Sığacık (Sıcacık...)


Sığacık, Seferihisar’a 5 km uzaklıkta. İzmir merkezden ise sadece 52 km. Sığacık son değişikliklere göre, Türkiye’nin ilk Yavaş Şehirlerinden biri olan Seferihisar’ın mahallesi. Cittaslow unvanına yakışan bir dinginlik içinde burası. Cittaslow yani Yavaş Şehrin en temel hedeflerinden biri de yerel topluluklarda ve kasabalarda eko-gastronomi pratiklerini günlük hayatın içine sokarak “Slow Food” felsefesini geliştirmek. 


16.yy.dan kalma kalenin surları içine yapılan bir liman kasabası. Sığacık körfezi, sekiz irili ufaklı adaları ve geniş uzun bir kıyı şeridinden oluşuyor. Doğallık ve güzellik adına her şeyi barındırıyor içinde. Sizi sarıveriyor, kucaklıyor hemen. Sığacığın adına yakışan uyumu son yıllarda yapılan bilinçli çalışmaların katkısı olmuş. Geçmişle getirdiği doğallığı bozulmadan ilmek ilmek örülmüş adeta. Sığınak olarak kullanıldığı için Sığacık adını aldığı söylenen belde, bir zamanlar İon Uygarlığı'na başkentlik yapmış, sanat merkezi olarak işlev görmüş ve hatta Efes Kenti ile yarışmış. Çok önemli uygarlıklara yuva olan bu belde, sonrasında Selçuklular, Aydın oğulları, Osmanlı dönemine de kucak açmış. Kalesi’nin de Selçuklular döneminde yapıldığı tahmin ediliyor. Kalenin en önemli tamir aşaması Osmanlılar döneminde Piri Reis’in önerisiyle Rodos Seferine hazırlanan Kanuni Sultan Süleyman’ın emri üzerine donanma komutanı Parlak Mustafa Paşa tarafından Teos Harabeleri taş ocağı olarak kullanılıp son halini almış (1521-1522).

Yavaş şehrin dünyanın her yerindeki singesi salyangoz olarak biliniyor. Elbette burada da farklı şekillerde görebilmek mümkün…

Evlerin önünde sıcacık gülümsemeleriyle yerli halkla göz göze geldiğinizde, laflamadan geçemiyorsunuz. Balıkçı teknelerinin demirlediği sahil şeridi, balıkçı lokantaları, balık haliyle, kale içindeki mimarisi bozulmadan yenilenmiş evleriyle, coğrafi dokusuyla, butik otelleriyle, pansiyonlarıyla, hoş tınılarıyla, organik pazarları, yöresel el sanatlarıyla, kaliteli restoranlarıyla, mandalina bahçeleriyle sürprizli bir köy, şehirden kaçanlar için bir sığınak adeta. Kasım 443ayında mandalina festivalinde bol bol mandalina yiyebilir ve konserler izleyebilirsiniz. Çevresindeki yerleşimlerin hepsinde farklı dallarda festivalleri var.

Keşiflerimiz sırasında rastladığımız ve birkaç kez gittiğimiz Teos Sanat Kampı var.  Alternatif ve ekonomik konaklamak isteyenlere bir seçenek. Akşamları farklı etkinliklerin yanı sıra Ali Kuter ile Cumartesi geceleri hem 45’likleri hem de gramofonu ile nostaljik zaman geçirebilirsiniz. Sığacık ve yakın çevresinde çeşit çeşit zeytin ve yörede çok yetişen enginarın çok farklı türdeki yapılmış lezzetlerinden tadabilirsiniz. Sığacık ve çevresi dört mevsim bizleri sarabilecek bir yarımada.   
 

Sığacıkta kale dipleri dahil hemen her yerde gönül rahatlığı ile balık yiyebilirsiniz. İster Sığacık Parkı’nda neşeli çocukların cıvıl cıvıl sesleri ile isterseniz küçük liman ve koylara bağlanmış teknelerin verdiği huzurla doya doya vakit geçirebilirsiniz…

İzmir Büyükşehir Belediyesi ve Seferihisar Belediyesinin Mayıs 2013'te başlattığı“Sığacık Kaleiçi Sokakları’nın Sağlıklaştırma Projesi Uygulama Ortak Hizmet Protokolü” gerçekten Sığacık için sihirli bir proje olmuş ve gelen ziyaretçileri hayran bırakmış. Bazılarının da aklı burada kalmış. Bunlardan biri benim yeğenim. New York’tan tesadüfen yolu buraya düşünce Sığacığı çok beğenmiş ve hemen ardından Sığacıkla ilgili planlara başlamış. Araştırmalarının sonucu kale içinden eşiyle birlikte içlerine sinen geleceğe dönük planladıkları iki mekâna kavuşmuşlar. Eminim ki bu iki mekân Sığacığın akılda kalacak yerlerinden biri olacak yenileme bitince. Kız kardeşim ve eşi de buradan ev sahibi olunca bize de ziyarete gitmek düştü. Coğrafyamızın incisi Ege’ye onlarca kez gitsek bile keşfedecek bir yerleri kalıyor. 

Site sakinlerinden birinin objektifinden her gece aynı saatlerde ziyarete gelen yavru tilki; Sığacık lezzetleri-kelle paça, organik zeytinyağlar, otlu börekler, ATA ekmeği…

Kaldığımız ev Teos Antik Kentinin içinde bulunduğu ormanın bitişiğinde. Neredeyse tüm Sığacığı görüyor. Manzara; Sığacık Limanı, kalesi, evleri, plajları, ormanını içine alan minyatür bir tabloya benziyor. Sığacığa özel organik tatları terasta yemenin bonusu bu eşsiz manzara. Sitenin kedileri ve köpekleri de sakin şehrin konseptine uymuşlar. Kedi ve köpek fobisi olanlar bu fobilerinden kurtulabilirler burada. Gece 23.00 den sonra verandanın hemen bitişiğindeki ağaçların altına her akşam kedilere bir arkadaş geliyor ve onların yemeklerine ortak oluyor. Yavru tilki. Annesi daha az görünüyor ve hemen kaçıyor. Yavru tilki sitenin maskotu olmuş. Komşu kızı burası doğal park diyor.

Sığacık her noktasında huzur akıyor adeta. Elbette sakin şehrin kedileri de biraz sakin oluyor…

Keçiler her yerde… Hatta Suriyeli çobanla birlikte kumsalda bile görebilirsiniz…

Peşine yüz civarında keçileri takmış Sığacıklı Hatice’yle sohbet ediyorum sitenin içinde. Onlarla bütünleşmiş, gözleri ışıldıyor keçilerini anlatırken. Keçilerin hepsine isim takmış (Mısra, Lamia, Ayşegül, Yağmur, Karolin, İlkay, Defne, Gülfem, Çetin, Efe…), hepsini ayırt edebiliyor. Şaşırıyorum. 1 yaşındaki oğlak Cebiş Hatice’nin yanından ayrılmıyor. Hatice keçilerinin bazı insanlardan daha akıllı olduğunu anlatıyor. Sözümü dinliyorlar diyor. Mısra diye sesleniyor, 2 yaşında olduğunu söylediği Mısra keçi, çağırıldığını anlıyor ve hemen Hatice’nin yanına geliyor. Ormana zarar verirlerse diye soruyorum; “yok, onlar kuru otları yiyorlar” diyor. Sitenin bahçesi gibi olan ormanın içindeki kaplumbağalar, çeşitli böcekler, kuşlar, çam ağaçlarının mis gibi kokusu şehir hayatımızda edindiğimiz kronik sıkıntımızı hemen dağıtıyor. Özümüze dönmemizi sağlıyor. Doğa en sadık dost. Ah bir de bu dosta iyi davransak. Hele son yıllarda ülkemizde insan doğayı yok etmeye planlamış sanki. Beton severlik en revaçta bir değer artık!   

Sığacık’lı Hatice keçileriyle; Teos Sanat Kampı her zaman ziyaretçilerini ağırlıyor…

Teos Antik Kenti’nde kazıların daha ne kadar süreceği belirsiz. Büyük bir şehrin ortaya çıkacağı ise neredeyse kesin gibi…

Yerel yönetimlerin önemine Sığacağı gördükten sonra bir kez daha inanıyorum. Seferihisar Belediye Başkanı Tunç Soyer'in adını herkesten minnetle bahsederken duymak gurur verici. Bir türlü tanışmak fırsatı yakalayamadık. Ancak bu gezi yazım vesilesiyle Sığacığa altın vuruşlar yapan emeği geçenlere teşekkürlerimi ve iyi dileklerimi belirtmek istiyorum.

Dünyanın en faydalı ağaçlarından birisi olarak kabul edilen zeytin ağacı adeta Teos’un gerçek ev sahibi gibi duruyor…

Sığacıkta gezdiğim yerlerden paylaşmak istediklerim: 

Teos Antik Kenti: Sığacık'a 2 km uzaklıktaki 12 İon kentinden biri olan, Ekmeksiz Plajı Yolu üzerindeki Teos Antik Kenti Sığacığın gözbebeği. M.Ö. 1000 yıllarında Akalar’dan kaçan Giritliler tarafından kurulan ve daha sonra İonia’lıların bir liman kenti olan Teos, dünyanın ilk sanatçılar birliğinin kurulduğu “sanat kenti” olarak biliniyor. Bu dönemdeki en büyük Dionysos (Şarap Tanrısı) Tapınağı da Teos’ta bulunuyor. Geçmişe ait özelliğini devam ettiriyorlar Sığacık çevresinde. Şarapçılık devam ediyor. Onlarca şarap evi var. Umarım ileride sanat kenti geçmişini de yeniden canlandırır. İonlarla birlikte Teos bağımsızlığını kazanmış ve mimari alanı ile ticarette önemli bir yer haline gelmiş. Diğer önemli kalıntılar ise akropol, kent surları, meclis binası, antik liman, Helenistik sur, agora tapınağı, tiyatro. Kentin gezi yönergesi girişte çok ayrıntılı görsellerle desteklenerek panoda sergileniyor. Antik kentin içinde yaşamış ve yaşayan farklı kuşların ayrıntılı panosu da mevcut. Herodot bu kentle ilgili ‘Dünyanın en ılımlı yerinde’ demiş. Kazıları sürdüren Prof. Dr. Musa Kadıoğlu’nu tesadüfen misafirlerini gezdirirken görüyoruz ve ona “Teos Kenti kazıları ne kadar sürebilir” diye soruyoruz. “Ben diyeyim 100, siz deyin 500 sene” diye yanıtlıyor. Uygarlıklar beşiği Anadolu diye geçiriyorum içimden. Gelecekte burası eskiden olduğu gibi Efes Antik Kentiyle yarışacağa benziyor. Epeyce büyük bir alana sahip olan Teos Antik Kentinin içinde daimi yaşayanların bulunduğu evleri görünce şaşırıyoruz. Asırlara meydan okuyan büyüleyici gövde dokularıyla her yerde karşımıza çıkan zeytin ağaçları bu antik kente ayrı bir anlam ve değer katmış. O gövdeleri antik bir eser hayranlığıyla izlemeden geçemezsiniz yanından. 

Kaleiçi günün her saati gezilmeye değer. Hele keyifli bir müzik melodisi de olursa…

Kaleiçi’nin kendine has hediyelik eşya dükkanları arasında gezerken sanat atölyelerini gözden kaçırmayın derim…

Sığacık Kalesi: Doğal bir liman görünümündeki eşsiz Sığacık Körfezinin eşsiz manzarasına hakim, 16.yy'dan kalma bir Osmanlı Kalesi. Kaleiçi’ndeki 220 ev elden geçmiş özellikleri bozulmadan. Eski taşlar korunup temizlenerek gün yüzüne çıkarılmış. Eski yapılar, orijinaline uygun olarak yenilenmiş. Yağmur sularına önlem olarak açık kanal sistemiyle denize deşarj sistemi yapılmış. Çalışmalar kapsamında elektrik ve su bağlantıları yapılırken, yollar granit küp taşlarla döşenmiş. Birbirinden güzel eski evlerin dokusunu bozmadan yenilenen pansiyonlar, oteller, restoranlar, kafe, barlar, el sanatları, özgün giysileri barındıran hediyelik eşya dükkânları, kalenin içinde, daracık sokaklarıyla uyum içinde misafirlerini bekliyor. Bizim gibi sizde çok beğeneceksiniz.

Sığacık pazarı…

Sığacık Pazarı: Kale içi sokaklarda haftada bir gün Pazar günleri yerel ürünlerin ve el sanatlarının sergilendiği Sığacık Üretici Pazarı var. Egenin becerikli, yetenekli, bilge, çalışkan kadınları ve erkekleri hem aile bütçesine katkı sağlıyor, hem de ziyaretçilere bir lezzet şöleni ve özgün tasarımlarını sunuyorlar. Pazarın onca kalabalıklığına rağmen,  bu doğallığın, organik ürünlerin ve renklerin dans ettiği tezgâhlarda istediğinizi rahatlıkla alabiliyor ve tadabiliyorsunuz. Ege otlarından yapılmış otlu börekleri, ev yapımı reçelleri, turşular, şıralar, baklavalar, elmalı kurabiyeler, samsades tatlıları, çeşit çeşit taze meyveler, sebzeler, kabak çiçeği/yaprak dolmaları, kurutulmuş sebzeleri ve otları, daha neler neler size göz kırpıyor. Pazar günleri Organik Pazar çevre yerlerden gelen ziyaretçilerin akınına uğruyor. Ayrıca pazarın hemen bitişiğinde kaleden çıkarken enfes akustiği olan asırlara meydan okuyan kubbeli bir sürü kapıları olan binada her an sokak müzisyenlerinin özgün tınılarına rastlayabilirsiniz. Sizde bir uğrayın derim bu organik pazara. Mideniz, gözünüz ve kulaklarınız bayram etsin.

Solda Teos marina, sağda ise Sığacık Akkum Plajı ve Yaratıcı Yazarlık Merkezi…

Teos Marina: Adını Teos Antik Kentinden alan epeyce büyük bir alana sahip, 480 yat kapasiteli Teos Marina,  Yavaş Şehir’in turizmine ve gelişmesine önemli katkılar sağlıyor.  Marina; balık restoranları, dinlenme yerleri, minik köprüleri, alışveriş yerleri,  canlı müziği olan kafeleri, barlarıyla huzurlu ve eğlenceli.  Mar-Bel Kültür ve Sanat Merkezi (resim ve el sanatları atölyeleri) bile var Marinada.   

Koylar: Akkum Plajı (beach clup tarzı işletmelerde var), Akarca Halk plajı, Gemisuyu Halk Plajı, Güneşli kent Halk Plajı bizim gördüklerimiz. Akkum ve Akarca Plajında sörf yapabilir ve öğrenebilirsiniz. Akkum plajında deniz soğuyunca, güneşin daha dik geldiği Güneşlikent Halk Plajına gidebilirsiniz. Koylarda duş, tuvalet, şezlong, şemsiye hizmetlerinden ücretsiz yararlanabilirsiniz. Ekmeksiz Piknik ve Dinlenme alanı, Sığacığın 1km. ötesinde. Ancak Ekmeksiz Plajı 2015’de arazi, ihaleler vs. durumlarından dolayı halka kapatılmış. Plajın karşısında minik bir ada var. Bu adaya, yörede sıçan adası diyorlar. 

Balık hali rengarenk görüntülere ev sahipliği yapıyor. Belediyenin işlettiği Sığacık Bakkalı Ata ekmeğimizin adresi oldu…

Balık Hali: Belediyenin katkılarıyla açılmış, temiz ve düzenli bir hal. Balıkçıların kooperatifi de var. Üstelik tezgâhlara dizilmiş farklı balıkları açık artırmayla satın alabiliyorsunuz. Kooperatifte çalışan bir balıkçı ile sohbet ediyoruz:”Kısıtlama olması gerekir, bir teknenin, örneğin 500 kilo kotası olmalı. Ama bir bakıyorsunuz bir tekne 5 ton balık yakalıyor” diyor. Doğru söze ne denir! Sohbetimizin ardından, açık artırmadan Sığacığa özgü barbun ve iskorpit alıyoruz. 

Sığacık sadece bu yazdıklarımdan ibaret değil, kendinden emin ve doğru adımlarla geleceğini inşa ediyor, bilinçli yerel yönetimiyle. 2011 yılında Belediye “Tohum Takas Şenliği”nde Karakılçık buğdayını buluyor ve yüzde yüz doğal yöntemlerle Ata ekmeğini üretiyor. Sığacıkta kaldığımız sürece Belediyenin açtığı, “Sığacık Bakkalı”ndan hep bu Ata ekmeğinden aldık. Gerçekten çok lezzetli ve tok tutuyor insanı. C.Karatay ekmek yemeyin yerine bu ekmekleri yiyebilirsiniz derdi sanırım. 

Akkum Plajında gün bir başka batıyor doğrusu; Greenpeace ekibinin “Güneşe Yelken Aç” sloganıyla yola çıkan Rainbow Warrior gemisi…

Sığacıkta bir lokantanın duvarında Küçük Kara Balığı (Samed Behrengi) gördüm…

Belediyenin gerçekleştirdiği alkışa değer, yaratıcı projelerinden birisi de Seferihisar Yaratıcı Yazarlık Merkezi8. Akkum Mevkiinde tüm koy panoramasını kapsayan bir bina. Yazar adaylarının buluşma adresi olacağını öğrendiğim bu merkezde; roman, hikâye, şiir, senaryo, dergicilik, editörlük, medya yazarlığı ile ilgili eğitimler düzenlenecek, yaratıcı yazarlık ve felsefi konularda ulusal, uluslararası düzeyde kurslar, seminerler, sempozyumlar gerçekleştirilecekmiş.   

'Güneşe Yelken Aç' sloganıyla güneş enerjisi projeleri için yola çıkan ve rotasını Sığacık körfezinde demirleyen Greenpeace  ekibinin efsane gemileri  Rainbow Warrior’u akşam karanlığında görebilmemize rağmen, bu buluşmaya tanık olmak bizim için heyecan vericiydi. Seferihisar Belediye Başkanı  Tunç Soyer, Greenpeace ekibine ilçede uyguladıkları yenilenebilir enerji projelerini ve tarım çalışmalarını yerinde göstermek ve başlattıkları enerji seferberliğiyle ilgili bilgiler vermek için davet etmiş. Ayrıca ekibin deneyimlerinden de yararlanmak için bilgiler almış. Bakalım bu değerli buluşma nelere vesile olacak Sığacıkta? 

Kale içindeki adına yakışmış Dantel Pansiyonunda eşsiz bir kahvaltı…

Çevrecilerin kurduğu Doğa Derneğinin Doğa Okulu olduğunu duyuyoruz. Çok önemli çalışmalarından bahsediyorlar. Sığacığa yolumuz yeniden düştüğünde bu okulun eğitimlerinden birine katılmak isterim. Çiçek gibi açmış yenilenmiş eski evlerin, Arnavut kaldırımları ve özgün sokakları bir film setini andırıyor, bu yüzden Sığacık dizilere de mekân olmuş. Kalenin dibinde konuşlanmış devasa dizi taşıtlarına ve çekim ekibine rastlıyoruz.  Gözlemlerim sadece Sığacıkla ilgili. Yazımın ikinci kısmı “Sığacıktan Düştük Yola” olarak planladım. Sığacığın hemen yanı başındaki ya da birkaç saatlik süreyle ulaşabileceğiniz eşsiz köşeler, ilginç köyleri anlatacağım yazım  ilginizi çekecektir umarım. Meraklılar için, 2. Gezi yazımda buluşmak üzere gezgince ve sağlıkla kalın. 






 Yazılan Yorumlar...
Şükran Şahin
(29 Kasım 2016)
Tamer bey, teşekkürler. Tesadüfün bu kadarı olur. Başkanın üzerindeki nazar çıkmış diyelim.
Şükran Şahin
(29 Kasım 2016)
Erdin bey, gezialemi üyelerinin bir SalyanGez kimlik kartı olsa diye geçirdim içimden. Bu logonun özellikleri saymakla bitmiyor. Keşke ülkemizde SalyanGezler çoğalsa. Sanatı seven kitabı seven gezmeyi seven doğayı seven...
TAMER
(28 Kasım 2016)
Şükran Hanım çok keyifli bir yazı olmuş, elinize sağlık... Sığacık adını çok duydum ama görmek kısmet olmadı, en kısa zamanda inşallah... Bu arada başkanın şanssız bir anının videosu; Röprtaj verirken gözünden arı sokuyor... http://www.hurriyet.com.tr/arilari-overken-ari-soktu-40291077
Erdin İVGİN
(28 Kasım 2016)
Şükran Hanım çok haklısınız. Logomuz SalyanGez ile "Ankaralı Gezginler"in ilgisi bulunmakta.

SalyanGez Ankara doğumlu ve Ankarada yaşıyor. Yani Ankaralı. Bu nedenle de Ankaralı bir gezgin. Seyahatin anlamını, paylaşımcı bir gezgin olmayı ve nasıl seyahat edileceğini "Ankaralı Gezginler Grubu"ndan öğrenmiş..
Şükran Şahin
(25 Kasım 2016)
Engin bey çok teşekkürler motivasyonunuz için😊
Şükran Şahin
(25 Kasım 2016)
Erdin bey, teşekkürler yorumunuz ve logomuzun ruhunun özelliklerini paylaştığınız için😊
Şükran Şahin
(25 Kasım 2016)
Timur bey, Gezialemiyle logonun pişti olması çok hoşuma gitti. Bu amblemin soyağacını bu kadar ayrıntılu bilmiyordum. Bu vesileyle öğrenmiş oldum. Biraz daha derinleştirsek sanırım "ankaralı gezginler"lede hısım çıkar. Meğerse gezginlerin renklerini taşıyormuş bizim logunun elbisesi.
Gerçekten bende endişeliyim bi Bodrum bi Alaçatı olmasından. Umarım ders çıkarılır bu tüketilen gizli cennetlerden.
Engin D
(25 Kasım 2016)
Harika bir yazı olmuş Şükran Hanım. Sığacık gizli bir cennet. Mutlaka görülmesi ve sakin sakin gezilmesi gerekli. Karakılçık buğdayını bilmiyordum. Unutulan toumların yeniden canlandırılması ve yaşatılması geleceğimiz için çok önemli.
Yazınızın ikinci kısmını heyecanla bekliyorum.
Erdin İVGİN
(24 Kasım 2016)
Şükran Hanım, Kaleminize sağlık... Bu keyifli anlatım ve güzel fotolar için teşekkürler.

Timur Bey Logomuzda yer alan canlının adı (Bay veya bayan hangisi bilmiyorum) SALYAN. Soyadı ise GEZ. Cittaslow Salyangozunun kuzeni olur kendisi. İyi anlaşırlar :)

Ama bizim SALYAN ağır ağırda olsa gezmeyi çok seviyor. Sakin sakin durmuyor yerinde. Kişiliği de kabuğu gibi çok renkli. Gezmeyi ve kitap okumayı seviyor. Sanatı seviyor. Hiçbir festivali kaçırmıyor. Kültürlü bir kişi. Gezeceği yerleri önceden çok iyi araştırıyor. Doğa ve kültür miraslarını inceliyor. Ve kuzeni gibi iyi yemeği ağır ağır yemeyi tercih ediyor.

SALYAN GEZ bilinçli bir gezgin arkadaşımız :)
hakangeziyor
(22 Kasım 2016)
Şükran hocam, yazınızı okuduktan sonra bir İzmirli olarak 5-6 senedir Sığacıka gitmediğimi hatırladım. Eminim çok değişmiştir. İlk fırsatta ziyaret edeceğim. Güzel anlatım ve fotolar için teşekkürler.
Kaleminize sağlık...
Timur Özkan
(22 Kasım 2016)
Güzel paylaşım... Sığacık benim de çok sevdiğim bir yer, ancak giderek "Bodrum"laşmasından endişe etmiyor değilim. Umarım öyle olmaz. Belediyenin bu konuda duyarlık gösterdiği görülüyor ama nüfus 80 bini, 100 bini geçince ne olacak, Orası belirsiz! Bu arada yazının başındaki Citta Slow logosuyla sayfanın başındaki Gezi Aleminin logosu pişti olmuş :)