Endülüs'te Son Kale: Elhamra... | |
Endülüs gezimizi kaleme alırken güzeller güzeli Elhamra Sarayına ayrı bir paragraf açmaya, hatta her şeyden bağımsız bir yazı yazmaya karar verdim. Hem saraya verilen önem hem de burayı gezmenin kendi içinde biraz karışık olması nedeniyle kendi gezimi tamamladıktan sonra gezi ile ilgili bazı pratik bilgiler vermeye çalıştım. Bence böylesi çok daha güzel oldu. Umarım siz de beğenirsiniz. Granada programımızda önce otele yerleşmek, sonra akşam yemeğine gitmek sonrasında da gece saat 22.00’da Elhamra Sarayı’nın kapalı bölümlerini gezmek vardı. Neden Sarayın kapalı bölümlerini gece geziyorsunuz gündüzler torbaya mı girdi derseniz bu durum bizim kontrolümüzde olan bir şey değil. Zira Saray yönetimi gruplara gezecekleri saatleri kendisi ayarlıyor ve siz bu programa uymak zorunda kalıyorsunuz. Başka bir ifadeyle kafanıza göre Elhamra’yı gezmek mümkün olmuyor. Geziden 48 saat önce lokal turizm firması size hangi saatte rezervasyon yapıldığını bildiriyor ve siz de o saatlere uyarak ancak gezinizi gerçekleştirebiliyorsunuz. Bizim şansımıza grubun Elhamra gezi programı ikiye bölünmüş, kapalı mekanları gezme saati gece 22.00, bahçeleri gezme saati ise ertesi gün saat 09.30 olarak belirlenmiş olduğundan başka bir seçeneğimiz bulunmuyordu. Ancak Cordoba Granada arasındaki 140 km lik yolun büyük bir bölümünün tek yönlü geliş-gidiş olması nedeniyle planladığımızdan daha geç vakitte Granada’ya ulaştık. Bu yüzden de otele uğramaktan vazgeçip doğrudan akşam yemeğine gitmek zorunda kaldık. Granada’da ilk akşam yemeğimiz, aynı gece Elhamra Sarayı gezimiz olduğu için biraz seri bir biçimde tamamlanmak zorunda kaldı. Neredeyse koşar adımlarla otobüsümüze ulaştık ve saat 21.50’de El Hamra’nın kapısına vardık. İki kadın yerel rehber bizi kapıda bekliyorlardı. Ağaçlar altında yaklaşık 500 metrelik bir yürüyüşten sonra camiden kiliseye döndürülen Santa Maria de la Alhambra’nın bulunduğu meydana geldik. Burada rehberlerimizin getireceği biletleri beklerken genel olarak El Hamra’nın büyüsüne kaptırmıştım bile kendimi. Elhamra’nın bulunduğu tepenin eski adı “Sabıka” olarak kayıtlara geçmiş ama bugünkü adı “Kızıl Tepe” (La Colina Roja) olarak biliniyor. Kızıl ya da kırmızı ifadesinin Arapça kırmızı anlamına gelen “Hamra” dan geldiği, buna gerekçe olarak Sarayın inşasında kullanılan kırmızı kerpiç ve tuğlaların sebep olduğu söyleniyormuş. Bazıları da günbatımında kule ve surların üzerine vuran güneşin tonu nedeniyle böyle adlandırıldığını ifade ediyormuş. Bazı tarihçiler ise sarayın inşası ile birlikte Granada ve çevresinde hüküm süren Nasri Hanedanlığının sülale adının “Ahmar” olduğunu, kurulan devletin adının dahi “Beni Ahmar” olarak bilindiğini söyleyerek sarayın adının buradan geldiğini iddia ediyorlarmış. Aslında hepsi kendi içinde belirli bir mantık barındırıyor. Pek çok ortaçağ dönemi sarayı gibi hem hükümdar konutu hem de bir kale olan Elhamra Sarayı’nın ilk inşaası 1232-36 yıllarında, Nasri Hanedanı 1. Muhammed bin Yusuf zamanında başlamış. Darro ve Genil ırmaklarını seyreden yüksek bir tepe olan Sabıka tepesinin üzerine inşa edilen Elhamra Sarayı, sonradan aynı sülalenin diğer hanedanları olan 3.Ebu Abdullah Muhammed, 1. Ebul Haccac Yusuf ve 5. Muhammed dönemlerinde yapılan ilavelerle genişlemiş. Kompleksin bazı bölümlerindeki kitabeler okunduğunda, bugün ziyaret ettiğimiz yerlerin büyük bir bölümünün 1. Yusuf zamanından kalma eserler olduğu anlaşılıyor. Hristiyanlar 1492’de Granada’yı işgal edip yaklaşık 800 yıllık İslam hakimiyetini sona erdirdikten sonra Saray bir süre boş kalmış. Sonrasında Carlos V. (ya da bizim bildiğimiz adıyla Şarlken) ve sonraki dönemde bazı binalar ile Cuma Camisi yıkılmış ve kompleksin içine Carlos Sarayı ile Santa Maria Kilisesi inşa edilmiş. Ancak Carlos Sarayı bugün dahi planlanan biçimde bitirilememiş. Sonraki dönemde evsizlerin mekanı, hatta koyunlar için ağıl olarak dahi kullanılan sarayın bazı süsleri, kapı ve pencereleri sökülmüş. Sonrasında bina ve bahçeleri koruma karşılığında bazı kişilerin ikametine tahsis edilen sarayın kıymeti 19. Yüzyılın sonlarına doğru anlaşılmış ve 1905 yılında koruma ve bakımı özel bir komisyona devredilmiş. Farklı tarihlerde restorasyondan geçirilen Elhamra Sarayı, 1984 yılında UNESCO Dünya Kültür Mirası’na dahil edilmiş. 1985 yılında kurulan “El Patronato de la Alhambra y Generalife” adlı komisyon da dünya mirasının korunması ve yönetilmesi açısından tek yetkili kuruluş olarak kabul edilmiş. Grup halinde gelenler Elhamra Sarayını doğrudan gezemiyorlar. Her 30 kişiye bir yerel rehber alınması zorunlu olduğu için 28 ve 14 olarak iki gruba ayrıldık ve başımızda kadın yerel rehberlerimiz olduğu halde giriş bölümünün oraya geldik. Rehberlerimiz elektronik kulaklıklarımızı ve üzerinde barkod ve rehberlerin isminin bulunduğu biletleri bize dağıttı ve genel kurallar hakkında bilgilendirdi. Yeri gelmişken bu biletlerin gezi esnasında son derece önemli olduğunu belirtmem lazım. Öncelikle ilk girişte bulunan turnikelerden geçebilmek için biletlerin üzerindeki barkodu okutmanız gerekiyor. Ama iş burada bitmiyor. Sarayı gezerken bazı salonlarda belirli bir süre kalabiliyorsunuz ve süre tamamlandığında bir görevli sizi bir sonraki bölüme geçmeniz gerektiği konusunda uyarıyor. Bunu sağlayabilmek için de bölümler arasında turnikeler bulunuyor ve bu turnikelerden geçebilmek için tekrar biletinize ihtiyacınız var. Biletlerin üzerindeki barkodlar sizin belirli bölümlere hangi zaman aralığında girebileceğinizi gösteriyor ve bunu aşarsanız otomatik turnikeler size izin vermiyor. Eğer biletinizi bir şekilde ibraz edemezseniz de bulunduğunuz noktadan ileriye gidemiyor ve geri dönmek zorunda kalıyorsunuz. Hele bizim grupta olduğu gibi Elhamra Sarayı geziniz iki güne yayılmışsa ertesi günkü ziyaret için de aynı biletlere ihtiyacınız oluyor. Hatta biletlerin akıbetini sağlama almak için rehberimiz Murat bey, yerel rehberlerin biletleri toplamasını ve ertesi gün aynı şekilde dağıtılmasını istedi. Biz de çıkışta biletlerimizi rehberlere teslim ettik. Giriş turnikesinde yaşadığımız bir olay Elhamra gezisinin ne kadar katı kurallara bağlanmış olduğunun da bir göstergesi adeta. İkinci grupta yer alan bir arkadaşımız biletini okuttuktan sonra bir şekilde turnikeyi döndürmesine rağmen diğer tarafa geçemedi. İşte o noktada sıkıntı başladı, rehberimiz Murat bey oldukça gerildi ve yerel rehberle birlikte orada bulunan yetkiliye durumu izah etmeye çalıştı. Görevli kadın önce “kusura bakmayın, geçseydi, bilet işlemi yapıldı” tarzında bir şeyler söyleyince ortam daha da gerildi. Sonrasında görevli ikna edildi ve telefonla yönetim odasını aradı. Birkaç dakika süren görüşme neticesinde sistemden izin alındı ve yeniden giriş işlemi yapıldı. Herkes rahatlamıştı ama geçen beş dakika başta Murat bey olmak üzere herkesin ömründen ömür götürmüştü. Sonraki sohbetlerimizde Murat bey başına gelen olaylardan örnekler verince aslında kendisine de hak vermedim değil. Birkaç dakikalık gecikme nedeniyle bütün bir grubun içeri alınmaması, karı kocadan birinin içeriye girip diğerinin tuvalet nedeniyle dışarıda kalması vb. Bu kadar gerginliğe neden gerek var o da ayrı bir tartışma konusu elbette. Nasri Sarayına ilk giriş noktası Adalet Kapısı (Puerta de la Justicia). 1348 yılında 1. Yusuf zamanında yapılan kapı iç içe iki kemerli ve dış kemer üzerinde beş parmaklı açık el figürü var. Kimilerine göre İslamın beş şartını temsil ederken kimileri de iç kemerdeki anahtar figürü ile birlikte değerlendirerek “cennetin anahtarının beş vakit namaz olduğunu hatırlamadan bu kapıdan girme” şeklinde yorumluyormuş. Sol taraftaki lavabo ve hediyelik eşya dükkanı geçtikten sonra bu sefer de 3. Muhammed tarafından yaptırılan Şarap Kapısı (Puerta del Vino) karşımıza çıkıyor. Geçmiş dönemde iç tarafta yer aldığı için akşamları kapanan kapının ismi İslami anlayışa pek uygun olmadığı için geziden döndükten sonra biraz araştırdım. Bazı tarihçiler Arapçadaki “Hamra” yani kızıl kelimesi ile “Hamar” yani şarap kelimesinin Hristiyan toplumu tarafından karıştırıldığı için böyle olduğunu söylerken kimisi de İslami dönemden sonra her yıl 2 Ocak tarihinde kutlanan bir festivalde bu kapıdan halka bedava şarap dağıtıldığı için böyle adlandırıldığını söylüyormuş. Saraya giriş yapmadan önce rehberlerimizi beklerken dışarıdan ziyaret ettiğimiz 5. Carlos Sarayı hakkında biraz bilgi verelim. Hristiyanların Granada’yı ele geçirmesinden sonraki dönemde kısa bir süre Ferdinand ve Isabel’e ev sahipliği yapan Elhamra Sarayı, sonrasında önemini yitirmeye başlamış. Tam bu dönemde iktidara gelen 5. Carlos, Elhamra Sarayının, kraliyet ailesinin ihtiyaçlarına yetersiz kaldığı gerekçesiyle aynı yere yeni bir saray yapılmasını istemiş. 1527 yılında dönemin ünlü mimarı Pedro Machuca liderliğinde çalışmalar başlamış. Başlamış ama sarayın bugünkü halini alması 1957 yılına kadar sürmüş. Yapımı esnasında Elhamra Sarayının bazı orijinal bölümleri yıkılmak zorunda kalmış. Hatta bu bölümde en son iki üyesi dışında tüm Nasri Hanedanlarının mezarlarının bulunduğu söyleniyor. Dışarıdan kare, içeriye girdiğinizde orta bölümde sütunlarla bezenmiş yuvarlak bir avlusu bulunan saray burada hem diğer güzelliklere kurban gitmiş hem de çok aykırı kalmış gibi. Muhtemelen başka bir noktada inşa edilse görebilmek için kapısında kuyruklar olurdu ama kabul edelim ki buraya yakışmamış. Bugün için en önemli özelliği Endülüs bölgesine ait bazı eserlere ev sahipliği yapan bir müzeye sahip olması diyebiliriz. Turnikelerden içeriye adım attıktan sonra ilk gezdiğimiz yer Mexuar ya da Meşveret Salonu. Sarayın idari kısmı olarak kabul edilen Mexuar’da idari ve adli meseleler görüşülürmüş. Zengin bir ahşap tavan, duvarlardaki mozaik işçiliği, ahşap kafesli pencereler ile çok güzel bir estetik yaratmış. 16. Yüzyılda ikinci bir kat (balkon) eklenmiş ve bir dönem şapel olarak kullanılmış. Salonun yan tarafında bulunan kapılarından birisi sultan ve ailesinin kullandığı mescide (Oratory) açılıyor. 1590 yılında Darro Nehri vadisinde bulunan cephaneliğin infilak etmesinden ciddi hasar gören mescit, 1917 yılında restore edilmiş. Buradaki pencerelerden Granada’nın ünlü mahallesi Albayzin’i seyredebiliyorsunuz. Mescidin yan tarafındaki oda Altın Oda (Cuarto Dorado) olarak anılıyor. Bunun sebebi de altın sarısı renklerle bezenmiş olan Arap Mudejar üslubundaki muhteşem çatısı. Aslında Comares Sarayı’nın bir parçası olan oda, 5. Muhammed zamanında yaptırılmış. Nasriler zamanında sultanın kabul edeceği özel misafirlerin bekleme odası olarak kullanılan oda gösterişli çatısı ile kendini görenlere hayran bırakıyor. Mexuar’la Altın Oda’nın arasındaki iç avluda yuvarlak küçük bir havuz bulunuyor. 1943 yılında orijinaline sadık kalınarak yapılan küçük havuz sadece iki odaya hizmet eden bu minik avluya ayrı bir hava katıyor. Sanki saraya gelenleri daha sonra görecekleri muhteşem güzellikteki akşam yemeğine hazırlayan başlangıç tabağı gibi. Kimseye rahatsız etmeyen ancak yeterli düzeydeki ışıklandırma ile duvarlardaki mozaiklerin güzelliği görülmeye değer. Bir sonraki durağımız ise Comares Sarayının güzel dikdörtgen biçimindeki Mersinli Avlu (Patio de los Arrayanes). Endülüs’te o dönem her yerde mersin bitkisi bulunuyormuş ve buradaki avlu da adını merkez havuzun etrafındaki mersin çalılığından alıyormuş. Avlunun ortasındaki havuz 34 metreye 7,10 metre genişliğinde dar bir dikdörtgen şeklinde. Havuzun kuzey ve güney tarafındaki iki başında yer alan çeşmelerdeki fıskiyelerden devamlı sular akıyormuş. Bu zarif ve özenle hazırlanmış avlu saraya gelen konukların sultanın huzuruna çıkmadan önce bekletildikleri bir tür ön kabul yeri olarak biliniyor. Akşamın loş ışıklandırmasında havuzun bir başına geçtiğinizde diğer taraftaki mimari güzelliğin suya yansıyan görüntüsünü fotoğraf karesine sığdırabilmek ve her seferinde daha iyisini nasıl çekebilirim diye uğraşmak oldukça keyif veriyor insana. Comares Sarayı, belki de Nasrid Sarayları bölümünün en önemli yerlerinden birisi. Oldukça karmaşık bir yapıya sahip Comares Sarayı, Mersinli Avlu’nun çevresinde konuşlanmış olan odalardan oluşuyor ve hem Nasri Hanedanlığı döneminde sultan ve ailesinin yaşadığı bölüm hem de devletin yönetildiği, komutanlarla toplantıların yapıldığı, yabancı ülke temsilcilerinin kabul edildiği yer olarak biliniyor. Mersinli Avlu’nun kuzey tarafındaki oda yabancı elçilerin sultanın huzuruna çıkmadan önce vezirler tarafından kabul edildiği oda. İspanyolca adı “Sala de la Barca”, Türkçeye çevirmek istersek “Gemi Salonu” gibi bir anlama geliyor. İnsana çok da mantıklı gelmediği için rehberimiz Murat beye soruyorum. Kesin olmasa da adının Arapça “Al-Baraka” olduğunu ve bunun da “bereket, nimet, şükran” anlamına geldiğini, zamanla İspanyolcadaki “barca” yani gemi anlamında değiştiğini söyledi. Enteresan bir değişim. 1890 yılında çıkan bir yangında hasar gören odanın aslına uygun biçimde restore edilmesi 1964 yılını bulmuş. Gemi Odasından!! bir sonraki oda 45 metre yüksekliğindeki Comares Kulesinde yer alan Taht Odası ya da Elçiler Odası (Sala de los Embajadores). 11,30 metreye 11,30 metre genişliğinde bir kare olan odanın yüksekliği ise 18,20 metre. Kafanızı kaldırdığınızda gördüğümüz dörtgen kubbe olağanüstü güzellikte. 8000’den fazla yıldız biçiminde ve üzerleri rölyefli ahşap parçalardan oluşan tavanın bahsettiğimiz parçalarından hiç birisi diğerine benzemiyor. Sonradan yapılan çalışmalarda orijinal halinde bu parçaların renkli olduğuna dair bazı kanıtlar bulunmuş. Kubbenin tam merkezindeki beyaz nokta göğün yedi katının sonunda yer alan cennet bahçesini simgeliyormuş. Bir başka ifadeyle cennetin yedi katının, ölümden sonra yapılacak yolculuğun betimlenmesi. Duvarların tamamında işlemeler var ve yerden bir metre yüksekliğinde çini ile kaplanmış. Etrafında dokuz küçük odaya açılan kapılardan bir tanesi hariç tamamı aynı. Farklı olan da tahmin edebileceğiniz gibi sultanın kullandığı kapı. Loş ışıkta dahi olsa bu odadaki güzelliklerin, sanatın ve zarafetin etkisinde kalmamak mümkün değil. Bu arada Saray gezimize başladığımız noktadan beri farklı yerlerdeki tavanlarda, sütunlarda ve duvarlarda Arapça olarak “Ve La Galibe İllallah” yazısının yazdığını söylüyor Murat bey ve bazı noktalarda bunu bize gösteriyor. “Allahtan başka galip yoktur” anlamına gelen bu söz mal ve mülkün yalan olduğu, geçici galibiyet ve zaferlerin bu dünyada kalacağı, esas olanın ölümden sonraki hayat olduğu, her şeyin tek sahibinin yüce allah olduğu anlamına geliyor ve hatırdan çıkarılmaması için, diğer başka ayet ve güzel sözlerle birlikte, Sarayın pek çok farklı noktasına yazılmış. Bu ifadenin sarayın pek çok noktasına yazılmasına yönelik hazin bir hikayeden bahsediliyor: “Granada’yı ele geçiren Muhammed Ahmer İspanya’daki Müslümanların en kudretli sultanlarından birisi haline geliyor. Ancak Hristiyanlar, Müslümanların farklı devletçiklere ayrılmalarından yararlanarak eski topraklarını birer birer geri almaya başlıyorlar. Kastilya hükümdarı 3. Ferdinand’la taktiksel bir anlaşma yapan Muhammed Ahmar, Ferdinand’ın Sevilla’yı kuşatması sırasında kendisinden talep ettiği 500 askerinin başında kuşatmaya katılıyor. Kastilyalılar, Sevilla kentini ele geçiriyor ve bunda payı olan Muhammed Ahmar, Müslüman kardeşlerine kılıç çekmenin derin manevi üzüntüsü içinde Granada’ya geri dönüyor. Granada halkı muzaffer sultanlarını çok sevdikleri için şehre girdiğinde Onu “el-Galip” nidalarıyla alkışlıyorlar. Kendisine yakıştırılan bu unvan, her daim Sevilla kuşatmasını hatırlattığı için, vicdan azabını azaltmak, suçluluk duygusunu bertaraf etmek ve kendisinden sonra gelenlerin de nefsini ve arzularını kontrol etmesini sağlamak için Sarayının her köşesine bu cümleyi yazdırıyor: “Allahtan başka galip yoktur”. İktidar hırsı çoğu zaman din, dil, mezhep ayrımı yapmıyor. Endülüs’teki Müslümanların en kudretlisi ben olacağım derken diğer dindaş sultancıkları yok etme arzusu her şeyin ötesine geçebiliyor. Hatta en can alıcı düşmanlarınızla bile işbirliği yapmaktan çekinmiyorsunuz. Ama gün geliyor, bir zamanlar birlikte savaştığınız “dostlarınız” kapınıza kadar dayanmış ve sizin torunlarınızdan birisi şehrin anahtarını Hristiyan krala devretmiş. Ne diyelim, tarih hepimize büyük dersler versin. Elçiler Odasının hemen yan tarafında Comares Hamamı (Bano de Comares) bulunuyor. Roma hamamlarından esinlenerek inşa edilen hamamlar için İddia ediliyor ki Saraya görüşmek için gelen diğer ülke temsilcilerinin bu hamamlarda ter atmaları ve rahatlamaları sağlanırmış. Hatta görüşmelerin bir bölümünün burada yapıldığını söyleyenler bile varmış. Giriş kısmındaki asma katta kör müzisyenlerin hamamdaki misafirleri eğlendirmek amacıyla keyifli müzikler yaptığını da düşünürsek olmayacak bir şey değil. Hatta pek çok yazılı eserde Hristiyanların hamam ve genel anlamda banyo kavramı ile Müslümanlar vasıtasıyla tanıştığı iddialarını okumuş biri olarak gittikçe daha mantıklı geldiğini söylemem lazım. Hamam bölümünde tuvalet, kazan odaları ve fırın gibi ayrı bölmeler de bulunuyormuş. Hamamdan sonraki ziyaretimiz Mukarnas Salonuna (Sala de los Mocarabes) oluyor. Mukarnas hakkında biraz araştırma yapınca, islam sanatında mimari yapılarda görülen geometrik bir bezeme çeşidi olduğunu öğrendim. Yapılardaki sivri ve köşeli kenarların, çeşitli süsleme ögeleriyle yumuşatılması olarak da özetlenebilir. Böylece birbirinden farklı mimari ögelerin geçişlerindeki keskinlik göze hoş gelecek şekilde giderilmiş oluyormuş. Mukarnas Salonu zeminden tavana yukarıda özetlediğim biçimde farklı geometrik şekillerin birbirleriyle uyumundan oluşuyor. Şekiller tavanda biraz farklılaşıyor zira daha önce bahsettiğim 1590’lardaki patlamada zarar görmüş ve 17. Yüzyılda barok üslubuyla yeniden yapılmış. İki farklı mimari üslubun karşılaştırılması için iyi bir örnek olabilir. Ve geldik belki de Elhamra denilince pek çok resimde gördüğümüz Aslanlı Saray ya da Aslanlı Avluya (Patio de los Leones). Gelmeden önce gezi yazılarını incelerken, cephesi ya da yönü farklı da olsa, istisnasız her yazının içinde gördüğüm Aslanlı Avlu… “Kendini, gökyüzünde asılı dantellerin saçakları gibi yavaş yavaş beliren, altın rengine boyanmış sütunlardan oluşan bir ormanda bulacaksın” ifadeleri ile tasvir edilen güzeller güzeli Aslanlı Avlu. 5. Muhammed zamanında 1361-1391 yılları arasında inşa ettirilen Aslanlı Saray ve avlu, sultan ve ailesinin özel ikametgâhı olarak kullanılmış. Peristil, (yani bir avluyu içeriden ve dışarıdan çeviren sütun dizisi) şeklindeki avluda 124 beyaz mermer sütun bulunuyor. 28’e 16 metre ölçülerindeki avlunun tam ortasında, ağızlarından şırıl şırıl suların aktığı, eşit açılarla yerleştirilmiş mermerden 12 adet aslan figürünün taşıdığı bir su çanağı ile tabanında derinliği çok da fazla olmayan küçük bir su havuzu bulunuyor. Bu küçük su havuzlarında biriken su, yaklaşık 30 cm lik ince kanallarla avluyu dörde bölüyor ve bahsettiğim kanallar üzerinden salonlara gidiyor. Avlunun ortasında yer alan aslanlarla ilgili farklı rivayetler söz konusu. Bunlardan bir tanesi 10. Yüzyılda Musevi Samuel Nagrela’nın sarayından alınıp Elhamra’ya getirildiği yönünde. Bunun desteklemek için de 12 aslanın 12 Yahudi kabilesini temsil ettiği söyleniyor. Bir diğer hikâye ise 14. Yüzyılda avlu inşa edilirken dönemin sanatçıları tarafından inşa edildiği ve 12 güneş ile burçları temsil ettiği söyleniyor. O dönemde İslam’da heykel ve resim yapmanın yasak olduğunu düşünürsek başka bir yerden getirilmesi daha mantıklı gibi. Gerçi bazı tarihçiler de bu durumun batıdan etkilenmenin sonucu olduğunu söylüyorlarmış. Aslanlar hem güneş saati hem de su saati olarak kullanılıyormuş, zira bahçenin kenarları dört ana yöne karşılık geliyormuş. Böylece üzerlerine düşen gölgelerden günün hangi saati olduğu anlaşılıyormuş. Hatta o zamanlar bugünkü gibi su, tüm aslanların ağzından aynı anda değil, günün ya da gecenin her bir saat dilimine denk gelecek biçimde sadece bir aslanın ağzından akıyormuş. Granada Hristiyanların eline geçtikten sonra bu sistem bozulmuş ve bir daha aynı biçimde çalıştırılamamış. Gecenin sönük aydınlatması eşliğinde gezerken havuzun kenarında bazı yazılar yazdığını görmüştüm. Döndükten sonra bunu araştırınca 14. Yüzyıl Endülüs şairi İbn Zamrak’a ait olduğunu öğrendim. Şöyle yazıyormuş: "Bu bahçedeki eser, Tanrı’nın tüm yarattıkları ile kıyaslanamayacak güzelliktedir…..Kanalların kenarlarına karşı gelen su kıvrımlarına bakıldığında, (iki aşığın kuytularda buluşup birbirlerinden ayrılması gibi) yeraltında geçen gizli dakikalardan sonra (suyun topraktan ayrılışı), kendisini ele vermemek için gözyaşlarını tutmaya çalışan bir aşık görünümündedir” (Mesut Doğan, Endülüs, sh.86) İnce sütunlar, sütunlar arasına oya gibi işlenmiş alçıdan kemerler, suların dayanılmaz dinginliği, yeşil çinilerle kaplı çatıların loş ışıktaki parıltısı ile başka bir dünyadan geliyormuş havası veren bir yerdeyiz. Suların akışı ile gölgelerin enteresan oyunu müthiş bir uyum sağlıyor. Şimdi mermerle kaplı olan yüzeyin bir zamanlar toprak ve onu süsleyen binbir çiçek ve yeşille bezendiğini, adeta cennetten bir köşe yaratılmak istendiğini hayal etmek çok enteresan hisler uyandırıyor bende. Avlu gecenin on birinde oldukça kalabalık. Her yönden fotoğraflar çekebilmek için bir oraya bir buraya koşturuyoruz. Böyle diyorum çünkü kısıtlı zamanda Nasri Saraylarının tamamını gezmek zorunda olduğumuzu baştan söylemiştim. İlk defa bu avluda Sarayın bu kısmının gündüz gezilmesi gerektiği düşüncesine kapıldım. Işıklandırma var elbette ama sanki burası, belki de zarar görmesin diye, gece boyunca en sönük kalan noktalardan birisi gibi geldi bana. Aslanlı avluyu istemeyerek te olsa geride bırakıp avlunun etrafında yer alan salonları gezmeye devam ettik. Önceliğimiz avlunun güney tarafında yer alan Abencerrages Salonu (Sala de Los Abencerrajes). Salonun acı hikayesini Mesut Doğan’ın “Endülüs” adlı kitabından aktaralım: "Son hükümdar Boabdil’in babası olan Ebu’l-Hasan’ın ilk hanımı olan Ayşe Sultan’dan (Boabdil’in annesi) sonra aslında bir İspanyol olan ve Müslümanlığı seçen ve Züreyde ismini alan hanımdan da iki çocuğu vardı. Züreyde, kendi çocuklarından birisini tahta geçirmek istiyor ve soylu Beni Serra ailesinden gelen Ayşe Sultan bu duruma karşı çıkıyor. Kocasının üzerine evlenmesi ve tahta başka bir kadının oğlunun geçecek olması Ayşe Sultanı Katoliklerle gizli görüşmeler yaptıracak derecede etkiliyor. Ebu’l-Hasan bu durum karşısında iyice şüpheci birisi olup çıkıyor ve ikinci evliliğine karşı çıkan Beni Serra (Abencerrages) ailesinin ileri gelenlerine değerli hediyeler gönderip onları barışmak üzere Elhamra Sarayına yemeğe davet ediyor. Aile üyeleri akşam vakti Saraya geliyorlar. Davetin başlamasına az bir zaman kaldığında Ebu’l Hasan, oğlu Boabdil ve annesi Ayşe Sultanı Comares’te bir kuleye hapsettiriyor. Davete katılan herkes (36 erkek) yemeğin ilerleyen saatlerinde aniden içeriye giren askerler tarafından öldürülüyor.” Farklı versiyonları olsa da hikaye genel hatlarıyla böyle. Her ne kadar bir çok kaynak tarafından doğrulanmasa da bu hikaye, Granada tarihinin acı geçmişinden izler taşıyor. Hatta bazı kaynaklar kellelerin uçurulduğu salonun ortasındaki beyaz mermerden çeşmenin etrafındaki kırmızı lekeleri bu olayın gerçekten olduğuna dair kanıt olarak gösteriyorlarmış. Gece gezmesi nedeniyle ben bu lekeyi fark etmedim ama böyle bir lekenin yüzyıllar boyu orada kalacağını beklemek de biraz hayalperestlik olsa gerek. Salonun acı ve ilginç hikayesi bir tarafa Abencerrages Salonunun iki tarafında beyaz mermer sütunlu iki ayrı bölme bulunuyor. Tavana kadar nefis motiflerle süslenmiş. Havuzun olduğu bölüm kare bir zemin üzerinde duruyor. Duvarların alt tarafı mavi, kırmızı ve beyaz mozaiklerle kaplanmış. Ama esas bomba bence tavan bölümünde saklı. Ortada sekiz köşeli bir yıldız motifi ile çarpıcı kubbemsi bir yapı oluşmuş. Altında yer alan pencerelerden içeriye ışık süzülüyor. Sarayın diğer pek çok bölümünde olduğu gibi bu salonda da gölge ve ışık oyunları size eşlik ediyor. En sıcak günlerde dahi buranın ısısı 22 dereceyi geçmezmiş. Oluşturulan sistemle içeriye giren sıcak hava yükseliyor ve kubbe pencerelerinden emilerek dışarı atılıyor. Çeşmenin yaydığı daha serin hava ise aşağıda kalıyor ve adeta bir klima gibi serinlik sağlıyor. Abencerrages Salonunun karşı tarafında, Draza Bahçesine bakan bölümde ise İki Kız Kardeş Salonu (Sala de Dos Hermanas) bulunuyor. Yapı ve mimari olarak Abencerragas’a benzeyen bu salon bazı yerlerde belirtildiği gibi adını bir hikayeden (Hikaye de aslında klasik, özetle aynı genci seven iki kız kardeşin aldıkları ortak bir kararla bu odada ucunda zehir olan bir hançerle intihar etmelerini anlatıyor) değil, döşemedeki damarları iki genç kız figürüne benzetilmiş büyük bir mermer bloktan alıyormuş. Ben dikkatlice baktım ama göremedim. Belki gündüz vakti olsaydı görme şansım olurdu. Salonun inşasına 1. Yusuf zamanında başlanmış ancak 1354-1358 yılları arasında 5. Muhammed döneminde tamamlanmış. Hanedanın özel dairesini oluşturan bu bölümde yatak odaları bulunuyormuş. Saray Hristiyanların eline geçtikten sonra da 5. Carlos döneminde, Draza Bahçesi, Ajimeces Salonu, 1537 yılında tamamlanan Kral Odaları ve Kraliçe Odaları ile birlikte yine özel kalmaya devam etmiş. Salonun görüntüsü mükemmel, tavan ve duvar işlemeleri göz alıcı. Duvarlarda yine İbn Zamrak’tan şiirler yer alıyor. Amerikalı yazar Washington Irwing’in 1829 yılında Elhamra’da kaldığı dönemde yaşadığı oda da Sarayın bu bölümünde bulunuyor. Bir dönem köy köy, kasaba kasaba dolaşarak Endülüs’ü en ince detaylarına kadar dolaşan Irwing nihayet Elhamra’ya geliyor ve kendisine tahsis edilen odada kalıyor. Kapısında mermer bir levha bulunan oda kilitli olduğu için görme şansımız bulunmuyor. O dönemler koruma amaçlı olarak bazı ailelerin kullanımına verilen Elhamra Sarayı başka sanatçı ve ünlülere de ev sahipliği yapmış. Bunun yanında berduşlar ve ayyaşların da ikametgahı olmuş. Hatta o dönemlerde pek çok kıymetli eser ve parça bizzat dünyaca meşhur sanatçılar tarafından Saraydan çıkarılıp kendi özel arşivlerine götürülmüş. Bir tür talan edilmiş de diyebiliriz. 1832 yılında “Elhamra: Endülüs’ün Yaşayan Efsanesi” adlı kitabın yayımlanması Irwing’in ününü büyütürken asıl faydayı dünyanın dikkatini Elhamra’ya çekmekle yapmış. Haremdeki kadınlara tahsis edilen ve pencerelerinden diğer saray binaları ile karşıdaki Albayzin semtinin izlenebildiği Kadınlar Kulesi ile yine kadınların kullanımına tahsis edilmiş olan Lindaraja Bahçesi de bu bölümüm devamında yer alıyor. Servi ve portakal ağaçları arasında çeşmeli bir avludan oluşan küçük bahçe, son birkaç dakikası kalmış olan gezinin hızlı ve telaşlı temposu içinde hak ettiği ilgiyi göremiyor bizden. Oldukça sade olan kapıdan içeriye girdiğimiz andan itibaren Nasri Sarayları gezimiz toplam bir saat 10 dakika sürdü. Daha fazla kalmak isterdim ama gündüz de gelseniz pek bir şey değişmiyor. Zira Elhamra yönetimi tarafından belirlenmiş kısıtlı zamanda gezmekten başka şansınız yok. Sarayları gece gezmek pek çoklarına göre bir ayrıcalık. Işıklandırılmış ortamda sarayı gezmek çok güzel ve değişik bir duygu. Ama bazı yerlerde (özellikle Aslanlı Avlu) içimden “ya burayı gündüz görmek vardı” dediğim oldu. Belki bunu böyle bir şansım olmadığı için söylüyorum, bilemiyorum. Yine de bir masal diyarında geçen yaklaşık 1,5 saatlik müthiş bir gezi olduğunu söylemem lazım. Gerçi daha tamamlanmadı, ertesi gün bahçeler ve Generalife Sarayını gezeceğiz. Yani Elhamra’nın anlatacakları henüz bitmedi… Elhamra Sarayı’nı terk ettiğimizde saatler 23.30’u gösteriyordu. Gezimize başlarken yürüdüğümüz yolu geriye doğru yürüdük ve ana kapının orada bizleri bekleyen otobüsümüze bindik. Otelimize geldiğimizde saatler gece yarısını gösteriyordu. Şehrin tarihi merkezine sadece 10 dakikalık yürüyüş mesafesinde bulunan Sercotel Gran Hotel de Luna Granada dört yıldızlı güzel bir otel. Odalar ferah, kahvaltı çeşitleri yeterli, interneti tatmin edici. Beni en çok memnun eden husus ise elbette merkeze çok yakın olması. Özellikle ertesi günkü serbest zaman sonrası arkadaşların otele ulaşımı oldukça kolay olacak. Otele gelişimiz ve yerleşme geç vakit olduğu için hareket saatimizi sabah 10.00 olarak belirledik. Bunda biraz da İspanya’da tur otobüslerinin en az 10 saat çalışmaması prensibi de etkili oldu elbette. Sabah kahvaltımızı yapıp otelden ayrıldığımızda saatler 10.15’i gösteriyordu. Artık Endülüs gezimizin altıncı ve son günü gelmişti ve yüzlerde yeni keşiflerin heyecanı ile birlikte yorgunluk da okunuyordu. Ancak son günümüzde hava bize azizlik yaptı ve kapalı, yer yer yağmurlu bir gün bizi bekliyordu. Hava tahminleri açısından bakarsak en azından öğlene kadar yağmur bizimle olacaktı. Bugünkü programımızda öncelik Elhamra Sarayı’nın bahçeleri, Generalife ve Alcazaba olduğu için tekerlekler Elhamra’ya doğru dönmeye başladı.Elhamra Sarayı’nın ana giriş kapısında yerel rehberlerimizle buluştuk. Bir gün önceden teslim ettiğimiz biletlerimizi geri aldıktan ve kulaklıklarımızı taktıktan sonra bahçeler bölümüne doğru ilerledik. Yağmur yavaş yavaş atıştırmaya başladı ve Elhamra gezimiz boyunca sağ olsun bizlerden ayrılmadı. Elhamra bahçeleri bölümü Generalife ve bahçeler olarak biliniyor. 1302-1309 yılları arasında 3. Muhammed’in sultanlığı döneminde, tüm şehrin ve Genil ile Darro nehirlerinin keyifli manzarasını sunan “Cerra del Sol” yani “Güneş Tepesi” üzerine inşa edilen yazlık saray Generalife, Elhamra’nın dışında, bağımsız bir bölüm olarak düşünülmüş. Sierra Nevada dağlarından kanallarla buraya taşınan su ile birlikte envai çeşit bitki yetiştirilerek bahçelerle birlikte muazzam bir yer haline gelmiş. Sultanın özellikle sıcak yaz günlerinde dünyevi işlerden uzaklaşmak, rahatlamak için sığındığı bir yer olarak düşünülebilir. Generalife kelimesinin kökeninin “Cennet’ül Arif” yani yüce cennet bahçesi olduğu söyleniyor ve şehir Hristiyanların eline geçtikten sonra böyle adlandırıldığı belirtiliyor. Bazı kaynaklarda da mimarın bahçesi anlamına geldiği yazılı. Hangisi doğru bilemiyorum ama bu bölgeye Nasri Sarayı’nda yaşayanların cennet özleminin karşılığı olarak bakılabilir. Kuranı kerimde tasvir edilen cennetin bir benzerini inşa etme amacı taşıdığı noktasında oldukça fazla kaynak okudum. 160’dan fazla çiçekle bezenmiş, portakal, servi ağaçları ile süslenmiş, akan suların verdiği serinlikle bezenmiş bu muhteşem güzellik için “cennetten bir parça” yorumunu yapmak hiç de yanlış olmayacak. Generalife Sarayı ve bahçelerin orijinal haline ne kadar sadık kaldığı noktasında ciddi tereddütler var. Zira Müslüman hakimiyetinden sonra da bu bölümde ciddi değişiklikler ve ilaveler yapılmış. Örneğin daha kompleksin başlangıcında yer alan tiyatro ve konser alanı 20. Yüzyılın şaheserlerinden biri. Hemen devamında yer alan ve Aşağı Bahçeler (Jardines Bajas) olarak bilinen bölge zaten ilk halinde yokmuş ve 1930’larda Fransız üslubuyla inşa edilmiş. Sarayı gezerken bazı odalarda hem alt hem de üst tarafta pencereler görebiliyorsunuz. Alt taraftakiler yapının orijinalinde bulunan, yere oturan insanlar için yapılmışken daha yukarıdakiler ise sonradan sandalye ve koltuklarda oturanlar için inşa edilmiş. Elbette bu değişiklikler farklı bazı yapım-onarım işlerini de beraberinde getirmiştir. Bu da bölgenin, tamamen olmasa da, önemli ölçüde orijinal halinden koparıldığı anlamına geliyor. Rehberimiz Murat Bey, Elhamra yönetimi tarafından tavsiye edilen gezi rotasını uyguluyor. Zaten giriş ve çıkışlar kontrollü yapıldığı için pek fazla bir alternatifi de bulunmuyor. Bizi ilk karşılayan daha önce de bahsettiğim Tiyatro ve Konser alanı. 1950’lerde başlayan dönüştürme çalışmaları 1990’lara kadar gelişerek devam etmiş. Alan her yıl Granada Dans ve Müzik Festivaline ev sahipliği yapıyormuş. Tiyatronun devamında Aşağı Bahçeler yer alıyor. Orijinal halinde Elhamra Sarayı ile Generalife arasında herhangi bir bağlantı bulunmuyormuş. Hatta çoğu zaman iki yapı arasında ulaşım için atlar kullanıyormuş. Sonradan birleştirme gündeme gelince Aşağı Bahçeler inşa edilmiş. Bu bölge aslında üç farklı bölümden oluşuyor: 1931’da inşa edilen, güllerden ve servi ağaçlarından oluşan Labirent bahçesi, 1951’de mimar Prieto Moreno tarafından düzenlenen ve sulama kanalları ile pergolelerden oluşan Müslüman bahçesi ve nihayet 1952’de oluşturulan tiyatro alanı. Bu üçlü “Yeni Bahçe” olarak adlandırılıyor. Her ne kadar tarihi olmasa da güzel ve bakımlı olduğunu söylemek lazım. Upuzun servi ağaçlarının çevrelediği yoldan giderken bir taraftan da ahmakıslatan modunda yağan yağmurdan korunmak için her türlü numarayı yapıyordum. İnce ince yağan yağmur fotoğraf makinelerinin çalışmasını hiçbir surette etkilemiyordu. Muhteşem güzelliğin her anını yakalamak isterken Murat beyin söylediği bazı şeyleri duymuyordum bile. Öyle ya insan hayatında kaç defa Elhamra Sarayını gezebilir ki… Aşağı bahçelerden sonraki ilk noktamız Descabalgamiento Avlusu. Tam Türkçesi “Attan İnme Avlusu” gibi bir şey oluyor. Saraya gelen sürücüler içeriye girmek için burada atlarından indikleri için bu ismi almış. Kemerli bir kapının altından birkaç basamak içeriye doğru yürüyünce küçük avluyu görüyoruz. Dar kapıdan içeride bizi muhteşem bir avlu daha bekliyor: Su Kanalı Avlusu (Patio de la Acequia) İslami dönemden çok fazla izler taşımasa da 48,70 metre uzunluğunda ve 12,80 metre genişliğindeki avlu Generalife kompleksinin en önemli yerlerinden birisi. Bir iç bahçe olarak oluşturulan avlunun ortasındaki geniş kanalın etrafı çiçek ve ağaçlarla süslenmiş. Dağlardan gelen suyun sarayda dolaşması amacıyla yapılan kanallar ve sonradan monte edilen fıskiyelerle oldukça güzel bir görünümü var. Sürekli su sesi hakim olduğu için sarayın ileri gelenlerinin önemli bazı konuları burada konuştuklarına dair rivayetler de mevcutmuş. Avlunun bir tarafı 1670 yılında ojival mimari tarzında inşa edilmiş olan 18 kemerin bulunduğu eski şapel bölümü. Avlunun kuzey ve güney taraflarında iki farklı küçük kasır bulunuyor. İki katlı bu kasırlardan birisi seyir terası gibi organize edilmiş. Kemerli bölümden de güzel fotoğraflar çekebilmek mümkün. Pencereler oldukça alçak, bu da yere oturan insanlar için inşa edildiğini gösteriyor. Terastan görünen Elhamra manzarası harika. Kuzey taraftaki kapıdan çıktığımız takdirde bir sonraki ziyaret noktamız Sultan Avlusuna (Patio de la Sultana) ulaşıyoruz. Ortasında portakal ağaçları ile yeşilliklerden oluşmuş minik iki labirenti çevreleyen kanallardan oluşan avlu Müslümanlardan sonraki dönemde 1584 yılına tarihleniyor. Avlunun bulunduğu yer orijinal halinde saray hamamının bulunduğu yermiş. 19. Yüzyıla kadar bir de taş çeşmesi varmış ama bugün görebilmek mümkün değil. Bir tarafındaki heybetli duvarın üzerinde karşılıklı iki aslan figürü bulunuyor. Avlunun etrafındaki servi ağaçları nedeniyle “Servili Avlusu” olarak da biliniyormuş. Bazı kaynaklarda da “Sultanın Servili Avlusu” olarak da karşımıza çıkabiliyor. Nasrid Saraylarını gezerken Boabdil’in babası Ebu’l Hasan’ın Abencerrages Salonu’ndaki katliamından bahsetmiştim. Hikayenin kahramanlarından birisi olan Züreyde, Ebu’l Hasan ile evlendikten sonra yaramazlık yapmaya devam ediyor ve bu sefer de kocasını bir başka erkekle aldatıyor. Nerede mi? İşte şu anda içinde bulunduğumuz saltanat köşkünde, hatta bahçedeki servinin dibinde… Elhamra ile Generalife’ın iki ayrı saray olduğu düşünüldüğünde, aradaki mesafe dikkate alındığında böyle bir ihtimal olabilir diye düşünmeden edemiyor insan. Ancak bu kadar saray görevlisinin bulunduğu yerde bunu yapmak için ya deli, ya da aptalcasına aşık olmak lazım. Yorum sizin… Generalife Saray ve bahçeler gezimizi tamamladıktan sonra bu sefer Elhamra’nın en eski yeri olarak bilinen Alcazaba’ya geldik. Yağmur ufak ufak devam etse de hava yavaştan açılmaya başladı. Tarihi çok daha eskilere dayansa da resmi kayıtlara göre Alcazaba’da ilk yapılaşma 889 yılında Müslümanlarla Hristiyanlar arasında yapılan savaş zamanında Sawar bin Hamdun zamanında olmuş. Daha çok askeri amaçlarla inşa edilmiş olan bölüm zamanla geliştirilmiş ve bugünkü halini de 1. Muhammet zamanında almış. Şehir Hristiyanların eline geçtikten sonra da eklemeler ve değişiklikler devam etmiş. Bir dönem hapishane olarak da kullanılan Alcazaba, tıpkı Nasri Saraylarında olduğu gibi, uzun yıllar boyunca kaderine terkedilmiş. Sonradan 19. Yüzyılın sonları ve 20. Yüzyılın başlarından itibaren restorasyon çalışmaları başlamış. Şarap Kapısından içeriye geçtiğimizde genişçe bir meydana giriyoruz. Meydanın ismi Plaza de Aljibes, yani Sarnıçlı Meydan. Hristiyanlar burayı ele geçirdikten sonra bu alanın bir bölümünü sarnıç olarak kullanmışlar meydan da ismini oradan almış. O dönemler burada üzüm ve şarap satılan bir pazar kuruluyormuş ve bazı özel günlerde de bedava şarap dağıtılıyormuş. Uzun yıllar sonra meydan tarihi bir güne de ev sahipliği yapmış. Unutulmakta olan Flamenko dansını ayağa kaldıran dans yarışması 13 Haziran 1922’de burada düzenlenmiş. Bir anlamda yeniden sahip çıkılması olarak da yorumlanabilir. Alcazaba’ya girdikten sonra bizi karşılayan meydan Savaş Meydanı. Kuşatma zamanı savunma stratejileri planlanırken barış zamanında ise askeri törenlere ev sahipliği yapıyormuş. Alcazaba’nın en güzel noktası “Torre de la Vela”, pek çoklarının tabiriyle “Gözetleme Kulesi”. Alcazaba’nın ilk kulesi olarak kabul ediliyor ve kompleksin etrafındaki diğer kulelerle de sürekli irtibat halinde olmasına dikkat ediliyor, böylece güvenliğin sağlanması hedefleniyormuş. Uç noktasında bulunan çanın adı “La Vela” yani “gözcü” olduğu için kule adını buradan alıyormuş. Şehrin Hristiyanlar tarafından ele geçirildiği 2 Ocak 1492 sabahı, bir din adamı, 26 metre yüksekliğindeki kuleye gümüş bir haç dikmiş ve şehirde Müslüman hâkimiyetinin sona erdiğini herkese ilan etmiş. Zamanla bu haç yerine bahsettiğim çan getirilmiş ve bir tür hâkimiyetin göstergesi olarak kabul edilmiş. Dar merdivenlerden biraz kendinizi zorlayarak yukarıya çıktığınızda nefis bir Granada manzarası sizleri bekliyor. Bazı arkadaşlar çıkmak için kendilerini zorlamadılar ama bence büyük yanlış yaptılar. Buraya kadar gelmişken birkaç dar merdivenin engellemesine izin vermemek lazım. Neyse herkesin gezi anlayışı kendine elbette… Saat 13.00 civarında Elhamra gezimizi tamamlamıştık. Ayrılmak zor oldu doğrusu. Sadece bizim için değil, bu topraklarda yaşamış herkes için buralardan ayrılmak her zaman zor olmuş. Amin Malouf’un “Afrikalı Leo” kitabının ilk bölümünde şehrin Hristiyanlar tarafından kuşatılması, ele geçirilmesi ve devamındaki olaylar oldukça güzel anlatılmıştı. Müslüman nüfusa her ne kadar tercih hakkı verilmiş olsa da insanların yaşadığı huzursuzluk, içsel isyan ve kavgalar, yaşanılan kararsızlıklar her satırında hissedilebiliyor. Özellikle son hükümdar Boabdil’in şehri savaşmadan teslim etmesine yönelik kızgınlıklar net bir biçimde ortaya dökülmüş. Nasıl kızmasınlar, kendi ailesi ve önemli vezirlerini kurtarabilmek adına “şehir istila edilmesin” gerekçesine sığınarak şehrin anahtarını Kastilya krallarına teslim etmek çok acı olsa gerek. Kolay bir şey olmadığını bununla ilgili hikayeyi Enis Meriç’in Radikal’de yayımlanan yazısından da anlayabiliriz: "1492 yılında Endülüs devletini tarihin karanlıklarına götüren Elhamra kararnamesini kabul eden Ebu Abdullah Muhammet (Boabdil), sarayı İspanya Kralı II. Fernando ve Kraliçe Isabella’ya teslim etmişti. Bu günden sonra Ebu Abdullah ailesiyle birlikte Elhamra’yı terk ederek Granada’nın Nevada doruklarında yer alan Alpujarras denen bölgeye yerleşirler. Bir süre orada yaşarlar. Ve gün gelir Ebu Abdullah ailesiyle beraber Granada’yı terk etmek için yola koyulurlar. Endülüs'ü terk etmek için yola koyulan Ebu Abdullah, Granada’nın Padul dağlarına bakan eteklerinden son kez Elhamra’ya bakıyordu. 2 Ocak 1492 sabahı Kardinal Don Pedro de Mendoza, Elhamra Sarayı’nın batısında Alcazaba denilen eski kalenin 26 metre yüksekliğindeki (Torre de la Vela) yelken kulesine gümüş haç dikerek, İspanya'da Müslüman hâkimiyetinin sona erdiğini ilan eder. O gün yola koyulan Ebu Abdullah tamda o gün bir kayanın üzerine çıkar ve Elhamra’ya son kez bakar. Bu durum karşısında yüreğinin ıstırabına dayanamaz başlar ağlamaya, gözyaşları ıstırabından hıçkırıklara dönüşür. Ve son kez dudakların şu sözler dökülür: Elveda Elhamra elveda Endülüs....Ebu Abdullah'ın halini gören annesi emire Ayşe hatun ise tarihe damgasını vuracak, ibret olacak şu sözleri söyler oğluna: Ağla hain ağla. Uğrunda savaşmayıp, erler gibi koruyamadığın memleket için şimdi kadınlar gibi ağla..” Gerçekten ibretlik bir hikaye olduğunu söylemek lazım. Bu hikaye yazılı resmi bir belgede yer almıyormuş ama pek çok roman ve şarkıda bahsediliyormuş. İspanyollar Boabdil’in hıçkırıklarla ağladığı tepeye “Puerto del Suspiro del Moro” (Mağripli’nin (Arabın) İç Çektiği Yer) adını vermişler. Bugün de Granada gezi kitaplarında ya da broşürlerde bu tepeden aynı isimle bahsediliyor. Elhamra Sarayı bence imkanı olan herkesin mutlaka görmesi gereken muhteşem bir kompleks. Hatta imkanınız olursa en azından açık alanlarda daha fazla zaman geçirmek lazım. Çok az yer insana bu denli keyif, zevk ve hüznü bir arada sunabilir. Hele bir de gitmeden önce bazı kaynakları okuyarak giderseniz ve orada size bunlardan bahsedebilecek bir rehberle gezerseniz eminim çok daha büyük bir mutluluk duyacaksınız… Seyahatle Kalın... ELHAMRA PRATİK REHBERİ Elhamra Sarayı gezimizi sizlerle paylaştıktan sonra genel olarak sarayı nasıl gezebileceğiniz hakkında bazı bilgiler vermek istiyorum. Zira pek çok ülkede pek çok yer gezdim, bu kadar kurallara bağlanmış ve kısıtlamalara tabi tutulmuş bir yer görmedim. Günde 6.600 ziyaretçi ile sınırlandırıldığını, biletinizde yazılan saatte hazır olmadığınız takdirde hiçbir surette içeriye alınmadığınızı, Nasri Sarayları bölümünde en çok 30 dakika kalabildiğinizi düşünürseniz ne demek istediğimi anlayabilirsiniz. Belki düşük sezon olarak kabul edilen kış aylarında daha rahat bir ziyaret gerçekleştirebilirsiniz ancak Mayıs-Ekim ayları arasında Elhamra’yı ziyaret edecekseniz biletinizi önceden almanızı tavsiye ederim. Elhamra Sarayına Nasıl Gidebilirim? El Hamra’ya otobüsle gelmek isteyenler için iki farklı alternatif bulunuyor. Bunlardan ilki ve öncelikli tercih edeceğiniz Plaza Isabel La Catolica’dan binebileceğiniz C3 numaralı küçük otobüsler. Bir diğer alternatif ise yine aynı noktada binebileceğiniz C4 numaralı otobüsler. Ancak C4 nolu otobüs El Hamra durağında durmadığından kısa bir yürüyüş yapmanız gerekiyor. Tek binişlik otobüs biletinin fiyatı 1,20€. Bileti otobüsten de alabiliyorsunuz. Elhamra otobüs seferleriyle ilgili daha detaylı bilgiye www.lovegranada.com internet sitesinden ulaşabilirsiniz. “Granada Tourist Train”, Elhamra’ya ulaşmak dışında size Granada’nın farklı noktalarını da gezme şansı veriyor. Bir gün geçerli yetişkin bileti 8€, iki gün geçerli bilet ise 12€. 8 yaşından küçük çocuklar ücretsiz. Arzu ederseniz 55-100€ ödeyerek tren biletinizi, Elhamra giriş ücreti ile farklı atraksiyonlar dahil olacak şekilde de alabiliyorsunuz. Her yarım saatte bir kalkan trenin, Elhamra’nın da dahil olduğu gündüz rotasında 11 durak, gece rotasında ise 7 durak bulunuyor. Granada Tourist train hakkında daha detaylı bilgiye www.granada.city-tour.com internet sitesinden ulaşabilirsiniz. Bacaklarına güvenenler için El Hamra’ya yürümek yaklaşık 30-40 dakika sürüyor. Yalnız, Sarayın bir tepede olduğunu unutmayın. İlle de yürüyeceğim diyorsanız Plaza Nueva’dan başlayan ve Cuesta de Gomerez boyunca ilerleyen yol yaklaşık 1 km sonra El Hamra Giriş Ofisine ulaşıyor. Taksiye binmek isteyenler ise merkezden 6-7 € civarında bir ücreti gözden çıkarabilirler. El Hamra Sarayı Ziyaret Saatleri Ne Zaman? El Hamra Sarayı, 25 Aralık ve 1 Ocak günleri hariç olmak üzere yılın tüm günlerinde ziyaret edilebiliyor. Saray biletleri için üç farklı zamanlama mevcut: Sabah, öğleden sonra ve gece. Nasri Saraylarına son giriş kapanıştan bir saat önce olmak zorunda. Eğer Nasri Saraylarının giriş randevusu günün son saatine verilmişse diğer bölümlerin önceden gezilmesi tavsiye ediliyor. Gişeler açılış ve kapanış saatlerinden yarım saat önce açılıyor/kapanıyor. Sarayın açılış ve kapanış saatleri aşağıdaki gibidir: 15 Ekim – 14 Mart Gündüz Ziyareti Sabah: Her gün 08.30-14.00 Gündüz Ziyareti Öğleden Sonra: Her gün 14.00-18.00 Gece Ziyareti: Cuma ve Cumartesi 20.00-21.30 15 Mart - 14 Ekim Gündüz Ziyareti Sabah: Her gün 08.30-14.00 Gündüz Ziyareti Öğleden Sonra: Her gün 14.00-20.00 Gece Ziyareti: Her gün (Pazar ve Pazartesi hariç) 22.00-23.30 El Hamra Sarayının gündüz biletleri aynı gün geçerli. Tüm saray kompleksini gezebilmeniz için en az üç saatlik bir zaman dilimine ihtiyacınız var. Elhamra Biletleri Nasıl Alınabilir? Elhamra biletinizi üç farklı yolla satın alabilirsiniz: İnternet, telefon ve doğrudan. - Internet üzerinden www.alhambra-tickets.es.com ya da 902 888 001 numaralı telefonu arayarak rezervasyon yaptırabilirsiniz. Her iki satın almada da bilet ücreti dışında 1,40€ rezervasyon bedeli ödüyorsunuz. Rezerve ettiğiniz bileti “La Caixa” bankasının Endülüs bölgesindeki herhangi bir ATM’sinden ya da El Hamra Sarayının girişinde bulunan otomatik bilet makinelerinden alabilirsiniz. Bunun için bileti internetten rezerve ettiğiniz kredi kartınızın yanınızda olması gerekiyor. ATM ya da otomatik bilet makinesi yerine ofisten almak isterseniz kredi kartınızın ya da internetten bileti aldıktan sonra size gönderilen çıktının yanınızda olması gerekiyor. Yukarıda bahsedilen biletleri, genel kurallar dahilinde, indirimli satın almış olanlar ise biletlerini sadece ofisten alabiliyorlar. İndirimin geçerli olduğu kimlik, kart vb. şeyin mutlak surette yanınızda bulunması gerekiyor. Biletini banka ATM’lerinden alanlar, bilet ofisine uğramadan doğrudan doğruya ziyaretlerine başlayabiliyorlar. - El Hamra biletinizi doğrudan doğruya girişte bulunan ofisten ya da otomatik bilet makinelerinden de alabilirsiniz. Otomatik bilet makinelerinden alınan her bir bilet için de 1,40€ ilave ücret ödemeniz gerekiyor. Ancak unutmayın; her gün için belirli sayıda bilet ofis ya da otomatik bilet makinelerinden satılıyor. Özellikle yüksek sezonda uzun kuyrukların sonunda o günkü maksimum bilet satışına ulaşarak biletinizi alama ihtimaliniz bulunuyor. Satın alınan her biletin üzerinde hangi saatler dahilinde gezebileceğiniz yazıyor. Özellikle Nasri Sarayını hangi saatler arasında gezebileceğiniz açık bir biçimde bilet üzerinde görülüyor. Bu sürenin başlangıcında yerinizi alamazsanız maalesef biletiniz yanıyor ve yeniden bilet almak zorunda kalıyorsunuz. Bireysel bilet alımlarında bir kişi en fazla 10 adet bilet alabiliyor. El Hamra Bilet Türleri ve Ücretleri Nelerdir? El Hamra’yı gezmek için farklı bilet türlerinden birisini seçmeniz gerekiyor. Bu bilet türleri aşağıda belirtiliyor: - Gündüz Ziyaret Bileti: Bu biletle Alcazaba, Charles V Sarayı, Nasri Sarayları, Generalife, Hamamlar ve Bahçeleri gezebiliyorsunuz. Gündüz ziyareti, yukarıda saatlerini belirttiğimiz sabah ve öğleden sonra seansları şeklinde yapılabiliyor. Yetişkin Bilet Ücreti: 14€ 12 Yaş Altı Çocuk: Ücretsiz 12-15 Yaş Arası Çocuk: 8€ 65 Yaş Üstü Yetişkin: 9€ - Gece Ziyaret Bileti: Yukarıda belirtilen saatler dahilinde iki türlü gece ziyareti yapılabiliyor; sadece Nasri Sarayları ziyareti ya da Generalife Saray ile bahçelerin ziyareti. Bahsi geçen iki gezi de aynı saatlerde yapılmak zorunda olduğundan birbirinden bağımsız iki ziyaret olarak değerlendiriliyor. Bir başka deyişle bunlardan sadece birisi için bilet aldığınızda diğerini gezme şansınız olmuyor. Nasri Sarayı Yetişkin Bilet Ücreti: 8€ Nasri Sarayı 12 Yaş Altı Çocuk: Ücretsiz Bahçeler Yetişkin Bilet Ücreti: 5€ Bahçeler 12 Yaş Altı Çocuk: Ücretsiz - El Hamra Experiences Bileti: Granada’da nispeten daha fazla zamanı olanların tercih ettiği bu biletle Nasri Saraylarını gece vakti gezerken, Bahçeler ve diğer bölümleri ise ertesi gün sabah programında gezebiliyorsunuz. Bunun için size verilen bileti ertesi günkü ziyaret için de saklamak durumundasınız. Yetişkin Bilet Ücreti: 14€ 12 Yaş Altı Çocuk: Ücretsiz 12-15 Yaş Arası Çocuk: 8€ 65 Yaş Üstü Yetişkin: 9€ - Bahçeler Ziyareti Bileti: Sarayın ana bahçelerinin tamamını kapsayan bu bilet sadece gündüz seanslarında kullanılabiliyor. Generalife Sarayı ziyareti hariç spesifik bir saati olmadığı için sabah ya da öğleden sonra istenilen saatlerde gezmek mümkün. Paseo de los Cipreses, Secano, Jardines de San Francisco, Jardines de los Adarves, Alcazaba, Rauda, Generalife gezilebilen yerler. Bahçeler Yetişkin Bilet Ücreti: 7€ Bahçeler 12 Yaş Altı Çocuk: Ücretsiz Bu noktada önemli bir hususu bildirmekte yarar var. Her ne kadar 12 yaş altı çocuklar ücretsiz de olsa mutlaka onlar için de bilet alınması gerekiyor. Zira içerideki ziyaret sırasında bazı noktalarda konulmuş olan turnikelerden geçebilmek için biletin okutturulması gerekiyor. Ayrıca indirimli bilet almış olanlar indirimin geçerli olduğu kimlik, kart vb. şeyi mutlak surette yanlarında bulundurmaları gerekiyor. Arzu ederseniz tüm ziyaretler için Ana Girişteki ofisten kulaklık rehber satın alabilirsiniz. İngilizce, İspanyolca, Almanca, Fransızca ve İtalyanca dillerinde hizmet veren kulaklık rehber için 6,50€ ödemeniz gerekiyor. Akıllı telefonu olanlar için Ana Girişteki ofisten bluetooth ile indirebileceğiniz mobil rehberi de ücretsiz alabilirsiniz.Kalabalık grup halinde El Hamra’yı gezmek isterseniz her 30 kişi için bir lokal rehberiniz olması gerekiyor. Gruplar için tüm işlemler lokal rehberler aracılığıyla yapıldığı için bu kurala istisnasız uyulmak zorunda. El Hamra Ziyareti İçin Özel Turlar Mevcut mu? El Hamra Saray Kompleksi Konseyi, grup halinde gezebileceğiniz turlar da organize ediyor. Bunlardan öne çıkanları aşağıda inceleyelim: -El Hamra ve Generalife Rehberli Tur: Yetişkin ücreti 55€, 8-12 yaş arası 28€ olan bu rehberli turlar İngilizce, İspanyolca, Fransızca, Almanca ve İtalyanca olarak gerçekleştiriliyor. Merkezi konumdaki otelinizden ulaşımın da dahil olduğu turlar Nasrid Sarayları, Generalife Bahçeleri ve Alcazaba’yı kapsıyor. -El Hamra ve Generalife Rehberli Tur: (Ulaşımsız) Yetişkin ücreti 36€, 8-12 yaş arası 16€ olan bu rehberli turlar İngilizce ve İspanyolca olarak gerçekleştiriliyor. Turda Nasrid Sarayları, Generalife Bahçeleri ve Alcazaba’yı kapsıyor. -Küçük Grup Özel Tur: 2-10 kişilik özel grubunuz için düzenlenen bu turların fiyatı 200-400€ arasında değişiyor. Giriş biletleri ile rehberlik ücretinin dahil olduğu ve tüm kompleksi kapsayan gezi için önceden rezervasyon yapılması gerekiyor. El Hamra Ziyaretinde Özel Kurallar Mevcut mu? El Hamra Saray Kompleksini gezerken bazı kurallara uymanız gerekiyor. Aksi durumda keyifli bir gezinin can sıkıcı bir olaya dönüşmesi ihtimali bulunuyor. - Nasri Saraylarında yarım saatlik sürede en çok 300 kişinin bulunmasına izin veriliyor. - Rezervasyon yaptırdığınız biletlerin en geç Nasrid Sarayları ziyaret saatinizden bir saat öncesine kadar tercih ettiğiniz yerden alınması gerekiyor. - Nasrid Sarayları sadece biletinizin üzerinde yazılı olan saatler arasında ziyaret edilebiliyor. Belirtilen saatte orada olmazsanız hiçbir koşulda içeriye giremiyorsunuz. - Nasrid Saraylarını gezerken bazı noktalarda otomatik turnikelerden geçmeniz gerekiyor. Biletinizi gezi sırasında kaybederseniz bulunduğunuz noktadan ileri gidemiyor ve geri dönmek zorunda kalıyorsunuz. - Sırt çantaları, bebek arabaları ve büyük çantaların ana girişteki ücretsiz emanet kasalarına bırakılması gerekiyor. - Kapalı mekanlarda sigara kullanmak, bir şeyler içmek ve yemek kesinlikle yasak. - Özel izniniz yoksa, gece ziyaretleri dahil, tripod ve flashla resim çekmek yasak. - Ziyaret sırasında duvarlara, kolonlara ve bahçedeki çiçeklere dokunmak yasak. - Bahçeleri gezerken havuzlardaki suyu kullanmak, çimlere basmak ya da üzerine yatmak yasak. - Rehber köpekler hariç hayvanla ziyaret yasak. El Hamra Saray Kompleksi Gezilecek Yerler Nerelerdir? Farklı rotalar olabilmekle birlikte Elhamra Saray kompleksinde gezilecek yerleri temel olarak dört farklı kategoride ele alabaliriz: 1- Alcazaba 2- Nasrid Sarayları (Partal dahil) 3- Generalife Saray ve Bahçeleri 4- Carlos V Sarayı, Güzel Sanatlar Müzesi, Santa Maria Kilisesi ve diğer yerler 1- Alcazaba: Elhamra Kompleksinin en büyük ve en eski bölümünü oluşturan Alcazaba esas itibariyle askeri amaçlar için inşa edilmiş. Emevilerden önce de burada bulunan kale kasaba Muhammet 1 tarafından geliştirilmiş. Alcazaba ziyaretinizde Savaş Meydanı (Place of Arms), Kırık Kule (Torre Quebrada), Koruma Kulesş (Torre del Homenaje) ve Gözetleme Kulesi (Torre de la Vela) göreceğiniz yerler arasında. Gözetleme Kulesine çıkış gözünüzü korkutmasın. Güzel bir şehir ve Elhamra manzarası sizi bekliyor. 2- Nasri Sarayı ve Partal: Kompleksin en güzel ve en gözde yeri olarak kabul edilen Nasrid Saraylarının temeli 1236 yılında Nasri Hanedanı Muhammed bin Yusuf zamanında atılmış, aynı sülaleden gelen diğer sultanlar tarafından yapılan ilavelerle bugünkü halini almış. Mexuar (Meşveret Salonu), Oratory, Palacio y Patio de los Leones (Aslanlar Avlusu ve Sarayı), Palacio de Comares (Komares Kasrı) Sala de las dos Hermanas (İki Kız Kardeş Salonu), Sala de Los Embajadores (Elçiler salonu), Sala de Los Mocarabes (Mokarab Salonu), Sala de Los Reyes (Krallar Salonu), Sala de Los Abencerrajes (İbni Sarac Divanhanesi), Palacio y Patio de las Partal (Partal Sarayı ve Avlusu), Hamamlar ve Harem görebileceğiniz yerlerden bazıları. 3- Generalife Saray ve Bahçeleri: Sultanların dinlenme mekanı olarak 14. Yüzyılın başlarında inşa edilen Generalife Saray ve Bahçelerinin isminin “Cennet ül Arif” ten geldiğine inanılıyor. Kuranda tarif edilen cennetin yeryüzündeki yansıması olarak inşa edildiği iddia edilen bahçeler huzuru bulacağınız keyifli yerlerden biri. 4- Carlos V Sarayı, Güzel Sanatlar Müzesi, Santa Maria Kilisesi ve Diğer Yerler: Hristiyanların Granada’yı işgal etmesinden sonra inşa edilen Carlos Sarayı, bir zamanların Elhamra Camii olan bugünün Santa Maria Kilisesi, Carlos Sarayının içinde yer alan Güzel Sanatlar Müzesi ziyaret edebileceğiniz diğer yerler. Bununla birlikte Puerta de Justica (Adalet Kapısı), Puerta del Vino (Şarap Kapısı), Puerta del Arrabal (Arrabal Kapısı) görebileceğiniz tarihi mekanlar arasında. Elhamra Sarayı ile ilgili merak ettiğiniz her şey hakkında daha detaylı bilgiye www.alhambra-patronato.es internet sitesinden ulaşabilirsiniz. |
Yazılan Yorumlar... | |
hakangeziyor (06 Şubat 2018) |
Teşekkürler... Deneyimlerinizi bizimle paylaşırsanız çok memnun oluruz.. |
f_b (31 Ocak 2018) |
Bu kadar detaylı bir anlatım için teşekkür ederim. nisan ayında çok işimize yarayacak |
hakangeziyor (07 Mart 2017) |
Şükran hocam teşekkürler...Devamı da gelecek... |
Şükran Şahin (26 Şubat 2017) |
Harika bi bölge harika bi saray☺Harika bi gezgin Yazısı👍Kutlarım |