TUNUS - Yasemin Kokulu Ülke


Kasımın 25’i... Gecenin günle buluşacağı ilk saatler... El-cumhuriyyet-Tunisiyye ateşi düşüyor içimize. Ancak, İstanbul’da yoğun sis var. Uçaklar kalkamıyor. Sabahın ilk uçağı İstanbul'a inemeyip Ankara’ya geri geliyor. Yoğun sis gezi ateşimizi kuşatıyor, nefes alamıyor ateşimiz, cılızlaşıveriyor sanki! “Ya, sis dağılmazsa bugün?” endişeleri çalınıyor sürekli kulağımıza. Zaman akıp gidiyor...

Ve sonunda makûs talihimiz dönüyor, müjdeli anonslar duyuyoruz. Kalkıştan bir süre sonra, hostesimizin Tunus gümrüğü ile ilgili bir anonsu geliyor kulağımıza. Üzerinde belli bir miktardan fazla Tunus dinarı ya da karşılığı döviz bulunduran turistlerin, bu parayı gümrükten girerken beyan etmesi gerekiyormuş. Rakam da hayli mütevazı bir rakamdı doğrusu. Bu yasaya uyulması durumunda, turistlerin pek çoğunun beyanda bulunması kaçınılmaz olsa gerek, diyorum kendi kendime. Döviz bozdurduğumuzda da dekontları saklamamız gerektiğini öğreniyoruz.



Uçakta yanımıza bir Tunuslu oturuyor. Suudi Arabistan’da mühendis olarak çalışıyormuş. Ziyaret edeceğimiz bölgelerin isimlerinin Arapça okunuşunu öğreniyoruz ondan. Ancak, konuşulan Tunus Arapça’sı, Ortadoğu Arapça’sından hayli farklıymış!

THY, eksik olmasın somon füme ve yoğurtlu börülce salatası ikram ediyor bize. Üstüne ise, karnıyarık mı, tavuk şiş mi diye seçenek sunuyor. Hiçbir şey ikram etmeyip çay, kahveyi bile ücret karşılığı veren kimi uçak şirketlerini aklımdan geçirince, ne şanslıyız diye düşünmekten alamıyorum kendimi. Karnıyarık da öyle lezzetliydi ki anlatamam.

Uçakta Türkçe, İngilizce yanı sıra Fransızca anons yapılmasından da anlıyoruz ki, Tunus’ta Fransızca son derece geçerli. Afrika'nın Arapça “el Mağrib el Arabî” olarak adlandırılan bölgesine gidiyoruz. Cezayir, Fas ve Batı Sahra yanı sıra Tunus da Mağrip bölgesinde. Bu ülkelere Libya ve Moritanya’yı da eklerseniz, işte huzurlarınızda “Geniş Mağrip



Mağrip’in darıydı, genişiydi diye kapsamlı düşüncelere dalmışken vaktin nasıl geçtiğini anlamıyoruz. İnişe geçtiğimiz anonsunu duyup şaşakalıyoruz. Ömür de bir uçak yolculuğu gibi belki de... Hayatın inişine geçtiğimizde, onca kocaman yıllardan oluşan bu ömrün nasıl tükeniverdiğinin farkına bile varamayacağız sanki. Rahmetli dedeciğim, 85 yaşında son nefesini vermezden önce, “ne kadar erken değil mi!” demişti. Yazmayı düşlediği daha çok kitaplar vardı aklında eminim... Alçaldıkça, çevremizde çok sayıda beyaz renkli evler görüyoruz; hiçbirinin çatısı yok. “Aeroport Tunis Carthage” yazısı çarpıyor gözümüze. Ve sonunda Tunus’un otuz küsur havaalanından biri olan Kartaca Havalimanı’na değiyor uçağımızın tekerlekleri. Havalimanının adı “Kartaca”, çünkü Kartaca antik kenti havalimanının hemen kuzeyinde yer alıyor. Afrika’ya ayak basmış olmanın heyecanı içindeyiz. Ankara’mızın Kasım soğuklarına veda etmiş oluyoruz artık.

Zeytin, yasemin ve hurma diyarı Tunus

Afrika’nın en kuzeyinde, Akdeniz’in ortasında stratejik bir noktada, ama hepi topu 160 bin kilometrekare büyüklüğünde bir ülkedeyiz. Toprak olarak Türkiye'nin beşte biri kadar Tunus. Nüfus ise 10,5 milyon civarında; Türkiye'nin yaklaşık yedide birine karşılık geliyor. Haritaya bakıyorum, iki iri komşusuyla Akdeniz’in arasına sıkışmış gibi duruyor sanki Tunus! Cezayir’le yaklaşık 1.000 km, Libya’yla da bunun yarısı kadar kara sınırı bulunuyor El-cumhuriyyet-Tunisiyye’nin.



Tunus’un petrolü, doğal gazı var, fosfatı var; demir cevheri ve kurşun ha keza... Çinko ve tuzu da unutmamak gerek. Dev Sahra çölünden ötürü, topraklarının ancak altıda biri ekilebiliyor. Ama olsun, her güzelin bir kusuru olurmuş! Sahra da Tunus turizminin canı, kanı, hayat damarı... Avrupa’yı soğuktan titreten kış aylarında Sahra’nın kumuna, Akdeniz’in sularına, sözün özü Tunus’un sıcağına geliyor turistler. Nüfusunun yarısı kadar turist ziyaret ediyor her yıl Tunus’u. Zeytin gibi, hurma gibi, petrol ve fosfat gibi çok önemli bir gelir kaynağı oluşturuyor turizm.

Çıtır börek, kalamar, hurma tatlısı, bir de café turc

Tunus lezzetlerine bayılıyoruz. Baharatlı çorba da, yağda kızartılmış çıtır börek de pek hoş doğrusu. İçine deniz ürünleri ya da sebze koyuyorlar çıtır böreğin. Izgara etler, kebaplar da ziyadesiyle lezzetli. Tunus mutfağının balığı, deniz ürünü öyle bol ki! Ahtapot, karides ve kalamar salataları enfes! Cevizli baklava, “makrud” denilen hurma tatlısı, yanına da bir café turc ya da nane çayı!.. Yeme de yanında yat! Bu ülkenin şarapları da çok beğeniliyor. Tunus’un bağcılık geleneği 2 bin yılı aşkın bir tarihe sahip. Çünkü bu ülkede ilk asmalar Fenikeliler zamanında dikilmiş!

Türkiye’den ithal otomobiller pek popüler Tunus’ta

Tunus’ta yollar sakin. Ulaşım hayli zahmetli sayılabilir. Metro yok. Demiryolları 2 bin küsur km ile sınırlı. Tren seferleri seyrek. Kendi aracınla gitsen? O da zor, çünkü otomotiv sektörü çok cılız Tunus’ta. Otobüsler, trenler tıklım tıklım dolu. Oto sahibi olmak hayli lüks bir mesele. Oto vergileri çok yüksek! İkinci el araba alayım deseniz, arıza yapıyor, yedek parça sorunu var. Derdi bitmiyor. Türkiye’den Renault 12 ithal ediliyormuş bir zamanlar. Çok seviliyormuş bu arabalar. Rehberimiz büyük özlemle bahsediyor bu araçlardan. Sanki 1960’larda Cadillac ya da Chevrolet’den bahseder gibi... İşte, yaşam böyle... Kimisi için “sıradan” olan diğerine “rüya gibi” gelebiliyor.

Eğitime yatırım yüksek

Eğitime bütçeden önemli bir pay ayrılıyor Tunus’ta. Savunmaya ayrılan paydan kat be kat yüksek... Buna karşın, 50 kişilik sınıflara sıkça rastlanabiliyor ülkede. Öğretmen maaşları çok düşük. Eğitimde durumun pek de iç açıcı olmadığını düşünen kimi Tunuslular şöyle diyor: Okulların misyonu, eğitim vermekten çok, çocukları okulda tutmakla sınırlı gibi... Çocuklar da okula bir şeyler öğrenmek yerine, birbirleriyle sohbet etmeye geliyorlar sanki...

Eğitimde devlet okullarından umudunu yitiren varlıklı bir kesim, çocuklarını özel okul ve özel üniversitelerde okutmak istiyor. Yıllık eğitim ücretini soruyorum. “Çok pahalı, çok!”, diye yanıt veriyor Tunuslular. Üsteliyorum, ne kadar diye. “Yıllığı 3 bin dolar!”, diyorlar. Amerikan okulları ise 10 bin dolarlar seviyesine ulaşmış.

Konut sıkıntısı, sağlık sorunları

Konut sıkıntısı göze çarpıyor. Devlet memurları lojmanda yaşıyor. Lojman kirası çok  ucuz. Üstelik oturduğu lojmanı hayli uygun bir fiyata satın alabiliyor memurlar. En yüksek memur 2 bin dinar kadar alıyormuş. Bir Tunus dinarı da yaklaşık yarım Euro değerinde. En düşük memur maaşı 400 dinar civarlarındaymış. Tek odalı evlerin kirasının 180-300 dinar arasında olduğunu öğreniyoruz.

Sağlık konusunda ciddi sorunlar olduğu hemen anlaşılabiliyor. Ailede birisi ameliyat olacaksa, ailenin çalışan üyeleri bir araya gelip aralarında para toplamak zorunda kalabilirlermiş! Sağlık sorunlarına karşın, erkekler ortalama 74 yıl yaşıyor Tunus’ta. Kadınlarsa onlardan 4 yıl daha uzun bir yaşam ortalamasına sahip. Pakistan’da yüz yaş civarlarında amcalara sormuştum, uzun ömürlerinin sırrını; “kayısı” demişlerdi. Tunus’ta aynı sorunun yanıtı “zeytin ve hurma” olabilir mi acaba?

Tunus eğlenceleri


Bir akşam Tunus gecesi eğlencelerine katılıyoruz. Başında testi taşıyan dansözler, Tunus müziği ve akrobatlarla dolu hoş bir geceydi doğrusu. Bir Berberi kadın uzatılan ellere kına yapıyor. Dansözler, başlarındaki testileri düşürmeksizin Tunus usulü göbek atıyor.

Sonra, bir amca çıkıyor sahneye. Başına testileri yerleştirmeye başlıyor. Bir, üç, beş derken birbirinin üzerine dizilmiş tam sekiz tane testiyi başının üzerinde taşıyor. Ardından testilerin arasına tahtalar yerleştirip kola şişelerini kat kat diziyor. Başının üzerinde bir meşrubatçı gezdiriyor sanki amcamız!

Tunus gecesi bitiminde otobüsle yola çıkıyoruz; birisi otostop yapıyor. Bir de kimi görelim, bizim denge ustası amca... Arabası yok, yürüye yürüye ta uzaklardaki evine gidecekmiş. Amcayı otobüsümüze alıyoruz. Son derece ilginç sesler çıkartıyor ve ziyadesiyle güldürüyor hepimizi. 




Her yeni kültürle, Tunus’un hamuru bir kez daha yoğrulmuş

Tunus topraklarından kimler gelmiş, kimler geçmiş... Her gelen kavim yeni bir kültür getirmiş, bu topraklardaki mevcut uygarlıkla karışmış ve ortaya yeni bir sentez çıkmış. Toprağın hamuru, eskiyle yeninin özellikleriyle defalarca yoğrulmuş.

İÖ 814-146 arasında 668 yıl Fenikeliler yaşamış bu topraklarda. İÖ 146-İS 439 dönemi ise Romalıların; 585 yıl boyunca yönetmişler bölgeyi. O zamanlar, Roma’nın “ekmek sepeti” olarak adlandırılırmış bu topraklar. Ardından, 439-533 arasında 94 sene Vandallar boy göstermiş Tunus’ta.

534-698 arasındaki 164 yıl boyunca ise, Bizans hükümran olur bölgeye. İlginçtir, “Bizans” deyince, aklıma geliveren ilk şey “Bizans oyunu”dur. Bizanslılar da çeşitli Bizans oyunlarına başvurmuşlardır mutlaka bu topraklarda! Öte yandan, “Bizans’ın oyunu vardı da, başkasının yok muydu acaba?”, sorusu da aklımızı kurcalamıyor değil doğrusu. Bizans’ın ardından ise, sahne artık Araplarındır. 670’te Kayrevan’ı kuran Araplar 698’de Kartaca’yı fetheder.

Osmanlı valileri dönemi

1705-1957 arasında Tunus beylerinin resimlerine bakıyoruz merakla. Yerel rehberimiz, Tunus’un Osmanlı valilerince yönetildiği dönemi anlatırken, valilerden hep “bey” ya da “kral” diye söz ediyor... Tunuslu Hayreddin Paşa II. Abdülhamit saltanatında 1878-79 arasında sekiz ay kadar sadrazamlık yapmış bir devlet adamı. Fransızca, Arapça, Türkçe olarak kaleme aldığı belgeler “Tunuslu Hayreddin Paşa’nın Hatıraları” adıyla yayımlanır. Hayreddin Paşa, modern Tunus’un kurucuları arasında kabul edilir. Eserlerinde Osmanlı’yı anlatır, eski İslam toplumunun çöküş nedenleri üzerinde durup reformlar önerir.

Hiç şüphe yok, Tunus’ta toprak eskiyle yeni geleni defalarca yoğurmuş ve bir potada eritmiş. Günümüz Tunuslu kızlarının gözlerinde 2.800 küsur yıl öncesinde Kartaca’yı kuran Fenikeli kraliçeyi görmemek mümkün müdür? Tunus’ta neredeyse altı asırlık Roma hâkimiyetini bilmeden Kartaca antik kentini, Bardo Müzesi’ni anlamlandırmak imkânı var mıdır?

Tunus’un, bayrağı Türk bayrağından, devrimleri Atatürk’ümüzden esinlenmiş

Seyahat aşka benzermiş; tıpkı aşkta olduğu gibi, seyahati de merakla bekler, zaman zaman sıkıntıyla yaşayabilir, her şey olup bittikten sonra ise özlemle anarmışız. Bende ise bir hüzün kaldı galiba. Sanki bir boşluk var yüreğimde. Yoksa yüreğim bir yerlerde mi kaldı? Büyük çölde, vahalarda, safaride ya da Kartaca’da unutmuş olabilir miyim yüreğimi?

1990’da Pakistan’da yaşadıklarım, “Dost ve kardeş ülke Pakistan...” sözünün son derece gerçekçi olduğunu düşündürmüştü bana. Tunus’ta da benzer bir hissiyat hakim oluyor hepimize. Tunus’un, bayrağı Türk bayrağından, devrimleri Atatürk’ümüzden esinlenmiş... Bu sözcüklerle anlattılar Tunuslular ülkelerini bize. Sözün özü, vizesiz gelebildiğimiz “arkadaş”  ülkemizi çok sevdik biz.


Bundan böyle, Ankara’nın Tunus caddesinden her geçişimde, bu şirin ülkenin cana yakın insanlarıyla mavi kapılı beyaz evlerini anımsayacağımdan öylesine eminim ki...









 Yazılan Yorumlar...
Erdin İVGİN
(17 Nisan 2018)
Kaleminize sağlık Murat Bey,
Tunus ile ilgili yazılarınızın devamını heyecanla bekliyorum.
Teşekkürler.