezecektik ama mümkün değil. Kısa bir görüşmeden sonra direk Münih’e gitmeye karar veriyoruz. Romantik yolda gezecekseniz en az 2 gece konaklama yapın. Yeşillikler içinde tek şeritli bu yolun ve kasabaların tadını çıkarın. İnternette bu yolla ilgili çok detaylı bilgi var. Biraz araştırmayla tüm detayları bulabilirsiniz. Otel koordinatını girerek bir zamanlar 68. ilimiz olarak anılan Münih’e doğru yola çıkıyoruz. 138 km. lik yolu yaklaşık 1.30 saate alıp Münih merkezdeki Atlas Citi Hotel’e geliyoruz. Türk işyerlerinin yoğun olduğu Goethestrasse paralelindeki Paul-Heyse St. üzerinde otelimiz. Biz hiç görmedik ama sahibi Türkmüş. Otoparkı var. İki kişilik odanın geceliği kahvaltı hariç 65 euro. Odalar vasat. Buzdolabı yok. İnternet hızlı. Duş alıp biraz dinlendikten sonra bir Türk lokantasında karnımızı doyuruyoruz. Yemek ve içki buralarda bizden ucuz. Önce Hauptbahnhof’a gidiyoruz. Oralara biraz bakındıktan sonra önündeki caddeyi izleyerek Münih’in meşhur alışveriş caddesi Kaufingerstrasse’ ye geliyoruz. Vakit epey geç olduğundan mağazalar kapanmış. Caddede şöyle bir turlayıp Marienplatz’da Neues Rathaus’u dıştan seyrederek otele dönüyoruz. Otel odasında zengin bir kahvaltıdan sonra Münih turuna başlıyoruz. Münih’te gezilecek her yer yürüyüş mesafesinde olduğundan toplu taşıma aracına binmeye hiç ihtiyaç duymadık. Sadece Allianz Arena ve BMW müzesini gezmek için metroyu kullanıyorsunuz. Bilet makinelerinde Türkçe menü var. Hauptbahnhof’ un karşısındaki yoldan Karlsplatz’a çıkıyoruz. Karlstor altından geçerek Neuhauser Strasse boyunca ilerleyerek Kaufingerstrasse’ ye geliyoruz. Kaufingerstrasse 750 yıllık geçmişi olan bir alışveriş caddesi. Hediyelik eşyalardan şık butiklere ve restoranlara kadar bir ziyaretçinin ilgisini çekecek her şey burada. Saatte 12 bin kişinin geçtiği bu cadde aynı zamanda Almanya’nın en yoğun yaya trafiğine sahip alışveriş caddelerinden biriymiş. Biz vitrin bakma ve alışveriş işini sonraya bırakarak cadde üzerindeki binalarla ilgileniyoruz. Az ileride sol tarafta Orta Avrupa’nın en büyük Rönesans kiliselerinden olan ve zengin barok mimarisiyle dikkati çeken Michael Kilisesi’ni (Michalelskirche) geziyoruz. Kaufingerstrasse üzerinde, hafif sola saparak Münih’e ait her kartpostalda görülen, Bavyera’nın sembol yapılarından, meşhur ikiz kubbeli Kadınlar Kilisesi’ne (Frauenkirche) gidiyoruz. Bu bölgede Frauenkirche’den daha yüksek bir bina inşa edilmemesi, Münihlilerin bu kiliseye verdikleri önemin bir göstergesiymiş. Ne yazık ki tamirat, tadilat nedeniyle kilise kapalı. Orta ölçekli bir meydana, Marienplatz’a geliyoruz. Burada Neues Rathaus’ u (Yeni Belediye Binası) geziyoruz. Burada “kartpostal fotoğrafçısı” japon turistler her tarafı doldurmuşlar. Bir müddet sonra binadaki çanlar çalmaya, değişik figürler hareket etmeye başlıyorlar. Biz de bir süre seyrediyoruz. Meydanda her çeşit tip ve renkte insan var. Marienplatz`i yuvarlağın tam merkezi olarak düşünün ne tarafından hangi sokağa girerseniz girin güzel bir yerlere çıkıyorsunuz. Marienplatz dan aşağı doğru (nehre doğru) yürüyoruz. Sağada Viktualienmarkt caddesine sapıp ilerle solda Viktualien markt denilen pazar yerini geziyoruz. Yanında Schrannehhalle denilen kapalı pazar yeri de var. Buraları gezdikten sonra geri dönüp Tal caddesini izleyerek Isartor’ a geliyoruz. 1337 yılında inşası tamamlanan Isartor 2. Dünya Savaşı’nda tamamen yıkılmışve yeniden inşası 1957 yılına kadar sürmüştür. Hızlı akan trafik nedeniyle karşısına geçip güzel bir fotoğtafını çekemediğimiz Isartor’u geçip nehre doğru yürüyoruz. Az sayıda da olsa Türk iş yerleri çıkıyor karşımıza. Yol Isar nehrine çıkıyor. Köprü üzerinden nehri ve etrafını seyrediyoruz. Hemen solda Deutsches Museum var. Dünyadaki en büyük teknoloji müzelerinden olan Deutsches Museum mühendislik, teknoloji, endüstriyel tasarım, havacılık ve doğa bilimleri meraklılarının ilgisini çekiyor. Bugün pazartesi, müze kapalı. Geçen gelişimde de pazartesiydi, gezememiştim. Kısmet üçüncü gelişe diyorum. Yürümek istemeyenler için, Karlsplatz’ tan geçen 16 nolu tramvay müzenin önüne kadar geliyor. Zaten şehirdeki tüm tramvaylar bir şekilde Karlsplatz ve Hauptbahnhof’tan geçiyor. Eğer hava yağışlıysa herhangi bir tramvayla (özellikle 19) ıslanmadan şehri gezebilirsiniz. Sık sık bilet kontrolü yapıldığını da unutmayın. ‘Ortasından akan Isar nehrinin büyüsüyle adamı şair eden şehirdir.’ Demişlerdi Münih için, bir de beyaz birası (weissbier) çok lezzetlidir. Şairliği bilmem ama beyaz bira gerçekten güzeldi. Akşam 6 da burada yaşayan kuzenimizle buluşacağız. Hanımlara alışveriş izni verip biz de beyaz bira içmeye gidiyoruz. Saat 6 da kuzen İsmail otelden alıyor bizi. Daha önce telefonla konuşup çorba ve salata da olsun yemekte demiştik. Hep birlikte yola çıkıyoruz. “İsmail hangi semte gidiyoruz?” “Ausburg.” Şaşırıyoruz. Dün zamansızlık nedeniyle gezemediğimiz, romantik yol duraklarından biri Ausburg. İsmail eşi ve iki oğluyla Ausburg’da oturuyormuş. Augsburg, Roma imparatoru Agustus’un emri ile kurulmuş. Alplerdeki geçitlere giden yol üzerinde olduğundan ticari ve askeri açıdan çok avantajlı bir konumda bulunuyormuş. Ünlü ressam Holbein ve Mozart’ın babası Leopold Mozart ve Bertold Brecht’in doğdukları yer. İsmail bizi Maximillian caddesine götürüyor. Burada 70 m. yüksekliğindeki Perlach kulesi var. Tepesine çıkmak için 261 basamak tırmanmak gerekiyor, bize göre değil. Az ilerideki belediye binasını hayranlıkla seyrediyoruz. Bu bölgedeki en önemli Rönesans yapılarından biri. 1615 yılında inşa edilmiş. Epey heybetli duruyor. 1594 yılında şehrin kurucusu için yapılan çeşme meydanın ortasında. Üste İmparator Agustus altta kadın şeklinde yapılmış bölgenin 4 nehri. Kadınların göğüslerinden sular akıyor. Maximillian caddesindeki yan yana rengarenk evleri ve Meryemana Katedrali’ni de geziyoruz. İyice acıkan karnımızı doyurmak için eve gidiyoruz. Hamburg’dan ayrıldığımızdan bu yana ilk kez ev yemekleri yiyeceğiz. İsmail’in mükemmel ev sahipliği, zarif eşinin muhteşem yemekleri… Ne yiyeceğimizi şaşırıyoruz. Çok şanslıyız. Böyle bir ağırlanma her kula nasip olmaz. Binlerce teşekkür sizlere Atalay Ailesi… Gecenin ilerleyen saatinde İsmail bizi tekrar Münih’e getiriyor. Yolda Allianz Arena’yı da dıştan geziyoruz. Bizi otele bırakan İsmail’e tekrar teşekkür edip odalarımıza çıkıyoruz. Bu gün epey yorulduk. Yarın da uzun bir yolumuz var. En iyisi yatıp dinlenmek. Saatte zaten 02.00 Doğru yatağa… |