“Eşsiz güzelliklerdeki kadınlara hem tapılır hem lanet okunur. Burası Akdeniz’in bazen sevimli, bazen gizemli fakat her zaman alımlı küçük kızıdır. Şanslıdır. Çünkü hem ilk hem de son bakışta da güzeldir. Beşparmak Dağlarından ilk kez karşınıza çıktığında çeler gönlünüzü, yaklaştıkça daha da yakar içinizi. Aşkı bir alev gibi parlayıp sönenlerden değil, yüzü hatıralardan silinmeyenlerdendir.”
Güzel bir Mart gününde Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Başkenti Lefkoşa’da başlayan sonrasında güzellikleriyle tüm kuzeyde devam eden, binlerce yıllık tarihi, kültürü, iklimi, doğası ve insanlarıyla ünlenmiş cennete olan yolculuğumuza başlıyoruz.
Akdeniz'in mükemmel iklimi, sıcak ve dost canlısı insanları, tertemiz ve bozulmamış muhteşem doğasıyla tanınan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti Akdeniz’in Sicilya ve Sardunya’dan sonra üçüncü büyük ve üç kıtayı birleştiren en güzel adasıdır. Kilometrelerce uzunluğundaki sahil şeridi, kumsalları ve 9000 yıllık görkemli tarihi ile daima Akdeniz’in en gözde adası olmuştur. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti tipik Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü, yazların sıcak ve kurak, kışların ılık ve yağışlı geçtiği bir ülkedir. Bu eşsiz güzellik için Efsanede Sezar'ın Kleopatra'ya aşkını kanıtlamak için bu adayı vermesi anlatılıyor.
1960’lı yılların başında Kıbrıs’ta yaşayan Rum ve Türk halkları arasında kurulan ortak Kıbrıs Cumhuriyeti yaşanan iç çatışmalar sonucu sürdürülemez olmuş ve 15 Temmuz 1974 tarihinde Yunan askeri yönetiminin Kıbrıs’da darbe yaptırmasının sonucu olarak gerçekleşen Kıbrıs Barış Harekâtı ve sonrasın da gerçekleşen İkinci Barış Harekâtı’nın hemen ardından ikili görüşmelerle varılan mutabakat gereği nüfus mübadelesi yapılmış ve Rumlar güneye Türkler ise kuzeye konuşlandırılmıştı. Böylece iki bölgeli ve iki toplumlu bir federal yapı için uygun ortam sağlanmış oldu. 13 Şubat 1975 günü Kıbrıs Türk Federe Devleti’nin ilanıyla başlayan siyasal süreç 15 Kasım 1983 tarihinde KKTC’nin ilanı ile neticelendi. Günümüzde ve yakın tarihimizde Kıbrıs, stratejik pozisyonu nedeniyle asırlarca Doğu Akdeniz ülkelerinde egemen olan veya olmaya çalışan devletler tarafından yönetilmek istenmiştir. Doğu Akdeniz’de ticaret ve son dönemlerde de petrol ulaşım yollarını kontrol altında tutan Kıbrıs Adası siyasal, ekonomik ve askeri sebeplerle Orta Doğuda son derece önemlidir. Bu kritik önemdendir ki Kıbrıs adeta Süveyş Kanalı’nın ağzında batmayan bir uçak gemisine benzetilmektedir. Türkiye’ nin güvenliği için her zaman stratejik bir öneme sahip olmuştur. Kıbrıs bu önemli coğrafi konumu nedeniyle Yakın doğu ve Ege uygarlıkları arasında bir köprü oluşturmaktadır. Kıbrıs sanatında bu uygarlıkların etkileri yerel geleneklerle kaynaşmış özgün bir yaratıcılığa dönüşmüştür.
Arkeolojik kazılar İ.Ö. 7000 yılına uzanan zamana ait yerleşim birimlerini ortaya çıkarmış, bulunan kalıntılardan Kıbrıs'a yerleşen ilk insanların Mezopotamya ve Anadolu'dan geldikleri anlaşılıyordu. Bu zamana ait ortaya çıkarılan iki yerleşim biriminden biri Kuzey sahilinde Girne yakınlarında Vrisi kalıntıları, diğeri de Limasol ve Lefkoşa arasında bulunan Kirokitia kalıntılardır. Mağusa yakınlarındaki Enkomi kalıntıları bu çağda gelişen ve çağa göre modern ve zengin bir şehrin kalıntılarıdır. İ.Ö. 2000 yılından itibaren Kıbrıs tarihi, adanın stratejik konumuna ve zengin yeraltı kaynaklarına sahip olabilmek için bölge güçlerinin istilalarına şahit olmuştur. Bu dönem ile birlikte değişik kültürlerle tanışan Kıbrıs adası bir tarihi kalıntılar ve eserler ülkesi haline gelmiştir.
Kıbrıs tarihinde etkin olan uygarlıklar burada çeşitli eserler bıraktılar. Bu uygarlıklar arasında Yunan, Mısır, Asur, Pers uygarlıkları sayılabilir. Ortaçağda adaya hâkim olan Batı uygarlığı adaya çeşitli eserler bıraktı. Bunların bazıları çok sayıdaki kiliselerdi. Osmanlılar zamanında bu kiliselerin bir kısmı camiye dönüştürülmüş, bir kısmına ise dokunulmamıştı. Ayrıca gene bu dönemde çeşitli camiler, türbeler, tekkeler, hamamlar, hanlar, konaklar ve kaleler inşa edilmiştir. Bu özellikleri ile Kıbrıs bir uygarlıklar harmanı gibidir. Deniz seviyesinden 700 metre yüksekliğindeki dağları Bizans efsanelerinde kahramanların sığınma yerleri olmuştur.
Kuzey’de Dipkarpaz, batıda Güzelyurt, güneyde de Akıncılar’a doğru KKTC toprakları yayılır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti ile Rum Kesimi toprakları arasında Birleşmiş Milletler’in kontrol bölgesi bulunmaktadır. Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin önemli yerleşim yerleri, Başkent Lefkoşa, Girne, Güzelyurt ve Gazimağusa’dır. Turistik bir kent ve en büyük limana sahip olan Gazimağusa ikinci büyük şehir olmakla birlikte yine çok önemli bir turizm merkezi olan ve limanı bulunan Girne üçüncü büyük kenttir. Narenciyesi ile meşhur Güzelyurt ve İskele diğer büyük şehirleri arasında yer almaktadır
Tarihi boyunca 750 yıllık Mısır, 800 yıllık Bizans ve 300 yıllık Osmanlı egemenliği sonrasında günümüze nadir ulaşmış eserler Lefkoşa ve Mağusa civarındadır. Bölge görülmeye değer eski yerleşim yeridir. Bu eski şehrin etrafı 5–6 km uzunluğunda hala sağlam şehir duvarları ile çevrilidir. Gotik kiliseler ile bir arada bulunan Beşparmak Dağları’na hâkim haçlı kaleleri, tapınak kalıntıları ile İngiliz kolonyal mimari örnekleri tarihin fantastik bir karışımı olarak karşınıza çıkar. Kuzeydoğu’da ki efsanevi Beşparmak Dağları şehri korur. Değişik uygarlıkların bıraktığı zengin bir tarihi ve mimari mirasa sahip ada; Batı’da Soli ve Vouni’den Lefkoşa’daki Arabahmet Camisi’ne, Mağusa’daki Salamis’ten Doğu’daki Apostolos Andreas Manastırını ve Asurluların, Pers’lerin de uygarlıklarının izlerine rastlanır. Lefkoşa, Türk ve Rum kesimlerini ayıran yeşil hatla ikiye ayrılmış olan şehrin kuzey bölümünde Türkler oturmaktadır. Lefkoşa'nın etrafında Türklere karşı savunma maksadı ile 1567 yılında Venedikliler tarafından kalın ve yüksek surlar yaptırılmıştı. Onbir burcun yer aldığı bu surlar tüm Lefkoşa'yı çevrelemektedir. Şimdi Rum kesiminde kalan ve Konstanza diye bilinen burcun üzerinde Kıbrıs'ın Türkler tarafından fethi sırasında şehit düşen Bayraktar'ın türbesi ve Bayraktar Cami yapılmıştır. Maalesef 1963'te başlatılan Rum saldırıları sonucu Rumlar tarafından yıkılmıştır. Lefkoşa, Ortaçağ ve daha sonraki devirlerde yapılan eserler bakımından zengin bir şehirdir. Bu eserler arasında Gotik mimari ve Osmanlı mimari örneklerini görmek mümkündür.
Lefkoşa'nın görülebilecek yerleri arasında Barbarlık Müzesi, Bedesten, Haydar Paşa Camii, Selimiye Camii, Etnografya Müzesi, Büyük Han, Kumarcılar Hanı, Büyük Hamam, Derviş Paşa Konağı yer almaktadır.
Girne için ise çok söylemek mümkündür. Şehir Kuzey Kıbrıs'ın incisi ve göz bebeğidir. Kent ve çevresi, adanın en gözde tatil beldesidir. Daima canlı ve romantik, Akdeniz’in en güzel liman şehridir. Denir ki;
Var olduğundan bu yana görkemiyle sizi karşılayan Beşparmak Dağları bir tarafta, Turkuaz Akdeniz diğer tarafta… Kutsandığınız tüm güzellikler size hediye edilecek; küçük, küçücük Girne tarafından.
Bazı söylentilere göre kent İ.Ö.10. yüzyılda Akalar tarafından kuruldu. Kurucuları kente ülkelerindeki bir dağın adı olan Kyrenia adını verdiler. Başka bir söylenti ise İ.Ö. 9. yüzyılda buraya yerleşenlerin ticaret kolonileri kuran Fenikeliler olduğudur. Kentin adı Roma kaynaklarında Corineum olarak geçmektedir. Kentin tarihi adanın tarihi ile aynı olup, Bizans döneminde birkaç kez Arap korsanları tarafından yağma edildi. Kentin en ilginç tarihi eserlerinden bir tanesi Girne Kalesi'dir. Liman boyunca Türk mutfağına ve ülkemize özgü yemekler yanında diğer yemekleri de sunan lokantalar, barlar ve açık hava kafeteryaları vardır. Girne'de görülebilecek yerler arasında Girne Kalesi, Beylerbeyi, St. Hilarion Kalesi, Hz. Ömer Türbesi, Batık Gemi Müzesi, Bufavento Kalesi, Barış ve Özgürlük Müzesi, Halk Sanatları Müzesi, çeşitli kilise ve manastırlar bulunmaktadır.
Kıbrıs adasının kuzeybatısında bulunan Güzelyurt portakal bahçeleriyle çevrili yemyeşil bir yerdir. Çok verimli toprakları bulunan Güzelyurt'ta portakal, greyfurt, karpuz, kavun ve çeşitli sebzeler yetiştiriliyor.
Adanın en güzel sahili Dipkarpaz’dır. Dipkarpaz aynı zamanda Yeşil Kaplumbağaların yumurtlama yeridir. Yüzlerce yıldır bölge, kaplumbağalar tarafından ziyaret edilmektedirler. Bu büyüleyici misafirler, yumurtlamak için Mayıs ve Ağustos ayları arasında Kuzey Kıbrıs’ın kumsallarına iki yılda bir gelmekteler. Bölge zengin sualtı zenginlikleri ile dalış sayılı dalış merkezleri arasına girmiştir.
Cennet ada her mevsim yemyeşildir. Eşsiz Akdeniz iklimi doğal zenginliğin oluşmasına büyük bir etken oluyor. En yaygın ağaç türleri çam, meşe ve sonradan adada yetiştirilen okaliptüstür. Yaprağını dökmeyen çamgiller, turunçgiller, farklı türlerden zeytinlerin yanı sıra rengârenk çiçek türleri Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ nin bitki örtüsünü oluşturur. Adadaki geziniz esnasında dünyanın hiç bir yerinde bulunmayan ve yalnız Kuzey Kıbrıs’ta yetişen onlarca bitki çeşidini görme şansını yakalayacaksınız.
Kıbrıs mutfağı, tarih boyunca değişik kültürlerden etkilenmiştir. Her yemek kendine özgü bir lezzet taşır, yemeğin pişirilmesi ve sunumu Kıbrıs insanın karakterini yansıtır. Molohiya Arap etkisinde kalan bir yemek olmasına rağmen hazırlanışı lezzeti ve sunumu ile Kıbrıs lezzetlerindendir. Bazı yemeklerin adı, hazırlanışı ve lezzeti bölgeden bölgeye farklılık gösterir. Klokas ve bumbar gibi yerel lezzetlere sahip Kuzey Kıbrıs, damak zevki olanların uğrak yeridir. Çeşitli sebze yemekleri, ızgaralar, hamur işleri, zengin balık çeşitleri, çorbalar, kebaplar, lahmacun ve pideler Kıbrıs mutfağının sadece bir kısmıdır. Bir çok meze çeşidi, tatlılar, kekler, aparatif olarak yenilebileceği gibi ana yemeklerden sonra da yenilebilir. Meşhur Hellim peyniri unutulmaması gereken bir lezzettir. Türk kahvesi ile bitirilecek yemek sonrası öncesi yenilen Verigo üzümü, portakal, mandalina ve greyfurt Kuzey Kıbrısın zengin meyva çeşitleridir.
Bir arada yaşayan toplumlar ister istemez birbirlerinden kültürel etkileşim içerisinde bulunuyor. İşte Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum halkı da bu etkileleşimden nasibini almıştır. Ancak bir fark vardı Türklerin kültürel baskısının nedeniyle sanatlarına yeterince sahip çıkamamaları daha serbest yaşayan Rumların işine gelmiş ve tüm sanat faaliyetlerini kendilerine mal etme yoluna gitmişler. Ancak Kıbrıs Türk Halk Müziği istisna olmuş halk müziğine sahip çıkmış, toplum çok değerli yerel sanatçılar çıkartmış. Son yıllarda Avrupa da ekol olan güzel sanatlar, edebiyat ve tiyatro kültürel zenginliğin göstergesi oluyor.
Gezimiz ne yazık ki sona eriyor. Tertemiz sahilleri ve eşsiz doğasıyla tam bir turizm cennetini tanıma imkânını bulduk. Sıcakkanlı Kuzey Kıbrıslılar Türk insanına yaraşan bir misafirperverlikle bizleri ağırladı. Artık rotamızı çok etkilendiğimiz bu cennet adadan anavatana doğru çevirmek durumundayız. Sevgili dostlar, gezilerin her saniyesinin tadı çıkarılması gereken güzel bir yolculuk olduğunu aklınızdan çıkarmayın. Gezgince yaşarken, hayatı çok hızlı koşmayın, rotanız her neresi olursa olsun, nereden geldiğinizi ve nereye gittiğinizi de asla unutmayın.
Gezmek flört gibi, kalıp buraları sevebilirim. Ama en iyisi gitmek olsa gerek! Daha görülecek o kadar çok yer var ki…
Hoşçakalın… Necati Ekmekçioğlu
|