Gezi Alemi ::::: Çin ::::: Pekin ::::: Uzak Doğu'da Keyifli Bir Başkent: Pekin...
Uzak Doğu'da Keyifli Bir Başkent: Pekin...
Herkese merhaba…
Çevremdeki insanlara benim en çok nereyi görmek istediğimi sorsanız Güney Amerika (özellikle de Peru) ya da Çin derler herhalde. Güney Amerika’yı birkaç kişilik dar kadrolu bir gezi olarak planladığım için aklımın bir köşesinde Çin her daim olmuştur. 2017 Mayıs-Haziran döneminde Rusya gezisi yapmayı planlarken iki devlet arasında çıkan kriz sonrasında ani bir karar vererek rotayı klasik Çin gezisine çevirdim. Avrupa’ya yaptığımız 40-45 kişilik geziler yerine daha dar, 16-20 kişi olarak planlamalara başladım. En uygun tarih, fiyat teklifleri, uçak alternatifleri, rehberlerle yazışma derken 18-27 Mayıs tarihlerinde karar kılındı ve neredeyse her şey dahil olarak Çin turu organize edildi. Duyuruyu yaptıktan 35 dakika sonra tüm yerler dolunca biraz da turu birlikte organize ettiğimiz Yamaç Turun sahibesi Gülseren Hanımın baskı ve telkinleri ile önce 22, sonra 26 ve nihai olarak da 28 kişi ile kapatabildik. Yeri gelmişken tura katılmak isteyipte kontenjandan dolayı kabul edemediğim arkadaşlardan da beni affetmelerini diliyorum.
Gezi ekibimiz toplu halde Pekin’deki Yazlık Saray’da Kumning Gölü kenarında…
Ankara’dan akşam 21.50’de başlayan yolculuğumuz yerel saatle 15.25'de Pekin Havalimanında tamamlandı. THY’nin Pekin’e uçan Boeing 777 300 ER uçağında ikramlar için bir şey söyleyemem ama koltuk aralıkları ile koridor aralıkları tam bir facia. Yaklaşık 9 saatlik kıtalararası bir yolculukta uzun boylu yolculara adeta işkence çektirecek kadar dar olan koltuk aralıkları ben de dahil herkesi isyan ettirdi. Özellikle sürekli oturmak yerine zaman zaman hareket edilmesi tavsiye edilen bu tarz yolculuklarda hele birde cam kenarı ya da ortada kaldıysanız yandınız, insanları uyandırmaktan ya da en azından rahatsız etmekten başka şansınız yok. Üstelik bu konuyu döndükten sonra gündeme getirdiğimde THY yetkilileri “bu uçaklar bizim prestij uçaklarımızdan” deyince söyleyecek çok fazla bir şey de kalmadı doğrusu.
Pekin Havalimanı oldukça büyük bir yer. Her daim kalabalık olan havalimanında yön levhaları çok güzel şekilde konumlandırılmış. Latin harfleri de mevcut…
Çin’e gelen yabancıların küçük bir göçmen formu doldurmaları gerekiyor. Uçakta hostesler tarafından dağıtılan iki parçalı formun ilk bölümünü ülkeye girerken, diğer bölümünü ise ülkeden çıkarken pasaport kontrolleri sırasında veriyorsunuz. Bize dönüştekini kaybetmeyin dediler ama girişte herhangi bir kaşe vb. basmadıkları için dönüşte formun diğer bölümünü yanında bulundurmayan arkadaşlar pasaport kontrolü sırasında oradaki bankoda yer alan yeni formlardan sıradayken doldurdular ve herhangi bir problem olmadı. Pasaport kontrolü sırasında herhalde yeşil pasaportu çok sık görmedikleri için görevli polisler vizemizin nerede olduğunu sordular. Biz de vize gerekmediğini söyleyince daha üstleri olduğunu tahmin ettiğim bir görevliye telefon açarak bilgi aldılar. Nihayet durum anlaşılınca birkaç kişiden sonrakiler oldukça rahat biçimde içeriye giriş yaptık.
APM Train adı verilen bir tür hafif raylı sistemle C terminaline doğru gidiyoruz. Zira bavulları buradan teslim alabiliyoruz…
Her yıl yüz milyonlarca insanı ağırlayan Pekin Başkent Uluslararası Havalimanı (Beijing Capital International Airport) ilk kez 1958 yılında faaliyete geçmiş. Farklı tarihlerdeki ilavelerden sonra en son 2008’de düzenlenen Pekin Olimpiyat Oyunları için 2003-2008 yılları arasında Terminal 3 denilen en büyük bölüm inşa edilmiş. Havalimanı, Pekin merkezine yaklaşık 30 km mesafede. Çok çok büyük bir havalimanı, üç adet terminali var ve THY’de en büyüğü olan Terminal 3’ün E bölümüne iniş yapıyor. Terminal 3 deyip geçmeyin, Dubai Havalimanından sonra dünyanın en büyük havalimanı terminaliymiş. Pasaport kontrolü ile birlikte göçmen formlarını da kontrol ediyorlar. Pasaport kontrolünden geçtikten sonra bavullarımıza ulaşabilmek için bir kat aşağıya iniyoruz ve “APM Train” adı verilen ve havalimanı içinde çalışan, ücretsiz, küçük bir metro benzeri araca binerek T3 C’ye biniyoruz. Yani öyle yürüyerek gidelim bagajımızı alalım diyemiyoruz. Bindiğimiz mini trenin son durağı bavullarımızı alacağımız yerde olduğu için her şey gayet kolay oluyor.
Rehberimiz otobüse biner binmez bizlere genel olarak Çin, özelde de Pekin hakkında bilgiler vermeye başlıyor…
Pekin’deki rehberimiz Said bizi dış hatlarda pasaport çıkışında bekliyordu. Said, 32 yaşında. Müslüman bir Çinli olan Said, iki yıl İstanbul'da yaşamış. İlk yıl Türkçe öğrenmiş, ikinci yılında ise elektrik-elektronik alanında yüksek lisans yapmış. Türkçesi çok akıcı değil ama gezi boyunca ciddi bir sıkıntı yaşamadık. Said, Pekin ve Xi-an’da bizimle olacak ancak Şangay’da başka bir rehberimiz olacak. Aslında bu kişilere rehber demek ne kadar doğru bilemiyorum. Bunlar daha çok tercüman olarak değerlendirilmeli. Eğer turizme ve tarihe ilgileri varsa ve sürekli bu tarz grupları gezdiriyorlarsa bilgileri yeterli oluyor ve yerel rehbere çok da ihtiyaç duymuyorlar. Said’i bu anlamda orta düzeyde değerlendirmek lazım ama insanlığı ve samimiyeti için en ufak bir şey söylenemez. Zaten bu yüzden grup arasında eksikliklerine rağmen herhangi bir eleştiriye de muhatap olmadı.
Emre’nin cep telefonundan Çin’deki ilk özçekimimizi otobüse bindikten sonra yapmayı da ihmal etmiyoruz…
Otobüsümüz gayet güzel. Neredeyse normal büyük otobüs boyunda ancak bir sırası tekli olduğu için toplam 32 kişilik. Aralıkları oldukça rahat hatta arkadaşlara göre göre geldiğimiz uçaktan çok daha konforlu. Buna katılmamak mümkün değil. Şoförümüz güler yüzlü. Yerel rehberimizin takma adı Summer. Genelde yerel rehberlerin isimleri turistler tarafından zor telaffuz edildiği için her birine kolay akılda kalacak İngilizce isimler veriliyormuş. Bence de oldukça mantıklı bir uygulama. Summer, oldukça tecrübeli ve hatta fazla akıllı diyebilirim. Gezi boyunca yerel rehberlerimiz arasında en az sevileni ve ilgi göreni oldu dersem çok da yanlış olmaz. Bunda en önemli sebep anlatım konusunda Said’e çok yardımcı olmaması ve kısmen zorunlu olan alışveriş gezilerinde alım yapılması konusunda biraz ısrarcı olması. Bunda komisyon almasının da büyük etkisi var kuşkusuz. Daha önce de söylediğim gibi Said profesyonel rehber değil, bu yüzden de tarihi ve kültürel anlamda eksiklikleri vardı. Onu takviye edecek kişi de bizden esas olarak sorumlu olan yerel rehberler. O da görevini tam olarak yapmazsa işin bu tarafı biraz eksik kalabiliyor.
Otobüsle giderken Pekin’in son dönemdeki simgelerinden birisi olarak kabul edilen, tam bir çelik konstrüksiyon harikası Olimpiyat Stadını da görüyoruz…
Pekin’le ilgili bilgiler vermeden önce Çin ülkesi hakkında bir şeyler anlatmam lazım ama nereden başlayacağımı bilemiyorum. Resmi adı Çin Halk Cumhuriyeti olan ülkenin 2012 yılı itibariyle nüfusu 1 milyar 361 milyon. 9,6 milyon km2 yüzölçümü ile dünyanın en büyük üçüncü ülkesi. Kabaca Türkiye’nin 12 katı olduğunu söyleyebiliriz. Kuzey güney ekseninde 3.900 km, batı-doğu ekseninde ise 5.000 km mesafeye sahip. Resmi dil Çinçe (Mandarin) 56.000 den fazla karakterden oluşuyor ancak kitap, gazete ve dergilerde kullanılan harflerin yaklaşık %99’u 3.000 karakterden meydana geliyormuş. Çin’de toplam 56 farklı etnik grup var, çoğunluğu oluşturan “Han”lar toplam nüfusun %92’sini kapsıyor. Halkın büyük çoğunluğu resmi olarak bir dine bağlı değil. 100 milyondan fazla Budist, 30 milyon civarında Müslüman, 10 milyon civarında Hristiyan olduğu söyleniyor. Yaklaşık %25’i Budizm inancına bağlıyken, %16 civarında da Taoizm dini var. Geri kalanlarda Şamanizm ve diğer yerel dinlere inanıyor. Çin’in idari yapısında, 23 adet eyalet, 5 adet özerk bölge (Sincan-Uygur, İç Moğolistan, Ningxia Hui, Tibet, Guandgxi), 4 adet merkeze doğrudan bağlı şehir (Pekin, Tianjin, Şanghay, Chongqing), 2 adet geniş özerkliğe sahip özel idari bölge (Hong Kong, Makau) mevcut. Ülke, 1949 yılından beri Çin Komünist Partisi tarafından yönetiliyor ama son yıllarda dünyaya açılım ve kapitalist ekonomik düzen anlamında belirgin geliştirme yaşıyor.
Çin mutfağı ile ilk tanışmamız Namaste Restoran’la oluyor…
Namaste Restoran iç mimari anlamında da keyifli bir yer. Yuvarlak masalarımıza oturduktan sonra bir süre masadakileri ve özellikle de çubukları inceliyoruz…
Çin Halk Cumhuriyeti, 4000 yıllık kayıtlı tarihi ile belki de dünyada en köklü geçmişe sahip yerlerden birisi. Binlerce yıl hanedanlıklarla yönetilen Çin’in tarihinden bahsetmek için kronolojik bir sıralama yapmak en mantıklısı olacak herhalde:
- M.Ö 21-26. Yüzyıl, Xia Hanedanı,
- M.Ö 16-11. Yüzyıl, Shang Hanedanı,
- M.Ö 11. Yüzyıl – 770, Batı Shou ve Doğu Shou Hanedanı,
- M.Ö 770-221, parçalı dönem (Savaşan Devletler Dönemi),
- M.Ö 221-207, Qin Hanedanı,
- M.Ö 206-M.S 220 Han Hanedanı,
- 220-265, Üç krallık dönemi,
- 265-316, Batı Jin,
- 317-420, Doğu Jin,
- 420-589,Güney Kuzey Hanedanları,
- 589-618, Sui Hanedanı,
- 618-907, Tang Hanedanı,
- 907-960, Beş Hanedan,
- 961-1279, Kuzey ve Güney Song Hanedanları,
- 1279-1368, Yuan Hanednı (Moğol dönemi),
- 1368-1644, Ming Hanedanı,
- 1644-1911, Qing Hanedanı,
- 1912-1949, Demokratik Devrim dönemi,
- 1949…. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşu.
Kronolojik olarak yazmak dahi neredeyse yarım sayfa tutan Çin hanedanları hakkında daha detaylı bilgileri gezi boyunca yeri geldiğinde anlatmak üzere şimdilik nokta koyalım ve gezimizin ilk durağı olan Pekin hakkında bilgi vermeye başlayalım.
Pekin’deki otelimiz Bai Fu Yi’in lobisinden bir kare…
Herkesin bildiği gibi Pekin Çin’in başkenti. Öncelikle isimle ilgili küçük bir açıklama yapmam lazım. Bazı kaynaklarda Çin’in başkenti olarak “Beijing” ismini görebilirsiniz. Çinliler ve bazı ülkeler bu ismi kullanıyor oysa biz ve bazı diğer ülkeler de “Pekin” diyoruz. Aslında ikisi de aynı yer, hikâyesi ise enteresan. Beijing ismi ilk kez Ming Hanedanlığı döneminde kullanılıyor. Kelime anlamı itibariyle “Kuzey Başkent”. Qing Hanedanlığı döneminde Çin’e gelen cizvit papazı Matteo Ricci, aynı zamanda iyi derecede Çince konuşan ve Çin klasiklerini Latinceye çeviren bir bilginmiş. Bu çeviriler sırasında geliştirdiği sisteme uygun olduğunu düşünerek başkentin Latince adı olarak “Peqium” kelimesini ortaya koymuş. Bu ifade kısa sürede batı dillerine “Pequin”, “Peking” ve “Pekin” olarak geçmiş. 20. Yüzyılın başlarına kadar yaygın biçimde kullanılan isim Çin Cumhuriyeti döneminde değiştirilmiş ve “Beiping” olmuş. 1949’da Çin Halk Cumhuriyeti’nin kurulmasıyla “Peking” olarak değiştirilen isim, 1979 yılından itibaren de uluslararası arenada şimdiki hali olan “Beijing” olarak kullanılıyor. Sizin anlayacağınız her ikisi de aynı yer aslında.
Bölgede yapılan çalışmalar 20.000 yıl öncesine kadar giden kalıntılar bulsa da modern Pekin’in tarihi M.S. 10. Yüzyılda Liao Hanedanlığı zamanında başlatılıyor. Gittikçe gelişen şehir Ming Hanedanlığı döneminde inşa edilen Yasak Şehir’le birlikte önemini artırıyor ve hem ülkenin başkenti hem de dünyanın merkezi haline geliyor. Qing Hanedanlığı döneminde de devam eden gelişme ile 1911 yılına kadar 34 imparatora ev sahipliği yapıyor.
Yazlık Saray’a girmeden önceki durağımız İnci üretim merkezi idi. Bu büyük mekanda inciden üretilmiş her şeyi bulabiliyorsunuz…
Pekin merkezi 15 milyon civarında olsa da çevresiyle birlikte yaklaşık 25 milyonluk nüfusuyla Çin’in Şangay’dan sonra ikinci büyük şehri. 16 farklı bölgeye ayrılan Pekin siyasi başkent olmanın yanında aynı zamanda ülkenin kültür, eğitim ve turizm başkenti olarak da kabul ediliyor. Ülkenin dışa açılım süreci ve 2008 yılında düzenlenen olimpiyatlar Pekin’in neredeyse tüm çehresini değiştiriyor. Yeni Havalimanı, oteller, yepyeni tesisler ve gittikçe gelişen turizmin de etkisiyle son 20 yıllık süreçte ciddi bir değişim kendini gösteriyor.
Büyük bir düzlük üzerine kurulmuş olan şehir gelişen sanayii ile birlikte ciddi bir hava kirliliği ile karşı karşıya. Normal şartlarda, özellikle kış döneminde Pekin'de ciddi bir hava kirliliği problemi oluyormuş. Gezimizin gerçekleştiği mayıs ayında yaklaşık 30 derece ile mevsim normallerinin üzerinde bir sıcaklıkla karşılaştığımız için gezimiz boyunca hava kirliliği ile ilgili bir sorun yaşamıyoruz. Havalimanından ayrıldıktan sonra şehir merkezine ilerlerken ana caddelerin her iki tarafının yemyeşil ağaçlarla süslenmiş olduğunu görüyoruz. Rehberimiz Said, hava kirliliği ile mücadele etme araçlarından birisi olarak görülen bu uygulamanın çok da etkili olmadığını anlatıyor.
İnci üretim ve satış merkezinde bir bölüm nispeten daha az kaliteli inciden yapılmış olan kremlere ayrılmış…
Said yol boyunca genel olarak Çin ve Pekin’le ilgili bilgiler veriyor bize. Bu arada yerel rehberimiz Summer arzu edenlere dolar karşılığı Çin parası Yuan (RMB) bozduruyor. Resmi olarak bakıldığında 19 Mayıs 2017 tarihinde 1 ABD Doları 689 Yuan’a denk geliyor. Gelmeden önce okuduğum kaynaklar bu konuda Çin hükümetinin oldukça katı kurallar uyguladığını ve her yerde kurun aynı olduğunu söylüyordu. Gerçi havalimanında Emre döviz bürosuna 100 dolar karşılığı ne kadar alacağını sorunca komisyondan sonra 590 Yuan fiyat verdiler ki bu çok çok düşük bir rakam. Rehberimiz Summer 100 Dolar karşılığında 660 Yuan ödedi. Bu da gelmeden önce Ankara’daki döviz bürosundan bazı arkadaşların aldıkları Yuan kuruna denk geliyor. Otellerde de dolar bozdurabiliyorsunuz ve bu da yaklaşık 100 Dolar= 670-675 Yuan gibi bir rakama denk geliyor. Olaya TL açısından bakarsak 1TL=1,85 Yuan gibi bir şey yapıyor diyebiliriz. Biz gezi boyunca daha kolay olsun diye her söylenen Yuan’ı ikiye böldük. Yani bir mal 100 Yuan ise biz onu kabaca 50 TL olarak hesapladık.
Gittiğim şehirlerin neredeyse tamamında karşılaştığım büyük problem burada kendini daha çok gösteriyor: Trafik. Aslında Pekin’de oldukça gelişkin bir şehir içi ulaşım ağı var. 1 Ekim 1969 tarihinde ilk kez kullanılan metro, bugün için 22 hat ve yaklaşık 608 km mesafede hizmet veriyor. Buna, şehir içi ve yakın çevrede yer alan kasabaların da dahil olduğu 1200 otobüs hattı destek veriyor. Yine de en yaygın ulaşım aracının bisiklet olduğunu söylemem lazım. İster size ait olsun isterseniz de belediyelerin kiralama yoluyla sunduğu bisikletler olsun bisikletlilerin her yerde olduğunu söylemem lazım.
Yazlık Saray’dan sonra öğle yemeği için geldiğimiz restoranın alt katında hangi yemekleri yiyebileceğinizi de seçebiliyorsunuz. Neler olduğu ve fiyatları yanlarına eklenmiş…
Pekin merkezini çevreleyen çok sayıda çevre yolu var. Said’in anlattığına göre belirli günlerde bazı araçların trafiğe çıkması yasaklanıyormuş ama içinde bulunduğumuz akşamüstü saatlerindeki trafiği dikkate aldığımızda bunun ne kadar çözüm olduğu tartışılır. Ya da tersinden bakarsak böyle bir yasaklama olmasa nasıl bir kaos olacağını düşünmek bile istemiyorum. Gerçi trafik bütün büyük şehirlerin sorunu ama insan gezmeye gittiğinde bir yerden bir yere giderken 1-2 saatini yolda geçirince bunaltıcı bir hale geliyor. Aynı zamanda gezi programında değişiklik yapma şansınız da neredeyse hiç kalmıyor. Zira rehberler de gezilecek yerleri trafikten dolayı mesafelere göre ayarlıyorlar. Gezi boyunca hangi şehir olursa olsun “orası yerine buraya gidelim önce” dediğim her noktada yerel rehberlerimiz tarafından kibarca reddedildim. Gerekçe oldukça basit: Bu trafikte neredeyse imkansız. Pekin ile Ankara arasında beş saatlik zaman farkı var. Buna yaklaşık 9,5 saatlik bir uçak yolculuğunu da eklersek hepimizin yorgun olduğu aşikâr. Bunu hesaba katarak Pekin’deki ilk günümüzde akşam yemeğinden başka bir program koymamıştık. Yemeğimizi yerel bir restoranda aldıktan sonra otelimize geçerek dinleneceğiz. Bunun son derece isabetli bir karar olduğunu da söylemem lazım. Restorana vardığımızda saatler 18.00’ı geçmişti. Restoranın adı Nameste. Oldukça düzgün bir yere benziyor. Zemin katta farklı ebatlardaki akvaryum tarzı yerlerde her türlü deniz canlısını görebiliyor, istediğinizi sipariş ediyor ve taze taze tüketebiliyorsunuz. Tabi bizim ki paket program olduğu için bizler sadece bu enteresan ortamın fotoğraflarını çekmekle yetiniyoruz.
Esas itibariyle gariban Çinli nüfusun yaşadığı mahalleler olarak tanımlayabileceğimiz “Hutong” bugün için turistik mekanlar haline gelmiş…
Restoranda bizim gibi başka gruplar da var. Muhtemelen bu tarz turistik grupları ağırlayan ve yöresel Çin mutfağından örnekler tadabileceğimiz mekânlardan birisi olduğunu aramızda konuşuyoruz ve gezi boyunca yanılmadığımızı anlıyoruz. Bizim için yuvarlak 9 kişilik masalar ayarlamışlar. Ortada camdan bir yuvarlak aparat var ve bu aparat kendi ekseninde dönüyor. Yemekler sıra ile bu aparata konuyor ve döndürüldükçe herkes önündekinden alıyor. Herkesin önünde minik (gerçekten minik, neredeyse neskafe tabağı kadar) bir servis tabağı, içinde minik bir kaşık bulunan küçük bir kâse, her masada bulunan yeşil çayı içmek için fincana benzeyen ama biraz daha irice bir kap, yemek için çubuklar ve çatal bulunuyor. Gelmeden önce özellikle çatal konusunda sıkıntı çekeceğimizi okumuştum ama tüm restoranlarda çatal vardı. Çin’deki ilk menümüz yumurtalı pilav, Çin lahanası, tatlı soslu tavuk, üzerine bal dökülmüş kızarmış tavuk, kişnişle servis edilen ördek parçacıkları, soyadan yapılan bir tür hamur parçacığı ile servis edilen soyalı karides, dana eti ve değişik sebzelerle servis edilen bir tür yahni, patates kızartması ve finalde ise karpuz dilimleri.
Hava sıcak olunca 48 no’lu rickshaw sürücüsü bu halde misafirlerini bekliyor…
Biz de Gökhan’la yerimizi alıyoruz. Ama ne hikmetse yollar karıştırılıyor ve dur kalklardan ne olduğunu tam anlamadığımız bir hutong gezisi oluyor…
Çin mutfağı konusunda gelmeden önce o kadar çok şey okudum ki adeta ne yiyeceğimi biliyor gibiydim. Yine de farklı kültür ve geleneklerin oluşturduğu değişik damak lezzetleri konusunda şüphelerim vardı. Ancak ilk günün sonunda her şey oldukça iyiydi. Hatta sadece benim için değil gruptaki arkadaşların da ortak fikri aynı. Gezimiz boyunca da az çok bu durum değişmedi. Sadece, son bir iki gün artık her öğün aynı şeyleri yiyormuşuz gibi gelmeye başladı bana. Öyle köpek eti, hamamböceği, vb. gibi şeyleri hiçbir yerde görmedim. Böyle şeyler satan yerler varmış ama oldukça istisna olduğunu söyledi Said. Bu arada Said'e böyle bir yerde yediklerimizin ne kadar tutacağını sordum. Restoran yetkilileri ile görüştükten sonra 9 kişilik masanın yaklaşık 900-1000 Yuan tutacağını ama acentaların daha az ödediğini söyledi. Adam başı 100 Yuan olsa 50TL yapar ki hiç de pahalı değil bence.
Yemekten sonra otelimize vardığımızda saatler 20.15'i gösteriyordu. Otelimiz gezi turlarında sıkça ismi geçen beş yıldızlı Bai Fu Yi. Nispeten sakin ve nezih bir bölgede yer alan otelin odaları geniş ve ferah. Havludan diş fırçasına kadar her türlü malzeme mevcut. Ayrıca kişi başı birer adet su ve paket çaylar da ücretsiz olarak kullanılabiliyor. Temizliğine de söylenecek bir şey yok. Kayıt, pasaport fotokopisi derken eşyaları odalara bırakıp 21.00 gibi otelin çevresinde dolaşmaya çıktık. Yaklaşık iki saatlik gezi sırasında rastladığımız küçük bir marketten 1,5 lt. su aldım (3,50 Yuan). Çevre çok sakin değil ama yine de merkezi bir yerde olmadığımızı söylemem lazım. Cadde ve sokaklarda bir süre dolaştık, otele yakın SPA salonlarından bir kaçını sırf merak ettiğimizden ziyaret ettik. Buradaki yerler tek bir masaj yerine daha çok paket halinde hizmet veriyorlar. 1000-0000 Yuan arasında değişen fiyatlar yaklaşık 5-6 saatlik bir ziyaretin maliyeti. Buna alacağınız yemekler de dahil oluyor. Artık yorgunluk her tarafımızı sardığı için şöyle bir baktıktan sonra otelimize döndük.
Belki de en güzeli bisikletleri tercih etmeden hutong sokaklarında yürüyerek dolaşmak. Şimdiki aklım olsaydı bende aynısını yapardım ve belki açık bir kapı denk geldiğinde avluları da görme şansım olurdu…
Bazıları havalimanı yolunda otobüsteyken yerel rehberimiz Summer’ın oteldeki masaj teklifini kabul etmişti. Kafadan ayaklara 90 dakikalık masajın bedeli 200 Yuan. Ancak bu masaj otel tarafından verilmiyor. Summer’ın ayarladığı kişiler dışarıdan geliyor ve odanızda masaj yapıyorlar. Siz ücreti Summer’a ödüyorsunuz, O’da muhtemelen komisyonunu düştükten sonra onlara ödeme yapıyor. Bu hizmeti otelin SPA salonunda alırsanız fiyat neredeyse üçe katlıyor. Ertesi gün konuştuğumuz arkadaşların genel olarak memnun kaldıklarını söyleyebilirim.
Notlarını toparlayıp yatağa uzandığımda saatler gece yarısına ulaşıyordu. İlk gece uyumakta biraz zorlansam da saat farkına rağmen sızdığımı söyleyebilirim.
20 Mayıs Cumartesi
Grup olarak yola çıkışımız saat 08.00 olacağı için sabah 6.30'da uyandırma telefonu çaldı. Zaten tüm Çin gezimiz boyunca normal seyahatlere göre çok daha erken hayata başladığımızı söylemeliyim. Kahvaltıda zeytin yok. Peynir ise çok çok kısıtlı, kaşar türü bir iki küçük peynir parçası var. Otelde başka bir Türk grubu da var. Bu yüzden mevcut peynirden tadabilmek de imkânsız oldu diyebilirim. Gelmeden önce bazı uyarıları dikkate alarak getirdiğimiz peynir ve zeytinler çok işe yaradı doğrusu. Bunun dışında domates, salatalık, muz, karpuz, kavun, kruvaşan, kek, yumurta, meyveli yoğurt, patates vb. var. Genel kanaatim kahvaltılarda kesinlikle aç kalınmaz, bu durum tüm Çin gezimizdeki otellerin kahvaltıları için geçerli. Alışık olduğumuzun biraz dışında ama herkes yiyecek bir şeyler bulabilir.
Tiananmen Meydanı: Halk Kahramanları Anıtı…
Otobüsün tekerleği 08.05’de döndü. Bugünkü ilk durağımız inci üretim ve satış merkezi olacak. Sonrasında da güzeller güzeli Yazlık Sarayı ziyaret edeceğiz. Aslında inci üretim ve satış merkezi bizim istediğimiz bir program değil ama Çin'de işler biraz böyle yürüyor. Yani, yarı devlet ya da devletin imtiyaz tanıdığı özel sektöre ait bu tarz mekanlara gidiyorsunuz, onlar sizlere satılan ürün hakkında kısa bir bilgi veriyorlar ve satış için reyonlara geçiyorsunuz. Program oluşturulurken bu tarz gezileri kabul etmek istemezseniz sizlere verilen yer hizmeti tur fiyatları yaklaşık %25 daha pahalı oluyor. Elbette size yapılan %25 indirim (hatta daha fazlası), buradan yapılan alışverişten çıkarılıyor. Yani Çin’deki acentalar ve yerel rehberler kendilerine düşen payı alıyorlar, siz de total tutarı olması gerekenden daha düşüğe alıyorsunuz. Hatta bazı Türk rehberlerin de buralardan pay aldığını biliyorum. Sistem böyle düzenlenmiş, fazla dışına çıkma şansınız olmuyor. Yapabildiğiniz tek şey arkadaşlarınızı uyararak alışveriş için fazla zaman harcamamaları konusunda ikaz etmek. Gittiğimiz yerde inci kolyeler, yüzükler, küpeler vb. dışında nispeten değeri düşük inci tanelerinden hazırlanmış olan inci tozundan yapılmış kremler var. Bunların bazıları bazı hastalıklara da iyi geliyormuş. Arkadaşlar alışverişlerini yaptıktan sonra sadece bir saatlik bir kayıpla Yazlık Saray’a doğru yola çıkıyoruz.
Tiananmen Meydanı: Çin Ulusal Müzesi…
Yazlık Saray Pekin’in en keyifli noktalarından birisi. Genel bir yazının içinde kaybolmasını istemediğim için ayrı bir yazı yapmanın daha uygun olacağını düşündüm. Yazlık Saray gezimizle ilgili detayları okumak isterseniz Pekin’deki Muhteşem Güzellik: Yazlık Saray internet sayfamızı ziyaret edebiliriniz.
Muhteşem keyifli Yazlık Saray gezimizi tamamladıktan sonra öğle yemeği için yine bir Çin restoranında soluğu alıyoruz. Camekanlara ve streçlere gizlenmiş lezzetleri izleyip fotoğrafladıktan sonra daha öncekine benzer biçimde yuvarlak masanın etrafında oturuyor ve 8-9 çeşit yemeğimizi yiyoruz. Bu sefer menüde çorba da var ancak bizim alışık olduğumuz tarzda bir çorba değil bu. Daha sulu, bol sebze taneli çorbanın görünümü değişik ama tadı fena değil. Enteresan olan ise ana yemekler servis edildikten sonra en son servis edilmesi. Yani bizdeki gibi başlangıçta değil de en son yeniliyor gibi. Gezimiz boyunca bu gözlemimizin doğru olduğunu görüyoruz. Çok büyük bir problem olmadan yine karnımızı doyurabildiğimizi söylemeliyim.
Tiananmen Meydanı: Mao Zedong’un Anıtkabiri…
Yemekten sonraki programımızda hutongları ziyaret var. “Hutong”, en çok 9 metre genişliğinde sokaklara verilen ad. Moğolca kökenli bir kelime ve anlamı da “su kuyusu”. Yani bir anlamda suyun olduğu yerde yaşam vardır anlayışının bir uzantısı olarak kabul edilebilir. İlk hutonglar Yuan Hanedanlığı dönemine kadar yaklaşık 700 yıl geriye gidiyormuş. Yuan Hanedanlığı döneminde Moğollar suya büyük önem veriyorlar ve günlük yaşamlarını idame ettirebilecek suyu nerede buluyorlarsa oraya yerleşiyorlarmış. İlk örnekleri Yuan Hanedanlığı döneminde ortaya çıkmış olsa da bu alandaki esas gelişme Ming ve Qing Hanedanlığı döneminde olmuş. 1400’lü yıllarda Pekin gelişirken İmparatorluk Sarayı olan Yasak Şehir merkez olarak belirlenmiş ve Saray’ın doğusu ile batısında inşa edilen mahalleler aristokratlara ve üst düzey yöneticilere ayrılırken, kuzey ve güneydeki mahalleler ise tüccarlara ve diğer vatandaşlara ayrılmış. Oldukça iyi planlanmış bu yerleşim düzeni şehrin gelişmesi ve kalabalıklaşması ile birlikte 16. Yüzyıldan itibaren bozulmuş ve sınıflar arasındaki yerleşim ayrımı gittikçe azalmış.
Tiananmen Meydanı: Çin Ulusal Halk Meclisi Büyük Salonu…
Tarihçilere göre Yuan döneminde 29 hutong varken, bu rakam Ming Hanedanlığı döneminde 1100’lere, Qing Hanedanlığı döneminde ise 2500’lere yükselmiş. 1949 yılında Çin Halk Cumhuriyeti kurulduğunda 3000’den fazla hutong olduğu kayıtlara geçmiş ve bu sayı Pekin’in aşırı büyümesiyle birlikte 6000’e dayanmış. Modern dünyanın acımasız gerçekleri kentleşme, zenginleşme ve büyüme arzusu ile birlikte bugün sayıları tam olarak bilinmese de 1000’in altına düştüğü tahmin ediliyormuş. Son dönemde uyanan Çin hükümetleri, nispeten daha popüler olan hutongları koruma altına alıp elden geçirmeye başlamış. Özellikle ülkeye gelen turistler açısından devasa gökdelenlerin çok fazla bir anlam taşımadığı gerçeğini göz önüne alırsak bu tarz geleneksel ve tarihi yerlerin korunmasının ne kadar anlamlı olduğu daha net ortaya çıkıyor. Hutonglar 10 metreden 2 km uzunluğa kadar değişebiliyormuş. 40 cm genişliğinde hutonglar dahi varmış. Evin ön cephesinin daha fazla güneş görmesini temin için hutonglar çoğu zaman kuzey-güney aksı boyunca inşa edilmiş. Evler en çok 20-30 m2 ve hiç birisinde müstakil banyo, tuvalet ve mutfak bulunmuyormuş. Hutongların arasında bulunan küçük evlerin dört cepheli avlularına “Siheyuan” adı veriliyormuş. Bunu bir kutunun ortasındaki bahçe olarak düşünebilirsiniz. Bu avlulardan hutonglara açılan tek bir kapı olduğu için dört farklı evde yaşayan insanların kaderi olan bir ortak alan da diyebiliriz. Dışarıya karşı kapalı, huzurlu, güvenli ve mutlu bir yaşamın ilk şartlarından birisi olarak algılanabilir. Aslında bunu tüm mahalle için de genişletebiliriz. Zira yiyecekten giyeceğe, berberden, demirciye aklınıza gelebilecek her şeye birkaç adımda ulaşabilen ve yüzlerce yıldır burada yaşayan insanlar için koruyucu bir kalkan görevi gördüğü söylenebilir.
Tiananmen Meydanı: Yasak Şehrin giriş kapısı Cheng Tian Man…
Hutong gezileri neredeyse tüm Çin turlarının olmazsa olmazlarından. Yürüyerek buraları gezebileceğiniz gibi “Rickshaw” denilen ve bir insan tarafından çekilen iki kişilik bir tür bisikletle de gezebiliyorsunuz. Fiyatlar 30-50 Yuan arasında değişiyor. Memnun kalırsanız ayrıca bahşişte verebiliyorsunuz. Bizim de grup olarak gerçekleştirdiğimiz yaklaşık yarım saatlik bu turlarda hutongların arasında dolaşıyor, küçük evleri ve çevrelerindeki yaşamı gözlemleme şansınız oluyor. Bir tarafta okey benzeri bir oyun oynayan yaşlılar, diğer tarafta bölgeyi ziyaret eden turistlere hediyelik eşya satmaya çalışan seyyar satıcılarla hareketli ve keyifli bir ortam yaşayabilirsiniz. Bizim bindiğimiz rickshaw sürücüsü ne hikmetse yolları karıştırdı ve arkamızdaki 2-3 tane ile birlikte diğer ekipten koptuk. Onları bulacağım derken orada durdu, bekledi, burada yavaşladı, aniden hızlandı ve açıkçası Gökhan’la ben bu hutong gezisinden hiçbir şey anlamadık. Gelmeden önce ciddi anlamlar yüklemiştim ama, biraz da turistik bir faaliyet olarak planlandığı kanaatine ulaştım. Üstelik buraya gelebilmek için Pekin gibi bir şehirde 30-35 dakikalık yol geldiğimizi de hesaba katınca biraz hayal kırıklığı oldu diyebilirim. En azından gezecekseniz rickshaw ile değil bildiğiniz tabanway ile gezerseniz eminim daha büyük keyif alırsanız.
Tiananmen Meydanı: Güneşe etki edecek ağaçlar yok belki ama meydanın en güzel süslemeleri de rengarenk hazırlanmış.…
Pekin’de gezilecek yerleri birer birer hallederken mevsim normallerinin oldukça üzerinde, neredeyse 30-32 derece sıcaklıktaki hava da bizi yavaş yavaş etkilemeye başlıyor. Hele dünyaca ünlü Tiananmen Meydanı’na varınca bunun etkisini çok daha fazla hissedebiliyorsunuz. Zira devasa meydanda şifa niyetine tek bir ağaç ya da gölgesine sığınabileceğiniz en ufak bir yer bulunmuyor. Böyle giderse gezi tamamlanmadan telef olacağız esprileri altında dünyanın en büyük meydanını gezmeye başlıyoruz.
Tiananmen Meydanı… kuzeyden güneye 880 metre, doğudan batıya 500 metre uzunluğu ile dünyanın en büyük meydanı. Aynı anda 1 milyon insanı içine alacak kadar devasa bir alan, yaklaşık 40 hektar. İlk olarak Ming Hanedanlığı döneminde 1417 yılında Yasak Şehir’e giriş kapısı olarak ortaya çıkmış. O dönemdeki adı “Cheng Tian Man”. Anlamı da yaklaşık olarak “Göksel Huzur Kapısı”, yani imparatorların ülkeyi yönetirken cennetten gelen emirlere uyması şeklinde bir yaklaşımı temsil ediyormuş. Bu aynı zamanda Yasak Şehir’e giriş kapısının da bulunduğu yer. Özel bir meydan olarak düşünülmesi daha sonra olmuş. Çıkan yangında ciddi hasar görünce bu kez 1651 yılında Qing Hanedanlığı döneminde bir meydanı da içerecek şekilde yeniden inşa edilmiş. 1958 yılına kadar 1651 yılında düzenlediği haline göre genişliği 4 kat artırılmış ve bugünkü beton meydan halini almış.
Belki de Tiananmen Meydanı’nın isminin en çok duyulduğu zaman 1989 yılındaki olaylar olsa gerek. Tarihe “Tiananmen Olayları” ya da “Tiananmen Katliamı” olarak geçen (Çin’de ise “4 Haziran Olayları” olarak adlandırılıyor) ve neredeyse televizyonlardan canlı olarak izlenen olaylar 1989 yılının 15 Nisan’ı ile 4 Haziran arasında ortaya çıkıyor. 15 Nisan günü Çin’de eğitim gören öğrenciler ve işçiler ile bazı aydınlar reform talebiyle farklı kentlerde sokağa çıkıyorlar. Hükümet tarafından sert biçimde bastırılan protestolar dalga dalga büyüyor ve reform yanlısı Komünist Parti Genel Sekreteri Hu Yaobang’ın 22 Nisan’daki cenaze törenine 150.000 kişi katılıyor. Gösterilere katılım sayısı artıkça tedbirler ve buna bağlı olarak şiddeti de artıyor. 13 Mayıs’ta öğrenciler tarafından başlatılan açlık grevi gittikçe yayılıyor ve 20 Mayıs’ta sıkıyönetim ilan ediliyor. Pekin’e büyük oranda hakim olan göstericiler ordunun Pekin’e girmesini engelliyor ve ordu geri çekilmek zorunda kalıyor. Bu geri çekilmede Çin Komünist Partisi içinde protestoculara karşı nasıl bir tutum takınılacağına yönelik farklı görüşlerin etkisi olduğu bir gerçek. En sonunda sertlik yanlısı bakış açısı benimsenir ve açlık grevinin üçüncü haftasında, 3 Haziran’ı 4 Haziran’a bağlayan gece tanklar ve piyade birlikleri, sayıları neredeyse milyonu bulan protestocuları dağıtmak üzere Tiananmen Meydanı’na gönderilir. Gerçek mermilerin dahi kullanıldığı operasyon çok kanlı geçer. Resmi kaynaklara göre 186, öğrenci örgütleri ve Çin Kızılhaç’ına göre 3.000’e yakın sivil yaşamını yitirir. Hükümet geniş çaplı tutuklamalar yapar, yabancı basın organlarına sansür uygular ve protestoculara destek veren partilileri tasfiye eder. Batılı çevreler olayları kınayan sert açıklamalar yapar. İşte 1989 yılında meydana gelen olayların kısa özeti böyle. İnternette küçük bir arama yaptığınızda olaylarla ilgili görsellere ulaşabiliyorsunuz. Aslında Çin tarihinde bu tarz protestolar ve ayaklanmalara oldukça fazla rastlanıyor ama 20. Yüzyılın sonlarında, özellikle de medyanın 4. Bir güç olarak ortaya çıktığı dönemde tüm dünyanın gözleri önünde cereyan edince algısı ve etkisi çok daha farklı oluyor.
Tiananmen Meydanı’na öyle elinizi kolunuzu sallayarak giremiyorsunuz. Farklı noktalarda oluşturulmuş giriş kapılarından geçmek ve yanınızdaki eşyaları burada bulunan x-ray cihazlarından geçirmek durumundasınız. Rehberimiz Said’e bunun sebebini sorduğumda Çin için buranın sadece bir meydan olmadığını, bir tür tarihi yapı olarak algılandığını, Yasak Şehir’e giriş kapısının da meydana açılması nedeniyle bu tarz önlemler alındığını söylüyor. Yabancı turistler için oluşturulmuş ayrı bir giriş var ve çok da sıkı olmayan kontrolden geçerek meydana ulaşıyoruz.
Meydan gerçekten ama gerçekten çok büyük. Ne tarafına baksanız uçsuz bucaksız gibi algılamanıza sebep oluyor. Meydanın tam ortasında Halk Kahramanları Anıtı yer alıyor. İnşasına 1 Ağustos 1952 tarihinde başlanan anıtın açılışı 1 Mayıs 1958’de yapılmış. Anıt 3 bölümden oluşuyor: ana gövde, Budist tarzı taban ve üzerine oturtulduğu kaide. Yerden yüksekliği 37,94 metre olan anıtın gövdesi 413 parça saf granitten yapılmış. Anıtın Yasak Şehir’e bakan kuzey cephesinde 14,7 metre uzunluğunda ve 2,9 metre genişliğindeki taşın üzerine Mao tarafından yazdırılan “Çinli Kahramanlar Çok Yaşa” sözleri bulunuyor. Arka tarafında ise Çin Halk Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı Zhou Enlai adına bir kitabe var. Budist tarzı taban, Çin modern tarihindeki devrimci olayları anlatan, 170’den fazla figürden oluşan 10 farklı mermer rölyefle süslenmiş.
Kungfu Şovu izlediğimiz Red Theater.…
Meydanın batısında kalan devasa sütunlu bina Çin Ulusal Halk Meclisi Büyük Salonu. Karşıdan baktığınızda tipik bir parlamento binası havası var. Çin Halk Cumhuriyeti’nin kuruluşunun 10. Yılı etkinlikleri kapsamında “10 Büyük İnşaat Projesi”ne ait yapılardan birisi olan bina, Ekim 1958 ile Eylül 1959 tarihleri arasında sadece 10 ayda inşa edilmiş. Kuzeyden güneye 336 metre uzunluğunda, doğudan batıya 206 metre genişliğe sahip binanın yüksekliği ise 46,5 metre. Yaklaşık 172.000 m2 alanı ile dünyanın en büyük binalarından birisi olarak kabul ediliyormuş. Gezmeye vaktimiz olmadı ama içeride Çin’in bütün eyaletlerini ve üç büyük şehrini simgeleyen 36 farklı toplantı salonu ve bunun dışında 10.000 kişilik büyük bir toplantı salonu varmış. Toplantı salonları her eyaletin yerel özelliklerini gösterecek şekilde dekore edilmiş. Eğer ziyarete açık yakalayabilirsiniz giriş ücreti 30 Yuan.
Kungfu Şovun ana çocuk karakteri gösteriden önce seyircilere hoşgeldiniz diyor.…
Meydanın doğu tarafında bulunan bina ise Çin Ulusal Müzesi. Tıpkı Halk Meclisi Büyük Salonu gibi bu bina da 10. Yıl projesi kapsamında inşa edilmiş ve aynı dönemde açılmış. İlk başta Çin Tarih Müzesi ve Çin Devrim Müzesi olarak organize edilen yapı, daha sonra 1969 yılında Çin Tarih ve Devrim Müzesi adıyla düzenlenmiş. 2007 yılında başlayan yenileme çalışmasından sonra Mart 2011’de Çin Ulusal Müzesi olarak yeniden ziyarete açılmış. Müzede toplam 48 adet sergi salonu mevcut ve bu salonlarda 1.700.000 yıl öncesinden 1949 yılına kadar antik Çin’den modern Çin’e kadar çok farklı türde eserler sergileniyor. İçeride 700 kişilik bir tiyatro salonu da bulunan Müzeyi gezmek ücretsiz ancak günde en fazla 3.000 kişiye izin veriliyor.
Halk Kahramanları Anıtı’nın 100 metre kadar güneyinde, eski Çin kapısı Zhonghuamen’in ön tarafında Çin Halk Cumhuriyeti’nin efsanevi lideri Mao Zedong’un mozolesinin bulunduğu anıtkabir yer alıyor. Binanın temeli 1976 yılında atılmış ve açılış töreni de Eylül 1977’de yapılmış. İki katlı yapının ilk katında üç farklı salon bulunuyor ve “Başkan Mao Anıt Salonu” 280’e 220 metre büyüklüğünde, 57.000 m2lik bir alanı kapsıyor. Mao2nun mumyalanmış bedeni bu salonda yer alıyor. İkinci kattaki salonlar Çin devriminin önde gelen altı liderinin anısına ayrılmış. Normal ziyaret saatleri 08.00-12.00 arası olduğu için maalesef burayı gezme şansımız olmadı. Zaten pek çok günde de özel program olduğu için ziyarete kapalı olan anıtkabiri imkân bulursanız gezin derim.
Ekip toplu halde heyecanla gösteriyi beklerken.…
Yeri gelmişken Mao’dan da biraz bahsedelim. Mao Zedong, Çin’in Hunan şehrinde 26 Aralık 1893 tarihinde, toprak sahibi zengin bir köylü ailesinin çocuğu olarak doğmuş. 1911 devriminde Hunan eyalet ordusuna katılarak çarpışmış, sonrasında yarıda bıraktığı öğretmenlik okuluna devam etmiş ve 1918 yılında mezun olmuş. 5 yıl öğretmenlik yapmış, bu dönemde üniversitede tanıştığı sol düşüncelerin etkisiyle, 1921 yılında Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) ilk kurultayına Hunan delegesi olarak katılmış. Toprak ağalarına karşı onbinlerce köylünün isyan ettiği bu dönemde ÇKP etkisini artırmış. 1924-1927 yıllarında başlattığı silahlı ayaklanma bastırıldıktan sonra gelen baskılarla geri çekilmeye mecbur kalmış ve Eylül 1934’den Ekim 1935’e kadar süren “Uzun Yürüyüş”ü gerçekleştirmiş. Jiangxi Eyaletinden 100.000 kişilik bir kuvvetle başlayan ve yaklaşık 12.500 km süren yürüyüş daha sonraları ÇKP’nin güç ve direncinin simgesi haline gelmiş. Zenginlerin geniş topraklarını köylülere dağıtarak halk arasında gücünü artırmış ve 1935’te ÇKP’nin lideri olmuş. Komünist rejimi yerleştirmek için onbinlerce insanın ölümünü göze alan Mao 1949 yılında zafere ulaşmış ve Çin Demokratik Halk Cumhuriyeti’ni kurmuş. Devlet Başkanlığı yanında parti genel sekreterliğini de yürüten Mao, 1956 yılına kadar geleneksel Sovyet ekonomi modelini izlemiş. 1958 yılında başlattığı büyük çaplı tarım endüstrisi hamlesi, sektörler arasında denge, planlama ve organizasyon olmayınca başarısız olmuş. 1965’lerde başlattığı “Proleter Kültür Devrimi” ile ülkede büyük bir karışıklık ve terörizm devri başlamış. Burjuva kültürünün silinmesi adına üniversiteler on yıl boyunca tatil edilmiş, ibadetler kısıtlanmış, azınlıklar şiddete maruz kalmış, pek çok üst yönetici tutuklanmış, yüzlerce tarihi yapı ve eser tahrip edilmiş, halk kendi içinde farklı gruplara bölünmüş, ekonomi zayıflamış. Yaklaşık 10 yıl süren Kültür Devrimi, Mao’nun 9 Eylül 1976 tarihinde ölmesiyle son bulmuş.
Gösteriden kareler.…
Gösteriden kareler.…
İşte Mao’nun hikayesi böyle. Çin gezimiz boyunca konuştuğumuz insanlardan anladığım kadarıyla seveni de var sevmeyeni de. Hatta diktatör olduğunu ve halkın aslında kendisinden nefret ettiğini söyleyenler de vardı. Yine de Çin tarihindeki önemli liderlerden birisine saygı duymak lazım diye düşünüyorum.
Biz yaşayamadık ama Tiananmen Meydanı’nda her gün gerçekleştirilen bir tören var. Her sabah gün doğumunda törensel bir gösteri ile göndere çekilen bayrak akşamüzeri gün batımında bu sefer gönderden indiriliyor ve her daim önünde bir asker nöbet tutuyor. Özellikle turistler açısından görülmesi gereken aksiyonlardan birisi olan tören, kalabalık nedeniyle gerçek bir izdihama da yola açabiliyormuş. Haberiniz olsun…
Tiananmen Meydanı gezimizi tamamladıktan bu seferki rotamız meydandan giriş yapılan Yasak Şehir. Çin tarihinin en önemli ayakta kalan eserlerinden olan Yasak Şehir’le ilgili detaylı yazı için Sonsuz Hükümdarlığın Eşsiz Sarayı: Yasak Şehir internet sayfamızı ziyaret edebiliriniz.
Hongqiao Pearl Market’den kareler…
Yaklaşık 2,5 saat süren Yasak Şehir gezimiz saat 16.30’da bitti ve hızlı adımlarla otobüse yollandık. İstikamet 17.15'de başlayacak olan Kungfu Şov’u izlemek için Pekin’in en popüler tiyatrolarından birisi olan Red Theater (Adres, 44, Xingfu Dajie, Chongwen District). 2004 yılından beri aralıksız olarak sahnelenen Kungfu Şov, küçük bir çocuğun Kungfu eğitimini ve en sonunda baş üstat olmasını anlatan yaklaşık bir saatlik keyifli bir şov. 6 farklı sahnede anlatılan oyunda küçük çocuk zamanla hem fiziksel hem de zihinsel gelişimini tamamlayarak “Zen Master” oluyor. Şovu seyretmek için 880 Yuan ile 200 Yuan arasında değişen bilet fiyatları var. Bizim seyrettiğimiz Vip B bölümünün fiyatı 380 Yuan olarak görünüyordu. Tiyatroya kendi imkanlarınızla ulaşmak için 5 nolu metro hattına binerek Tiantandongmen durağında inmeniz gerekiyor. Sonrasında da 15 dakikalık kısa bir yürüyüşünüz var. Mutlaka seyredin derim.
Resmin sağ tarafında kalan yer Quanjude Restoran…
Kungfu Şov’dan sonra Pekin'in en popüler alışveriş merkezlerinden birisi olan Hongqiao Pearl Market’e (No.46, Tiantan Dong Lu, Chongwen District) gittik. Her ne kadar adından sadece inci satıldığı gibi bir anlam çıksa da kıyafet, elektronik, saat, deniz ürünleri, ipek ne ararsanız var. Bizim çok fazla zamanımız olmadığı için daha çok elektronik eşyaların bulunduğu bölümün dışına pek çıkamadık. Çin’deki ilk alışveriş deneyimimiz olduğu için daha çok gözlem yapma ve fiyat sorma ile geçen bir saat nasıl geçti kimse anlayamadı. Özellikle çakma mallar bile kendi aralarında A kalite, B kalite şeklinde ayrılıyor.. Bu arada mağazanın beşte birini ancak gördüğümüzü söylemem lazım. Peki buraya nasıl gidebiliriz derseniz; tıpkı Red Theater’da olduğu gibi 5 nolu metro hattına biniyor, Tiantandongmen durağında iniyor ve Exit A’dan çıkarak Marketi görüyorsunuz. Sadece yolun karşısına geçmeniz gerekiyor.
Quanjude Restoran’da bir akşam yemeği masası…
Yeri gelmişken Çin’de alışveriş hakkında da bazı bilgiler vereyim. En önemli satış aksesuarı hesap makinesi. Siz bir yere gidiyorsunuz, bir malın fiyatını söylüyorsunuz. Satıcı malın fiyatını hesap makinesine yazıyor, sonra sizden bir fiyat yazmanızı bekliyor. Bu süreç pazarlığın sonuna kadar böyle devam ediyor. Fiyatta anlaşamadıysanız ayrılıyorsunuz, yok anlaşılırsa zaten sorun yok. Bazen siz arkanızı dönüp giderken seslenerek fiyatınızı kabul ettiklerini söylüyorlar. Önce parayı alıyorlar, sonra malı size veriyorlar. Burada kritik nokta şu; pazarlık marjınızı neredeyse 10-12 kat aralığında başlatmanız. Zaten verdiğiniz fiyat çok anlamsızsa bunu hemen anlıyorsunuz. 1000 Yuan fiyatla başlayan bir pazarlığın 80-100 Yuana bitme ihtimali çok yüksek. Bu yüzden ilk teklif edeceğiniz fiyat çok önemli. “Acaba bu kadar indirimden sonra malı pahalı mı aldım” sorusu bende olduğu gibi içinizi kemirirse rehberimizin minik tavsiyesine kulak verelim: Kendi ülkenizde o ürüne ödeyeceğiniz fiyatın ne kadar altında aldıysanız sizin için o kadar karlı bir alışveriş olacaktır. Gerisi boş…
Alışveriş sonrası hava yavaş yavaş kararmaya başlamıştı ve artık akşam yemeği zamanı gelmişti. Bu akşamki menüde alışmaya başladığımız diğer Çin yemekleri yanında dünyaca ünlü Pekin ördeği de bulunuyor. Bunu da yine oldukça meşhur bir restoran olan Quanjude Restoran’da yiyoruz. Pekin ördeği evcil ırklardan birisi ve 60 günlükten önce işlem yapılmıyor. Eti sertleşmesin diye dar bir kafeste tutulan ördek iç organları temizlendikten sonra karnına bir miktar su ilave ediliyor ve dikiliyor. Birkaç saat bekledikten sonra özel bir fırında asılarak pişiriliyor. Karnındaki su (bazı durumlarda nemli hava) ördek pişerken derinin yumuşamasını engelliyor ve gerilen deri gevrekleşiyor. Ördek masaya bir servis arabasının içinde getiriliyor, misafirler gördükten sonra uzman bir garson ördeği parçalamaya başlıyor. Yan tutulan keskin bıçakla yan yan kesilerek birkaç tabak halinde masaya servis ediliyor. Adeta bizim döneri ince ince kesmek gibi bir şey. (Yukarıdaki videoda detayları görebilirsiniz) En popüler tüketim usulü ördek parçalarını, kırmızımsı bir sos (soya, un, baharat, su, sarımsak, kırmızı biber) ve taze soğana benzeyen soya fasulyesi parçalarıyla birlikte bizdeki ince lavaşa benzeyen ve bazı kaynaklarda “lotus çöreği” olarak bilinen minik pidelerle yemek. Bazı yerlerde kemiklerinden elde edilmiş suyla yapılan çorba da servis ediliyormuş ama ben öyle bir şey hatırlamıyorum. Sunumu ile başlayan, enfes lezzeti ile devam eden Pekin ördeği güzelliği maalesef bitti. Sakın denemeden dönmeyin.
Bu da Çin Seddi sonrası öğle yemeği masası. Bir önceki akşam yemeği ile kıyasladığınızda çok da farkı yok gibi…
Yemekten sonra yorgun ama bütün gün gördüğümüz güzelliklerin etkisinde kalarak otelimize geldik. Aslında vücutlarımız isyan diyordu ama Gökhan ve Nuray’la birlikte çevrede kısa bir tur atmaya karar verdik. Otelin birkaç yüz metre ilerisindeki KFC’den aldığımız dondurma ve kahvelerle birlikte caddenin kenarındaki taş banklara oturduk ve uzun uzun sohbet ettik. Meraklısı için KFC’den biraz fiyat bilgisi vereyim: Menüler 15-35 Yuan, Sundae 9,5 Yuan, Kafe Latte 16,5 Yuan, soğuk içecekler 12-13,5 Yuan) Saat 23.30 civarında otelimize döndük. Nasıl uyuduğumu bile hatırlamıyorum dersem yalan söylemiş olmam.
Cennet Tapınağı’nın en gözde noktası olan İyi Hasat Tapınağı…
21 Mayıs Pazar
Sabah erkenden yollara düştük. Daha önce de söylediğim gibi bu kadar büyük bir coğrafyada ve şehirde başka bir şansınız da yok. Bugünkü programımız dünyaca ünlü Çin Seddi ama ondan önce geleneksel Çin tıbbının tanıtıldığı ünlü bir merkeze uğruyoruz. Bao Shu Tang Medicine Şirketine ait bu merkezde öncelikle grupları bir odaya alarak geleneksel Çin tıbbı hakkında bilgi veriyorlar. Daha sonra popüler ürünlerini tanıtıyorlar. Tanıtım sırasında bir görevlinin elini resmen ateşte yaktılar ve her türlü cilt yaralanmasına (özellikle de yanıklar) iyi gelen Bao Fu Ling adlı kremden sürdüler. Krem, birkaç dakika içinde ilk acının %75’ini yok ediyormuş. Yaptıkları gösteri insanı ürkütmüyor dersem yalan söylemiş olurum. Yanık kremi arkadaşlar arasında çok fazla ilgi gördü. Zaten kurumun broşüründe ve internet sitesinde ön plana çıkıyor. Büyük boy 100 ml. si 300 Yuan, küçük boy 50 ml ise 175 Yuan. Fazla bir pazarlık şansınız yok ama set halinde alım yaparsanız %25-30 indirim yapılıyor. Herbal Essence Rub denilen sıvı her türlü kas ağrısı için iyi geliyormuş. 200 Yuan fiyatlı bitkisel sıvıdan ben de aldım zira Arzu’nun sol omzunda bazen ciddi ağrılar oluyor. Döndükten sonra birkaç defa denediğimizde Arzu çok memnun kaldı. Elbette sıvı tedavi etmiyor ama inanılmaz rahatlatıyor. Bu tür rahatsızlıkların tedavisi de yapılıyor ama bunun için buralara özel olarak gelip biraz uzun kalmak gerekiyormuş.
İyi Hasat Tapınağı içi ve dört mevsim sütunları…
Peki geleneksel Çin tıbbı ya da bazılarının deyimiyle alternatif tıp Çin’de ne anlama geliyor diye döndükten sonra kısa bir araştırma yaptım. Batıda hastalık olarak adlandırılan kavram eski Çinlilerde “iyiliğin bozulması” olarak algılanırmış. Yani mutlak dengede olması gereken YİNG ve YANG adlı iki zıt prensibin dengesinin bozulması ile hastalıkların oluştuğuna inanılırmış. Çin tıbbının ardındaki felsefe Budizm ve Konfüçyüsçü öğretiler ile Taocu dini ve felsefi birleşik görüşlerin bir karışımıymış. Doğal ilaçlarla yapılan tedaviler bugün dahi ciddi sayıda insanı Çin’e çekiyormuş.
Geleneksel Çin tıbbını da öğrendikten sonra otobüslerimize bindik ve Çin’in olmazsa olmazlarından birisi olarak kabul edilen Çin Seddi’ne doğru yola çıktık. Tıpkı Yazlık Saray ve Yasak Şehir’de olduğu gibi Çin Seddi’de ayrı bir yazıyı hakkediyordu ve ben de aynen öyle yaptım. Çin Seddi hakkında genel bilgiler ve gezi yazımızı okumak isteyenler Yeryüzünde Süzülen Ejderha: Çin Seddi internet sayfamızı ziyaret edebiliriniz.
Ejderha ile Anka Kuşunun hikayesini anlatan camla kaplı rölyefler…
Güzeller güzeli Çin seddi gezimizi tamamladıktan sonra saat 13.00 civarında öğle yemeğini yemek için bir restoranda mola verdik. Muhtemelen buraya gelen tüm turist gruplarının durduğu bir nokta zira 20’den fazla tur otobüsü saydığımı hatırlıyorum. Restoran oldukça büyük. Alt katında porselen ürünler ve diğer bazı hediyelik eşyaların satıldığı büyük bir alan mevcut. Burada satılan ürünlerden bazılarının nasıl yapıldığını merak edenler hemen satış yerine açılan atölyeleri ziyaret edebiliyor. Yalnız fiyatların oldukça yüksek olduğunu söylemem lazım, gezi boyunca alıştığımız pazarlık marjı da yok denecek kadar az. Restoran o kadar kalabalık ki masalar dolup dolup boşalıyor. Her zamanki yuvarlak masalarda, yuvarlak ve kendi etrafında dönen tezgahlarda artık bizim için rutin hale gelen yemeklerimizi yedik. Çinliler yediğimiz yemeklerin farklı olduğunu söyleseler de biz hep aynı şeyleri yiyormuşuz gibi hissediyoruz. Kullanılan soslar ve baharatlar birbirine benzediği için her şey karışıyor ve değişik bir lezzeti oluyor. Bazılarını çok yadırgasak da kimsenin masadan aç kalkmadığını söyleyebilirim.
Çin’de imparatorla alakalı binaların çatılarında bulunan arkadaşlardan burada da var…
Restorandan hareket ettiğimizde saat tam 14.00’dü. Bugün Pekin’deki son günümüz ve buradaki olmazsa olmazlardan sonuncusu da Cennet Tapınağı. Biz sadece tapınak olarak biliyoruz ama aslında burası devasa bir park. 2.700.000 m2 lik alanı ile Pekin’deki bir başka devasa yapı olan Yasak Şehir’in neredeyse 2 katı büyüklüğünde. İmparator kendi sarayını elbette çok daha büyük inşa edebilirdi ama “Cennetin Oğlu” olarak bilinen imparatorların fani dünyada yaşayacakları mekanın sonsuz dünyada yaşayacaklarına inanılan mekandan daha büyük inşa edilmesi kabul edilemezdi ve öyle de oldu. Chongwen Bölgesinde yer alan tapınak ilk olarak Ming Hanedanlığı döneminde, İmparator Yongle’ın 18. yılında inşa edilmiş. Zaman içinde bir çok eklemeler yapılan Tapınak Ming ve Qing Hanedanlıkları döneminde Cennete İbadet Törenlerinin yapıldığı kutsal bir mekan olarak kullanılmış. Orijinal halinde batı tarafında tek bir giriş kapısı bulunurken sonradan tüm yönlerden açılan kapılarla bu sayı dörde çıkarılmış. 1988 yılında yapılan düzenlemeden sonra ziyarete açılan tapınak 1998 yılından beri UNESCO Dünya Mirası listesinde yer alıyor. Yüksek sezon denilen 1 Nisan-1 Ekim tarihleri arasında giriş ücreti ziyaret edeceğiniz salona göre 15-20 Yuan arasında değişiyor, elektronik rehber isterseniz ayrıca 40 Yuan ödüyorsunuz.
Ön tarafta üç geçitli kapı, arkasında ise İmparatorluk Cennet Salonu…
Cennet Tapınağının en eski, en kutsal ve özel yeri kuşkusuz parkın kuzey tarafında yer alan İyi Hasat Tapınağı (The Altar of Prayer for Good Harvests). Tapınağın inşası o dönemki mistik kurallara uygun olarak inşa edilmiş. Dünya ve cenneti simgeleyen tapınak, dünyanın kare cennetin ise dairesel olduğu inancına uygun olarak yapılmış ve her daim ikisi arasındaki ilişkiye odaklanmış. Törenler sırasında imparatorlar tapınakta tanrılarla konuşur, ona kurbanlar sunar ve halkı için bolluk ve bereket dileklerinde bulunurmuş. İyi Hasat Tapınağı, toplam alanı yaklaşık 5900 m2 büyüklüğünde kare bir alan içinde, altı metre yüksekliğinde ve üç katlı beyaz mermerden bir altarın üzerinde bulunuyor. Bu altarın dört tarafındaki merdivenler anka kuşu ve ejderha figürleri ile süslenmiş. 32 metre çapında ve 38 metre yüksekliğinde olan Tapınak, geleneksel mimariye uygun olarak dairesel biçimde ahşaptan inşa edilmiş. Bazı kaynaklarda tek bir çivi dahi kullanılmadan yapıldığı yazıyor. Göklerin simgesi olarak kabul edildiği için büyükten küçüğe doğru yükselen üç katlı tapınağın çatısı mavi renkte. Dış duvarlar göz alıcı işlemelerle dolu. Çin’de pek çok yerde olduğu gibi içeriyi ziyaret etme şansınız yok, sadece açık olan kapıdan fotoğraf çekmenize izin veriyorlar. Gerçi eskiden de sadece imparator ve özel durumlarda aile fertleri içeriye girebildiği için çok da sorun etmemek gerekiyor.
Guxi Kapısı, yani “70 Yaş Kapısı”…
Tapınağın içinde her biri yekpare ağaç gövdesinden yapılmış 28 farklı sütun bulunuyor. En merkezde bulunan dördü mevsimleri temsil ediyormuş. Hemen onun dış tarafındaki 12 adet sütun ayları temsil ederken en dışta kalan 12 sütun ise 12 saat dilimini gösteriyormuş. Tavan ve duvarlar ince ince işlenmiş renkli resimlere ev sahipliği yapıyor. Tam merkezde bulunan beyaz mermer taşın üzerinde doğal olarak ortaya çıkmış bir ejderha ve anka kuşu figürü bulunuyormuş. Bunun da ilginç bir hikayesi var: Bundan yüzyıllar önce taşın üzerinde sadece anka kuşu deseni bulunurken ejderha deseni de tavanda yer alıyormuş. Anka kuşu ile ejderha zamanla birbirlerine aşık olmuşlar ve ejderha sürekli sevgilisini görmek için aşağıya inmeye başlamış. Hayat mutlu mesut devam ederken bir gün aniden Ming imparatoru Jiajing tapınakta bir tören tertip edilmesini istemiş ve tören sırasında taşa diz çökmüş. Ejderha yerine uçmak için geç kalınca imparatorun diz çökmesi nedeniyle sonsuza kadar mermer taşa mahkûm kalmış. İşte o günden sonra her ikisinin desenleri de taşa geçmiş ve taşın ismi de “Ejderha ve Anka Kuşu Taşı” olarak kalmış. Salonun ortasında duran Kutsal Altar’da Büyük Cennet Tableti bulunuyormuş.
İmparatorluk Cennet Salonu içi…
Tapınağın arka tarafındaki merdivenlerden indiğinizde bu sefer sizi üç geçitli, çatıları yine mavi renkle bezenmiş bir kapı karşılıyor. Bu noktada aşağıya inerken göreceğiniz camla kaplanmış mermer blokta, ejderha ile anka kuşunun hikâyelerinin resmedildiği rölyefler bulunuyor. Kapıdan geçtikten sonra kırmızı duvarlı, mavi çatılı bina ise İmparatorluk Cennet Salonu (Imperial Hall of Heaven). Eski dönemde tanrısal tabletlerin saklandığı yer olarak inşa edilmiş. Bugünde küçük bir masanın arka tarafındaki mermer sunağın etrafında bulunan tabletleri kapıdan görebiliyorsunuz. Cennet Salonunun avlusunda “Guxi Kapısı” bulunuyor. Guxi, Çincede 70 demek olduğu için “Yetmiş Yaş Kapısı” olarak biliniyor. Kapının yanında bulunan tabelaya göre adının enteresan bir hikayesi var: 1781 yılında İmparator Qianlong 70 yaşındaymış ve artık eski gücünde değilmiş. Bakanlarından birisi imparatorun törenlere katılmak için yürüyeceği yolu kısaltmak amacıyla yeni bir kapı açılmasını teklif etmiş ve imparator da bu teklifi memnuniyetle kabul etmiş. Kapı açılmış açılmasına ama sonradan imparator manevi olarak bu durumdan büyük bir rahatsızlık duymuş ve bir kararname yayımlayarak açılan yeni kapıdan ancak 70 yaşına gelen imparatorların geçebileceğine hükmetmiş. Kapının adı böylece 70 Yaş Kapısı olmuş ancak bir daha hiçbir imparator 70 yaşını göremediği için de kapı Qianlong dışında hiçbir imparator tarafından kullanılmamış.
Cennet Tapınağı’ndaki Uzun Koridor…
İyi Hasat Tapınağı’nın bulunduğu bölgede batı ve doğu kanatlarında birbirinin aynı iki farklı ek yapı daha var. İlk yapıldığında tanrısal tabletlerin depolanması ve korunması için inşa edilmişler. Bugün ise bir tanesinde Cennetsel Seramoni törenleri ile ilgili şeylerin bulunduğu bir sergi salonu varken diğerinde ise dönemin müzikal enstrümanlarının sergilendiği bir salon bulunuyor. Tapınağın rehberli gezisini tamamladıktan sonra yarım saatlik fotoğraf molası verdik ve yavaş yavaş çıkışa doğru ilerledik. Çıkış yolunda Uzun Koridor denilen yerden geçtik. Tıpkı Yazlık Saraydaki koridor gibi burada da uzun bir koridor bulunuyor. 5 metre genişliğinde ve 350 metre uzunluğundaki koridorun kenarındaki tırabzanlarda Pekinliler dama benzeri bir oyun oynuyorlar. Seyircileri ile birlikte kendilerini öyle kaptırmışlar ki etraflarında neler olup bittiği onları hiç enterese etmiyor.
Oyun çok heyecanlı olsa gerek, kimse umurlarında değil…
Bahçesinden tavanlarına kadar her türlü ayrıntının düşünüldüğü, dini şekiller ve sembollerin her tarafı süslediği, hükümdarların şan ve şerefine layık, adı gibi cennete benzeyen Cennet Tapınağı gezimizi tamamladığımızda saatler 17.00’yi geçmişti. Burada kullandığım “tamamladığımız” kelimesi, rehberimizin bizleri götürdüğü ve ne kadar izin verildiyse o kadarını gördüğümüz anlamına geliyor. Bu yazıyı hazırlarken yaptığım araştırmalarda pek çok popüler noktayı (Circular Mount Altar, Imperial Vault of Heaven, Echo Wall) hiç göremediğimizi anladım. Elbette belirli bir süre içinde her yeri göstermelerini beklemiyoruz ama en azından yanından geçmek de mi mümkün değildir arkadaş diyerek yolumuza devam ediyoruz.
Pekin’deki en popüler alışveriş merkezlerinden birisi olan Silk Street Market…
Pekin’deki olmazsa olmaz yerleri tamamladıktan sonra kalan kısa zamanımızda kendimizi alışverişe verelim dedik ve Pekin’in bir diğer popüler alışveriş merkezi olarak bilinen Silk Street Markete gittik (No. 8, East Xiushui Street, Chaoyang District). 2005 yılına kadar üstü açık bir Pazar görünümünde olan Market, bu tarihten sonra bildiğiniz bir alışveriş merkezi haline gelmiş. Bodrum katları dahil 8 katlı market dip dibe dükkanlardan oluşuyor. Her ne kadar adında ipek olsa da iğneden ipliğe ne ararsanız bulabiliyorsunuz. Bodrum katta ayakkabılar, çantalar, bavullar, kemerler vb. satılıyor. Kaliteli çakma çantalar gruptaki bayanlar arasında oldukça popüler. Birinci ve ikinci katlarda ünlü markaların çakma ürünleri var. Üçüncü katta her türlü ipek eşyayı bulabilirsiniz. Dördüncü ve beşinci katlarda inciler, geleneksel Çin ürünleri, saatler, çaylar ve elektronik eşyalar alabilirsiniz. Eğer acıktıysanız beşinci ve altıncı kat ile zemin katta dış bölümdeki restoranlarda bir şeyler atıştırabilirsiniz. Bir önceki gün ve bugünkü tecrübelerimle diyebilirim ki size söylenen rakamla alabileceğiniz rakam arasında dağlar kadar fark var. Bizim arkadaşlar 2000 Yuan denilen Gucci çantayı 250 Yuana, 1000 Yuan denilen North Face marka montu 100 Yuana, 1500 Yuan denilen orta boy Samsonite bavulu 250 Yuana almışlar. Bende tanesine 35 Yuan dedikleri magnetlerin 6 tanesini 30 Yuana aldım. Bu iş biraz enteresan. İnsanda sıfır güven yaratıyor. Pazarlık bizde de vardır ama böyle 10 da bir fiyatlar ortaya çıkınca insan halen acaba çok mu verdim diye düşünüyor. Oysa aynı malın çakmasının Türkiye'de daha pahalı olduğunu biliyorum. Yine de acaba daha ucuza alabilir miydim diye düşünmeden edemiyor insan. Alışveriş hususunda en çok dikkat edilmesi gereken husus orijinal diye çakma bir ürünü almak. Ürünün sahte olduğunu bildiğiniz zaman bir şekilde anlaşıyorsunuz ve ödediğiniz bedel en fazla 40-50 Yuan fazla olabiliyor. Oysa tüm ısrarlarla gerçek olduğu iddia edilen bir ürünü normal fiyatından ucuz almak bile ürün çakmaysa facia olabilir. Bu arada söylediklerim bu tarz çakma ürünlerin satıldıkları yerler için geçerli. Yoksa gezdiğimiz büyük alışveriş merkezlerinde elbette dünyaca ünlü markaların mağazaları da var ve inanın fiyatlar ülkemizden daha bile pahalı. Bence siz çakma üründen başka bir şey almamaya özen gösterin. Kafanız rahat olur.
Pekin’de son akşam yemeğini yediğimiz restoran girişi…
Bir ara Türkan’lar ve Said'le birlikte marketin karşı tarafındaki China Mobile dükkânına uğradık. Bizim Vodafone ya da Turkcell gibi resmi bir telefon mağazası. Buradaki telefonlar orijinal ve faturalı olur dedi Said. Ama en büyük problem kendi ürünleri bile olsa Türkiye'de garantisi yok. Fiyatlara gelince; gittiğimiz dönemde henüz birkaç haftadır piyasada olan Xioami Mi 6 marka telefonun 64GB için 3399 Yuan, 128GB için 3699 Yuan, Huawei P10 Plus 128GB için de 4888 Yuan istediler. Bizim arkadaşlardan alanlar oldu ama telefonlar çok popüler olduğu için normal resmi fiyatının üzerinde bir rakama satıyorlar. Türkiye'de 3500-3600 TL civarında satılan telefon 2500TL civarına geliyor. Bir de buna 150 TL pasaport kaydı ile 20 Euro vergi eklediğinizde aradaki fark 800 TL’ye kadar iniyor. Garantisi de olmadığı için değerlendirmeyi iyi yapmak lazım. Benzer şekilde Xioami Mi band 2 için 298 Yuan yani 150TL istediler. Oysa bizde 100TL'ye var. Enteresan.
Rehberimiz Said ve yerel rehberimiz Said’le birlikte…
Yaklaşık 2 saat süren delice alışveriş sonrası 19.30'da yemeğe doğru hareket ettik. Onlar için her birisi farklı olan ama bize hep benzer şeyleri yediğimiz hissi veren, artık bizim için klasik haline gelen yemeklerimizi yedikten sonra saat 21.30 gibi otelimize vardık. Ertesi gün Xian trenimiz 6.58'de kalkacağı için uyandırma 04.30, hareket ise 05.15 olarak belirlendi. Bavulları topladıktan sonra notlarımı derledim ve kendimi yumuşacık yatağa bıraktım.
Çin’in başkenti Pekin benim için mutlaka görülmesi gereken yerlerden birisiydi. Özellikle Çin Seddi’ni çok merak ediyordum. Paket program dahilinde hazırladığımız gezimizin güzel geçtiğini söylemeliyim. Buradaki problem zaman kısıtlılığından başka bir şey değil. Yoksa Çinliler bu işi çok iyi organize etmişler, her şey tıkır tıkır çalışıyor. Pekin için 3 gün sadece olmazsa olmazlara yetecek kadar bir süre. Böyle diyorum ama Olimpiyat Stadını, Pandaları görmeye zamanımız yetmedi. Buraya yalnız ya da birkaç arkadaşınızla gelecekseniz en az bir hafta ayırmanız gerekiyor. Turistik noktalara toplu ulaşımla gideceğinizi düşünürseniz bizim yolda harcadığımız zamanın en az iki katını harcayacaksınız. Eğer tur programını siz yapacaksanız en az 4 hatta 5 gün ayırın derim. Emin olun çok daha fazlasını hakediyor.