İSFAHAN - İran'ın Mücevheri, Dünyanın Yarısı | |
İsfahan’a yaklaşıyoruz. Kimi kamyonların üzerinde “Ya Zahra”, kimisinde de “Ya Mahdi” veya “Ya Hüseyin” yazıları okunuyor. Kimisinde de Hz. Ali’nin gözleri resmedilmiş. “İslâm âleminin mücevheri” olarak anılan İsfahan, güneydeki eski bir çöl kenti. Arap, Türk ve Moğol hükümranlığına girmiş. XVI ve XVII. yüzyıllarda da en zengin dönemini yaşamış. Ve öylesine bir zenginlik imiş ki bu, İsfahan’dan “Dünyanın yarısı” diye söz edilirmiş. İsfahan’ın en önemli özelliklerinden biri iki bin beş yüz yıllık geçmişi olan halıları. VII. yüzyılda Arap dokumacılığı, XIII. yüzyılda da Çin kumaşlarının rekabetiyle başa çıkabilmek için sürekli yeni teknikler geliştirmiş İranlılar. İsfahan’da, Allah Verdi Han Köprüsü olarak anılan 33 Gözlü Köprü’yü seyrediyoruz. Üç yüz yetmiş yıllık köprü, adını, köprüyü yaptıran Şah Abbas’ın generallerinden birinden almış. Hemen birileri geldi yanımıza. “İstanbul yahşi!” dediler. Ardından “Arabayla mı geldiniz?” diye sordular. “Evet, maşinle geldik!” dedim, kem küm Azericemle. Bir kahkaha attı yanımdaki. Omzuma vurdu dostça. “Maşini biliyorsun ha!” dedi. İşte, tam da “Biz bize benzeriz!” bir durum. Ben, bir Batılının, üç saniyedir tanıdığı birine, böyle sıcak temasta bulunabileceğini doğrusu pek hayal edemiyorum. Benim için, Doğunun en ilgi çekici yönlerinden birisi de bu sıcaklığı. Aklıma ünlü İngiliz şair ve romancı Rudyard Kipling’in ünlü sözü geliyor: “Batı Batıdır, Doğu Doğu’dur ve bunlar asla bir araya gelemez.” Yüzlerce yıl önce, “Dünyanın yarısı” olarak anılan İsfahan’ın Hacu Köprüsü... 33 Gözlü Köprü’nün ardından Zayanderud Nehri üzerindeki Hacu Köprüsü’nde bir yandan marul yiyip bir yandan nehrin çağıltılarını dinleyen İsfahanlıları izliyoruz. Biz de bu çekiciliğe daha fazla dayanamıyor ve nehir kenarında marul yiyenler kervanına katılıyoruz. 1979 Devriminden önce Şah Meydanı olarak anılan İmam Meydanı’nı ziyaret ediyoruz. Eski zamanlarda sarayda yaşayanlar Ali Kapı denilen yerden, bu meydanda yapılan polo maçlarını seyredermiş. Meydanın çevresindeki İsfahan Kapalı Çarşısı da iki binin üzerinde dükkâna ev sahipliği yapıyor. Safevî Kralı Abbas’ın üç yüz küsur yıl önce yaptırdığı ve “en güzel Safevî camii” olarak bilinen İmam Mescidi’nin çinilerle kaplanmış olan çifte minaresi ve 33 metre yüksekliğindeki taç kapısı da İmam Meydanı’na bakıyor. Safevî Kralı Abbas’ın, üç yüz küsur yıl önce yaptırdığı ve “en güzel Safevî camii” olarak bilinen İmam Mescidi’nin, çinilerle kaplanmış olan çifte minaresi ve 33 metrelik taç kapısı, İmam Meydanı’na bakıyor. İsfahan Kapalı Çarşısı Keysariye’deyiz. Gez gez bitmiyor, müthiş zengin bir çarşı. Çarşının bütün kıvrımlarına girmek isterseniz beş kilometrelik minik bir yürüyüşü göze almanız gerekiyor. İki binin üzerinde dükkânı barındıran Keysariye, bir zamanlar, dünyanın dört bir yanından gelen tacirler sayesinde uluslararası bilgi değiş tokuş merkezi haline gelmiş. “İsfahan çarşısında, İsfahan şivesiyle konuşmak gerek! Tahran şivesi bile, malı, pahalıya almak için yeterlidir!” diyor rehberimiz. Çehel Sütun Sarayı - Kırk Sütun’un yirmisi suyun içindeKapalı Çarşı’nın ardından Çehel Sütun Sarayı’nı ziyaret ediyoruz. Çehel, “kırk” demek Farsça. Yani kırk sütunlu bir saray görmeye gidiyoruz. Sütunları sayıyorum sayıyorum, her defasında da yirmi tane çıkıyor. Acaba yapının arkasında mı, geri kalan yirmi sütun? Gidip bakıyorum, arkada hiç sütun yok. “Nerede, geri kalan yirmi sütun?” diye soruyorum yerel rehberimize. Yirmi sütunun havuza düşen yansımasını işaret ediyor, “Yirmisi yerinde, yirmisi de suyun içinde!” diyor. Safevi Şahı II. Abbas yaptırıyor kırk sütunlu sarayı. Sarayın duvarları seramik üzerine yapılmış muhteşem tablolarla süslenmiş. Tablolar tarihsel olayları konu almış. 1510’da Taher-Abad Savaşı’nda Şah İsmail’in Özbek kralını yenmesi, 1514'de Osmanlı Sultanı I. Selim’le Safevi Devleti’nin kurucusu Şah İsmail’in yaptığı Çaldıran Savaşı, 1544’te Moğol İmparatoru Hümayun’un İran’a sığınması, 1611’de Buhara Emiri onuruna verilen bir şölen, sarayın tamamlandığı yıl olan 1646’da Özbek Kralı için yapılan karşılama gibi tarihe ışık tutan dev tablolar gerçekten müthiş göz kamaştırıcı. Son olarak İran’ın en eski yapılarından biri olan Cuma Mescid’i geziyoruz. Yapısının özelliğinden dolayı, içi, yazın serin, kışın sıcak olan bu cami, İran’da Selçuklu hâkimiyetinden günümüze dek gelip geçen çeşitli kültürlerin mimari harikalarını içeriyor. Uzmanlar, Horasan Selçukluları devrinde yapılmış olup değişiklik geçirmeden korunan en eski üç camiden biri olduğunu söylüyorlar Cuma Mescid’in. İsfahan Doğa Tarihi Müzesi İsfahan Çağdaş Sanatlar Müzesi |
Yazılan Yorumlar... | |
Şükran Şahin (12 Haziran 2017) |
İran özellikke İsfahan görmek isteyipte gidemediğim yerlerden birisi. Murat bey eşsiz yeri harika yansıtmışsınız. Teşekkürler. Umaarım bende görebilirim oraları. Yazınız bana rehber olur. |